Esin Çelebi Bayru ile Söyleşi

A+
A-

Konya Life Dergisi’nden

Hz. Mevlâna’ya olan ilgi ve hayranlık her geçen yıl artıyor.

Hz. Mevlâna’nın ailesinde yaşayan kaç kişi olduğu bilinmiyor.

Ancak bildiğimiz bir isim var ki naifliği ve içtenliği ile

Mevleviliği dünyaya tanıtmaya devam ediyor.

Esin Çelebi Bayru, Hz. Mevlâna’nın 22. kuşak torunu.

Esin Hanım, Mevlâna’yı anma törenleri sırasında Konya’da kalıyor

ve bu süre içinde yapılan tüm etkinliklere katılmaya çalışıyor.

Mevlâna Müzesi’nde yapmış olduğumuz söyleşide sema törenlerinden ve

Uluslararası Mevlâna Vakfı ‘ndan bahsettik.

2007’nin Mevlâna Yılı olması fikri nasıl çıktı?

Bizlere ulaşan kayıtlara göre Hz. Mevlâna 1207 tarihinde doğmuş. 2007’de 800’üncü yaş günü kutlamasını bütün dünya ile paylaşmayı istedik. Bu fikir üzerine bir proje hazırladık. 2007’nin Hz. Mevlâna yılı olması teklifini öncelikle Uluslararası Mevlâna Vakfı olarak T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığına sunduk. Bakanlık ile yaptığımız çalışmalar sonucu hazırlanan projeyi UNESCO’ya gönderdik. UNECO projemizi kabul etti. 2007 yılı Hz. Mevlâna Celaleddin Rumi yılı olarak ilan edildi. Dünya çapında programlar yapabilmek için UNESCO’dan böyle bir isteğimiz oldu.

Uluslararası Mevlâna Vakfı hakkında bilgi verir misiniz?

Uluslararası Mevlâna Vakfı, yaklaşık 10 yıl önce kuruldu. Hz. Mevlâna’nın öğretilerini ve düşüncelerini bütün dünyaya anlatabilmek amacıyla kurulan vakfımızın bugüne kadar amacına uygun olarak hizmet ettiğini düşünüyorum. Dünyada Hz. Mevlâna için yapılmak istenen programlarda danışmanlık hizmetlerimiz oluyor. Vakıf başkanı kardeşim, manevi büyüğüm Faruk Hemdem Çelebi, ben de ikinci başkanlığını yürütüyorum.

Mevleviliğin ana öğelerinden olan, son zamanlarda dünyada yozlaşmaya başlayan sema ve tasavvuf musikisinin korunma altına alınması gerektiği ortada. Bunun için hazırladığımız önerileri önce UNESCO’ya sunduk. Onların yapmış olduğu araştırma sonunda T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığımıza konuyla ilgili sorulardan oluşan bir dosya geldi. Bakanlık danışmanlığımızı isteyince vakıf olarak iki dosya halinde soruları cevapladık ve Kültür Bakanlığımız ile birlikte dosyaları UNESCO’ya sunduk. Gelen cevaba göre sema ve tasavvuf musikisi “Kaybolmakta olan ve korunması gereken dünya kültür mirası” kapsamına alındı. UNESCO’ya sunmuş olduğumuz ilk dosyanın kabul edilmesinden sonra diğer projemiz yani, 2007 yılını Mevlâna Yılı olarak ilan ettirme projemiz gündeme geldi. Bu teklifimiz de kabul edilince çok mutlu olduk. Bu projelerde Kültür Bakanlığımızın yanı sıra Dışişleri Bakanlığımız ile de koordineli olarak çalışmaktayız. Bu projelerin yanı sıra Amerika, İsviçre, Hollanda, Almanya gibi yurt dışındaki Mevlevi dostlarımıza yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Bu yılki Mevlâna’yı anma törenlerde farklılıklar olacak mı?

