“Evrâd-ı Mevlevîyye” Herkes Tarafından Okunabilinir mi?
“Evrâd-ı Mevlevîyye” Herkes Tarafından Okunabilinir mi?
Günümüzde hemen hemen her kitapçıda kolaylıkla ulaşılabilen “Mevlevî Evrâd”ına Hz. Mevlânâ’yı sevenler tarafından rağbet edilmekte ve hediyesi mukabilinde alınmaktadır. Hatta Hz. Mevlânâ’yı sevenlerin birçoğu onun ağzı ile duâ etmiş olmak için bu evrâdı okumaktadır.
Bilindiği üzere evrâd, düzenli okunan duâ demek olan “vird”in çoğuludur. Bu mecmua genel olarak Hz. Peygamber (A.S)’ın tavsiye ettiği duâlar, Kuran-ı Kerim ayetleri, Hz. Mevlânâ’nın duâları ve Esmâ-ı Hüsnâ’yı ihtiva etmektedir ki bu da “isteyen herkes tarafından okunabilir”, izlenimi vermekteyse de öyle değildir.
Mevlevîlik
Mevlevîlik bir “tarîkat”dır. Tarîkat, terim manasıyla “Allah’a götüren manevi yol”dur. Yani terbiye alanın bedeninden ziyade “ruhu” dur.
Hz. Pîr’in görüşlerini sistemleştiren Mevlevîliğin âdâb ve erkânı Sultan Veled Hazretleri döneminde teşekkül etmeye başlamıştır. Bu sisteme göre eğitim alanlar üç gruba ayrılırdı: çile çıkaranlara “dede”, çile çıkarma sürecinde olanlara “çilekeş can” ve dışarıdaki hayatını sürdürüp haftanın belirli günlerinde dergaha devam eden “muhib”ler. Dede efendiler, diğer iki grubun manevi eğitimine refakat ederdi. Bu eğitim esnasında dedeler -eğitimi verenler- Sultan Veled Hazretlerinin belirlediği metotları kullanmışlardır. Bu eğitimin bir şubesini de “evrâd okuma” meydana getirmektedir.
Mevlevî Evrâd’ı
Geleneğe göre Evrâd-ı Mevlana ya da Evrâd-ı Mevlevîyye bizzat Hz. Mevlana tarafından, manevi işaretlerle tertip edilmiştir. Yüzyıllar boyunca dedegân, dervîşan ve muhibbân tarafından okunmuştur. Evrâd, intisâbsız okunacak bir mecmua değildir. Mutlak bir Kâmil bir Şeyh’e intisâb lazımdır.
Mürşid’e İntisab
Belirttiğimiz üzere Mevlevî Evrâd’ı Mevlevî Tarîkatı’nın seyr ü süluk’unun bir parçasıdır. Yani bir tarîkat’ın adabı u erkanına tabidir. Tarîkat safhası icazetli bir şeyh’e intisâb ile başlar. Yani yola girilir ve yolun gerektirdiği eğitimlerden geçilir. İster çilekeş olsun, ister muhib, eğitim sürecini denetleyen bir “dedesi/mürşidi” vardır. Eğitimin her safhasını denetleyen dede efendi, cana/muhibbe “evrâd” okumaya da izin vermelidir.
Evrâd İcâzet’i/İzintüsu:
Çoğu evrâdın arkasında evrâd okumaya izin verme diyebileceğimiz “icâzet” veya “İzintü” kısmı bulunmaktadır. Bir zorunluluk olmamakla beraber, evrâd icazet, çelebi efendi, şeyh efendi ve kendi “dede” tarafından yazılır ve mühürlenirdi. Arapça, Farsça ya da Türkçe kaleme alınan bu icâzet/izintü metinlerinin kalıplaşmış bir ifadesi vardır. Görülen o ki bu ifadelere dikkat edilmektedir. Bu sebepledir ki Mesnevî-hân Sıdkî Dede Efendi, bu ifadelerinin Arapça, Farsça ve Türkçe suretlerini defterine kaydetme gereği duymuştur. Kaydettiği Türkçe icâzet sureti :
“Pîr-i dest-gîrimiz Hazret-i Mevlânâ Muhammed Celaleddîn (Kaddesallâhu bi esrârihî) efendimizin Evrâd-ı Şerîf icâzeti, silsile-i tarîkat-ı aliyyesiyle bu fakîre vâsıl olup fakîr de muhibbân-ı Mevlevîyyeden fülâna mânî’-i şer’îsi olmadıkça günde bir defa kable’s-subh ya ba’d-ez namâz okumak üzre izin verdim. Vallâhu’l-muvaffık ve Hüve yehdî’s-sebîl.”
