Enis Receb Dede – Edirne Mevlevîhânesi Şeyhi

A+
A-

Enis Receb Dede (ö. 1147/1735)

(Edirne Mevlevîhânesi Şeyhi, Mesnevîhân, Şair)

TEKKE KAPISI – BAYRAM ALİ KAYA

Asıl adı Receb olup Edirne’de, Râmiz’in tezkiresinde yer verdiği ve yaşı­nın sekseni biraz geçtikten sonra vefat ettiği bilgisinden hareketle, 1650-1654 tarihleri arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Babası, Gülşeniyye tarîkatına bağlı bir sipâhi olan Derviş Halil’dir. Çocukluk yıllarında İbra­him adlı bir mücellidin çıraklığını yapmış, bilâhare okumaya heves etmek sûretiyle eğitim için İstanbul’a gitmiş ve bir süre kaldıktan sonra tekrar Edirne’ye dönmüştür.336

Edirne’de iken önce Mevlevî şeyhi ve aynı zamanda 17.yüzyılın önemli şa­irlerinden biri olan Neşâtî Ahmed Dede’ye intisap ederek kendisinden hayli istifade etmiş, daha sonra tekrar İstanbul’a gitmek sûretiyle bu kez Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Kãrî Ahmed Dede’ye intisap edip ondan feyz almıştır. Kãrî Ahmed Dede’nin Mesnevî derslerine de devam eden Enis Receb Dede, bilâhare Yenikapı Mevlevîhânesi mesnevîhânlığına getirilmiştir. Şeyhi Kãrî Ahmed Dede’nin 10120/1679 tarihinde337 vefatı üzerine anılan dergâhtan ay­rılarak Kasımpaşa Mevlevîhânesi mesnevîhânlığına geçmiş; Esrar Dede, Fa-tin ve Mehmed Süreyyâ’nın bildirdiğine göre burada çileye girmiştir. Neşâtî Ahmed Dede’den sonra Edirne Mevlevîhânesi’ne şeyh tâyin edilen Mehmed Ârif Dede’nin 1095/1683-1684 yılında vefat etmesi üzerine ise Enis Receb Dede, anılan dergâhın şeyhliğine getirilmiştir. Edirne Mevlevîhânesi’nde elli iki yıl meşîhat hizmetinde bulunmuş,338 bu görevinde ve yaşı doksana yak­laşmakta iken 18 Şaban 1147 (13 Ocak 1735) tarihinde vefat etmiş olan Enis Receb Dede, mevlevîhâne türbesinde ve diğer şeyh efendilerin arasına defn olunmuştur.339

Enis Receb Dede’nin vefatına, aralarında döneminin ünlü şairlerinin de bu­lunduğu birçok isim tarih düşürmüştür. Seyyid Vehbî’nin düşürdüğü,

Pîr Molla Celâl’e rûh-ı Enîs
Leb-i cûy-ı Receb’de ola celîs

ve

Feyzî Efendi’nin düşürdüğü;

Gûş edip fevtin dediler Feyziyâ târîhini
Gülşen-i lâhûta göçdü âh Mevlânâ Enîs

mısraları ile Enis Receb Dede’nin muhibbi şairlerden Galatalı Hâfız Efendi tarafından düşürülmüş olan, “Kürsi-i cennetde Mevlânâ Enîs ola celîs” mısraı, bu örneklerden bazılarıdır.340

Kaynaklarda ilmî fazîleti ve mânevî olgunluğu ile seçkin bir şahsiyet olduğu vurgulanan, bir “mürşid-i âgâh, şeyh-i vâsıl-ı kemâlât, kerâmet-i zâhire ile meşhûr bir zât” olarak nitelenen, Mevlevî şeyhleri arasında en uzun ömürlü ve en çok müridi olan şahsiyetlerden biri olarak gösterilen Enis Receb Dede, elli yılı aşkın meşîhati sırasında başta devrin pâdişâhları olmak üzere pek çok devlet adamını, kadı ve müderrisi mânen etkilemiş, onlardan daimâ saygı ve bağlılık görmüş, çoğu üzerinde nüfuz sahibi olmuştur. Bu meyanda Sâkıb Dede, pâdişâhların sayısının beş, vezirlerin ise yirmiden fazla oldu­ğunu belirtmekte, Fındıklılı İsmet Efendi ise Sultan IV. Mehmed, Sultan II. Süleyman, Sultan II. Ahmed, Sultan II. Mustafa ve Sultan III. Ahmed şeklin­de pâdişâhları ismen vermekte; ayrıca otuz iki vezir ile aralarında kadı ve müderrislerin de olduğu yüzden fazla devlet ricâlinin bulunduğunun rivâyet edildiğini bildirmektedir. Yine aralarında Tekmiletü’ş-Şakâik’ın da bulundu­ğu bazı kaynaklarda ise Sadrâzam Koca Râgıb Paşa, Sadrâzam Hekimoğlu Ali Paşa ile Şeyhülislâm Çelebizâde İsmail Âsım Efendi’nin de bulunduğu bazı devlet adamlarının da Enis Receb Dede’nin müridi oldukları ve kendisinden istifade edip feyz aldıkları bilgisine yer verildiği görülmektedir.341 Yine kay­naklarda ayrıca Receb Dede’nin, devlet erkânının yanı sıra halkın fakir ve kimsesizleriyle de yakından ilgilendiği, onlara dâimâ kol-kanat gerdiği, şeyh­liği döneminde özellikle Edirne’deki dergâhın bir derdine veya ihtiyacına çâre arayanlarla sürekli dolup taştığı, fukarayı koruyup kollamada yaşadığı dönemde eşi benzeri bulunmayan bir şahsiyet olduğu vurgulanmaktadır.342

