CÖMERT ŞAİRDEN ÖDÜNÇ KELİMELER ALDIM… – Necla Saydam
CÖMERT ŞAİRDEN ÖDÜNÇ KELİMELER ALDIM…
Necla Saydam
Bazen \”kelimesizliğe\” hapsoluyor insan.
Bir türlü çıkamıyor içerdekiler dışarıya. Böyle zamanlarda kelimeleri hapseden kilidin anahtarını arıyor gözlerim okuduğum her bir sözcükte…
Aşkın, özlemin, dostluğun, vefanın ve daha birçok -insana, hayata dair- ne varsa kelimelerdir bineği. Bineksiz kaldığında yola düşemez duygular, düşünceler olduğu yerde kalır. Böyle zamanlarda kelimelerin keyfiyetine muhtaç olmayanların “dîl”lerinden dökülenler kilide anahtar olur açılır tüm kapılar.
Dil tıkanıklığı yaşadığım zamanlarda kelimelere muhtaçlığı olmayan özgür Mevlana yetişir imdadıma. Hemen ödünç kelimeler alırım cömertçe saçtıklarından. Onda karşılığını bulduğum duygularımın ifadesi için önce şöyle bir göz atarım. Sonra attığım göz takılı kalır her bir kelimenin üzerinde. Bu defa sözler yönlendirir duyguları.
Dinle bu ney nasıl şikayet ediyor
Ayrılıkları nasıl anlatıyor
…..
Aslından uzak düşen kişi
Yine vuslat zamanını arar…
…..
Ney dosttan ayrılan kişinin arkadaşı haldaşıdır.
Onun perdeleri perdelerimizi yırttı…
Mesnevi’nin ilk 18 beytinden alıntıladığımız bu bir kaç beyit bile, üzerinde sayfalarca yazılabilecek ontolojik yalnızlığımızı anlatmaya yeter. Anlam yüklü bu beyitler, varlık dünyasına ait olmadığımızın, aslından (bütününden) kopmuşluğumuzun ve aslına dönüş özleminin getirdiği vuslat hayalinin hatırlatıcısıdır. Ayrılığın hüznünü çağırır.
Varlık dünyasında yalnızlığı farkediş, bu farkedişi yaşayanlarla tanış yapar bizi. Dost deriz adına bu yeni tanışımızın. Gün gelir dosttan da ayrı düştüğümüzde Mevlana’nın Şemse yazdığı beyitler gönüllerimizdeki yaraya tercüman olur. Dosta sitem, dosta özlem, ayrılıktan şikayet, dosta yakarış bu beyitlerdeki kelimelerle gönlümüzde dile gelir.
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme
Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme
Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme
Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme
Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme
Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme
Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme
İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme…
Ve Mevlana”da aşk… O”nun yüreğinden taşan aşkın “hal”ini bize yalnızca tasavvur etmek düşüyor. “Aşk nakille anlaşılmaz” ne de olsa. Ancak hali yaşayanlar kelimelerin ardında saklı kalanları anlayabilirler.
“Dünyada mevcut bütün canlar, sana karşı canlıktan çıkıyorlar, beden oluyorlar. Halbuki sen, cansın, canlar canısın, cansız beden ne işe yarar? Ben çok eskiden, sana gönül vermiştim. Gel, ey sevgili gel de şimdi sana canımı da vereyim!
Ey-sevgili, ilacım de sensin, çarem de sensin. Yüz parça olmuş gönlümün nuru da sensin, çaresiz gönlümde, senden başka ne varsa hepsi yok oldu, beni kimsesiz bırakma! Gel! “
Pişmanlıklarımızı da görürüz Mevlana’da ve ümidi çıkarır pişmanlıkla yanan yüreklerin karşısına…O, ümit ve korku insanın iki kanadıdır tek kanatlı kuş nasıl uçar sorusunu yöneltir. Ne ümitten ne de ümitsiz kalma korkumuzdan vazgeçmemizi öğütler.
* İşlediğin günah yüzünden korkuyorsun, kurtulmaya çareler arıyorsun. Bir daha işlememeye karar veriyorsun, işte o anda bu duygularla için karıştığı, kendinden utandığın, kendini ayıpladığın, vicdanın sızladığı zaman düşünmüyor musun? Bu duyguları sana veren, bu pişmanlığa seni düşüren, senin içindedir. Sana çok yakındır. O’nu sen ne diye kendinde, kendi içinde göremiyor, hissedemiyorsun?
- 0, seni bazen yaratılışına, kötü tabiatına bırakır, seni gümüş, altın, kadın sevdasına düşürür. Bazen de canına Hz. Mustafa’yı hayal etmenin nürunu verir de içini aydınlatır.
- Seni bazen bu tarafa çeker, iyi adamlara katar, bazen de o tarafa çeker, seni kötülere ulaştırır. Kurtuluş gemisini korkunç dalgalarla hırpalar, onu kırar, parçalar.
- Ey zavallı insan, bu düşüşlerden, bu hallerden sakın ye’se kapılma; gizli gizli o kadar çok dua et, geceleri, o kadar çok ağla, inle ki; sonunda yedi kat gökten kulağına kurtuluş sesleri gelsin.
Mevlana testide olan dışarı sızar diyor. Testimiz çok dolu değil ki dışarıya sızamıyor. Biraz daha dolmak/doldurmak gerek. Belki o zaman “dîl” dile gelir kelimelerin ucundan tutup dışarıya sızar. Şimdilik “Cömert Şair”den ödünç aldığım kelimelerle yetiniyorum…