FANİLİK
Şiir ve Din : 4
FANİLİK
Bir takım şâirane şiir tarifleri vardır. İkisi şöyle:
Şiir: “Allah’ı sır ve güzellik yolundan arama”
Şiir: “Sonsuzluğa fısıltı hâlinde söylenen dua.”
Necip Fazıl ise: “Şiir Allah’ı arama sanatıdır.” der.
Hz. Peygamber’in ifadesiyle söylersek: “Şüphesiz şiirin bazısında hikmet…” ve “…bâzısında sihir vardır.”
Kaynağı ilham-ı Rabbânî olan şiir hikmet taşır. Kaynağı nefsani olan şiirde sihir özelliği vardır, insanların gözlerini boyar, zihinlerine tesir eder ama, hakikate götürmez.
*
Yaşamak güzeldir, ama ölüm canlılar âleminin bir gerçeğidir. Ne yazık ki insan oğlu bu gerçeği kabul etmekte zorlanır. Meşhur bir kudsi hadisin son bölümünde Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
“Yapmak durumunda olduğum bir takım işler vardır, bunlarda bir tereddüt göstermem. Ama ölümden hoşlanmayan mü’min kulumun tavrı beni üzer ve onun bu kötü halinden de hoşlanmam.” (Buhari, rikak, 38)
İnsanların çoğunun hoşlanmadığı ölüm gerçeğini hayli yumuşatan şâirler vardır. Bir dörtlüğünde Bekir Sıtkı Erdoğan öyle der:
Bir yol bilirim; Adem’e, Havva’ya gider
Bir yol bilirim; aşka ve sevdaya gider
Bir yol ki, ömür bahçelerinden geçerek
Yaşlarla, figanlarla musallaya gider!..
Ziya Osman Saba’nın “Emanet “adlı şiiri ne hoştur:
Geri vereceğiz hepsini…
Bunca yıllık vücudumuz; el, kol, ayak,
Öpüştüğümüz dudak,
Yeşilini gözlerimizin, mavisini.
Tepeden tırnağa kemiğini, derisini.
Kadın, erkek, yaşlı, genç,
Er geç,
Bir tabut içinde, hepsini.
Evet her şey emanettir, bir bir geri verilecektir. İnançsızlığın en büyük sıkıntısı ölümle ortaya çıkar. Ölüm bir son olsaydı, hayatın bir anlamı kalmazdı. Ahiret inancı taşımayan birinin dünyayı zindan olarak görmesi çok kolaydır.
Yavuz Bülent bakiler “Yaşamak ne güzel” diyor:
Boşuna gönül vermedim bunca yıl mavi göklere
İnancım büyük Allah’a
Yaşamak istiyorum gönlümce gençliğimi
Yaşamak güzel daha.
Ey tastaki su, gökteki kuş, daldaki nar…
Yıllar yılı tadına doyamadığım bahar,
İçimde ihtilâl var
Belki de çıkmam sabaha!
Artık
Yapayalnız bile kalsam “yaşamak güzel” derken
Çıkıp gelir ecel kuşu bilmediğim bir yerden
Yanık ezanlar yükselir minarelerden
Okunmaz arkamdan fatiha.
Çok esprili bir sanatkâr olan Arif Nihad Asya, ölüler için okuduğumuz fatiha’ya değinir:
“Mezarlığın kenarından geçiyordum; bir fatihanın sevabını paylaşmak için ölülerin kavga ettiğini gördüm.”
*
Şâirdir bu , muhayyilesi zengindir, tıpkı Yavuz Bülent Bakiler gibi.. Kalkar, ölmüş birine mektup yazdırır. Şiirinin adı: “Bir Ölünün Mektubu”:
Hazreti Süleyman`a bile kalmadı dünya
Baki olan bir tek Allah.
Bütün günahlari size bırakıp
Ölmüşüz elhamdülillâh.
Kaygumuz yok bizim yiyip içmekten
Üstümüz başımız temiz.
Bir şey yediğimiz yok ki zaten
Oruçluyuz hepimiz.
Gün aşırı kabristana bir ölü getirirler
Kalkıp ” hoşgeldin” deriz.
Canımız sıkılırsa geceleri uzanıp
Akan yıldızları seyrederiz.
Oyuncaksız, salıncaksız küçük ölüler
Yeni arkadaşlar tanır.
Kimse ağlayamazki zaten burada
Büyük ölülerden utanır.
“Öldük de kurtulduk Allah`a şükür”
Bir ölü arkadaş hep böyle der.
Bize yanmak bilmem nenize gerek
Kendi halinize ağlayın siz diriler.
Hem sonra neye ağlarsınız bilmem
Elinizle sardınız, elinizle yudunuz.
Kıiblegâha yönelen kabrimizde
Öylesine mes`uduz.
Bu mektubu size yazdığım için
Kızacaklar:
-Dilin durmaz ki diyecekler.
Ölürken çenemin unutkanlıktan
Bağlanmadığını nereden bilecekler.
Hepsinin canı sıkılacak muhakkak
Zebaniye deseler olmaz.
Hoş işin sonunda ölüm yok ama
Yine de korkarlar biraz.
*
Cahit Sıtkı’nın Otuz Beş Yaş şiiri meşhurdur. Bir edebiyat eleştirmeni onun için şöyle demiş:
“Cahit Sıtkı’nın dini ve tasavvufi bir yönü olmadığı için ölüm düşüncesiyle barışamaz; ölümü kader olarak kabul etmemiştir. Bu düşünce hep zihnini kurcalar durur.”
Gene de şu mısralarda bir kabullenme, bir gizli teslimiyet duygusu yok mudur:
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin, ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
Kültürümüzde arife günlerinde mezarlık ziyaretleri yapmak vardır. Yavuz Bülent Bakiler, böyle bir ziyaret sonrası duygularını dile getirir:
AREFE GÜNÜNDE ÖLÜM
Arefe gününde bir taze mezar
Öylesine boynu bükük. yalnız, çaresiz…
Yönelmiş bir köşede tek başına Allah’a
Dokunsam doğrulacak sanki altında yatan
Toprağı nemli daha.
Ve bir adam, çömelmiş mezarın baş ucuna
Bir elinde buruşuk bir beyaz mendil.
Diğerinde açılmış Kur’an-ı Kerîm
Okuyor mu, ağlıyor mu hiç belli değil…
Ah sormayın kimdir bu bayramlara çıkmayan
Acısı içimde ayrı bir gamdır.
O toprakta yatan, kız kardeşimdir
Kur’an okuyan babamdır.