Daha ziyâde Mevlevî yazarlar tarafından kaleme alınmış olan kaynaklarda, Enis Receb Dede’nin şeyhliği dönemine ilişkin birçok kerâmet, menkıbe ve latîfesine yer verilmiştir. Bu çerçevede Sâkıb Dede’de şu örneğe yer verildiği görülmektedir:

Enis Receb Dede meşîhatinin ortalarında iken bir gün, devrin pâdişâhı Sultan Mustafa bin Sultan Mehmed, dâire-i hayâlde (hayâl âleminde) bir garip papa­ğan görür ve yakalayarak içinde kuş yemi ile şeker de bulunan güzel bir kafese koyup beslemeye başlar. Ancak çok geçmeden papağan ansızın rahatsızlanır ve titreyerek ölür. Bu duruma çok üzülen pâdişâh, ah vah ederek kuşun cansız bedenini kafesin dışına bırakır. Hem üzgün, hem de kuşun âniden ölümünün şaşkınlığı içinde iken, kuş birden canlanır ve kanat çırpıp uçmaya, hatta pen­cereden çıkmak sûretiyle sahraya doğru gitmeye başlar ve gözden kaybolur. Bu durum üzerine pâdişâhın üzüntü ve şaşkınlığı daha da artar. Olup biten­lere bir anlam vermeye çalıştığı ve üzüntüyle karışık bir şaşkınlık hâli için­de kaldığı bu demler, aynı zamanda dergâhta Mesnevî mukâbelesi zamanına denk geldiğinden, dergâha gidip Receb Dede’yi dinlemek, bir parça teselli bulmak ister. Dergâha vardığında o gün işlenen konunun Mesnevî’nin ünlü hikâyelerinden biri olan “Tâcir ile Papağanı” olduğunu öğrendiğinde hayret­ler içinde kalır. Derste anlatılanların kendi hâline tercüman olduğunu anlar ve bir parça teselli bulmağa çalışır. Sâkıb Dede, bu ilginç olayın pâdişâhın Receb Dede’ye kalben bağlanmasına sebep olduğunu belirtmektedir.343

Şairlik yönü olan ve yine anılan kaynaklarda, özellikle de Sâlim’in tezki­resinde, şairliğinden büyük bir övgü ve takdirle, aynı zamanda ayrıntılı bir şekilde bahsedilen Receb Dede, “Enis” mahlâsıyla yazdığı ve tamamen tasavvufî mazmunlar ile nüktelere dayalı, sûfiyâne, âşıkâne, hakîmâne ve rindâne tarzdaki “tâze-zemîn” şiirlerinde, son derece sâde ve samimi bir üslûp kullanmıştır. Yine başta Sâlim olmak üzere kaynaklar tarafından “Eş‘âr-ı pâki, gâyet mazmundâr ve her lafzı âbdâr u gûş-âşinâ ve tâbdâr idiğü ulü’l-i‘tibâra nümâyândır.” denmek sûretiyle kudretli bir şair olduğu dile getirilmiş, ayrıca na‘tlarının âşıkâne, gazellerinin ise mazmun ve nüktelerle dolu olduğu, üstelik güçlü bir şair olduğunun itibar sahibi kişiler arasında bilindiği vurgulanmış ve birçok şiiri örnek olarak verilmiştir.344

Eseri

Dîvân. Birçok nüshası bulunan ve yaklaşık 1545 beyitten oluşan dîvânı (Nüshaları için bk. Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud, nr. 3571, Hâlet Efendi, nr. 693, İzmir, nr. 554; Millet Ktp., Ali Emîrî, Manzûm, nr. 44; TSM Ktp.,

