ÇORUM’DA MEVLEVİLİK – Ahmet Cahid HAKSEVER
ÇORUM’DA MEVLEVİLİK:
Tarihi Süreci ve Son Temsilcileri
Ahmet Cahid HAKSEVER
Özet
Mevlevilik, teşekkül döneminden itibaren Çorum ve civarında etkili olmuş bir ekoldür. Mevlevihaneler, yapıları gereği kültür ve sanatın yaşatıldığı bir merkez olmanın yanında, arşiv kayıtlarında da görüleceği üzere aynı zamanda fakir ve yolcular için bir barınak ve aşevi görevi de ifa etmiştir.
Arşivlerdeki sınırlı bilgilerin bir anlamda satır aralarının da okunması suretiyle ortaya konan bu çalışmada Mevleviliğin Çorum’daki etkilerine, zaviye olarak kullanılan binanın tarihçesine, işlevlerine ve Osmanlı’nın son dönemlerindeki postnişinlerine değinilmiştir.
Osmanlı’da özellikle daha ziyade entelektüel kesime hitab eden Mevlevilik, edebiyat ve sanatın sadece payitahtta değil taşrada da gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Mevleviliğin tarihçesi ve ritüelleri hakkında kısa malumat, Çorum Mevlevihanesi’nin konumunu şekillendirme açısından faydalı olacaktır.
Mevlana Dergâhı’nın ilk çekirdeğini, Çelebi Hüsameddin (ö. 684/1285) döneminde Mevlana ve Veled Çelebi için inşa edilen türbeler ile bunların etrafına ilave edilen birkaç derviş hücresi oluşturmuştur. Zamanla buraya tahsis edilen vakıflar zamanla Celâliye Vakıfları adıyla müstesna vakıflardan biri haline gelmiştir. [3]
Çelebi Hüsameddin’den Ulu Arif Çelebi’ye (ö. 719/1319) kadarki dönemde Erzincan, Kırşehir, Tokat,[4] Amasya[5] ve Sivas’a halifeler gönderilip tekkeler açılmış, Anadolu’da hüküm süren beyliklerle temasa geçilerek beylik merkezlerinde Mevlevihaneler kurulması sağlanmıştır. Teşkilatlanma, idari yapı için de söz konusu olup bunun neticesinde “Çelebilik” makamı ihdas edilmiş ve bu dönemden itibaren Mevlana soyundan çelebiler, sırasıyla tarikatın başına geçmiştir.[6]
Veled Çelebi’den (ö. 712/1312) sonra postnişin olan Ulu Arif Çelebi tarikatın yaygınlaşması için çok gayret göstermiş, bu maksatla ömrünün büyük bir kısmını seyahatle geçirmiştir.[7]
- yüzyıla gelindiğinde Divane Mehmet Çelebi (ö.951/1544)ile Mevlevîlik, Anadolu’nun köylerine kadar genişlemiş, halkı tamamen Mevlevîlerden oluşan Mevlevî köyleri bile kurulmuştur. Divane Mehmed Çelebi’deki Kalenderî yön devletin kuşkusunu çekmiştir. Ancak sonraki dönemlerde Osmanlı yönetiminin de Anadolu ve Rumeli’deki Şiî-Batıni cereyanlara karşı Mevlevîlere itibar ettiği söylenebilir.[8]
- ve 18. yüzyıllarda üst düzey yöneticilerle tesis edilen yakınlık neticesinde mevcut dergâhların varidatı artarken yeni dergâhların açılmasına devam edilmiştir. Vezirler, beyler ve paşalar tarafından inşa edilen Mevlevî dergâhlarının tamirleri de padişah emriyle hazineden karşılanmış ve Mevlevîlik, 17. asırdan itibaren adeta bir devlet müessesesi haline gelmiştir.[9]
İçerisinde çile çıkartılan büyük Mevlevihanelere âsitane denirken daha küçük boyutlu olanlarına “zaviye” denilmiştir.[10] Dergâh açan veya açılmış dergâha gönderilen Mevlevî dedeleri vefat ettikten sonra varsa oğulları, yoksa ehil bir Mevlevi dervişi zaviyeye postnişin olmuş, ancak bunda da Konya’daki Çelebi Efendi’nin rızası gerekli görülmüştür. Ancak son dönemlere doğru postnişinliğin, bir miras malı gibi, henüz çocuk yaşta dahi olsa babadan oğula geçtiği, kardeşler ve diğer Mevlevî şeyh namzetleri arasında çekişmelerin vuku bulduğu, güç ve hatırın geleneğe üstün tutulduğu durumlar da vakidir.[11]
Mevleviliğe yönelenlerin, diğer tarikatlarla kıyaslandığında sayıca az olduğu söylenebilir. Bunda, geniş tabanlı tasavvuf hayatı yerine, kuruluşundan itibaren tasavvuf kültürünün klasik boyutunu temsil etmesi, düşünce, edebiyat, musiki, irfan, adab ve erkân ile daha seçkin bir zümreye hitab etmesinin önemli etkisi vardır.[12]
Mevlevihanenin, ihtiyaç sahiplerine yardım etmesi yanında şehrin kültür ve sanat hayatında da önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir. Semazenlerin musiki eşliğinde zikretmeleri, mutrıb heyetini oluşturan sazendeyi de zorunlu kılmıştır. Dolayısıyla mevlevihaneler, musikinin yaşandığı ve yaşatıldığı yerlerden biri haline gelmiş olup bu durum Çorum Mevlevihanesi için de geçerlidir.
Kapasite ve işlevler açısından değerlendirildiğinde Mevlevihaneler âsitâne ve zaviye şeklinde temelde iki kategoriye ayrılmaktadır. Çorum Mevlevihanesi, zaviye statüsünde olup zaviyeler de etkinlik ve konumlarına göre üç kısma ayrılabilir. XIX asırda Çorum Mevlevihanesi’nin diğer Mevlevihanelere göre konumunu belirtmesi açısından Konya Mevlana Müzesi Arşivi’ndeki 7 Kânunuevvel 1327/30 Kasım 1911 tarihli “Mevlevîhanelere yazılacak mukarrerat-ı resmiyyede kullanılacak elkâb-ı resmiye” başlıklı belge dikkat çekicidir. Söz konusu belgede o gün için 63 mevlevihanenin adı geçmekte olup bunların 11’i âsitane, 52’si de zaviyedir.[13]
“Elkâb-ı resmiye”de kullanılan hitapların genel hatlarıyla dört grupta toplandığı görülmektedir. Yenikapı, Bahariye, Kasımpaşa, Galata, Afyon ve Manisa gibi büyük Mevlevi âsitanelerinin postnişinleri için “Rûh-ı pür-fütûhum fazîletlü Dede Efendi Hazretleri” lakabı kullanılmaktadır.
Zaviyeler için ise üç farklı hitap şekli vardır. Üsküdar, Halep ve Karaman gibi önemli Mevlevi zaviyelerinin başındaki şeyhler için “Siyadetlü Dede Efendi Hazretleri”, “Siyadetlü Efendüm Hazretleri” kullanılırken ikinci derecede diyebileceğimiz zaviyelerin postnişinlerine “Faziletlü Dede Efendi, “Faziletlü Dede Efendi Hazretleri”, “Faziletlü Efendim Hazretleri” şeklinde hitap edilmiştir. Çorum Mevlevihanesi postnişinine hitab edilirken kullanılan ifade; “Zehâdetlü Dede Efendi” şeklinde olup ibare arasında “zâhidanelerinde”, nihayette ise “Dede Efendi” şeklindedir.[14]
Söz konusu lakapların postnişinlerden ziyade Mevlevihanelerin konumuna göre tespit edildiği göz önünde bulundurulursa –ki farklı yerlerde görev yapmış postnişinler gittikleri yerin lakabıyla hitab olunmuşlardır-[15] Çorum Mevlevihanesi’nin zaviye kategorisinde üçüncü grupta yer aldığı söylenebilir.
Tarihi süreci içerisinde pek gelişme göstermese de Çorum Mevlevihanesi’nin kuruluşu bir hayli eskiye dayanmaktadır. Mevlevihane, Ulu Arif Çelebi (ö. 719/1329) ve Mevlana Celaleddin-i Rûmî’nin ikinci eşi Kira Hatun’dan kızı olan Melike Hatun (ö. 682/1283)[16] tarafından yaptırılmıştır. Çorum 2 numaralı Şer’iye Sicili’ndeki Cemaziyelahir 1273/Ocak-Şubat 1857 tarihli belgede “Çorum’da Arif Çelebi ve Melike Hatun Vakıfları’na evlâd-ı vâkıfdan berât ile mütevelli olan es-Seyyid Ömer Efendi’nin Gürcü Karyesi’nin yarısı mâlikane ve diğer yarısı divânî olup divânî olan hass diye bilinen arazilerin sınırlarının” tesbitinin istendiğitemessük kaydı,[17] Çorum Mevlevihanesi’nin Anadolu’daki en eski Mevlevihanelerden biri olduğunu belgelerken şu ifadelere yer verilmektedir:
“Bâ-dî-yi tescîl-i şer-’î oldur ki:
Çorum kazasında vâkî Ârif Çelebi ve Melike Hâtun evkâf-ı şerif cihetine evlâd-ı vâkıfdan bâ-berât-ı âlî mütevelli olan es-Seyyid Ömer Efendi meclis-i şer’ ve meclis-i meşveretde ve evkâf müdir-i vekîl hâzır olduğu halde takrîr-i kelâm idüp mütevellisi olduğum vakf-ı şerîfenin kazâyı mezkûr karyelerden Gürcü Karyesi’nin nısfı mâlikâne ve nısfı diğeri divân olup ve yine müstakil divânî olan ‘Hâss’ dimekle ma’ruf arazileri karye-i mezkûr ahâlilerinden hıraset ve ziraat itmekte olup Hâss olan arâzilerin hududları nâ-ma’lûm olduğundan divan tarafını der-uhde-yi iltizam iden mültezimler tarafından mâlikâne tarafında bulunan arazileri ‘Hâss dahilindedir’ diyerek müdahaleden hâli olduklarından mültezim ile kat-ı nizâh içün ekerleri bulunan karye-i mezkûr ahâlilerinden Delibaşı Ömer’e, Seyisoğlu Ali ve oğulları Hüseyin ve Hasan ve Seyis Ali Yusuf’un Ahmed ve Kel Ömer ve Murad Çavuş oğlu Halil ve arazilerin hududlarını ‘bizler bilmek ve t’ayîn-i hudûd idemek’ deyü kat’en ve kat’iyyeten cevab virmeleriyle ve yine karye-i mezbûr ahâlilerinden Hüseyin Kethüda ve Sarıoğlan’ın Hasan Kethüda ve Murad Çavuş oğlu Süleyman namân kimesneler zeyl ve şıbkada tahrîr tarlalar Hâss dahilinde olduğunu haber virmeleriyle selefü’l-beyân ‘bilmek ve ta’yîn-i hudûd idemek’ diyen mimesneler mu’ahheren ‘bilürük ve ta’yin-i hudûd iderük’ deyü îrâd-ı kelâm iecek oldularsa sem’ ve i’tibar olunmamak içün işbu bir kıt’a memhûrlu defter taraf-ı şer’den mütevellî mûmâ-ileyh Ömer Efendi yedine i’tâ olundu. Fî Cemâziye’l-âhir sene 73.” [18]
