EFENDİ’ME MEKTUP – Halide Nusret ZORLUTUNA
EFENDİ’ME MEKTUP
Halide Nusret ZORLUTUNA
Alev alev yanıp duran içimde
Haşmetindir yâ Hazret-i Mevlânâ!
Ezer beni her gün başka biçimde
Firkatindir yâ Hazret-i Mevlânâ!
Gün olur, güneşler kaplar cihanı,
Bir ilahî neşe sarar dört yanı
Bulunur, her türlü derdin dermanı,
Vuslatındır yâ Hazret’i Mevlânâ!
Bu hafta O’nun haftası. Büyük mütefekkir, büyük şair, büyük aşık, büyük “insan” Mevlânâ Celâlüddin Hazretlerinin.
Dil, yani gönül, O’nunla dolup taşarken, dil, yani lisan, O’nu konuşmadan; O’nu terennüm etmeden durabilir mi? Kalem O’na hizmetkâr olmadan edebilir mi?
Konya’dan trenle ilk geçişimde:
“Yanına varamadım, uzaktan selâmladım,
Başımı eğip geçtim, Mevlânâ diyarından”,
Demiştim.
İşte gene öyle, efendim, bu yıl da hasretlerime hasret, dertlerime dert eklendi:
Gene huzuruna varamadım, eşiğine yüz göz süremedim.
Amma, gözyaşlarımdan, parlak inciler topladım avuç avuç… Ve bağımdan alev alev hasret gülleri derdim, demetledim; sabahın seher vaktinde esen yellerle sana yolladım efendim, almadın mı?…Huzuruna bizsiz varanlara, bölünmüş, kopmuş, sarsılmış sallanmış olarak varanlara, hiçbir sitemin olmadı mı?
Sen, Allah’ın affını, kullara bol bol, hesapsız kitapsız dağıtan bir seçkin insansın. Kimbilir gene kaç bin kara yüz ahdine vefa göstermemiş kaç bin kara gönül, affın ve aşkın nuru ırmağında temizlenip ağardı!
O sonsuz o kayıtsız şartsız müsamahadan bir avuç da bize gönder efendim…Gönder ki, biz de nankörleri ve nankörlükleri affedebilelim. Affedelim de içimizden bu burukluğu, bu karanlığı atalım.
Çağır beni ışıklara.
Mevlâna! Aman efendim!
İnsan hayalinin gücü karşısında zaman da mesafe de, ne kadar âcizdir, ne kadar mânasızdır!
Ben işte huzurundayım, huzurundayız cümle yâran ile birlikte!
Hani aramızdaki kilometreler?!.
Ve işte gene “O sabah” dayım.; cümle âşıklarınla beraber!
Hani arada geçip giden yıllar?!/
O, ne eşsiz sabahtı Allahım! Pırıl pırıldı. Gök, yere eğilmişti, yıldızlar kocaman kocamandılar.
Buzlu yollarda bir kafile: yürekleri alev alev bir kafile. Yahya Kemal merhumdan şah-eser bir beyit mırıldanarak “Şems”e doğru ilerliyordu.
Yola düşmüş birer birer geceden
Yürüyor fecre elli milyon ruh!
Belki elli kişi bile değildik amma, gönüllerimizi doldurup taşıran aşk ve sevki elli milyona yetecek kadar engindi.
Sonra…
Şems-i Tebriz camiinin kapısında bizi pembe pırlantalar gibi nadide bir sabah bekliyordu.
Şems, bize gökten pembe bir bahar yağdırıyordu sanki.
Yollar gene parıl parıl, yürekler gene alev alev!. Ve yüzlerimiz, gözyaşlarımızla yıkanmış, tertemiz!
Âşıkların gözyaşını dindiren,
Susamış kalbler suyu indiren
Aşkı ruha ışık gibi sindiren
Râhmetindir yâ Hazret-i Mevlânâ!
Yıllardır kapında bekler bu benden.
Keremkâr Sultansın, Efendimsin. Sen!
Eşiğinde bir âciz baş görürsen,
Nusret’indir yâ Hazret-i Mevlânâ!
Halide Nusret ZORLUTUNA