Enis Receb Dede’nin Divan’ından (Süleymaniye Kütüphanesi, Hazîne, nr. 972),

Edirne Vâlisi Ahmed İzzet Paşa’nın yardımıyla taş basma­sı olarak ve baş tarafına Müderriszâde Mehmed Ârif tarafından şairin bir hâl tercümesi de eklenmek sûretiyle 1307’de Edirne’de basılmıştır. Dîvân üzerinde daha sonra Âdem Ceyhan ve Halil Güntan tarafından birer yüksek lisans tezi hazırlanmıştır.345

Bursalı Mehmed Tâhir, Enis Receb Dede’nin dîvânından başka ayrıca Mevlânâ hazretlerinin bazı gazellerini şerh etmiş olduğu bilgisine de yer vermiştir.346

Şiirlerinden Örnekler

Der-Na‘t-ı Resûlullah Aleyhisselâm

Safâ-yı ehl-i dil nûr-ı cemâlin yâ Resûlallah
Şifâ-yı derd-i dil fikr-i visâlin yâ Resûlallah
Bi-hamdillah dem-â-dem hâne-i kalb-i siyeh-tâbı
Münevver eyledi vuslat hayâlin yâ Resûlallah
Aceb mi intikâl etsen bekâ-billâha da’vetle
Fenâya sığmadı arş-ı kemâlin yâ Resûlallah
Kalırdı tâ ebed mübhem kelâm-ı Hazret-i Mevlâ
Ser-â-ser etmese rûşen makâlin yâ Resûlallah
Enîs’in matlabı dâim Celâleddin-i Rûmî’den
Nigâh-ı lutfile bir dem suâlin yâ Resûlallah347

Gazel

Âşinâ-yı Rûh-ı Kuds’e hâlet-efzâdır semâ
Teşnegân-ı bezm-i aşka şevk-bahşâdır semâ
Beyt-i Ma’mûr’un tavâfı sırrına ârif ukûl
Hayret-efzâ-yı melâ’ik sırr-ı Mevlâ’dır semâ
Her tarîk âyini bâ’isdir vüsûl-ı Hakk’a lîk
Ehline ma’lûmdur ol katre-i deryâdır semâ
Bir kademde devresin tekmîl eder pergâr-veş
Reşk-i çarh-ı mâhtâb-ı çarh-peymâdır semâ
Dil safâ-cû-yı ziyâ-yı mihr ise her dem Enîs
Çarh-ı aşka âfitâb-ı âlem-ârâdır semâ348

Gazel

Ten-i bî-dil tekâpûda hemîşe bî-mecâl olsun
Dil-i mest-i muhabbetde hemân şevk-i visâl olsun
Dokunsun tek hemân la‘l-i nemek-rîzin leb-i câma
Katarsan bâde-i nâba nemek kat kat helâl olsun^^®
Hüdâ renc-i nazardan hıfz ede tıfl-ı civân-bahtı
Olur manzûr elbette meh-i hüsnü helâl olsun
Dil-i üstâd-ı hoş-tah‘a neşât îsâr eder çünkim
Ser-â-ser nükte-i nazmın hayâl-ender-hayâl olsun
Hemân mir’ât-ı hüsn içre gönül olsun nazar-gâhm
Dilersen bezm-i vahdetde Enîs’in bî-misâl olsun350

Gazel

Cilvegâh-ı sırr-ı Mevlâ’dır dil-i abdâl-ı aşk
Fehm olunmaz kâl ile remz-i lisân-ı hâl-i aşk
Pertev-i mihr-i sivâyı mahv eder ser-tâ-kadem
Bir aceb nûr-ı Hüdâ’dır sâye-i ikbâl-i aşk
Cümle maksûdu beyân eyler lisân-ı hâl ile
Tercemân-ı her-zebân olsa sezâdır lâl-i aşk
Sidre’den eyler güzer her dem kemâl-i şevk ile
Reşk-i Cibrîl olmada pervâz-ı perr ü hâl-i aşk
Ol kadar sermest-i bezm-i âşıkân ol kim Enîs
Tâ ebed hayrân ola ahvâline dellâl-i aşk351