Söz konusu belge, Melike Hatun ve Ulu Arif Çelebi tarafından kurulan ve Mevlevihane’ye vakfedilen arazi hakkında malumat vermenin yanında, XIX. yüzyıla kadar ki süreç içerisinde evlâd-ı vâkıftan kişilerin bu vakıf arazileri üzerinde söz sahibi olduğunu, dolayısıyla kuruluşundan itibaren mevlevihanenin Çorum’da kesintisiz faaliyet gösterdiğini de te’yid etmektedir. Ancak, Gürcü Köyü halkından bazılarının, vakıf arazilerinin sınırlarını tesbit edemeyeceklerini belirtmeleri üzerine ismi geçen şahısların aksi yöndeki ifadelerinin dikkate alınmaması yönünde Seyyid Ömer Efendi’ye belge verilmesinden, daha sonraki dönemlerde de yaşandığı üzere vakıf arazilerine müdahelede bulunulduğu anlaşılmaktadır. [19]
Vakıf arazilerine müdahale bununla sınırlı değildir. Osmanlı Arşivleri’ndeki Zilhicce 1198/Ekim 1784 tarihli arzuhalde: “Çorum’da Mevlevihane zaviyesi çayırları Ulu Cami hademesi tarafından fuzulen zapdedilmekle istirdadı için kadıya emir yazılması”[20] irade edilmiştir. Bir diğer vakıf arazisi ise Kadılar ve Delim mezralarıdır. Söz konusu mezralardan elde edilen mahsul ve rusuma müdahale edilmemesi yönündeki irade Zilka’de 1211/1796 tarihlidir.[21]
Çorum Mevlevihanesi ilk inşa edildiği dönemde semahane, türbe, çilehane, mescid, hücreler selamlık, harem dairesi, mutfak ve kileri bünyesinde barındırmaktadır. Banileri tarafından Mevlevihane’ye Karahisardemirli ve Osmancık civarında vakıflar tahsis edilmiştir. Sonraki dönemlerde Beyler Çelebi diye bilinen Taceddin Mahmud Paşa tarafından da 743/1342 ve 767/1365 tarihlerinde mevlevihaneye vakviyelerde bulunulmuştur.[22]
Vakfedilen araziler, kuruldukları dönemden itibaren bu tür kurumların yüzyıllar boyunca ayakta kalmasını sağlayan en önemli unsurlardandır. Ancak evlada meşrut vakıfların gelirlerinin paylaşımı, hissedarlar arasında genel itibariyle problem oluşturmuştur. Zaviyedarın çocuklarının, vakıf gelirlerinden hisseleri olup, bunlar arasında “batn-ı evvel” denilen en büyük erkek çocuk vakıf gelirleri üzerinde söz sahibidir. Bu durum Ulu Ârif Çelebi ve Melike Hatun evkafı için de geçerlidir. Ulu Arif Çelebi ve Melike Hatun’un soyundan geldiklerini belirten Şerif Paşa ve Fatıma Hatun, bunu belgelendirdikleri halde, kendileriyle aynı konumda olan Kasım Çavuş’un kendilerine herhangi bir ödeme yapmadığını, buna sebep olarak da aradan geçen uzun zamanın gösterdiğini ifade ederek mahkemeye başvurmuşlardır. Durum mahkemeye intikal etmiş ve hak sahiplerine haklarının ödenmesi istenmiştir.
Mevlevihanede görev yapan postnişinlerin isimlerinin düzenli olarak tutulduğu bir kayıt bulunmamaktadır. Ancak mahkemeye intikal eden ya da kayıt altına alınması gereken resmi işlerin olması durumunda zaviyede görev yapanlar hakkında sınırlı malumata ulaşılabilmektedir. Örneğin 1143/1731 tarihi itibariyle postnişini Şeyh Hüseyin Efendi olup onun görevi bırakmasından sonra Ebubekir Efendi’ye zaviyedarlık beratı verilmiştir.[23]
Mevlevihaneler, güzel sanatların ve edebiyatın geliştirildiği birer merkez olmanın yanında, fakir ve yolcular için de sosyal işlevler yerine getirmişlerdir. Çorum Şer’iye Sicil Defteri’nin 1 Safer 1258/14 Mart 1842 tarihli nüshasında “…tekâya ve zevâyası fukara ve dervişanın it’âm-ı taâmları içün selâtîn-i sâbıka zamanında tayin ve tahsis olunup defteri hakaniyede mukayyed…” taamiyeler verildiği, ayrıca Mevlevihanenin vakıflarından elde edilen hasılatın hücrenişin, fukara, dervişan ve züvvârın gıda ihtiyacı için harcandığı belirtilmektedir.[24]
Uzun süre faal olan Mevlevihane’yle ilgili en önemli yapısal değişiklik 1755 yılına aittir. Zamanla kullanılamayacak duruma gelen zaviye arsası üzerine bu tarihte Şerife Fatıma Hatun binti es-Seyyid el-Hâc Mehmed Efendi tarafından bir medrese inşa ettirilmiştir.[25]
Fatma Hatun’un inşa ettirdiği medreseye ait vakfın mütevellilerinden biri, daha sonra Mevlevihane postnişini olarak ismi geçen evlâd-ı vâkıftan es-Seyyid Ömer Efendi’dir. 1271/1855 tarihi itibariyle Ömer Efendi, medresenin imarı için vakıf gelirlerinden 1096 kuruş harcamıştır. Seyyid Ömer Efendi’nin vefatı sonrası kardeşinin oğlu es-Seyyid Salih Efendi vakfın mütevellisi olmuştur.[26] Seyyid Ömer Feyzi Efendi’den önceki Çorum Mevlevihanesi postnişini Konyalı Mustafa Baba’dır.
Seyyid Mustafa Efendi
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde “Konyalı Mustafa Baba” olarak adı geçen Mustafa Efendi ve postnişinlik süresi hakkında kaynaklarda pek malumat bulunmamaktadır.[27] Cemaziyelahir 1281/Kasım 1864 tarihli belgeye göre[28] Hoca Yusuf ve Hoca Ahmed kardeşlerin[29] tasarrufu altındaki Eskiyapar Köyü’nün on sehim gelirinden altı sehmi Çorumlu dergisi sayı 51, 1 Ağustos 944, belge no 388’deki kayıtlarda da görüleceği üzere Mevlevihaneye aittir.[30] Bu altı sehmin üç sehmi halife olarak isimleri geçen Seyyit Mustafa, Seyyit Ahmet ve Seyyit Mehmet b. Süleyman’a aittir.[31] Seyyid Ahmed hakkında bunun dışında bir bilgi verilmezken Seyyid Mehmed b. Süleyman ve ardından Seyyid Mustafa’nın çocuksuz olarak vefat ettiği belirtilmektedir.[32]
Her ne kadar vakıf gelirlerinin dağılımıyla ilgili belge 1281/1864’de düzenlenmiş olsa da 1279/1863 yılı itibariyle kayıtlarda Ömer Feyzi Efendi’nin isminin postnişin olarak geçmesinden hareketle Mustafa Baba’nın 1279/1863’den önce vefat ettiği söylenebilir.
Seyyid Mustafa’nın vefatı sonrası hissesine düşen miktar, söz konusu belgede geçen “…müteveffa-yı merkumun müştereki ve altı sehim rub’una mutasarrıf olan Medine-i Amasya’nın Sukıran Mahallesi’nden defter-i nüfusunda birinci hane numarasında elyevm elli senesinde mukayyet Mehmed Nimetullah b. Mustafa her vechile şayan-ı inayet ve şayeste-i lütuf ve merhamet olmağla müteveffa-yı merkum Mustafa’nın hissesi bila veled mahlûlünden müştereki merkum Nimetullah üzerine tevcih ve yedine bir kıta berat-ı şerif-i âlişan sadaka ve ihsan buyurulmak recasına bi’l-iltimas paye-i şer’i ûlâye arz ve i’lâm olundu…” ifadelerinde de görüldüğü üzere Nimetullah b. Mustafa’ya aktarılmıştır.[33]
Osmanlı Arşivleri’nde geçtiği şekliyle Konyalı Mustafa Baba (Seyyid Mustafa Efendi), 7 Rebiülevvel 1273/ 5 Kasım 1856’da Mevlevihane arsası üzerine yaptırılan Fatma Hatun Medresesi’nin Mevlevihane’ye dönüştürülmesi yönünde girişimde bulunmuştur.[34] Muhammed İzzet Dede’nin postnişin olduğu dönemde Mevlevihane’nin medreseye ait arsa üzerine taşmasının dava konusu olmasından hareketle[35] söz konusu talebin kabul görmediği ve ortaklaşa kullanım gibi bir sonuca varıldığı anlaşılmaktadır.
20 Recep 1279/11 Ocak 1863 tarihli belgeye göre arsanın ortasında medrese binasından hariç harap haldeki türbe ve iki odadan müteşekkil zaviye, Seyyid Mustafa Efendi’den sonra postnişin olan es-Seyyid Ömer Feyzi Efendi tarafından alınmak istenmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda arsadaki medreseye müdahale edilmemek şartıyla talep kabul edilmiştir.[36]
es-Seyyid Ömer Feyzi Efendi
1271/1855 ve 1273/1857 tarihli kayıtlarda Ulu Arif Çelebi ve Melike Hatun evkafı mütevellisi, 1279/1863 yılı itibariyle de Çorum Mevlevihanesi postnişini olarak ismi geçen Ömer Feyzi Efendi ve ailesi hakkında Şer’iye Sicilleri’nde az da olsa malumat bulunmaktadır. 26 Şevval 1320/26 Ocak 11201 tarihli kayıtta: “Medine-i Çorum’un Çöplü Mahallesi ahalisinden iken bundan akdem vefat eden Mevlevi Şeyhi Ömer Dede’nin” annesi Zahide ile ana-baba bir kız kardeşleri Halime ve Müslime Hanım’ın adları geçmektedir.[37]
“Şeyh Ömer Dede’den mevrûs ve müntekal mahalle-i mezkûrda vâkî’ ma’lumu’l-hudûd bir bab mülk-i menzilde ve sair terekesi” nin annesine ve kız kardeşlerine aktarılmasından hareketle, Ömer Dede’nin mirasını bırakabileceği eşi ve çocuklarının olmadığı sonucuna varılabilir.[38]
Ancak “verese-i mezbûrînden Zahide ve Halime’nin gaiban olmalarına binaen” Ömer Dede’nin annesi Zahide Hanım ile kız kardeşi Halime’nin payına düşen kısım, onlar dönünceye değin “…emaneti ehl-i ma’rife ve istikametiyle mevsufe be-her vechile tesviye-i umurlarına kadire…” Halime Hatun isminde güvenilir birisine emanet edilmiştir.[39]
Ömer Dede’nin diğer kız kardeşi Müslime Hanım ile ilgili başka bir kayda yer verilmediğine göre kendisi mirastan düşen payını almıştır. Ömer Dede’nin annesi ve diğer kız kardeşi hakkında geçen “…gaiban olmalarına binaen…” paylarının başkasına emanet edilmesinden, her iki şahsın 11201 yılı itibariyle hayatta oldukları ancak Müslime Hanım’ın, annesi ve kız kardeşinin bulunduğu yer konusunda malumatının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Ömer Dede’yle ilgili “…bundan akdem vefat eden…” ifadesi kullanılırken vefat tarihi konusunda bir bilgi verilmemektedir.[40]Muhammed İzzet Dede’ye 11 Şevval 1285/25 Ocak 1869 tarihi itibariyle zaviyedarlık beratı verildiğine göre[41] bu tarihten kısa süre vefat ettiği söylenebilir.