İcâzet”te de belirtildiği gibi evrâd okumanın şartları vardır:
- Sabah namazından önce veya namazdan sonra okumak
- Şer’i bir özrü olmadıkça her gün okumak. Gelenek işi çok olan dervişe, evrâdın iki parçaya ayırarak iki günde bir Evrâd okuma kolaylığı sağlamış, ama evrâdı terk etme ruhsatı verilmemişti.
İcâzet/İzintü’de zikredilmese bile evrâdın:
- Tek başına ve kıbleye karşı, bir yere dayanılmadan oturularak öğleye kadar okunması,
- Lafzını bozmadan, yavaş yavaş ve anlamını düşünerek okunması,
- Maddi ve manevi düşüncelerden uzaklaşarak okunması
- Okunan duâların din ve dünya işlerinde faydalı olacağına inanarak okunması
gerektiğini diğer kaynaklardan öğreniyoruz.
İntisabsız Okunan Evrâd Hem Faydasız Hem de Tehlikelidir.
Köseç Ahmed Dede Hazretlerinin naklettiği bir menkıbe faydasızlığına delil olarak kafidir:
“Hazret-i Mevlânâ’dan soruldu ki “Bir salik devamlı surette Allah’ı zikreder ve zikrinden bir netice hâsıl olmazdı. Rüyasında, ağzından nur çıktığını ve hemen yere düştüğünü görüyordu. Bu hali meşâyihten bir zata anlattı. O zat, “Sen bir şeyhten telkin edilmeden zikrediyorsun.” dedi. İhtarı üzerine o salik bu şeyhten zikri telakkun etti ve o suretle devam ederken yine rüyasında gördü ki ağzından nur çıkıyor ve “Güzel sözler ancak O’na yükselir mazmunu üzere ağıyor.”
Hazreti Mevlânâ bu hikaye ile kâmil bir şeyhten telakkun etmek elzem olduğunu ve ancak bu surette zikirden menfaatlenerek Allah’a vuslat mümkün olabileceğini işaret buyurmuştur.”
Tehlikelidir, çünkü bu “manevi sürec”in hedefi ruhun olgunlaşmasıdır. Bu olgunlaşma esnasında ruhun refleksleri diyebileceğimiz “bunalımlar” ortaya çıkabilmektedir. Dede efendi bunu ön görmekte ve takip edilmektedir. Ayrıca dede/mürşid can’a/muhibbe “evrâd” verirken lazım olan takati de verir. Can ise, dede efendinin verdiği vird/zikrin mutlaka verdiği şekil ve sıra yapılmalıdır. Bunun manevi kontrolu, elbette dede efendi tarafından yapılmaktadır.
İzinsiz, evrâd okuyanlar bu kontrol sürecine tabi olmadıklarından, yukarıda değindiğimiz gibi ruhta bir takım değişiklikler meydana geldiğinde sahipsizdirler. Bu sahipsizliğin yanı sıra evrâdı da terk edemez. Bu da işleri daha kötüye götürebilir. Ayrıca kontrol mekanizmasından azade olanlar evrâd okuma şartlarından haberdar olsalar bile bunu uymakta zorlanabilirler. Bu paradoks, insanı neticede ruhu bunalımlara ve akıl sağlığını yitirmeye kadar götürebilir.
Yukarıda kısaca değindiğimiz hususlar göz önüne alındığı zaman, Evrâd-ı Mevlana’yı intisâbsız okumak mümkün değildir.
Bu nedenle, eğer “Kâmil” bir dede efendiniz yoksa, Kuran-ı Kerim’de yer alan ve Hz. Peygamber (A.S)’in tavsiye ettiği duaların hem öğrenilmesi hem de takip edilmesinin daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Allahu a’lem
Abdullah YILMAZ