FASIK
FASIK
Her şeyi bütün açıklığıyla gördüğünüzden tamamen emin misiniz?
Tartıştığınız ve birbirinizin kalbini kırdığınız çoğu durumda, konuyla ilgili tam bir bilgiye sahip misiniz?
Kesin kararlar verdiğiniz, inandığınız, ölümüne peşinden gittiğiniz davalarınıza, nasıl ve hangi saiklerle inandınız?
Olduğunuz yerdeki duruşunuzun arkasında dünyevi sebepler mi var? Yoksa vehimlerle kendinizi ikna etmek zorunda kaldığınız oluyor mu?
Başka birisiyle ilgili kararlarınız bizzat kendi gözleminiz mi? Gözünüzle kulağınızla hislerinizle şahitlik ettiniz mi, anlattığınız ve diğerlerini ikna etmek için uğraştığınız onca şeye?
Konuştuklarınız ve anlattıklarınız gazete haberi mi? Facebook ya da twitter paylaşımları mı? Eşten dosttan, akrabadan duyduklarınız mı?
Bütün bunları neden sordum?
Yapıp ettiklerimiz, konuşup dinlediklerimiz, duruşumuz ve yürüyüşümüz, yiyip içtiklerimiz yolculuğumuza değsin diye.
Yolun sonu, aldığımız nefese kadar hakkımızda yazılıp çizilmiş bir defterin yüzümüze okunacağı bir kapıdan geçiyor çünkü.
” Ey iman edenler, eğer size bir fasık bir haber getirirse onu iyice araştırın, sonra bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.” Hucurat.6.
Kimdir Fasık?
Allah’ın emirlerine aykırı davranan, günahkâr, kötü huylu, kötülük yapmayı alışkanlık hâline getiren kimse.
Lügatta, çıkmak manasına gelir. Daha özel bir anlam ile “olgun hurmanın kabuğundan dışarı çıkmasına” denir. Istılahta ise, Allâh’a itâati terkedip O’na isyâna dalmaktır. Yani kısaca ilâhı emirlerin dışına çıkmaktır.
Allah’ın emirlerine ve bir de kendimize bakarsak, sizce yaşadığımız yerde fasık olan mı yoksa olmayan mı çoktur?
Fasık zaten günahkardır, şehveti ve duygularıyla hareket eder. Aklı ve Allah’ı göz ardı eder. Söylediklerinin ardında aklı örten koca duygu bulutları vardır.
Bir deney yapalım şimdi, işaret parmağımızla bir gözümüze bastıralım. Bakın küçücük bir parmak gözü görmez yapıyor. İşte o parmak gibi içimize gizlenmiş ne çok göz kapayıcı var biliyor musunuz? Öfkesi, garezi, hatta şefkat ve merhameti, sevgisi haddini aşmış nicelerimiz, parmaklarıyla gözlerini kapamış gibidir. Gerçekte olan biteni göremez. Duygularımız bulutun güneşi örttüğü gibi, gönül gözümüzün önüne perdedir. Suyun üstünü kaplayan yapraklar gibidir. Bir rüzgar gerek ki bulutları alıp götürsün, yaprakları kenara itip berrak akıl suyunu ortaya çıkarsın.
O yüzden karşılıklı en az iki tarafı ilgilendiren problemlerde, olayın duygusuyla sıvanmamış üçüncü bir göz şarttır.
O zaman kendimize hisse çıkaralım:
Bütün bilgisine sahip olmadığımız olayları aktarırken yargılamalarda bulunmayalım. Bize sunulan haberlerin kaynağını araştıralım. Günahkar ve fasık habercileri irdeleyelim. Kararlar alırken bulutlar dağılıncaya kadar bekleyelim.
Akıbet hayrolsun.