Fîhi Mâ Fîh tercümesi
Fîhi Mâ Fîh
Allah, kendi sıfatlarının tatları için çeşitli suretler var etti. Her bir surete o tada ulaşma amacıyla hareketler, tavırlar, sesler, nağmeler ve çeşitli ifadeler verdi. Böylece her biri, kendi sakinliği ve kendi hareketiyle hâlin o tadına getirilir; o hareketler, nağmeler ve acayip seslerle Hak bilinir. Gökyüzünün hareketi, yeryüzünün sükûneti ve şaşkınlığı, ağacın raksı, gezegenlerin geliş gidişleri, hayvanların isteklerini yapmaları, ifadeler ve şiirler de böyledir. Hastalık vermeseydi, Rahman olduğunu neyle bilirdin? Merheme ihtiyaç olmasaydı, cimrilik olmasaydı Allah’ın cömertliğini nasıl bilirdin?
Büyük mutasavvıf Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin sağlığında oğlu Sultan Veled, Mesnevî’yi yazmasına vesile olan müridi ve halifesi Hüsâmeddin Çelebi ve belki de diğer bazı yakın müritler tarafından yazıya taşınan Fîhi Mâ Fîh (İçindeki İçindedir), genellikle bir âyet veya hadisin yorumu yahut Mevlânâ’ya sorulan bir soru ile bazen de güncel bir olaya temasla başlamaktadır. Eserde Mesnevî’de olduğu gibi çok sayıda âyet-i kerîme ve hadîs-i şerif yer almakta, bunlarla ilgili tefsir ve yorumlar bulunmaktadır. Atasözlerinin, vecizelerin ve farklı coğrafyaların muhtelif şairlerinden Arapça ve Farsça beyitlerin yer bulduğu Fîhi Mâ Fîh fasıllarında Hz. Mevlânâ’nın kendi şiirlerinden beyitler mevzulara zaman zaman eşlik etmektedir. Dünya, âhiret, ahlâk, nebî, velî, insân-ı kâmil, seyrüsülûk, yakīn ve ilâhî aşk gibi tasavvufî konular hakkında da özgün değerlendirmelerin yer aldığı bu klasiği keyifle okuyacaksınız…
Sunuş
“Fîhi Mâ Fîh” kitap adı, sırlı bir dünyaya çağrı olarak karşımızda duruyor. “İçinde olan içindedir” anlamındaki bu Arapça ifade, bu esere ad olmakla birlikte Hz. Mevlânâ’nın öze, anlama ve anlaşmaya davet eden mana dünyasının gizemine de işaret ediyor. “İçindeki içindedir” şeklindeki çeviri ve söyleyiş, Türkçeyle daha bir uyumludur. Doğu Türkistan’da Uygur Türkçesiyle ve Arap harfli Türk alfabesiyle yayımlanan Fîhi Mâ Fîh çevirisinin kapağında alt başlık olarak yer alan bu kullanım, bu çeviride birkaç açıdan öne çıkmış bulunuyor.
Hz. Mevlânâ’nın eserleri, düşünceleri, hatta sadece adı dahi günümüzde insanlarda sevgi, merhamet ve incelik duygularını harekete geçiriyor. O, bu özellikleriyle yeryüzünde coğrafyaları ve gönülleri buluşturmaya devam ediyor. Bu etki sebebiyle onun hakkında ve eserleriyle ilgili dünyada yazılan kitapları ve makaleleri bir araya getirme imkânı âdeta kalmamıştır. Bu duru- ma rağmen Hz. Mevlânâ’nın özellikle geçmişte Osmanlı Devleti idaresinde bulunun ülkelerde ve bilhassa Türkler arasında, günümüzdeyse bütün dünyada gördüğü alaka onun eserleri üzerinde daha çok çalışma yapmayı gerekli kılmaktadır.
Mâ Fîh kitabı da aynı şekilde bu ilgiyi görmüş, kütüphanelerdeki birçok yazmasının varlığı yanında önemli sayıda baskısı ve çevirisi birçok ülkede gerçekleştirilmiştir. Ancak yılla- rın geçişiyle bu eser üzerinde yeni çalışmaların yapılması, araştırmacılar ve okuyucular tarafından beklenmektedir. Latin harfli Türk alfabesiyle ilk baskıları sırasıyla 1954, 1959 ve 1994 yıllarında gerçekleşen Meliha Ülker Anbarcıoğlu’nun (ö. 2012), Abdülbaki Gölpınarlı’nın (ö. 1982) ve Ahmet Avni Konuk’un (ö. 1938) Fîhi Mâ Fîh çevirilerinden sonra ülkemizde yıllar boyunca farklılaşıp gelişen kültürel ve bilimsel hayat, yeni çevirilerin yolunu açmaktadır. Eldeki çeviri hem onların izinde hem de yeni gerekçelerle hazırlanmıştır.
Bu çeviride merhum Abdülbâki Gölpınarlı’nın tercih ve yöntemini takip eden değerli Tevfik H. Subhânî’nin yayımladığı Farsça metin öncelikle dikkate alınmış, lüzum görüldükçe Fîhi Mâ Fîh’in bazı yazma nüshalarına ve baskılarına başvurulmuştur. Öncelikle bu çeviriyi oluşturan hususları ve yapılan çalışmayı tanıtmak adına bazı bilgilere ilk sayfalarda yer verilmiştir.
Fîhi Mâ Fîh’in basımını düşünen ve gerçekleştiren VakıfBank Kültür Yayınları yetkililerine ve çalışanlarına gönülden teşekkür ediyorum.
Bu yeni Fîhi Mâ Fîh tercümesinin fayda sağlayacağını ümit ederken, ilgilenecek olanların heyecanlarına ve neşelerine birazcık da olsa katkı sunmuş olmasını diliyorum. Mazur görülme niyazıyla.
Adnan Karaismailoğlu