Gazel

Arûs-ı hâhişin ey dil sana gelir görünür
Ezel mukadder-i Bârî Hüdâ gelir görünür
Mehâbet-efgen-i enzâr-ı âşıkân o kadar
Mukîm-i taht-ı letâfet-nümâ gelir görünür
Fütâdegân-ı reh-i intizâra güft ü şinîd
Peyâm var mı o şehden sabâ gelir görünür
Kemâl-i hüsnü o şâh-ı melâhatin şâhid
Denirse rûh-ı musavver dilâ gelir görünür
Bununla eyle teselli dil-i hazîne Enis
Ezel mukadder-i Bârî Hüdâ gelir görünür352

Gazel

Şâdân oluruz şevk ile yârin siteminden
Nâlân oluruz derd ile gayrın kereminden
Peymâne-i çeşm ile gören hâde-i hüsnü
Geçdi feleğin gerdiş ile câm-ı Cem’inden
Almam dil-i pür-sûzuma hir lahza hayâlin
Havf eylerim ol çeşm-i latifin eleminden
Mir’ât-ı kemâle olalı aşk ile nâzır
Geçdik nazar-ı ehl-i hıred hîş ü keminden
Bilsem ne verir cân-ı rakîhe o perî-zâd
Çıksa gözü çıkmaz haşı kat‘â hareminden
Her arz-ı muhahhet edene meyi eder ol şûh
Seçmez mi aceh yâr ile ağyârı deminden
Bilmem nic’olur hâl-i dil-i zâr Enîsâ
Şâfî haheri almaz ise yâr feminden353

Beyit

Sâgar-ı pür-hâdemiz döndü ayın on dördüne
Bezmimiz sâkîsi on dördün sürer hir meh-likâ354

 


336  Sâkıb Dede, a.g.e., II, 222; Mustafa Safâyî, a.g.e., vr. 23a; Sâlim, a.g.e., s. 80; Râmiz, a.g.e., vr. 1b; Esrar Dede, a.g.e., vr. 5a; Fatin Dâvud, Tezkire-i Hâtimetü’l-Eş‘âr, İstanbul 1271, s. 20; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 32; Sadettin Nüzhet Er-gun, Türk Şairleri, III, 1293; Hasan Aksoy, “Enis Receb Dede”, DİA, İstanbul 1995, XI, 241; a.mlf., “Enis Receb Dede”, TDEA, İstanbul 1979, III, 48.

337  S. Nüzhet Ergun, Kãrî Ahmed Dede’nin vefat tarihini 1078/1667-1668 olarak vermektedir (bk. Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., III, 1293).

338  Esrar Dede, Fatin ve M. Süreyyâ meşîhat süre­sini elli yıl (bk. Esrar Dede, a.g.e., vr. 5b; Fatin Dâvud, a.g.e., s. 21; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., I, 442), Hasan Aksoy yaklaşık altmış yıl (bk. Ha­san Aksoy, “Enis Receb Dede”, DİA, s. 241); Râmiz de altmış yıl olarak vermekte; ayrıca Re-ceb Dede’nin Edirne Mevlevîhânesi şeyhliğine, Neşâtî Ahmed Dede’nin 1085/1674 yılı başların­da vefatı üzerine geçtiğini bildirmektedir (bk. Râmiz, a.g.e., vr. 1b).

339  Sâkıb Dede, a.g.e., II, 222, 224; Mustafa Safâyî, a.g.e., vr. 23b; Mehmed Sâlim, a.g.e., s. 82; Esrar Dede, Enis Receb Dede’nin eğitimi ve dervişliği dönemine dâir biraz karışık bir şekilde değinmek­te ve onun Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Kãrî Ahmed Dede’nin şeyhliği zamanında Mevlevîliğe girip çilesini tamamladığı, bir ara Edirne Mevlevîhânesi Şeyhi Neşâtî Ahmed Dede’nin hizmetinde bulunup öğrencisi olduğu, bir ara da Kasımpaşa Mevlevîhânesi’nde çileye girdiği bilgisini vermektedir (bk. Esrar Dede, a.g.e., vr. 5a-5b); Râmiz, a.g.e., vr. 1b; İsmail Belîğ, a.g.e., vr. 6b; Nev’îzâde Atâî, a.g.e., s. 393-394; Defter-i Dervîşân-II, vr. 47b; Fatin Dâvud, a.g.e., s. 21; Ali Enver, a.g.e., s. 11; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., III, 1293; Hasan Aksoy, “Enis Receb Dede”, DİA, s. 241-242; a.mlf., “Enis Receb Dede”, TDEA, s. 49; Enis Receb Dede’nin vefat tarihiyle ilgili ola­rak kaynakların büyük bir bölümü 1147 tarihine yer verirken, bazı kaynakların ise farklı bilgilere yer verdiği görülmektedir: Örneğin Râmiz, Receb 1146 (bk. Râmiz, a.g.e., vr. 1b), Bursalı Mehmed Tâhir 1145 (bk. Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 32), Bağdatlı İsmail Paşa ise 1149 tarihine (bk. Bağdatlı İsmail Paşa, Îzâhü’l-Meknûn, nşr. Şera-fettin Yaltkaya-Kilisli Rifat Bilge, Ankara 1972, I, 492) yer vermektedirler.