Tahirü’l-Mevlevî’nin Üsküdar Mevlevihanesi son postnişini Ahmet Remzi Dede’ye[42] yazdığı mektuplarından, Ömer Feyzi Efendi döneminde Mevlevilerin Çorum’daki etkinliğinin az olduğu anlaşılmaktadır.[43]
Ömer Dede’nin, vefatı sonrası postnişinliği devredecek bir evladının olmaması hasebiyle, dönemin önde gelen Mevlevihanelerinden Yenikapı Mevlevihanesi’nde Osman Selahaddin Dede’nin (ö. h. 1304/1887) eğitiminden geçen İzzet Dede, memleketi Çorum’da postnişinliğe tayin olunmuştur.[44]
Muhammed İzzet Dede
Tahirü’l-Mevlevi, Ahmet Remzi Dede’ye gönderdiği 20 Eylül 1897 tarihli mektubunda Muhammed İzzet Dede ile ilgili şu ifadelere yer vermektedir: “Çorum Şeyhi İzzet Dede, Şeyh Osman Efendi merhum zamanında ikmal-i hizmet ederek hücreye çıkmış, birçok seneler şeyh-i müşarünileyhin hizmetinde bulunmuş, sonra da vatanı olan Çorum’un harap haldeki dergâhına şeyh tayin olunup gitmiştir.”[45]
Herhangi bir matbu eseri bulunmayan İzzet Dede’nin hayatıyla ilgili malumat, Şer’iye sicillerinde yer alan kısıtlı bilgilerden ibarettir. “Çorum Mevlevihanesi Postnişini Reşadetlü İzzet Dede Efendi b. Muhammed b. Yusuf”[46] ibaresinden baba ve dede ismini öğrendiğimiz İzzet Dede, Tahirü’l-Mevlevi’nin bize bildirdiğine göre Çorum Mevlevihanesi’ne postnişin olarak gelişinden sonra evlenmiştir.
Şer’iye Sicilleri’ndeki mirasla ilgili hükümlerden İzzet Dede’nin, aslen Saraybosnalı Afife Hatun binti Mahzar Mustafa b. Abdullah ile evlendiği ve eşinin 1303/1885’de vefat ettiği anlaşılmaktadır. İzzet Dede’nin Afife Hatun’dan Sıddıka ve Ahmed Kemalleddin isminde iki çocuğu olup Ahmed Kemaleddin, küçük yaşta vefat etmiştir.[47]
Tahirü’l-Mevlevi’nin verdiği malumatta geçen “…orasını oldukça imar ederek teehhül eylemiş ve çoluk çocuk sahibi olmuş kalmıştır. Uzun boylu, uzun sakallı, kaba saba, altmışlık bir adamdı. Her ne kadar pek okuması yazması Hak vere ise de cerbezesi, oldukça lâfzeni susturmaya muktedir idi”[48] ifadelerinden ve Şer’iye Mahkemelerindeki kayıtlardan İzzet Dede’nin hareketli ve faal bir kişiliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Muhammed İzzet Dede, Çorum’a geldiğinde ilk olarak Mevlevihane’nin gelirlerini tespit ve yeni zaviyedar olması hasebiyle devir teslim işlemleriyle ilgilenmiş, sonraki dönemlerde vakfedilen arazilerle de gelirlerin artmasını sağlamıştır. İzzet Dede, Hoca Ahmed ve Hoca Yusuf Vakfı’nca Çorum Mevlevihanesi’nde yemek yedirilmek (it’am-ı ta’âm) üzere şart koşulan Çorum’a bağlı Büket, Karapürçek, Anbarcı, Uluköy, Aksungur köylerine ve Mecitözü’ne bağlı Kürtler, Sarılık, İlköy, Çorak Kalemi köylerine ve mezralarına ait gelirin dörtte birini almak üzere yaptığı başvuruda, kendisinin göreve başlamasıyla ilgili 11 Şevval 1285/25 Ocak 1869 tarihini vermektedir.[49]
İzzet Dede’nin günlük 1 akçe ücretle[50] postnişin olarak göreve başladığı dönemde Mevlevilik, faaliyetlerine Emir Ahmed Mahallesi’nde medreseye bitişik haldeki Ömer Feyzi Efendi tarafından satın alınan harap haldeki iki oda ve türbeden müteşekkil zaviyede devam etmektedir. Bu mekân, mütevellisi tarafından zaviye olarak kullanılması için Mevlevilere satılmışsa ancak medrese ile zaviye mensupları arasında sürtüşme ve itirazlar eksik olmamıştır.[51]
Medresenin sınırlarını aşmama şartıyla zaviyede faaliyetlerine izin verilen Mevleviler, bu sefer de söz konusu zaviyenin aslında medreseye ait olduğu yönünde, Şerife Fatma Hatun Medresesi vakfının mütevellisi ve müderrisi Seyyid Mehmed Sadık b. İsmail döneminde dava edilmişlerdir. Mahkemede, -her ne kadar Ömer Feyzi Efendi döneminde hak sahiplerinden izin ve satın alınmışsa da- bu yerin, aslında medresenin dershanesi olduğu, dolayısıyla zaviye mahalli olarak kullanılmasına imkan kalmadığı kararına varılmıştır. Mahkemenin bu kararında medrese ve tekke ehli arasındaki çekişmenin bitmemesinin de etkisi vardır.[52]
Evveliyatı Konyalı Mustafa Baba’ya kadar uzanan sürtüşmeler, İzzet Dede döneminde farklı çözüm arayışlarını da beraberinde getirmiş, artık burada faaliyetlerine devam edemeyeceklerini anlayan İzzet Dede, tarikatın faaliyetlerini yürütebileceği bir mekân arayışı içine girmiştir.
Muhammed İzzet Dede, Azap Ahmet Mahallesi’nde “…bir sahibu’l-hayr tarafından…” yaptırılan ve “Pamukçu Ömerzade Tekyesi” diye bilinen metruk haldeki zaviyenin kendilerine verilmesini Evkaf Nezareti’nden talep etmiştir. [53] Her ne kadar Ali İzzet Efendi, Tezkire’sinde zaviyeyi tamir ettiren şahsa değinmese de bu zat, eski Çorum müftülerinden Mâdenzade Hacı Mehmed Hilmi Efendi’dir. Muhammed İzzet Dede, buranın Mevlevihane’ye dönüştürülmesi yönünde Hilmi Efendi’nin çocukları Mehmed Said, Ahmet Münib ve Mustafa Lebib Efendilerin rızası almış ardından Evkaf Nezareti’ne bu yöndeki taleplerini iletmiştir.[54]
Dönemin müftüsü Tahir Efendi, Kaymakam Halil Rasih Bey ve Evkaf Müdürü Tabyalızade el-Hacc Ali Efendi, marangoz ve sıhhi tesisatçı Tataroğlu Mustafa, kireç ustası Hasan ile birlikte Mevlevihane Postnişini Muhammed İzzet Dede semahane çardağı, semahane bitişiğine metfun zatların sandukaları, iki bab zaviye odası, tekkedeki çeşmenin su kanalı, yanındaki duvar ve kaldırımından müteşekkil harabe halindeki tekkenin tamiri konusunda keşif çalışması yapmışlardır.[55]
Keşif ve muayene sonucunda semahanedeki çardak, zevatın sandukaları, iki bâb zaviye odası, çeşme duvarı ve taş kaldırımının “ta’mir ve tecdîd-i mezkûra ne miktar masarif dahi bir kıta maraz müfredat-ı defter mantukınca 5000 kuruş masarifle vücuda gelüb noksan ile mümkün olmayacağı” 15 Şevval 1300/19 Ağustos 1883 tarihli belgede belirtilmiştir.[56] Zaviyenin tahsisi ve tamirinden sonra İzzet Dede, ailesiyle birlikte buraya taşınmış[57] ve Mevleviler faaliyetlerine binası günümüze kadar ulaşan bu mekânda devam etmeye başlamışlardır.
“…Nezaret-i Evkaf-ı Hümayunu Mülûkâne’ye mülhak evkaftan…”[58] Mevlevihane’ye dönüştürülen dergâhla ilgili XIX. yüzyıl müellif sufilerden Ali İzzet Efendi 11200’lü yılların başında yayımlanan Tezkire-i Makâmât’ında, Yusuf-ı Bahrî’nin halifesi Şerbetçizade diye bilinen Hacı Ali Baba’dan bahsederken şu ifadelere yer vermektedir: “El-ân (halen) Mevlevi dergâhı ittihaz olan mara’z-zikr (bahsi geçen) hangah-ı Nakşbendiyye-i Üveysiye pîşgâhında medfun olub sabigan (daha önce) zikr olunan Yusuf-ı Bahrî hazretlerinin ecl-i hulefasından olmasıyla hal-i ihtizarında (hayattayken) üzerine türbe inşa olunması hususunu vasiyet eylemişken, vefatında isğa olunmayarak (sözü dinlenilmeyerek) çend def’a (birkaç kez) kagir türbe inşa iylediklerinde min tarafillah (Allah tarafından) münhedim olmağla (yıkılmakla), muahharan (sonradan) dört kaime üzerine kar ve yağmurdan siper olmak üzere etrafı küşade (açık) ve sakfî (çatılı) ol kaime üzerlerinde mesdud olarak bir tarz-ı neîn kulübe i’mal olunmuştur.”[59] İfadelerine yer vermektedir.
Buna göre söz konusu dergâh, daha öncesinde Nakşbendiyye’nin Üveysiye koluna ait olup Pembe Ömer denilen Şeyh Mehmet Baba tarafından inşa edilmiştir. Buraya Nakşbendî Dergâhı’nın inşa edilme süreci ise şöyledir:
Turhal Şeyhi Hacı Mustafa Efendi (ö. 1205/17120),[60] Mehmet Baba’yı Çorum’a halife tayin ettiğinde “…oğlum memleketine vardığında hâneni hafr idesin (kazasın). Bu tarik-ı âlîden bir zat-ı ‘ulyâ cesedi zuhur ider. Orasını mahall-i icrâ-yı âyin ittihaz idesin” der. Memleketine döndüğünde söylenen yeri kazan Mehmet Baba kabri bulur. Kabrin kıble tarafında zikir icrası için bir mescid yaptırır, bulunan cesedin üzerine de “türbe ve alamet-i farika-ı tarik-i Nakşbendiyye” yaptırır. Ancak Tezkireyazarı Ali İzzet Efendi’nin belirttiğine göre sonradan “…esbak Çorum müftüsü Muhammed Hilmi Efendi[61] burayı tamir ettirdiğinde, mimarı Mevlevi olduğu için Mevlevi alamet-i farikası olmak üzere mezarın baş kısmına alçı kirecinden bir uzunca külah” şekli yaptırmıştır.[62]
Çorum’un varlıklı kişilerinden olan Mehmed Hilmi Efendi,[63]1240/1824’den vefat tarihi olan 1261/1845’e kadar çeşitli nedenlerle birkaç kez el değiştirmekle birlikte müftülük görevini ifa etmiştir.[64] Dolayısıyla sonradan Mevlevihane’ye dönüştürülen Üveysilere ait tekkenin tamirine ilgili “1261–1845 tarihleri arası” şeklinde yaklaşık bir tahminde bulunulabilir.
