Diriliş ülküsü, Mevlana ve Sezai Karakoç

A+
A-

Mustafa Yürekli

Sezai Karakoç, Sütun kitabında Mevlana’dan şöyle bahseder: Batı’dan Haçlıların, Doğu’dan da Moğolların seller halinde gelip yıkıp yaktığı Anadolu, Mevlana sayesinde yeniden nasıl dirilmişse biz de öyle dirileceğiz. Ve bu hadiseden ilham alarak kurucu liderliğini yaptığı harekete “Diriliş” adını vermiştir.

Sezai Karakoç, Mevlâna hakkında kitap çapında bir inceleme yapmıştır. Bu incelemesini kitaplaştırmadan önce Diriliş Dergisi’nde yayınlanmıştır.

Daha sonra da Mevlana kitabını yayımlamıştır.

Sezai Karakoç,Mevlana‟yı Anadolu entelijansiyasının babası, Mesnevi‟yi ise Anadolu ruhunu yoğuran eser olarak görmektedir. Eseriyle tesiriyle bu yüce ruhtan feyz alma nasibini elde eden bir medeniyetin evladı olmak ona ayrıca gurur verir. Kendisinin de bir sanatçı olması hasebiyle yazar, eserleri ve şahsiyeti aynı zamanda sanat penceresinden de izler. Bu yolda ilahi  hakikatlerin adeta işlenmiş kristaller gibi türlü estetik biçimlerde sunulduğunu, zarafetin özde ve şekilde daima dikkat edilen bir husus olduğunu dile getirir.

Anadolu’da İslam hayatının düşünce fonunun Gazalî ile oluştuğunu; özellikle İslami kavramların ve terminolojinin yerli yerini bulması, tasavvufla felsefenin farklarının belirlenmesi sayesinde dinin entellektüel planda bir bozulmadan kurtulduğunu ifade eden Karakoç, yüz yıl sonra gelen Muhyiddin İbn-i Arabi ile de Gazalî’nin tespit ettiği hakikatlerin özüne inildiğini dile getirir. Sezai Karakoç’a göre Gazali İslam dünyasının zihin konforunu, Muhyiddin Arabî ise ruh konforunu tesis etmiştir. Sacın üçüncü ve denge ayağı ise Mevlana’dır.

Zihin ile ruh arasında kalan kalp, Anadolu’nun manevi önderi olan Mevlana’nın ta kendisidir. Tümden gelen İbn-i Arab’ye mukabil kalbe müracaat etmeyi salık vererek tüme varan Mevlana, aslında maksatları aynı olan iki farklı irşad ehli ve kalem erbabıdır. Onlarda ruh ve fikir daima tek bir noktaya, imana odaklanır. Kalem sebep, maksat ise güçlü bir inançtır. Böylece güven, rahatlık ve huzur hasıl olacaktır. Bu bakımdan Mevlana, şiiri vasıta olarak kullanmıştır kuşkusuz.

Karakoç halkın her dönemde gerçekleri çıplak vaziyette kabullenemediğini bildirerek Mevlana’nın yaptığını bir benzetme ile açıklar. Bir çocuğun kendisine şifa olacak ilacını ancak şeker rengi ve tadında rıza ile alması gibi Mevlana’nın da hakikatlere şiir ve raks elbisesi giydirerek onu halka böyle sunduğunu ve benimsettiğini söyler.

Mevlânâ’nın diriliş yöntemi, kısaca ‘yanmak’ ve ‘olmak’ kavramlarıyla açıklanabilir. Yanmada aşkın kavurucu sıcaklığı ve olgunlaştırıcı iksiri vardır. Mevlânâ bu yüzden eğitimini tamamlayıp medresede müderris ve camide vâiz olduğu dönemden sonraki hâlini: “Hamdım, piştim ve yandım” ifâdeleriyle anlatır. Dolayısıyla Mevlana’ya göre ahlaki kemale ermek boyutuyla kişisel diriliş, hayatın zorluklarıyla Allah’ın rızası ekseninde baş edebilecek hale gelip insan-ı kamil olmaktır.

