EY HACILAR
EY HACILAR ALLAH”IN EVİNDEN HOŞ GELDİNİZ!
Nuri Şimşekler
Dinimizin gereklerinden olan Hac, şartları taşıyan Müslümanlardan tarafından yerine getirilmesi Farz olan bir görevdir.
Hac, mutasavvıfların yorumuyla; öncelikle gönlü ziyaret etmek, yani önce kendinin sonra başkalarının gönlünü elde ederek Allah”tan razı olmak (nefs-i râzıyye), devamında Allah”ın kendisinden razı olmasına mazhar olmak (nefs-i marzıyye) ve bu suretle olgunluk derecesine (nefs-i kâmile) ulaşmaktır.
Genellikle fizikî ve maddî olarak yorumlanan ve Kâbe”yi ziyaret şeklinde algılanan Hac görevi, Mevlâna ve Yunus Emre gibi gönül dostlarının ifadeleriyle Allah”ın baktığı yer olan gönül ziyareti de olduğu takdirde önem kazanmakta, kabul olunmaktadır.
“Eğer gönlün varsa, gönül kâbesini tavaf et; topraktan yapılmış sandığın Kâbe”nin mânâsı gönüldür!
Cenab-ı Hakk, görünen ve bilinen suret kâbesini tavaf etmeyi, kirliliklerden temizlenmiş bir gönül kâbesi elde edesin diye sana farz kılmıştır.
Şunu iyi bil ki, sen, Allah evi olan bir gönlü incitip kırarsan, yaya olarak bin defa Kâbe”ye gitsen de, Allah bu ziyaretini kabul etmez!”i
diyen Mevlâna ile;
“Yunus der ki ey hoca / Gerekse var bin Hacca / Hepisinden iyice / Bir gönüle girmektir.”
dizelerini söyleyen Yunus Emre”nin çağrıları aynıdır; yani öncelikle gönlü temizlemek, diğer insanların gönlünü almak ve insanları incitmemek suretiyle Hac vazifelerini yerine getirmek.
Mevlâna”nın beyitleriyle gönül ile Hac karşılaştırması; yada “nazargâh-ı Hüdâ” olan gönlün üstünlüğü, üzerinde iyi düşünülmesi gereken bir husus:
“Senin değer vermediğin, bir saman çöpü saydığın yıkık gönül, Arş”tan da üstündür, Kürsî”den de; Levh”den de üstündür, Kalem”den de!..
Harap gönül, Hakk”ın nazargâhıdır, Hakk”ın baktığı, Hakk”ın sığındığı yerdir! Onu yaratan varlık ne de büyüktür, ne de kuvvetlidir!
Kırılmış, iki yüz parça olmuş zavallı bir gönlü yapmak, Cenab-ı Hakk”ın nazarında Hac”dan da, Umreden de değerlidir!
Hakk”ın defineleri, harap gönüldedir. Harabelerde pek çok defineler gömülüdür.
Mutlu olmak, mânen yükselmek istiyorsan, gönüller almaya, gurur ve kibri bırakmaya bak!”ii
Yunus Emre de gönül ile Namaz arasındaki şu dikkat çekici dizeleri söylüyor:
“Bir kez gönül yıktın ise / Bu kıldığın namaz değil / Yetmiş iki millet dahi / Elin yüzün yumaz değil / Benim dostum gönüller / Gönüller yapmaya geldim.”
***
Hacılarda ne güzel bir gelenek, hattâ inanç vardır. Hacc”a gitmezden önce tüm tanıdıklarıyla görüşür, gönüllerini alır, helâlleşirler. Sadece Hacc”a giderken değil her zaman olsa bu gönül görüşmeleri, diyesi geliyor insanın.
Yada Mevlâna”nın da buyurduğu gibi:
“Ey Hacc”a gidenler! Neredesiniz, neredesiniz? Sevgiliniz buradadır; geliniz, geliniz!
Sevgiliniz, sizin komşunuz; hem de duvarı duvarınıza bitişik komşunuz! Hal böyle iken siz, çöllerde ne dolaşıyorsunuz!”iii
beyitleri aklına geliyor insanın.
Bütün bunlarla birlikte “Farz” olan Hac görevini tam anlamıyla yerine getirmiş olmalarını niyâz ettiğimiz ve bundan sonra da oradaki gönül mutluluğuyla yaşamalarını ve Hac öncesinde olduğu gibi daima gönül kazanmalarını dilediğimiz Hacılarımıza Mevlâna”nın şu güzel gazelini hediye ediyoruz:
“Ey evini, barkını, yaşadığı şehri bırakıp kervanlarla uzun bir yolculuğu göze alan hacı!
Allah evinin yolculuğundan hoş geldin!
Kâbe”yi ziyaret etmek, Hz. Mustafa (s.a.v.)”in türbesine yüz sürmek için gündüzleri yarı aç, yarı susuz yollar aştın.
Hakk”ın kıblegâhına yüzünü, gözünü sürdün;
Allah”ın evine girdin;
“Giren eman bulur, kurtulur.” âyetinin sırrına erdin.
Bu tehlikelerle dolu hac yolunda nasıldınız; ne haldeydiniz?
Bu yol tehlikelerle dolu bir yoldur.
Allah bu yolda herkesi, her çeşit tehlikeden korusun.
Sizler o mübarek yerlere kavuşmak mutluluğuna erdiniz.
Orada hacıların “Lebbeyk!” sesleri ta arşa kadar ulaşmada,
Gökyüzü nidalarla dolmada.
Ey Merve”yi gören! Ey Safa tepesine çıkan hacı!
Ne mutlu sana!
Günahlarla, dedikodularla kirlenmiş olan bu fanî dudaklarımla nasıl olur da senin gözlerini öpebilirim?
Ben ancak canımla, ruhumla senin gözlerini öper, ayağına başımı korum.
Sen orada Allah”ın misafiri oldun.
Allah misafirin azîz bir varlık olduğunu, ağırlanması gerektiğini vaat etmiştir:
“Birisi bize misafir olursa tabii ki iyi bir şekilde ağırlanacaktır.” diye buyurmuştur.
Hacıları Mes”ûrü”l-harama, Mina”ya kadar götüren devenin ayaklarına toprak olsun benim canım
Hacılar hacdan dönüp gelmiş, ama gönülleri orada kalmış.
Can, Kâbe”nin halkasını tutmuş,
Beden ise buraya gelmiş, yine dertlere düşmüş, perişan bir halde kalmış.”iv
i Dîvân-ı Kebîr, nşr. Bedîüzzamân Furuzânfer, c. VI, Gazel No: 3104
ii aynı eser, c. VI, Gazel No: 3104
iii aynı eser, c. II, Gazel No: 648
iv aynı eser, c. I, Gazel No: 199; trc. Şefik Can, c. I, Gazel No: 102, Düzenleyen: Nuri Şimşekler.