ÇİRKİN SESLİ MÜEZZİN

A+
A-

Mesnevi Hikâyelerinden Dersler:33

ÇİRKİN SESLİ MÜEZZİN

Sesi çok çirkin olan bir müezzin gayr-ı müslimlerin ülkesinde ezan okumaya başladı. Müslümanlar kargaşa çıkacak diye endişelenirken, bir gün bir gayr-ı müslim elinde gâyet değerli bir elbise çıkageldi:

-O ezan okuyan müezzin, o kutlu kişi nerede, bana gösterin, onun ezanı beni rahatlattı, ona olan borcumu ödemeli, ona bu hediyeleri vermeliyim, diyordu.

Müslümanlar şaşırdılar:

-Yahu dediler, nasıl olur da o çirkin ses insana rahatlık verir?

Gayr-ı müslim şöyle anlattı:

-Benim çok güzel bir kızım var. Çoktandır müslüman olmayı kafasına koymuştu. Ben her ne yaptıysam bundan vazgeçiremedim. Geçenlerde bu adamın sesini duyunca bana sordu: “Bu nedir, ben böylesine çirkin bir ses daha duymadım.” dedi. Ben, bu ezandır, müslümanları ibâdete çağırıyor, dedim. Bana inanmadı, birkaç kişiye daha sordu. Herkes aynı şeyi söyleyince müslüman olmaktan vazgeçti. Ben de böylece rahatladım. Onun için bu hediyeleri getirdim. (Mesnevî, C. V, beyit: 3367 vd. )

AÇIKLAMA:

Bu hikâyenin az farklı bir şekli şöyledir: Evvelce o mahallede çok güzel sesli bir müezzin vardır. Onun son derece etkili sesiyle okuduğu ezanları dinleyen gayr-ı müslim kız, bu sebeple müslüman olmaya karar vermiştir. Eski müezzinin yerine gelen çirkin sesli ve kötü okuyuşlu yeni müezzin onu bu kararından vaz geçirir.

Ezan şeâir-i İslâm’dandır. Onda aranan birinci özellik güzel sesle okunmasıdır. Din duygusu gibi güzellik duygusu da, insanın yaradılışında mevcuttur. Güzele ve güzelliğe karşı duyulan bu ilgi ve meyil netîcesinde çeşitli sanat eserleri ortaya çıkmıştır. Mûsiki de bunlardan biridir. Bir târife göre, mûsikî sesleri kulağa hoş gelecek şekilde düzenlemektir.

Mûsiki, güzel sanat dalları arasında mühim yer tutar. Hadis-i şerife göre “Allah güzeldir, güzelliği sever.” (Müslim, iman, 147) Allah’ı en güzel varlık bilen, kâinatı O’nun güzelliğinin tecellîsi olarak kabul eden bir inanışın, mûsikiyi ihmal etmesi düşünülemez.

Hz.Dâvud güzel sesiyle meşhurdur. Kur’an-ı Kerim’de çirkin sesten hoş bir ifâde ile söz edilmez: “Seslerin en kötüsü merkep sesidir.” (Lokman 31/19)

Hadislerde de Kur’an’ın güzel sesle okunması tavsiye edilir. Hz. Peygamber (as) güzel sesle Kur’an okuyanları takdir etmiş, Bilâl-i Habeşi’yi özellikle sesi güzel olduğu için müezzin olarak görevlendirmiştir. O, “Kur’an’ı seslerinizle süsleyiniz, güzelleştiriniz.” buyurmuştur. (Buhari, tevhid, 53)

Mevlânâ Celâleddin şöyle der:

“Hakîmler bu mûsikî nağmelerini göklerin dönüşünden aldık demişlerdir.”

“Güzel sesi dinlemek âşıklara gıdadır. Çünkü güzel ses dinlemede kalb huzuru ve Allah’la beraber olma zevki vardır.”

“(Bu suretle) insanın içindeki hayaller kuvvetlenir, hattâ hayaller o güzel sesten, o güzel nağmeden şekillere bürünür.”

