ERKEKLER
ERKEKLER
Erkek olmak sosyal olarak özellikle bizim kültürümüzde, basitçe sorumluluk sahibi, kadınını seven, koruyan, sahiplenen, ailesinin geçimini sağlayan, kendisine yaslanılan gibi algılansa da içerden bir erkek gözüyle durum farklıdır. Erkekler güçlü görünüp algılanmak yanında böyle olmadıklarının da bir yandan bilinmesi ama belli edilmemesini isterler. Onlar da sonuçta bir kadın tarafından yetiştirilirler ve yine kadınlar için yetiştirilirler. Duygularını ifade etmeden partnerlerince anlaşılmayı beklerler. Eleştirilmek yerine sessizliği, sorgulanmak yerine kabullenilmeyi, özgürlüklerinin tanınmasını, zaman zaman kendilerine ait alan bırakılmasını ister ve özellikle de şüphe duyulmak yerine güvenle bir kenarda beklensinler isterler. Bir yandan otorite olsunlar diğer yandan da karşı cins tarafından sessizce yönlendirilsinler. İstekleri budur. Kolay incinir ve değilmiş gibi davranırlar. İncindiklerinde hızlıca uzaklaşır kendi içlerine kapanırlar. Zordur erkek olmak. Güçlü ,koruyan ve kollayan kadınları beklerler bir yandan da. Duygularını ifade etmek yerine tersi olmaları konusunda yönlendirilmişlerdir çünkü. Hem avcı hem av olmak zordur. Onları oldukları gibi kabullenip çoğunlukla suskunca sevecek partner arayıp dururlar. Bir erkeğin aslında kadından daha çok ihtiyacı var ilişkinin doğasını öğrenmeye. Ancak buna ihtiyacı yokmuş gibi yaklaşılmasıdır beklentisi. Zira bu cümle bile incitir onları.
Onları ilişkiler konusundaki bir toplantıya kadınları anlamak konu başlığı altında çağırmalısınız.
Hz Mevlana “Zaloğlu Rüstem olsa, hatta Hamza’dan ileri gitse de yine de hükmetme konusunda erkek karısının esiridir” der.
Erkeğin silahı terk edebilme alternatifi, kadının dayanamadığı terk edilme endişesidir. Erkek ve kadın diye ayırıyorum ancak bunları söylerken her iki özelliğin de hepimizde olduğunu da göz ardı etmeyelim. Eril ve dişil özellikleri her birimiz taşırız. Cinsel kimlik farklı olsa da bazen erkeklerin dişil kadınların da eril özelikleri daha çok öne çıkardıkları da görülür.
Aslında terk etmek ve ayrılmaya dayanmak olgunluk ölçütüdür. Bu riski göze alabilmek güçtür. Bağlanma ayrılma kapasitesidir bir bakıma olgunluk. Bir ilişki bunlara dayandırılmaz elbette. İlişkiyi özel kılan olgunluk ve sevme kapasitesidir. Zira sevgi pazarında veren kazanır der Hz Pir. Erkek ve kadın ilişkisinin üç bölüme ayrıldığını kabul edersek, romantizm, güç savaşı, anlaşma veya boşanma şeklinde. İkinci bölüm olan güç savaşı dönemine ait söylediklerim.
Yazıma erkeklerden söz ederek başlamıştım. Yine oradan devam etmek istiyorum. Kadınların güç savaşına girmemelerini önermiştir Hz Pir. Kadını ateşe ve erkeği suya benzetmiş. Ve ateşin suya doğrudan yönelmesini tavsiye etmemiştir. Öyle olursa su ateşi söndürür. Onları bir kaba koyarsanız buhar olurlar demiş ve bir anlamda da kadınlarımıza erkekleri yönetmenin ince ve gizli yolunu göstermiştir.
Erkeklerimiz zaten buhar olmaya gönüllüdür. Ancak usulü ile olsun isterler. Göstere göstere yok sayılmayı, herkesin gözü önünde mağlup olmayı hazmedemezler ve saldırganlaşırlar. Ağlamak kadınların tuzağıdır. Öyle der Hz Pir. İlişkilerde tuzak olur mu? Olur. Davranışların kökeninin daha çok bilinçdışı olduğunu düşünürsek ve savaşların aslının da barış olduğunu hatırlarsak bu her zaman mümkündür.
Peki bütün bu yazılanların ilişkilerde devre dışı kaldığı, sessizce, hiç konuşmadan, savaşmadan anlaşanların olduğu seviye yok mudur? Vardır. Az da olsa vardır. Yumuşamış, olgunlaşmış, berraklaşmış, pası giderilmiş gönüllerle mümkündür. Yumuşaktır. Sessizdir. Ilıktır. Gözlerle ve hatta gözü kapalıyken de tercümanların arada gidip geldiği gönüller arasında mümkündür.
Yeniden erkekler:
Kadınlar tarafından ve yine kadınlar için yetiştirilen erkeklerin işi hiç kolay değil.