Ali İzzet Efendi’nin verdiği malumata göre, günümüzde üç kabir yeri olan ve Cami’ye bitişik haldeki hazirede, Turhal Şeyhi’nin işaretiyle Mehmet Baba tarafından bulunan mezara ilaveten Şeyh Mehmet Baba’nın, altı halifesinin ve mescidin mihrap kısmında da Halvetiyye ile Nakşbendiyye’den icazetli Yusuf-ı Bahrî’nin halifesi Hacı Ali Baba’nın da mezarı bulunmaktadır.[65]
Ali İzzet Efendi’nin bizzat kendisinin de Nakşbendiyye’nin Üveysiye Kolu’na mensup bulunması, Üveysiliğin faaliyetlerinin XIX. asrın sonlarında da devam ettiğini göstermektedir. Ailecek Ahıska göçmenlerinden olan Ali İzzet Efendi, babası Ethem Baba’nın (ö. 1270/1853)[66] Çorum’da Üveysiyye’nin temsilcilerinden biri olduğunu belirtmektedir.[67] Bu durumda, Mevlevilerin taşındığı dönemde Çorum’da faal olan Nakşbendiyye’nin Üveysiye kolunun, söz konusu zaviyeyi neden terk ettikleri şeklinde bir soru akla gelmektedir.
Ali İzzet Efendi, babası Ethem Baba’yla birlikte Şevki Efendi isminde bir zata da değinir ki her ikisinin de mezarı, Çorum Kaymakamı olan Abdüllatif Efendi’nin yaptırdığı Şeyh Eyyüb (günümüzde Kale) Mahallesi’ndeki ahşap türbededir.[68] Çorum sancağı mütesellimi olan Memiş Ağa, Ethem Baba’nın 1270/1853’de vefatı sonrası mezarının bulunduğu yere dergâh yaptırmış ve bu yer daha sonra “Ethem Baba Tekkesi” olarak anılmıştır.[69] Dolayısıyla Çorum’a Üveysiliği getiren Mehmet Baba’nın vefatından sonra tarikat, faaliyetlerine evvela günümüzdeki Mevlevihane’nin bulunduğu yerde, Ethem Baba’nın vefatından sonra da Ethem Baba Tekkesi’nde devam etmiştir.
Çorum Şer’iye Sicilleri’nde Ethem Baba Tekkesi’ne ait vakfiye de bu tespitimizi destekler mahiyettedir. Ethem Baba’nın torunu, Ali İzzet Efendi’nin oğlu olan, İstanbul’da Orman ve Maden Nezareti muamelat müfettişi Ahmed Ramiz Efendi, İstanbul’da Emir Sinan Mahallesi’nde 230 zira arsa ve bir fırını Çorum’daki Ahmediye Medresesi’ne ve Ethem Baba Tekkesi’ne vakfetmiştir. Bu dönemde fırının aylık kirasından hâsıl olan meblağın üçte biri “Çorum’da Tarikat-ı Aliye-i Nakşbendiyye halifelerinden es-Seyyid eş-Şeyh Ethem Baba’nın metfun bulunduğu dergâhta her gün sabah ve ikindi vaktinde ders yapan müderrise, diğer kısmı da dergâhın tamirine” sarf edilmesi vasiyetinde bulunmuştur.[70]
Mevlevilerin bu zaviyeye taşındıktan sonra daha faal hale geldikleri anlaşılmaktadır. Bunun tezahürlerinden biri Mevlevihane’ye vakfedilen arazilerdir ki aynı zamanda İzzet Dede’nin halk arasındaki itibarının da göstergesi olarak da yorumlanabilir.
23 Ramazan 1295/1878’de İzzet Dede’nin girişimiyle tahsis edilen Ebrim Gücek Köyü ile İbrahim Çayırı mezralarının malikâne hisseleri, Çorum Ahmed Hoca mahallesinde 7 ev ve bahçe, Hoca Ahmet ve Hoca Yusuf vakfından önceki zaviyeye meşruta olan” yiyecekten başka şu vakfiyeleri de ilave edebiliriz:
23 Cemaziyelûlâ 1315/20 Ekim 1897 tarihi itibariyle “Ümit Halife Mahallesi ahalisinden Hacı Battalzâde Mustafa Ağa ve şerîkleri taraflarından Evkâf-ı Celâliyye’den İbrahimçayırı nâm mezranın hasılât-ı oşriyyesi..” vekaleti.[71]
Rebiülevvel 1316 / Temmuz-Ağustos 1898 tarihi itibariyle Dağıstanlı Nüzhet Efendi b. Ahmed Efendi tarafından “Mecitözü karyesi dâhilinde bulunan Celaliyye Vakfı’na ait hususatla” ilgili vakfiyenin vekaleti. [72]
Gelirlerin artmasıyla 1 Recep 1316/15 Kasım 1898’de Mevlevihane tekrar bakım ve onarımdan geçmiş, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’ndeki belgelere göre Mevlevihane’nin yanına cami ve hücreler de ilave edilerek bunun için 15.084 kuruş ödenmiştir. [73]
İzzet Dede’nin postnişinliği döneminde vakfedilen yerlerden birisi 15. Şer’iye Sicil Defteri’nin, 219/681 numaralı kısmında yer almaktadır. Öveç Mahallesi ahalisinden Osman oğlu Said Efendi tarafından 20 Rebiülevvel 1320/27 Haziran 11202’de vakfedilen yerin vekaleti yine İzzet Dede’ye verilmiştir.[74]
İzzet Dede ve Çorum Mevlevihanesi’yle ilgili dikkat çekici bir diğer hadise 2 Safer 1327/23 Şubat 11209 tarihi itibariyle açılan davadır. Buna göre İzzet Dede, Enam Çelebi tarafından Çorum’da yaptırılan ve mütevellileri tarafından idare edilen zaviyenin, Mevlevi şeyhlerinden birisi tarafından kurulduğunu iddia etmektedir. Mahkemede Şeyh İzzet Dede, zaviyenin kuruluş amacının fukaraya yemek vermek ve zikrullah icra etmek olmasına rağmen uzun zamandır evkaf, tevliyet, nezaret ve zaviyedarlık cihetlerinin ehil olmayan kişilerin ellerinde olduğunu, üstelik zaviyenin on senedir muattal halde bulunduğunu ifade etmiştir.[75]
Ancak mahkeme, mütevellilerin ellerindeki 24 Safer 1416/23 Nisan 1819 tarihli vakfiye kaydına ve şahitlerin şahadetlerine dayanarak bu isteği reddetmiştir.[76] Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde Rebiyülevvel 1234/Ocak 1819 tarihli “…Enam Çelebi zaviyesi vakfı evlada meşrut tevliyeti…”[77] ne dair belgenin, vakıf mütevelliliğinin babadan oğula geçtiğini ifade etmesi de mahkemenin doğru bir hükme vardığını göstermektedir.
İzzet Dede’yle ilgili elimizdeki son kayıt 29 Teşrinisani 1325/12 Aralık 11209 tarihli “İzzet dede ve mütevellisi Said Efendilerin vakıflarının müstesna olarak idare edilmesi” hakkındaki belgedir. [78]
Bunun dışında Dede’nin nerde ve ne zaman vefat ettiğine dair bir malumat bulunmamaktadır. 1914’de Şam’a giden Gönüllü Mevlevi Taburu’nda Çorum Mevlevi Postnişini olarak isminin yer almamasından hareketle İzzet Dede’nin 1910’la 1914 yılları arasında vefat ettiğini söyleyebiliriz.
Barihüda Tanrıkorur, sözlü rivayetlere dayanarak türbe içindeki sandukalardan birinin Muhammed İzzet Dede’ye, birinin eşine, birinin de mülk sahibine ait olabileceğini belirtmektedir.[79] Ancak Ali İzzet Efendi’nin Tezkire’de metfun kişilerle ilgili verdiği bilgiler ve Şer’iye Sicil Defterlerinde kayıtlar bu rivayeti şüpheli kılmaktadır.[80]
XIX. asırda postnişinliğin babadan oğula geçmesi hadisesi yaygınlaşmakla birlikte[81] İzzet Dede’nin Ahmed Kemaleddin ismindeki oğlunun küçük yaşta vefat etmesi dolayısıyla Dede’nin vefatından sonra postnişinliğe Hüsameddin Dede atanmıştır.
Hüsameddin Dede
İzzet Dede’den sonra postnişin olan Hüsameddin Dede (ö. 10 Nisan 1955) 1. Dünya Savaşı’nda Şam’a giden Gönüllü Mevlevî Alayı’nda görev almıştır. Alay, Suriye yenilgisinden sonra 1917’de geri dönmüştür. Hüsameddin Dede de Çorum’a gelmiş ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde yer alan “Mevlevîhane-i mezkûrda imamet hizmeti ber-vech-i hasebi ifa etmekte olan Hüsameddin Dede Efendi’ye şehrî yüz kuruş vazife tahsisi…” ile 10 Haziran 1333/ 23 Haziran 1917 tarihinde postnişinlik vazifesini ifaya tekrar başlamıştır.[82]
Hüsameddin Dede’nin vazifeye tekrar başladığı tarih ve sonrası Osmanlı Devleti için en buhranlı yıllardandır. Sonrasında gelen Anadolu’daki teşkilatlanma, Osmanlı yönetimi ile Ankara arasındaki gergin ilişkiler, doğal olarak önemli bir mevkiye sahip olan tekkeleri de etkilemiş, hanedana ya da Ankara’ya yakın olmak şeklinde bir pozisyon alma durumu ortaya çıkmıştır.
Osmanlı Arşivleri’ndeki 13 Muharrem 1339/27 Eylül 1920 tarihli; “Memleketine giderken kuva-yı bağiyece Samsun’dan iade edilen Çorum Mevlevihanesi Postnişini Hüsameddin Efendi’ye aylık elli liranın tavizen îtası”[83] şeklindeki belge Hüsameddin Dede’nin siyasi tercihi hakkında önemli ipuçları vermektedir.[84]
Arşivlerde geçen “Kuva-yı bağiye” (isyancı kuvvetler)den kasıt, İngiliz işgaline karşı direnen birliklerdir. Zira İngiliz Amiral Calthorpe, Osmanlı Hükümeti’ne verdiği bir nota ile 1919’da Samsun’a çıkan İngiliz birliklerinin durumunu göz önünde bulundurarak Samsun sancağından endişe verici haberler alındığını, bazı kötü niyetli kişilerin hadise çıkarmaya çalıştıklarını ve bu işte Mustafa Kemal’in başrolü oynadığını belirtmiştir. Meclis-i Vükela, Mustafa Kemal Paşa’nın geri çağrılmasını zorunlu olarak karar altına aldıysa da Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa, acele olarak İstanbul’a gelmesini bildirerek işi geciktirmeye çalışmıştır. İngilizler Miralay Refet Bey’in de geri çağrılmasını istemişler, Harbiye Nezareti Refet Bey’in yerine Miralay Selahaddin Bey’i tayin edip Samsun’a göndermişlerdir. Refet Bey ise en yakın amirinin Mustafa Kemal Paşa olduğunu bildirerek kumandayı bırakmamış ve Samsun’un arkasındaki sırtlarda savunma tertibatı almıştır.[85]
Hüsameddin Dede’yi Samsun’dan geri çevirenlerin İstanbul hükümetince “kuva-yı bağiye” olarak isimlendirilmesinden ve Dede’nin bu mağduriyetinden ötürü “ta’vizen” yani karşılığı alınmak şartıyla da olsa maaş bağlanmasından hareketle, Dede’nin bu dönemde Ankara’ya destek vermediği anlaşılmaktadır.