Etkinlikleri Konya Valiliği, İl Kültür Müdürlüğü, Konya Büyükşehir Belediyesi ve Selçuk Üniversitesi birlikte düzenliyor. Biz yapılan etkinliklere devlet davetlisi olarak gidiyoruz.

Bana göre, her geçen gün Hz. Mevlâna’nın insanlığa vermiş olduğu mesajlara daha çok ihtiyacımız var. Bundan dolayı törenlere yıldan yıla ilgi artıyor ve bu da törenlerin gün olarak artışına neden oluyor. Önceki yıllarda yurt dışındaki ilgi çok fazlaydı, son yıllarda yurt içinde ki ilginin de artığını görüyoruz. Bu da kendi öz değerimize sahip olmamız açısından mutluluk verici bir gelişme.

Konya’da kaldığınız zaman içerisinde günlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her akşam sema törenine mutlaka gidiyorum. Bunun en büyük güzelliği, bu manevi duyguyu tekrar tekrar yaşayabilmek. Törenler bana çok büyük bir huzur veriyor. Bunun dışında sergi açılışları, konserler, konferanslar, üniversite düzenlediği sempozyumlar gibi protokol olarak davet edildiğim her yere katılmaya gayret ediyorum. Ayrıca Konya’ya dışardan gelen misafirlerime ev sahipliği yapmaya çalışıyorum.

Değerlerinizin korunması için gerekli çalışmalar yapılıyor mu?

Mevlevilik, Türk örf ve adetleri ile örtüşüyor. Mevlevilik bizim kültürümüz. Mesnevi Türk Edebiyatının bir parçası, musiki de klasik Türk Müziğinin aslı.

Son zamanlarda Vakıflar Genel Müdürlüğü Mevlevihaneleri restore etmeye başladı. Gelibolu Mevlevihanesi’nden sonra en güzel örneği de İstanbul’daki Yenikapı Mevlevihane’si. Ailem adına onlara teşekkür ediyorum. Bizim Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’na sunduğumuz bir proje vardı. Bu, Mevlevihanelerin restore edilip kültür merkezi olarak açılması; valilik, il kültür müdürlüğü, belediye, üniversite ve aile vakfından birer temsilci ile idare edilmesi projesi idi. Buralarda hat, tezhip, minyatür, tasavvuf, mesnevi, sema ve musiki dersleri v.s. verilmesini istedik. Eğer bunu iyi tanıtabilirsek dünyadan bu dersleri öğrenmek isteyen birçok talebe gelir. Bizden bunu öğrenmek isteyen ve nasıl yapacağını soran kişiler var. İnanıyorum ki önümüzdeki senenin hazırlıkları ile birlikte çok şey değişecek ve gereken hizmeti yapabileceğiz.

Ailenizden bahseder misiniz?

Türkiye sınırları içinde en son resmi Makam Çelebisi Abdülhalim Çelebi; Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’e destek vermiş ve ilk mecliste başkan yardımcısı seçilmiş, yeşil şeritli istiklal madalyası sahibi. Bu da ailem adına iftihar edilecek bir konu.

Tekke ve zaviye kanunu hazırlanırken Abdülhalim Çelebi, Atatürk’ün önerileri ile oğlu Bakır Çelebi’yi Suriye’nin Halep şehrindeki Mevlevihaneye şeyh olarak atamış, kanunun çıkması ile birlikte Mevlevihaneler de kapanmış. Kısa bir zaman içinde de Abdülhalim Çelebi vefat edince oğlu Bakır Çelebi Makam Çelebisi seçilmiştir. Böylece makam Konya’dan Halep’e geçmiştir. Bakır Çelebi’den sonra oğlu Celaleddin Çelebi kısa bir zaman için Makam Çelebiliği yapmıştır. Suriye hükümeti de kendi sınırları içindeki Mevlevihaneleri kapatınca Makam Çelebiliği günümüzde ancak manevi olarak yaşamaktadır. Babam Celaleddin Çelebi’nin vefatından sonra bizler için manevi büyüğümüz kardeşim Faruk Hemdem Çelebi’dir.

Konya Life Dergisi’nden alınmıştır.