DERDİN YOKSA DERT ARA!

A+
A-

DERDİN YOKSA DERT ARA!

Nuri ŞİMŞEKLER

Hakk’a yürüyüşünün 732. Yıldönümünü kutladığımız Hz. Mevlâna, günümüzün deyimiyle “radikal fikirleriyle” de dikkat çekmektedir. Belki bu özelliğinden dolayıdır ki, işte yedi buçuk asır sonra bile hâlâ konuşuluyor, gün geçtikçe de önemi daha iyi anlaşılıyor.

Hayır olsun; yada şer gibi görünsün, Sevgili’den ne gelirse öperek baş tacı etme fikrini benimseyen Mevlâna, hepimizin ahlar vahlar ettiği dertleri bile Yüce Yaradan’ı hatırlama sebebi sayarak sıkı sıkı sarılır ve şöyle der:

Dert ve sıkıntıya düşmek, Allah’ı gizlice çağırmana sebep olduğundan bütün dünya malından üstündür.

Dertsiz dua soğuktur; bir işe yaramaz. Dertli dua ve yalvarma, gönülden, aşktan gelir.” (Mevlâna, Mesnevî, çev. Veled İzbudak, I-VI c., MEB Yay., İstanbul, 1995, III, 203, 204)

Mevlâna, Allah’tan gelen bu dertlerin insanların olgunlaşmasını sağladığını, bu yüzden de sabırlı olmak gerektiğini vurgular:

Kul, dertten, kederden Allah’a sızlanır, yalvarır; uğradığı zahmetlerden dolayı Allah’a yüzlerce şikayetlerde bulunur;

Allah da buyurur ki ‘Gördün ya nihayet dert ve zahmet seni bana yalvarır bir hale getirdi, sana doğru yolu göstertti.’

Mü’minin canı zahmet ve meşakkatlerle gelişir, kuvvetleşir.

İstemeden Allah sana bir zahmet, bir keder verirse buna sabret, razı ol!” (Mesnevî, IV, 91, 92, 99, 106)

Yine Mevlâna’ya göre; eğer Sevgili’den gelen bu dertlere lâyıkıyla sabredilir ve küstahlıkta bulunup isyan edilmezse karşılığı kat kat alınır:

Allah, senden ne alırsa ona karşılık sana bağışta bulunur…

Bağını mı yaktı! Sana bağ dolusu üzüm bağışlar; dert içinde neşe verir.” (Mesnevî, III, 1872, 1873)

Hastalıkta bile bir mânâ var…

Mevlâna insana hastalık gelince bile aynı şekilde düşünülmesi gerektiğini söyler ve sabaha kadar ağrıdan sızıdan uyunmasa bile bu vakitlerde yapılacak duaların bereketi ve kabulü için o hastalığa şükretmek gerektiğini önemle vurgular:

Ne güzel, ne mübarektir bu ağrı, sızı. Ne mutlu, ne kutludur bu hastalık; ateş, dert ve gece uykusuzluğu!

İşte Allah, bana yaşlılığımda lütuf ve kereminden böyle bir hastalık, böyle bir illet verdi;

Sırt ağrısını ihsan etti de her gece yarısı beni uykudan uyandırdı.

Bütün gece manda gibi uyumayayım (da Allah’ı anayım, O’na dualarda bulunayım) diye bana dertler, ağrılar bağışladı.

Kardeş! Karanlık yere, soğuğa, derde, kırıklığa ve hastalığa sabretmek,

Âbıhayat kaynağı ve sarhoşluk kadehidir. Çünkü yücelikler, hep aşağılıklarda gizlidir.

Ağza temiz bir ad gelince de ne pislik kalır, ne gamlar, kederler.

Yüce ve benzersiz Allah’ın benden hoşnut olması için hastalığıma da âşığım, derdime de.” (Mesnevî, II, 2256-2259, 2262, 2263, III, 188, I, 1778)

İnsan psikolojisini de çok iyi tanıyan ve karşılaştıkları durumlarda gönüllerinden geçenleri net bir şekilde tahlil eden Mevlâna, insanların dert ve hastalık zamanlarındaki duygularını şöyle dile getirir:

Hasta olduğun zaman günahlardan istiğfar eder durursun,

Sana günahın çirkinliği görünür; iyileşince yola geleyim, uslanayım diye niyet edersin.

Artık bundan sonra kulluktan başka bir yol tutmayayım diye söz verirsin.

Şu halde, şu kesinlikle anlaşılmıştır ki, hastalık sana akıllılık bahşediyor.

Ey gerçeği arayan kişi! Şunu bil ki, kimde dert varsa, o koku almış, dermanı bulmuştur.” (Mesnevî, I, 624-628)

Mesnevî’sinde anlatmaya çalıştığı konuları bütün detaylarıyla açıklayan ve okuyucuya tereddüt bırakmayacak bir şekilde ayrıntılara ve olasılıklara giren Mevlâna, bu anlatmaya çalıştığımız konuda da dert ve hastalık bitince insanların ne yaptığını veya ne yapması gerektiğini de şöyle açıklar:

Dert ve ölüm zamanı o tarafa yönelir, feryat-figana düşersin. Dertten kurtulunca neden yabancıya dönüyor, hiç o tarafı aklına bile getirmiyorsun?

Mihnet ve sıkıntı zamanında ‘Allah’ demeye başlar; sıkıntın geçti mi ‘Nerede O’na yol’ dersin.” (Mesnevî, III, 1141, 1142)

Yüzyıllara hitap eden Hz. Mevlâna’yı iyi anlamak ve çocukların içindeki besini anlayamadıkları için cevizlerin dışıyla oynayıp durduğu gibi, Mesnevî’deki hikâyelere takılıp kalmadan mânâ denizinden inciler çıkarmak dileğiyle…

Tasavvuf nedir? diye bir ulu kişiye sordular, o da dedi ki: Sıkıntı zamanı gönülde neşe ve ferahlık bulmak.”(Mesnevî, III, 3261)

Aşk fazlalaşıp derdi artırınca orada ne Ebu Hanife ders verebilir, ne de Şafi!” (Mesnevî, III, 3832)