Bu düşüncemizi destekleyen bir diğer husus, aslen Mevlana soyundan gelen ve İstanbul hükümetini destekleyen Ankara valisi Muhittin paşa’nın, dönemin Çorum valisi Samih Fethi ile birlikte Çorum’da misafir olarak kalan Ali Fuat Cebesoy’u yakalayıp İstanbul’a göndermek yönündeki tertibi esnasında Hüsameddin Dede’nin evinde misafir kalmasıdır. Her ne kadar Ali Fuat Cebesoy, hatıralarında Ankara valisi Muhittin Paşa’nın kendisini adım adım izlediğini belirtmekte ise de Çorum’a gelişinde kendisi hakkında iddia edilen böyle bir tertipten söz etmemektedir.[86]
Tekkelerin kapatılmasından sonra diğer mevlevihanelerde olduğu gibi burada da kayd-ı hayat şartıyla postnişinin ikametine izin verilmiştir. Mevlevihane, Vakıflar Genel Müdürlüğünce mimari değeri olmadığı görüşünden dolayı eski eser olarak tescil edilmemiştir. Mevlevihanenin semahane ile türbe kısmı, Hüsameddin Dede tarafından 04.04.1940 tarihinde Mustafa Burhanoğlu isimli bir şahsa 200 TL’ye satılmıştır. Semahane kısmını havlu dokumahanesine çeviren şahsın oğlunun ifadesine göre, dokuma tezgâhında çalışan kızların korkmaması için Mustafa Burhanoğlu türbe içindeki üç sandukayı başka yere nakletmeyi düşünmüş ancak rüyasında sandukaların altında yatan zatların kendisini boğduklarını görünce kabirleri nakletmekten korkup türbenin kapı ve pencereleriyle giriş mahallini ve semahaneye bakan şebekeli iki sivri kemerin altını ördürmüştür. Böylece o dönemde türbe hem görülmez hem de girilmez hale gelmiştir. [87]
Şeyh evinin harem ve selamlığı, 1950’de bağlantı koridoru örülerek ayrılmış, harem kısmı, avlusu ve sonradan yıkılan matbah-ı şerifiyle birlikte (37 parsel) başka bir şahsa satılmıştır. Hüsameddin Dede’nin kızı Makbule Hanım 1970’de ölünce, yeğeni selamlık kısmını, tatlı su kuyulu büyük meyve bahçesini ve içindeki mezar taşlarlarıyla dolu hâmuşânla birlikte (38 parsel) Mustafa Kölegöz’e satmıştır.[88]
Tanrıkorur’un, 38 parselde selamlık kısmında oturan son sakiniyle yaptığı görüşmeye göre Mevlevihane açıkken geceleri şeyh evinin selamlık sofasında sohbet edilir, ayin icra edilir ve harem dairesinden (ara koridor örülmeden önce) yemek servisi yapılırdı.[89]
1995’de bakım ve onarımdan geçen Mevlevihane camiye dönüştürülmüştür. Semahane kısmı mescit olarak kullanılırken, kuzey kısımda iki katlı son cemaat mahalli ve türbe kısmı bulunmaktadır. Türbe kısmında günümüzde üç sanduka bulunmakta olup sandukaların olduğu kısma cami içinden girilebilmektedir.
Sonuç
Anadolu’daki en eski Mevlevihanelerinden biri konumundaki Çorum Mevlevihanesi, Mevlana Celaleddin-i Rûmî’nin ikinci eşi Kira Hatun’dan kızı olan Melike Hatun (ö. 682/1283) ve Ulu Arif çelebi tarafından yaptırılmıştır.
Osmanlı Sınırları içindeki diğer Mevlevihanelerle kıyaslandığında küçük bir zaviye niteliğindeki Çorum Mevlevihanesi, tekke ve zaviyelerin kapatılış dönemine kadar faaliyet göstermiştir.
Hücrenişinler için barınak, fukara, dervişan ve ziyaretçiler için gıda ihtiyacı temininde bulunan Mevlevihane, diğer Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi Çorum’da da kültür ve sanatın koruyup geliştirilmesinde önemli bir yere sahiptir.
- asrın ortalarında Şerife Fatma Hatun’un inşa ettirdiği medresede faaliyetlerine devam eden Mevlevihane’de Konyalı Mustafa Baba’nın adı geçmekte, ancak görevinin mahiyetine değinilmemektedir. Bu yüzyıl itibariyle postnişin olarak ismi geçen ve hakkında nispeten malumata ulaşılabilen ilk şahıs Seyyid Mustafa Efendi’dir.
Ömer Feyzi Efendi döneminde medreseye bitişik metruk haldeki zaviye satın alınarak semahane ilave edilmiş ve bir dönem faaliyetlere burada devam edilmiştir. Ömer Feyzi Efendi’nin vefatı sonrası Çorum’da Mevlevilik kısa süreli bir inkıtaa uğramıştır. Boş kalan postnişinliğe, Osman Selahaddin Dede’nin yetiştirdiği talebelerden Muhammed İzzet Dede atanmıştır.
Mevlevilik, Muhammed İzzet Dede’yle birlikte günümüzde cami olarak hizmet veren mekânına taşınmış ve Çorum’un sosyal hayatında daha da etkin bir hale gelmiştir. Bu dönemde Mevlevihane’ye yapılan vakfiyelerle de gelirlerinde bir artış gözlenmektedir.
Ömer Feyzi Efendi gibi İzzet Dede’nin de kendisinden sonra postu bırakacak bir evladı olmadığı için İzzet Dede’nin vefatından sonra Çorum Mevlevihanesi postnişinliğine Hüsameddin Dede atanmıştır.
- Dünya Savaşı’na giden Gönüllü Mevlevi Alayı’nda görev alan Hüsameddin Dede, tekke ve zaviyeler kapatılıncaya değin bu görevini sürdürmüştür. Aslen Samsunlu olan Hüsameddin Dede, 1940’da müştemilatıyla birlikte Mevlevihane’yi satmıştır. Bir dönem dokumahane olarak da kullanılan mekân, 1995’de bakım ve onarımdan geçirilerek camiye dönüştürülmüştür.
BİBLİYOGRAFYA
– Abdullah Ercan, Çorumlu Şairler, İstanbul 1991.
– Abdullah Gündoğdu, Çorum’un 2 Numaralı Şer’iye Sicili Transkripsiyon ve Değerlendirme (H. 1268-1280, M. 1852-1863), (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ank. Üniv. Sos. Bil. Ens., Ankara 1989.
– Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana’dan Sonra Mevlevilik, İnkılap ve Aka Yay., İstanbul 1983.
– Abdülkadir Dündar, Çorum Cami ve Mescitleri, Çorum Belediyesi Kültür Yay., Ankara 2004.
– Ahmet Cahid Haksever, “Turhallı Mustafa Efendi ve Bazı Tasavvufî Kavramlara Yaklaşımı”, Tasavvuf: İlmi, Akademik Araştırma Dergisi, Temmuz-Aralık 2004, sayı 13.
– Son Dönem Osmanlı Mevlevilerinden Ahmet Remzi Akyürek, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 2002.
– Ahmet Yaramış, Çorum’un H. 1240-1254/M. 1824-1826 Tarihli Şer’iye Sicili’nin H. 1240-1241/1824-1826 Yılları Arası Transkripsiyon ve Değerlendirme, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniv. Sos. Bil. Ens., Ankara 1993.
– Ali Ilıca, “Osmanlı Dönemi Çorum’da Para Vakıfları”, Osmanlı Döneminde Çorum Sempozyumu, 1-3 Ekim 2004.
– Çorum Vakıfları, Uludağ Üniv. Sos. Bil. Ens. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Bursa 2001.
– Ali İzzet Efendi, Tezkire-i Makâmât, Şirket-i Sahafiyye-i Osmaniye, İstanbul trs.
– Barihüda Tanrıkorur, “Tarihin Tahribi: Çorum Mevlevihanesi”, VII. Milli Mevlana Kongresi, Selçuk Üniv. Basımevi, Konya 1994.
– Başbakanlık Osmanlı Arşivleri.
– 1967 Çorum İl Yıllığı.
– Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, (Tıpkı basım), Bizim Büro Yay., Ankara 2000.
– el-Bağdâdî, İsmail Paşa, Hediyyetü’l-ârifîn: Esmâu’l-müellifîn ve âsâru’l-musannifîn min keşfi’z-zünûn, Daru’l-Fikr, Beyrut 19120.
– Çorum Şer’iye Sicil Defterleri 1-XV.
– Çorumlu, sayı 1, 15 Nisan 938 – sayı 60, Temmuz 946 arası.
– Erdoğan Erol, “Veled Çelebi Zamanında Mevlevihaneler ve Çelebi’nin Şeyhlere Resmi Hitap Şekilleri”, VII, Milli Mevlana Kongresi (3-4 Mayıs 1993), Selçuk Üniv. Basımevi, Konya 1994.
– Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Rehber Yay., Ankara 1997.
– Hür Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf: 19. Yüzyıl, İnsan Yay., İstanbul 2004.
– Kamil Şahin, “Çorum Mevlevihanesi”, X. Milli Mevlana Kongresi Tebliğler –I, 2-3 Mayıs Konya 2002.
– M. Celal Duru, Tarihi Simalardan Mevlevî, İstanbul 1952.
– Mehmet Ziya, Yenikapı Mevlevihanesi, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul trs.
– Metin Ayışığı, “Mütareke döneminde İstanbul Hükümetleri ile Kuvâ-yı milliye Arasındaki Münasebetler: 14 Ekim 1918-16 Ekim 1920”, Elazığ Fırat Üniv. Birinci Tarih Sempozyumu: 14-17 Ekim 1993.
– Necdet Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf: Sûfîler, Devlet ve Ulema, OSAV Yay., İstanbul 2001.
– Ramazan Muslu, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. Yüzyıl), İnsan Yaya., İstanbul 2004.
– Reşat Öngören, Osmanlılarda Tasavvuf: Anadolu’da Sûfîler, Devlet ve Ulema (XVI. Yüzyıl), İz Yay., İstanbul 2000.
– Sevim Uluç, Çorum ve Çevresi, 5. Hitit Festival Komitesi, trz.
– Sezai Küçük, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, Simurg Yay., İstanbul 2003.
– Şerif Korkmaz, H. 1255-1264 (M. 1839-1847) Tarihli Çorum Şer’iye Sicili Transkripsiyon ve Değerlendirme, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniv. Sosyal Bil. Ens. Tarih ABD, Ankara 1995.
– Çorum’un İdari, Sosyal ve Ekonomik Yapısı: (Tanzimat-II. Meşrutiyet), Gazi Üniv. Sos. Bil. Ens. (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2003.
– Tahirü’l-Mevlevi, Çilehane Mektupları, haz. Cemal Kurnaz- Gülgün Erişen, Akçağ Yay., Ankara 1995.
[1] Bu çalışma, Gazi Üniversitesi BAP merkezince desteklenen “Osmanlı’nın Son Döneminde Çorum” başlıklı projede yer alan araştırmamızın Mevlevilik özelinde geliştirilmiş şeklidir.
[2] Ar. Gör. Dr., Hitit Üniv. İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı.
[3] Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana’dan Sonra Mevlevilik, İnkılap ve Aka Yay., İstanbul 1983, ss. 24-26; Sezai Küçük, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, Simurg Yay., İstanbul 2003, s. 27
[4] Erzincan Mevlevihanesi, Veled Çelebi’nin halifesi Hüseyin Hüsameddin Efendi tarafından, Kırşehir Mevlevihanesi, Veled Çelebi’nin halifelerinden Şeyh Süleyman-ı Veledî tarafından, Tokat Mevlevihanesi, Veled Çelebi’nin halifelerinden Fahreddin Irâkî tarafından kurulmuştur. Gölpınarlı, age, s. 333.
[5] Çorum’a yaklaşık 80 km mesafedeki Amasya’da bulunan Mevlevi zaviyesi, Çelebi Hüsameddin’in halifesi Amasyalı Alaaddin Efendi tarafından kurulmuştur. Gölpınarlı, age, s. 333; Hür Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf: 19. Yüzyıl, İnsan Yay., İstanbul 2004, s. 83.
[6] Gölpınarlı, age, ss. 151-152.
[7] Gölpınarlı, Mevlana’dan Sonra Mevlevilik, ss. 69-72.
[8] Reşat Öngören, Osmanlılarda Tasavvuf: Anadolu’da Sûfîler, Devlet ve Ulema (XVI. Yüzyıl), İz Yay., İstanbul 2000, s. 216; Söz konusu Mevlevi köyleri için bkz. Gölpınarlı, age, ss. 245-246.
[9] Gölpınarlı, age, s. 248; Necdet Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf: Sûfîler, Devlet ve Ulema, OSAV Yay., İstanbul 2001, ss. 255-293; Ramazan Muslu, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. Yüzyıl), İnsan Yaya., İstanbul 2004, ss. 356-372.
[10] Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Rehber Yay., Ankara 1997, s. 119.
[11] M. Celal Duru, Tarihi Simalardan Mevlevî, İstanbul 1952, s. 158.
[12] Gölpınarlı, age, s. 335.
[13] Konya Mevlana Müzesi Arşivi, 47/16.
[14] Erdoğan Erol, “Veled Çelebi Zamanında Mevlevihaneler ve Çelebi’nin Şeyhlere Resmi Hitap Şekilleri”, VII, Milli Mevlana Kongresi (3-4 Mayıs 1993), Selçuk Üniv. Basımevi, Konya 1994, ss. 56-58. Veled Çelebi döneminde belli kurallara bağlanmadan önce resmi evraklarda Çorum Mevlevihanesi postnişini İzzet Dede için kullanılan ifade “Mevlevi Dergâh-ı Şerifi Şeyhi Reşadetlü İzzet Dede Efendi” şeklinde idi. Çorumlu, sayı 52, Şubat 945, belge no 391, 392, ss. 429-430.
[15] Aynı yer.
[16] Mevlâna Celâleddin-i Rûmî’nin üç oğlu ve bir kızı vardır. İlk eşi Semerkantlı Şerefeddin’in kızı olan Gevher Hatun’dan Bahâeddin Muhammed (Sultan Veled) ve Alâaddin Muhammed; ilk eşinin vefatıyla evlendiği Konyalı Kira Hatun’dan Muzafferüddin Emîr Âlim ve kızı Melike Hatun dünyaya gelmiştir.
[17] Çorum Şer’iye Sicil Defteri, 2. Defter, B 240 S. 122’den naklen, Abdullah Gündoğdu, Çorum’un 2 Numaralı Şer’iye Sicili Transkripsiyon ve Değerlendirme (H. 1268-1280, M. 1852-1863), (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ank. Üniv. Sos. Bil. Ens., Ankara 1989, s. 46.
[18] Çorum Şer’iye Sicil Defteri, 2. Defter, B 240 S. 122’den naklen, Gündoğdu, 2 Numaralı Şer’iye Sicili, s. 321-322.
[19] Arif Çelebi ve Melike Hatun vakfiyesinin bunlardan başka Çorum ve Osmancık civarında bir çok köy, çiftlik ve mezradan geliri olup geniş bilgi için bkz. Çorumlu, sayı 33, yıl 4, 1 İkinci Kanun 942, ss. 333-335; sayı 34-35, yıl 4, 1 Şubat-Mart 942, ss. 336-339; Çorum Şer’iye Sicil Defteri, 2. Defter, B 240 S. 122’den naklen, Gündoğdu, age, s. 322-323.
[20] Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Cevdet Tasnifi Evkaf, c. II, no 16470 (Zilhicce 1198). (Daha sonraki atıflarımız “BOA” şeklinde olacaktır.
[21] BOA, Cevdet Tasnifi Evkaf, c. III, no 21557 (Zilka’de 1211).
[22] Arif Çelebi ve Melike Hatun vakfiyesinin bunlardan başka Çorum ve Osmancık civarında bir çok köy, çiftlik ve mezradan geliri olup geniş bilgi için bkz. Çorumlu, sayı 33, yıl 4, 1 İkinci Kanun 942, ss. 333-335; sayı 34-35, yıl 4, 1 Şubat-Mart 942, ss. 336-339; Çorum Şer’iye Sicil Defteri, 2. Defter, B 240 S. 122’den naklen, Gündoğdu, age, s. 322-323; Kamil Şahin, “Çorum Mevlevihanesi”, X. Milli Mevlana Kongresi Tebliğler –I, 2-3 Mayıs Konya 2002, ss. 97-104; Abdülkadir Dündar, Çorum Cami ve Mescitleri, Çorum Belediyesi Kültür Yay., Ankara 2004, s. 65.
Çorum ve civarındaki Mevlevihanelerin, gerek kuruluş gerekse coğrafi yakınlık bakımından bulundukları şehirdekilere ilaveten civar illerde de vakfiyeleri bulunmaktadır. Bunun bir örneği Çorum’a bağlı olan bazı kazaların gelirinin Amasya Mevlevihanesi’ne ait olduğunu gösteren 1004/1596 tarihli belgedir. Bu dönemde Amasya Mevlevihanesi mütevellisi Abdullah Efendi ve Mesnevihan İbrahim Hasan, Defterdar Mustafa Efendi, Kadı Mevlânâ Hayrunnas Efendi’nin da aralarında bulunduğu grup, Çorum’un Eymir, Kulacık, Akçakaya ve buralara bağlı mezralarından 26 bin akçeyi almışlardır. Bunun 16 bin akçesi mevlevihaneye ait olup kalan 10 bin akçe de Mevlana Celaleddin-i Rumî’nin soyundan gelen Cafer Çelebi’ye verilmiştir. Çorumlu, yıl 1, sayı 1, 15 Nisan 938, s. 8-9.
Çorum sınırlarında Amasya Mevlevihanesi’ne meşruta yerler arasında Eymir-i Kebir ve Eymir-i Sagîr köyleri yarım hissesi, Enbiyapınarı, Kırkdilim, Feyruz köyleri ile Şeyh Deresi’ndeki mezra da bulunmaktadır. Bkz. Çorumlu, sayı 51, 1 Ağustos 944, belge no 386, ss. 424-425.
[23] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, HD. 1094, s. 45’den naklen, Şerif Korkmaz, Çorum’un İdari, Sosyal ve Ekonomik Yapısı: (Tanzimat-II. Meşrutiyet), Gazi Üniv. SBE (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2003, s. 118.
[24] Bkz. Çorum Şer’iye Sicilleri, 1. Defter, no 65. (Bundan sonraki atıflarımız “ÇŞS” şeklinde kısaltılacaktır.
Şer’i mahkemelerde resmî statü taşıyan kayıtların tutulduğu defterlere “şer’iye sicili” denilmektedir. Şer’iye sicillerine “kadı defterleri, mahkeme defterleri” “zabıt defterleri” de denilmekteydi. Çorum’un 1240-1322/1824-11209 yılları arasında mahkemeye intikal eden sicilleri, toplam on altı defterde yer almaktadır. Bunların ilk ikisinin birer nüshası Çorum Hasan Paşa Kütüphanesi’nde, orijinal on altı nüsha Ankara Etnoğrafya Müzesi Arşivi’nde yer almakta olup mikrofilmleri Milli Kütüphane’dedir. Gündoğdu, 2 Numaralı Şer’iye Sicili, s. 5; M. Akif Aydın, “Osmanlı’da Hukuk”, Osmanlı Devleti Tarihi, editör: E. İhsanoğlu, İstanbul 1999, c. II, ss. 418-419.
[25] ÇŞS, 3. defter, no. 11/8’den naklen Korkmaz, Çorum’un İdari, Sosyal ve Ekonomik Yapısı, s. 118.
Zilka’de 1168/Ağustos 1755’de Mevlana İsmail b. Ahmed, 1261/1845 yılında da Kara İsmail Efendizâde Salih Efendi medresede müderristir. Burada görev yapan müderrislerin ücreti medresenin Ayvalı Köyü’ndeki vakfının öşründen ve Çöplü Hanı’ndaki hisseden karşılanmış olup müderrislerden Kara İsmail Efendizâde Salih’in, 1301/1884 yılı itibariyle es-Seyyid Mehmed Sadık b. İsmail, Ali b. Osman’ın (1296/1879’da Mehmed Sadık, görevini layıkıyla yerien getiremediğini ifade ederek yerine Erzincan muhacirlerinden Osman b. Ali’nin tayinini istemiş ve bu isteği yanına getirilmiştir. Ancak 1301/1884 yılına ait kayıtlarda Mehmed Sadık’ın isminin geçmesi, bu zatın da medresede görevine devam ettiğini göstermektedir. Korkmaz, Çorum’un İdari, Sosyal ve Ekonomik Yapısı, s. 118; Ilıca, Çorum Vakıfları, s. 197), 1322/11204 yılında da Seyyid Mehmed Arif ve oğlu Mehmet Şevket’in isimleri kayıtlarda yer almaktadır.
Mehmet Şevket Efendi, Kırklar Medresesi müderrisi ve mütevellisi Çorbacızadelerden Mehmed Arif Efendi’nin oğludur. Medresede aylık 15 kuruştan senede 180 kuruş müderrislik cihetine 25 Muharrem 1322/11 Nisan 11204 tarihli beratıyla mutasarrıf olan Mehmed oğlu Seyyid Mehmed Arif Efendi vefat ettiğinden yerine büyük oğlu Mehmet Şevki Efendi müracaat etmiş, Çorum müftüsü Ali Tahir Efendi tarafından yapılan imtihan sonrası Şevket Efendi’nin müderrisliğe ehliyeti ve iktidarı olduğuna karar verilerek kendisine 24 Rabeiülevvel 1326/26 Nisan 11208’de berat verilmiştir.