340  Nev’îzâde Atâî, a.g.e., s. 395; Râmiz,a.g.e., vr. 1b-2a; Esrar Dede, a.g.e., vr. 5b; Ali Enver, a.g.e., s. 12; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 32; Sadet­tin Nüzhet Ergun, a.g.e., III, 1293; Hasan Aksoy, “Enis Receb Dede”, DİA, s. 241; a.mlf., “Enis Re-ceb Dede”, TDEA, s. 49.

341  Sâkıb Dede, a.g.e., II, 222; Nev’îzâde Atâî, a.g.e., s. 395-397; Râmiz, a.g.e., vr. 2a; Mehmed Sâlim, a.g.e., s. 80; Esrar Dede, a.g.e., vr. 5b; Ali Enver, a.g.e., s. 11; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 32; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., III, 1293; Hasan Aksoy, “Enis Receb Dede”, DİA, s. 241; a.mlf., “Enis Receb Dede”, TDEA, s. 49.

342  Sâkıb Dede, a.g.e., II, 223; Sadettin Nüzhet Er-gun, a.g.e., III, 1293.

343  Sâkıb Dede, a.g.e., II, 222; Râmiz, a.g.e., vr. 2a; Mehmed Sâlim, a.g.e., s. 81-82; Enis Receb Dede’nin, Sultan II. Mustafa ve Sezâî Gülşenî ile ilgili latîfe örnekleri için bk. Esrar Dede, a.g.e., vr. 5b; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., III, 1293.

344  Sâkıb Dede, a.g.e., II, 223; Râmiz, a.g.e., vr. 2a; Mehmed Sâlim, a.g.e., s. 82-84; Esrar Dede, a.g.e., vr. 5b-6a; Nev’îzâde Atâî, a.g.e., s. 395; Ali Enver, a.g.e., s. 11; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., I, 442; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 32; Sadet­tin Nüzhet Ergun, a.g.e., III, 1293; Hasan Aksoy, “Enis Receb Dede”, DİA, s. 242; a.mlf., “Enis Re-ceb Dede”, TDEA, s. 49.

345  Âdem Ceyhan, Enis Receb Dede, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Dîvânı, Yüksek Lisans Tezi, Mar­mara Ü, SBE, İstanbul 19120; Halil Güntan, Receb Enis Dede, Hayatı, Edebî Kişiliği ve Dîvânının Tenkidli Metni, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Ü, SBE, Konya 19120.

346  Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 32.

347  Mustafa Safâyî, a.g.e., vr. 23b; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 33; Âdem Ceyhan, a.g.t, s. 19.

348  Râmiz, a.g.e., vr. 2a; Esrar Dede, a.g.e., vr. 6a; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 33; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., III, 1294; Âdem Ceyhan, a.g.t., s. 83.

349  Sâlim’in hayli övgüde bulunduğu bu beyit için Esrar Dede de, “Beyt-i garrâlarına yirmiden faz­la ünlü şair nazîreler söyleyip yine cümlesinden bu beytin üstün olduğunu Sâlim Efendi dahi tes­lim etmiştir” kaydına yer vermektedir (bk. Meh-med Sâlim, a.g.e., s. 83; Esrar Dede, a.g.e., vr. 6a); İsmail Belîğ, a.g.e., vr. 6b; Ali Enver, a.g.e., s. 11.

350  Esrar Dede, a.g.e., vr. 6a; Mustafa Safâyî, a.g.e., vr. 24a; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., III, 1294; Âdem Ceyhan, a.g.t., s. 114.

351  Râmiz, a.g.e., vr. 2a; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., III, 1294; Âdem Ceyhan, a.g.t., s. 102.

352  Mustafa Safâyî, a.g.e., vr. 24a; Âdem Ceyhan, a.g.t., s. 127.

353  Hasan Aksoy, “Enis Receb Dede”, TDEA, s. 49; Âdem Ceyhan, a.g.t., s. 110.

354  Esrar Dede, a.g.e., vr. 6a; Ali Enver bu beyit için, “Beytin parlaklığı dahi mey-âşâmân-ı şuarâya peyâpey kadeh parlatdıran beyitlerdendir” de­ğerlendirmesinde bulunmuştur (bk. Ali Enver, a.g.e., s. 11).

 

ETİKETLER: