DEFTER-İ DERVÎŞAN
DEFTER-İ DERVÎŞAN
İstanbul’un mübârek ve rûhâniyetli semtleri vardır. Sur dışında Merkez Efendi Külliyesi ve çevresi bunlardan biridir. Kabristanı, şirin câmisi, türbesi ve etrâfında sırlanmış sâkinleriyle asırlardır mâneviyat isteklilerine himmet ve bereket sunmaya devam etmektedir. Mecdî’nin ifadesiyle: “Halk-ı âlem onun rûhâniyetinden istimdâd edip kabri üzre duâ ve istis’âd ederler” yani orayı uğurlu sayarlar.
Rivâyet odur ki Musa Muslihiddin yani Merkez Efendi (v.1552), tekkesinin civârında o zamanlar boş olan arâzinin yanından geçerken durur, şöyle güzelce havayı içine çeker ve “Ohh, mis gibi Mevlânâ kokuyor” dermiş. Aradan yarım asır geçtikten sonra oraya Yenikapı Mevlevîhânesi yapıldı ve Mevlevîliğin en önemli merkezlerinden biri oldu. Böylece, o vakte kadar yalnızca Merkez Efendi gibi ulu zevâtın duyabildikleri “Mevlânâ kokusu”, artık çok kesif bir şekilde hemen her İstanbul ve hattâ her Osmanlı entelektüeli tarafından buram buram duyulmaya başladı.
Mevlevîlik İstanbul’un fethinden sonra şehir hayatına giren ilk tarîkatlerden birisidir. Tekkelerin kapandığı 1925 yılına kadar geçen süre içinde başta Yenikapı olmak üzere beş Mevlevî dergâhı kuruldu. Ötekiler Galata, Beşiktaş, Kasımpaşa ve Üsküdar Mevlevîhâneleridir. Böylece Mevlevîlik İstanbul’da yüzyıllar boyunca en çok ilgi duyulan ve rağbet gören tasavvuf yolu oldu.
Yenikapı Mevlevîhânesi 1597 yılında kuruldu. Zamanla gelişip büyüdü ve Mevlevîliğin İstanbul’daki en önemli merkezi haline geldi. Şeyh Gālib, İsmail Dede Efendi, Tâhir’ül Mevlevî gibi daha birçok değerli insan bu çatı altında yetişti. Bütün bunları az sonra tanıtacağım Defter-i Dervîşân’dan aynen aktardım.
Tekkelerin kapanmasından sonra kendi hâline bırakılan bu büyük külliye yandı veya yakıldı. Harâbiyete terk edildi. Nihâyet vakit saat geldi, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından îtinâ ile restore edildi. Çevresi âdetâ mezbelelelik hâlinde idi. Zeytinburnu Belediyesi büyük bir alanı istimlâk ederek çok güzel bir çevre düzenlemesi yaptı. Yenikapı Mevlevîhânesi mücevher gibi ortaya çıktı.
Mevlevîhâne, Merkez Efendi ve Eski Topkapı Otogarı’nın yerine yapılan geniş park ortasındaki Panaroma 1453 İstanbul Müzesi’yle bu çevre tam bir târih, mâneviyat, güzellik ve câzibe merkezi hâline gelmiş oldu.
Yenikapı Mevlevîhânesi’nde ilk postnişin Kemal Ahmed Dede’den son şeyh Mehmet Abdulbâki (Baykara) Dede’ye kadar, 318 sene içinde yirmi Mevlevî şeyhi görev yaptı. Ali Nutkî Dede (v.1804)’den îtibâren son yedi şeyh, yeni ve hayırlı bir işi gerçekleştirdiler; önemli gördükleri hâdiseleri günü gününe kaydettiler. Bu notlar iki defter hâlinde günümüze kadar saklanabildi.
Ne vardı bu notlarda? Dergâhın içi ve çevresinde meydana gelen olaylar, şeyh tâyin ve azilleri, dergâhta çileye giren, hücreye yerleşen, arakıyye veya sikke giyen derviş veya muhibbânın isimleri, dergâha çeşitli sebeplerle gelen veya gidenler, yapılan tâmir ve tâdilât. İstanbul’da meydana gelen yangın ve doğal âfetler, kısaca dergâh ve çevresiyle ilgili hemen her şey bu deftere kaydedilmiştir. Bu hâliyle içerik bakımından son derece zengin sayılır. Dînî tasavvufî, sosyal, kültürel hattâ folklorik birçok unsur bulmak mümkündür.
Bir örnek:
“İzmir Mevlevî Şeyhi Nûrî Efendi’nin vefâtı: Kânûn-ı evvel sene [1]336, 26 Rebî‘ü’l-evvel sene [1]339, yevm-i cum‘aertesi sâ‘at-ı zevâlî bir buçuk. Marazı sekte-i kalbiyye ve mi‘de [idi]. Merhûm-ı müşârün-ileyh, pederi Hâfız Dede merhûm, büyük pederim Osmân Selâhaddîn Dede Efendi cennet-mekânın zamânı çille-keşlerinden ve anın bey‘at-kerdelerinden olup bilâhire İzmir’de te’ehhül eylemiş, hareminin hânesini zâviye-i Mevlevîyye hâline ifrâğ bilâhire tevsî‘ eylemişdir. Nûrî Efendi merhûm da evân-ı sabâvet ve şebâbetinde bu dergâh-ı şerîfde terbiye olmuş, cidden ârif, kâmil, şâ‘ir-i fatîn bir zât-ı âli idi. Bütün İzmir halkı kendüsine hürmet eyler idi. Vefâtı, tarîkatımız nâmına zâyi‘-i azîmdir, rahmetullahi te’âlâ aleyhi rahmeten vâsi‘aten .” (Defter-i Dervîşân Yenikapı Mevlevîhânesi Günlükleri, s. 413.)
Defter-i Dervîşân daha ziyâde araştırmacılara hitap eder sayılır. Ekseriyetle 19. asırda yaşamış olan birçok tanınmış Mevlevî veya Mevlevî muhibbânı mutaavvıf, devlet adamı ve sanatkâra dair biyografik bilgiler verir. Bâzı siyâsî ve tarihî olaylar ayrıntılı olarak anlatılır.
İşte kültür ve tasavvuf târihimiz için çok değerli bu eser, eski kütüphane raflarından çıktı ve basıldı. Aslında çok zor bir Osmanlıca metin, farklı kalemlerden çıkmış bir yazı ve yer yer yıpranmış yapraklar. O metinleri okumak, doğru okumak, yeni harflere aktarmak, doğru yazmak son derece zahmetli bir iş. Eseri iki kişi hazırlamış: Bayram Ali Kaya ve Sezai Küçük. Bu zor işi başardıkları için kendilerine irfan hayatımız adına şükran borçluyuz.
Asıl teşekkürümüz bu kıymetli eseri kaliteli bir şekilde bastırdığı için Zeytinburnu Belediyesi Başkanı Murat Aydın’a olacaktır. Büyük boy, kuşe kâğıt, 480 sayfa. Sol tarafta her bir sayfanın aslının fotoğrafı, sağ sayfada yeni harflere aktarılmış şekli yer alıyor. Ayrıca sonunda zengin bir isimler indeksi var. Tam künyesi: Defter-i Dervîşân Yenikapı Mevlevîhânesi Günlükleri, Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları 17, İstanbul 2011.
Zeytinburnu Belediyesi’nden temennimiz şudur: Bu tür eserlerin basılması iyi bir hizmet. Ama bu hizmetin tam amacına varması için kitaba ulaşmak kolay olmalı. En azından bu konularla uğraşanlar temin edebilmeli. Kitap çıktığı zaman Sezai Küçük Bey bana gönderilmesi için vaatte bulundu. Ama herhalde mümkün olmadı. Ben aynı seriden daha sonra çıkan “Tekke Kapısı” isimli kitabın peşine düşmüşken tesadüfen Defter-i Dervîşân elime geçti. Tekke Kapısı’nı maalesef hâlâ bulamadım.
Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