Vakfın mütevellisi Mehmet Şevket Efendi, kendisine berat verilmesinden sonra 19 Cemaziyelahir 1327/8 Temmuz 11209’da mahkemeye müracaat ederek Hacı Abdurrahman oğlu Hacı Mehmet Ağa’nın medrese Cami-i şerifi hizmetlerine yönelik vakfının kayda geçirilmesini istemiştir. Mehmet Ağa, Bezzazlar çarşısında bulunan dükkânını vakfetmiştir. Dükkân eskiden beri mütevellisi tarafından kiraya verilip geliri medrese ve cami giderleri için harcanmakla birlikte ellerinde vakfiye veya senet yoktur. Halil oğlu Ayvalı Hacız İsmail, Yancıoğullarından Sait oğlu Hacı Osman, Demircioğullarından Hüseyin oğlu Molla Seydi, Asas oğullarından Hacı Ebubekir Ağa oğlu Arif şahit olarak dinlenmiş, dükkan gelirinin medrese ile caminin tamir ve onarım giderleri ile mum ve yağ gibi ihtiyaçlarına meşruta olduğuna karar verilmiştir. Müderrisliği yanında Şerife Fatma Hatun vakfiyesinin mütevellisi olan Şevket Efendi, Medreseye Ahmed oğlu Mevlana İsmail’i de müderris tayin etmiştir. Çorumlu, sayı 46, 1 Mart 944, belge no. 374, s. 407; Çorumlu, sayı 53, 1 Mart 945, belge. no. 395, ss. 439-440; Ilıca, Çorum Vakıfları, s. 118.
[26] ÇŞS, 3. defter, no. 11/8; BOA, Cevdet Maarif, 7946’dan naklen Korkmaz, age, ss. 118, 146.
[27] Çorumlu, sayı 51, 1 Ağustos 944, belge no 388, s. 425.
[28] Çorumlu, sayı 49-50, 1 Temmuz 944, s. 414-415.
[29] Bu iki vâkıfın kardeş olmalarıyla ilgili bkz. Çorumlu, sayı 52, Şubat 945, belge no 3120, s. 428.
[30] Bkz. ilgili yer, ss. 424-427.
[31] Çorumlu, sayı 49-50, 1 Temmuz 944, s. 414-415.
[32] Çorumlu, sayı 49-50, 1 Temmuz 944, s. 414-415.
[33] Çorumlu, sayı 49-50, 1 Temmuz 944, s. 414-415.
[34] BOA, Dosya no: 101/37, Fon Kodu: A. MKT.DV.
[35] ÇŞS, 8. Defter, s. 69.
[36] ÇŞS, 3. defter, 11/8’den naklen Korkmaz, Çorum’un İdari, Sosyal ve Ekonomik Yapısı, s. 118.
Şerife Fatma Hatun tarafından inşa ettirilen medrese, 2 Ramazan 1295/30 Ağustos 1878’de tekrar bakım ve onarımdan geçerek “tuğra-yı gurabî-i hazret-i cihandarî ile müzeyyene” kılınmıştır. ÇŞS, 8. Defter, s. 69
[37] ÇŞS, 15. Defter, no 20/338, s. 121/146.
[38] ÇŞS, 15. Defter, no 20/338, s. 121/146.
Çorum Şer’iye Sicilleri’nde Çorum Mevlevihanesi’ne vakfiyede bulunan Mahmud Paşa’nın evkafına mutasarrıf atanmasıyla ilgili dikkat çekici bir malumat bulunmaktadır. İlgili beldege şu ifadelere yer verilmektedir:
“Ladik kazasından Kuricek karyesinde Mahmud Paşa evkafından vakf-ı hisse mutasarrıfı Mehmed Efendi’nin berât-ı şerîf sûretidir.
Nezaret-i Evkaf-ı hümayun-ı mülûkaneme mülhâk evkâfdan Osmacık’da vâkî müteveffâ Mahmud Paşa vakfından olmak üzere yevmî bir akçe vazife ile cüz-hân ve yevmî bir akçe Koca Mahmûd Paşa Camii şerifinden tâlî-yi cüz-i şerîf cihetleri mutasarrıf Seyyid Mustafa b. Seyyid Osman’ın bilâ veled vefatı vukûuyla mahlûlünden damadı erbâb-ı istihkakdan işbu râf’-ı tevkî’-i refî’ü’ş-şân-ı hakânî Seyyid Mehmed b. Seyyid Ömer-zîde salâhuya tevcihi hususu Amasya Naibi Mevlana Süleyman Rüşdî zide ‘ilmuhu ile Niksar kazası muhassılı taraflarından bâ i’lâm ve ‘arîza inhâ olunmuş ve inhâ-yı mezburlar vakı’a-yı mutabık ve nefsü’l-emre muvafık idügü ihbar-ı ehl-i vukûf ile vukû bulmuş olduğuna binaen ber-mûcib-i inhâ îcâb-ı icrâsı istisvâb-ı hâlden bulunduğu mevâlî-yi “izamımdan İstanbul pâyesini hâiz hâlen evkaf müfettişi akzâ-yı kuzzati’l-müslimin Mevlana Mehmed Emin Âsaf Beg zide fezâiluhudan isti’lam kılınmış olmağla ol vechile ciheteyn-i mezbureyn mütveffâ-yı merkûmun mahlûlünden bi’l-ihbar ‘inde’ş-şer’i’l-enver ehliyeti tebeyyün iden damad-ı mezbûra ber-mûceb-i nizâm bi’n-nefs-i bilâ-kusur eda-yı hidmet itmek ve terk ve tekâsül ider ise vakfun âhara virilmek şartıyla tevcîh ve yedine berât-ı ‘âlî-şânım i’tâ olunmak bâbında a’zâm-ı ricâl-i devlet-i ‘aliyyemden hâlen evkâf-ı hümayun nâzırı iftiharü’l-e’âlî ve’l-e’âzım Nu’man Mahir Bey –dâme ‘ulvuhu- i’lâm itmekle mûcebince tevcîh olunmak fermanım olmağın hakkında mezîd-i ‘inâyet-i padişahanem zuhura gelüb 1257 senesi Şabanü’l-muazzamının sekizinci günü tarihiyle müerrah virilen rüûs-ı hümayunum mûcebince bu berât-ı şerifi virdim ve buyurdum ki, merkûm Seyyid Mehmed zîde salâhuhu- müteveffâ-yı merkûmun mahlûlünden şart-ı mezkûr üzere ciheteyn-i mezbureteyne mutasarrıf olup ta’yin olunan cem’an yevmî iki akçe vazifesin vakf-ı müşarun-ileyh mahsûlünden mütevellîsi olanlar yedinden ahz ile şöyle bileler ’alâmet-i şerife i’timad kılalar. Tahrîren fî yevmi’-râbi-‘i ‘işrîn min şehr-i Şaban sene seb’a ve hamsîn ve mieteyn ve elf.” Çorum Şer’iye Sicil Defteri, 2. Defter, B 49, s. 27’den naklen, Gündoğdu, 2 Numaralı Şer’iye Sicili, ss. 107-108.
Buna göre Çorum Mevlevihanesi’ne vakıflarından hisse ayıran Mahmud Paşa’nın neslinden gelen Seyyid Mustafa b. Seyyid Osman’ın oğlu olmadığı için, evkafın mutasarrıflığı Seyyid Mehmed b. Seyyid Ömer’e verilmektedir. Şer’iye sicillerinde Seyyid Ömer’in kimliği hakkında bir bilgi verilmemektedir. Ancak Mahmut Paşa’nın, Çorum Mevlevihanesi için Osmancık’ta bazı mülklerini tahsis etmesi, Seyyid Ömer Efendi’nin aynı zamanda Mevlana soyundan gelmesi ve Mevlevihane postnişinliği dolayısıyla sicillerde geçen “Seyyid Ömer” ile Postnişin Seyyid Ömer Efendi’nin aynı şahıs olması muhtemeldir. Ancak Şer’iye Sicili’nde Seyyid Ömer Efendi’nin mirasçıları arasında kardeşleri ve annesine yer verilirken bir oğlunun olup olmadığına dair bir bilgi bulunmaması, ayrıca Mahmut Paşa Evkafı mutasarrıflığı ile ilgili belgedeki Seyyid Ömer’in kimliğinin açık olmaması, verdiğimiz bu malumatı bir varsayımdan öteye götürememektedir.
[39] ÇŞS, 15. Defter, no 20/338, s. 121/146.
[40] Aynı yer.
[41] Bkz. Çorumlu, sayı 51, 1 Ağustos 1944, belge no: 385, s. 424.
[42] Ahmet Remzi Efendi’nin hayatı, eserleri ve tasavvuf anlayışı için bkz. Hasibe Mazıoğlu, Ahmet Remzi Akyürek ve Şiirleri, Sevinç Matb., Ankara 1987; Ahmet Cahid Haksever, Son Dönem Osmanlı Mevlevilerinden Ahmet Remzi Akyürek, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 2002.
[43] Bkz. Tahirü’l-Mevlevi, Çilehane Mektupları, haz. Cemal Kurnaz- Gülgün Erişen, Akçağ Yay., Ankara 1995, s. 142-143.
[44] Ömer Dede’nin vefatı sonrası muhtemel postnişin adayları arasında, Ömer Dede’nin ardından vakıf mütevellisi olan yeğeni Seyyid Salih Efendi (bkz. ÇŞS, 3. defter, no. 11/8; BOA, Cevdet Maarif, 7946’dan naklen Korkmaz, Çorum’un İdari, Sosyal ve Ekonomik Yapısı, ss. 118, 146) gösterilebilir. Ancak kendisinin neden postnişin olarak atanmadığına dair bir malumat bulunmamaktadır.
[45] Tahirü’l-Mevlevi, Çilehane Mektupları, haz. Cemal Kurnaz- Gülgün Erişen, Akçağ Yay., Ankara 1995, s. 142-143.
[46] ÇŞS, 13. Defter, no 444/427, s. 193/214.
[47] ÇŞS, 13. Defter, no 454/437, s. 196/217.
[48] Mehmet Ziya, Yenikapı Mevlevihanesi, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul trz. s. 191; Tahirü’l-Mevlevi, age, s. 142-143; Barihüda Tanrıkorur, “Tarihin Tahribi: Çorum Mevlevihanesi”, VII. Milli Mevlana Kongresi, Selçuk Üniv. Basımevi, Konya 1994, s. 72.
[49] Muhammed İzzet Dede’nin zaviyedar olması hasebiyle mütevellisi konumundaki vakıfların kendisine devredilmesi hakkında 13 Zilhicce 1292/10 Ocak 1876 tarihinde Evkaf-ı Celaliyye’ye yazdığı vesikada Mevlevihane’nin gelirleriyle ilgili şu ifadelere yer verilmektedir: “…Çorum Mevlevihanesi’nde it’am-ı ta’âm olunmak üzere zaviyesine umum hâsılatından zaviyedarlığına bir hissesisin itası 11 Şevval 1285 tarihli istar buyrulup mevleviyyet-i mezkûre meşihatına tayin buyrulduğum yedimde olan berat-ı âlişan mucibince hâsılat-ı mezkûrden rub’ hisse vakfı mezkûr mütevellisi Damadzade Osman Efendi dahi terk eylediğinden ve tarafımdan kabul olunduğundan zaviyedar-ı mezkûre ait rub’ hissenin ahzile şartı vâkıf mucibince sarf edilmek ve bu rub’ hisseden ziyadesine alaka etmemek üzere işbu mukavele senedi mahzar-ı şuhudda bi’t-temhir verildi.” Şeyh-i Mevlevi Muhammed İzzet.” Bkz. Çorumlu, sayı 51, 1 Ağustos 1944, belge no: 385, s. 424.