Mevlânâ, bilgi yükü olan kitaplar sadece taşınmak için olmadığını söyler. Nasıl gönül dünyasında diriliş, insanın her zerresini kuşatan bir aşk iksiri ise sosyal boyutta da varoluş coşkusu halinde Diriliş görüş ve hareketine ihtiyaç vardır. Mevlânâ diriliş davası olarak aşkı özellikle Divân-ı Kebîr ve Mesnevî’sinde son derece edebî ifâdelerle anlatır. Gerek Divân’da ve gerekse Mesnevî’de en çok geçen iki kavramdan biri aşk ise diğeri de gönüldür..

Mevlânâ’da aşk, diriliş ülküsü, diriliş davasıdır; bu yüzden Mevlânâ Allah’ın verdiği aşk derdinden onur duyar ve çok mutludur. Şöyle der o Dîvân’ında: “Allahım! Kader gereği bana verdiğin ıstıraplardan kaçmam, şikayet etmem, seni seviyorum. Çünkü senin aşk ateşinle yanmayan gönül soğuktur, hamdır. Can senin yüzünden yandı, yakıldı, mum senden nur aldı, senden yanmayan hamdır. Toplumu aydınlatan mum yanmaktan korkmaz. Çünkü o yanarak toplumu aydınlattığını bilir.”

Sezai Karakoç da Mevlâna gibi diriliş davası olan aşkı yaşamayanlardan, yaşamadığı için de anlamayanlardan dertlidir. Sezai Karakoç, “Ah! Ne derin uykudadır İslam Alemi! Nelerin hazırlandığını bir bilsek, bir an bile durmadan dirilirdik.” der.

Mevlana der ki: “Aşka dair ne söylesem içi yanmayanlar, âşık olmayanlar anlamazlar ki…” Sezai Karakoç da aşksız olmaz der. Ona göre ham kişiyi birey boyutunda pişirecek, olgunlaştıracak, iki yüzlülükten kurtaracak sadece aşktır ve bu bireyin dirilişidir; ne var ki olgunlukla gerek şart olan erdeme ulaşabilmek için yeter şart olan İslam toplumunun birliği, düzeni, İslam devletinin bağımsızlığı demek olan sosyal ve siyasal diriliş gerçekleşmelidir..

Birey benlikten geçip “ben” olmaktan kurtularak, O’na yönelerek ve İslam toplumunun üyesi olarak görevlerini yerine getirecektir ki  diriliş, yani aidiyetten mensubiyete yürüyüş ve İslam medeniyetinin inşası gerçekleşecektir.

Kanatlarını ateşin alevlerine kurban vermiş pervane gibi İslam milletinin derdiyle dertlenip kurtuluş çalışmalarına girmeyenler diriliş davası olan aşkı tanıyamazlar. Müslüman aydın,Allah katında manevi bir mertebeye erişmek istiyorsa ateşe dalmalı, İslam milletinin derdiyle dertlenmeli, ateş içinde olmalı yani diriliş hareketinde alacağı görev yerine getirme ekseninde yanmalıdır. Mevlânâ’ya göre ‘pişen bozulmaktan kurtuluyor’; Sezai Karakoç de diriliş mücadelesini tek kurtuluş yolu olarak gösteriyor.

İnsanın Hakk ve hakikat yolunda aşkla pişip olgunlaşması ahlâkî fesadın ortadan kalkmasının en kestirme yollarından biridir; İslam toplumu için de hakikat medeniyetini inşa etmek, İslam birliğinin önündeki en büyük engel olan fitne ve fesadın ortadan kalkmasının en kestirme yollarından biridir..Anadolu ruhu, Yûnus Peygamberin balığın karnındaki hâli gibi türlü sıkıntılar içinde, diriliş ülküsüyle gerçek kurtuluş çalışmasında pişip kavrulunca Allah’ı yüceltmekten, hakikat medeniyetini kurmaktan başka kurtuluş olmadığını anlayacaktır. Daha önce başardığı hakikat medeniyetini inşa atılımını yine başaracaktır.

Mustafa Yürekli

http://www.haber7.com/yazarlar/mustafa-yurekli/2965536-dirilis-ulkusu-mevlana-ve-sezai-karakoc