Bu dönemde geliri Çorum Mevlevihanesi’ne ait diğer yerler şöyledir: “Hoca Ahmed ve Hoca Yusuf Vakfı’ndan olup mütevelli senediyle dörtte bir hissesi Çorum Mevlevihanesi’ne; Hass-ı Hümayun dâhilinde İbrahim Çayırı Mezrası, Mecitözü’nde Ebrim Gücek nısfı, Büket Karyesi’nde köy yeri, Aksungur Karyesi’nde nısf, Karapürçek Karyesi’nde rub’ hisse, İskilip’te Anbarcı bedeli, Mecitözünde Çorak Kalemi denilen Çorak İlköy, Yakubağa Çiftliği, Sarılık Karyesi, Kürtler Mezrası, Gökçepınar, Karagözoymağı, Çorum’da Eskiyapar bedel-i sülüs sahibiyle kırkta yirmi dört hisse…” Bkz. Çorumlu, sayı 51, 1 Ağustos 1944, belge no: 386, s. 424.
İzzet Dede bundan başka Hoca Ahmet ve Hoca Yusuf Vakfının hâsılatının öşründen beşte birini tevliyet için, beşte birini de taamiye için almıştır. Çorumlu, sayı 52, Şubat 945, belge no 391, 392, ss. 429-430.
13 Zilhicce 1292/10 Ocak 1876 tarihi itibariyle dergâhta Kur’an okuması “cüz hanlık” için de İzzet Dede’ye varidatta bulunulmuştur. Ancak 1 Teşrinisani 1325/14 Kasım 11209 tarihli arzuhalin, cüz hanlık evlada meşrut vakfedildiği ve geçen süre içinde dergâhta özel olarak cüz hanlık yapılmadığı belirtilmiştir. Söz konusu itiraz 16 Teşrinisani 1325/29 Kasım 11209 tarihi itibariyle Meclis-i İdare-i Liva-ı Çorum’un Maarif Komisyonunca yerinde bulunmuş ve söz konusu varidatın İzzet Efendi’ye verilmemesi gerektiği kararlaştırılmıştır. Çorumlu, Sayı 53, 1 Mart 945, ss. 436-438.
[50] Bkz. Çorumlu, sayı 51, 1 Ağustos 1944, belge no: 388, s. 425.
[51] 23 Ramazan 1295/1878’de Muhammed İzzet Dede’ye yeniden berat verilirken İzzet Dede’nin girişimiyle Ebrim Gücek Köyü ile İbrahim çayırı mezralarının malikâne hisseleri, Çorum Ahmed Hoca mahallesinde 7 ev ve bahçe, Hoca Ahmet ve Hoca Yusuf vakfından, Medrese binasında faaliyet gösterirken Mevlevihane’ye meşruta olan yiyeceğin bu yeni mekana tahsisine karar verilmiştir. Çorumlu, sayı 51, 1 Ağustos 944, belge no: 388, ss. 425-427.
[52] Ali İzzet Efendi, Tezkire-i Makâmât, Şirket-i Sahafiyye-i Osmaniye, İstanbul trs, ss. 22-23; Çorumlu, sayı 51, 1 Ağustos 944, belge no 388, ss. 424-427.
[53] Ali İzzet Efendi, Tezkire, ss. 22-23.
[54] Çorumlu, sayı 51, 1 Ağustos 944, belge no 388, s. 426.
[55] ÇŞS, 10. Defter, no 40/48, s. 36; Ali İzzet Efendi, age, s. 22.
[56] ÇŞS, 10. Defter, no 40/48, s. 36; Ali İzzet Efendi, age, s. 22.
[57] ÇŞS, 15. Defter, no 219/681, s. 251/276.
[58] ÇŞS, 10. Defter, no 40/48, s. 36.
[59] Ali İzzet Efendi, age, ss. 22-23.
[60] Nakşbendîliğin Üveysiye Kolu’nun kurucusu Turhallı Mustafa Efendi, XVIII. Yüzyılda daha çok Amasya, Tokat, Çorum havalisinde etkili olmuştur. Geniş bilgi için bkz. Ahmet Cahid Haksever, “Turhallı Mustafa Efendi ve Bazı Tasavvufî Kavramlara Yaklaşımı”, Tasavvuf: İlmi, Akademik Araştırma Dergisi, Temmuz-Aralık 2004, sayı 13.
[61] Es-Seyyid el-Hâc Mehmed Hilmi Efendi hakkında bkz. Çorum Şer’iye Sicil Defteri, 1. Defter, 134/74, 167/87, 171/89, 235/112’den naklen Şerif Korkmaz, H. 1255-1264 (M. 1839-1847) Tarihli Çorum Şer’iye Sicili Transkripsiyon ve Değerlendirme, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniv. Sosyal Bil. Ens. Tarih ABD, Ankara 1995, ss. 262, 301, 306, 380.
[62] Ali İzzet Efendi, Tezkire, ss. 21-22.
[63] Mehmed Hilmi Efendi, dönemi itibariyle Çorum’da büyük arazi sahipleri arasında sayılmaktadır. Vefatından sonrası oğulları Ebubekir ve Münib Efendilerin mirasçısı oldukları yerler şöyledir: Ilıca, Kulaca, Hamamlıçay, Karapürçek, Kayı, Yaydiğin köylerinde 125 dönüm çiftlik, Celil köyünde 80 ve Çorum civarındaki 140 dönüm tarla. Korkmaz, age, s. 257.
[64] Mehmed Hilmi Efendi’yle ilgili Şer’iye sicillerindeki ilk bilgi Rebiülahir 1240/Aralık 1824 tarihine ait “Çorum kazası müftiliğine es-Seyyid Ahmed Feyzi Efendi’nin yerine tayin olunduğuna dair…” mürasele kaydıdır. Çorum Müftülüğü daha sonraları Mehmed Hilmi Efendi ile Ahmed Feyzi Efendi ve Seyyid Osman Efendi’ler arasında haklarındaki bazı şikâyetler ve hac gibi mazeretler dolayısıyla birkaç kez el değiştirmiş, ancak görevi daha ziyade Mehmed Hilmi Efendi yürütmüştür. Geniş bilgi için bkz. Çorum Şer’iye Sicil Defteri, 1. Defter, belge no: 6/4’den naklen, Ahmet Yaramış, Çorum’un H. 1240-1254/M. 1824-1826 Tarihli Şer’iye Sicili’nin H. 1240-1241/1824-1826 Yılları Arası Transkripsiyon ve Değerlendirme, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniv. Sos. Bil. Ens., Ankara 1993, s. 13, 76; 48/18’den naklen s. 139; 62/22’den naklen, ss. 24, 150; Çorum Şer’iye Sicil Defteri, 1. Defter, 134/74’den naklen Korkmaz, age, s. 262 ve 288/129’dan naklen, s. 445.
[65] Ali İzzet Efendi, age, s. 22.
[66] Tasavvufla içli dışlı bir çevrede yaşamış olan ve XIX asırda Çorum’daki tasavvufi hayatla ilgili önemli bir kaynak hüviyetindeki Tezkire-i Makamât müellifi Ali İzzet Efendi’nin “İzzet” mahlasıyla yazdığı tasavvufî şiirleri de bulunmaktadır. Bkz. Abdullah Ercan, Çorumlu Şairler, İstanbul 1991, ss. 149-151.
[67] Ali İzzet Efendi, age, ss. 16-17.
[68] Aynı yerler.
[69] ÇŞS, 16.defter, s. 280; Kendi özel arşivinde bulunan Ethem Baba Tekkesi vakfiyesini bizimle paylaşma nezaketinde bulunan Ali Ilıca’ya teşekkür ederiz.
[70] Çorumlu, sayı 60, Temmuz 946, belge no: 435, ss. 493-494.
[71] ÇŞS, 13. Defter, no 189, s. 98/119.
[72] ÇŞS, 13. Defter, no 444/427, s. 193/214.
[73] BOA, İrade-i Evkaf, no: 1562, (1 Recep 1316)’dan naklen Tanrıkorur, “Tarihin Tahribi”, VII. Milli Mevlana Kongresi, s. 72.
[74] ÇŞS, 15. Defter, no 219/681, s. 251/276.
[75] BOA, Cevdet Tasnifi, Evkaf, no: 25898.
[76] ÇŞS. 16-IV-172/482, 483, 484, 485’den Korkmaz, Çorum’un İdari, Sosyal ve Ekonomik Yapısı, ss. 123-124.
[77] BOA, Cevdet Tasnifi, Evkaf, no: 25898.
[78] Hoca Ahmed ve Hoca Yusuf’un Mevlevihane’ye taamiye olarak vakfettikleri makalemizde daha önce bahsi geçen yerlerin, Celaliye Vakıfları’na ait olmadığını belgelemek amacıyla “Tanzimat-ı Hayriye” sonrası alınmış bir fermandır. Bkz. Çorumlu, sayı 53, 1 Mart 945, belge no 394, s. 435.
[79] Bkz. Tanrıkorur, agm, 7. Milli Mevlana Kongresi, s. 75.
[80] ÇŞS, 10. Defter, no 40/48, s. 36; Ali İzzet Efendi, Tezkire, s. 22.
[81] Duru, Tarihi Simalardan Mevlevî, s. 158.
[82] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Defter no: 409, sıra no: 366. Söz konusu belgeyi bizimle paylaşan Kamil Şahin’e teşekkür ederiz.
[83] BOA, Dosya no: 59 -2/36, Fon Kodu: DH.KMS.
[84] Borç tarzında verildiği anlaşılan aylığın Hüsameddin Dede’ye ödenmesi yönündeki bir diğer irade 29 Rebiülevel 1339/11 Aralık 1920 tarihine aittir. BOA, Dosya no: 220/262, Fon Kodu: MV.
[85] Geniş bilgi için bk. Metin Ayışığı, “Mütareke döneminde İstanbul Hükümetleri ile Kuvâ-yı milliye Arasındaki Münasebetler: 14 Ekim 1918-16 Ekim 1920”, Elazığ Fırat Üniv. Birinci Tarih Sempozyumu, 14-17 Ekim 1993.
[86] Muhittin Paşa’nın bu yöndeki planı, Osman Köstekçi tarafından nakledilmekte olup başka kaynaklarda yer almamaktadır. Bkz. 1967 Yılı Çorum İl Yıllığı, s. 96.
[87] Bkz. Tanrıkorur, “Çorum Mevlevihanesi”, VII. Milli Mevlana Kongresi, s. 73; Korkmaz, Çorum’un İdari, Sosyal ve Ekonomik Yapısı, s. 119; Hayrat Satış Kütük Defteri, s. 326’dan naklen Dündar, Çorum Cami ve Mescitleri, s. 64.
[88] Aynı yer.
[89] Aynı yer.