*

Müziğin çoğunlukla istismar edilmesi ve kötüye kullanılması, onu reddetmeye sebep olamaz. Kötüye kullanılmayan hemen hiçbir şey yoktur. Dünyanın herhangi bir yerinde olsun hîleden, veya yalandan tamamen arındırılmış bir alış veriş düzenine rastlayamayız. Alış verişte ve ticârette çoğunlukla hile bulunuyor diye, ekonomik ve ticarî işlemlerin mübah olmadığını söylemek veya bunu, uygulanması güç bir yığın şarta bağlamak ne kadar yanlış olurdu! Aynı şekilde kötüye kullanılıyor diye, müziğin mübah olduğunu söylemekten kaçınmak veya çok ağır şartlar altında, sâdece bâzı türlerine izin vermek de o kadar yanlıştır.

Müzik türlerinden biri de din mûsikisidir. Ezanda ses unsurunun ön plânda olması gerektiğini Hz. Peygamber’in uygulamalarından anlıyoruz. Onun emriyle ve öğretmesiyle ezanı ilk defa okuyan Bilâl-i Habeşî’dir. Habeşistalı zenci bir âzadlı köle olan Bilâl, hayâtı boyunca hazarda ve seferde Hz. Peyganber’in müezzinliğini yaptı. O, müezzinlerin pîridir. Samîmî müslümanlığı ve peygamber sevgisi yanında, Bilâl’e bu şerefli görevin verilmesindeki en önemli âmil sesinin güzel ve etkili olmasıdır.

Nitekim Mesnevî’de (c. III, beyit: 172 vd) “Dostların yanlışı yabancıların doğrusundan daha iyidir” başlığı altında şunlar anlatılır: Arap asıllı olmayan Bilâl’in ezandaki “hayye” kelimesini “heyyi” şeklinde telâffuz etmesinden dolayı rahatsızlık duyanlar, Hz. Peygamber’den Arapçayı daha düzgün söyleyen bir müezzin görevlendirmesini isterler. Buna karşı Resûlüllah, “Allah katında Bilâl’in “heyyi”si, yüzlerce ha’dan ve hı’dan daha makbuldür”, şeklinde cevap verir. Buna göre, demek ki Bilâl’in samîmiyeti, özellikle de sesinin güzelliği, müezzinlik için başta gelen tercih sebebidir.

*

Güzel insan sesinde rûhaniyetin titreşimleri vardır. İnsanı ruhlar âlemine yine insan sesi yükseltir. Bilâl-i Habeşi’nin sesi güzeldi, davudi ve ruhaniydi. Peygamber Efendimiz bu sesten yükselen şevk ile mânâ alemine uzanırdı.

Bu vesileyle ezanla ilgili bir meseleye işaret edelim: Ezanın daha güzel ve düzgün okunması yönünde Diyanet İşleri Başkanlığınca zaman zaman çalışmalar yapılmaktadır. Bunlar iyi niyetli girişimlerdir.

Ama ondan daha önemlisi, bâzı camilerdeki ses cihazlarının perişanlığıdır. Ya bu cihazların kalitesizliğinden veya bilgisiz ve bilinçsiz kullanılmasından dolayı, bâzan Ezân-ı Muhammedi çevredekiler için bir azap kaynağı olmaktadır.

Ezanın bir ahengi, etkileyici bir yumuşaklığı olmalıdır. Sınırsızca açılan yüksek volümle ve eğitilmemiş kötü bir sesle okunan ezan, gerçekten azap verir ve dine mesafeli bir çok insanı ezandan, camiden, dinden soğutur. Yüksek volümü dindarlığın göstergesi sayan bir ezan okuyucu da, ancak kendini aldatmış olur ve sevap yerine belki de günah kazanır.

Onun için cami görevlilerinin daha dikkatli olması gerekir. Yakın çevredekileri rahatsız etmeyecek bir ses yüksekliği ile ezan okumaya özen göstermelidirler. Bu din hepimizindir.

Bu ülkede dinle hiç alakası olmayıp da, ahenkli ve güzel bir sesle okunan ezanın etkisiyle dine ilgi duyan kimseler vardır. Bu vesileyle bazı gayr-ı müslimler de İslâmiyet’e girmiştir. Dini hikayelerimiz arasında bunun tam aksi yönünde olaylardan da söz edilir. Yani Müslümanlığa ısınan birini, çirkin sesli ve kötü okuyucu bir müezzinin bu dinden soğuttuğu görülür.

Tarihimizdeki zaferler ve başarılarımızda ezan bir itici güç olmuştur. Mütefekkir şâirimiz Yahya Kemal ezanla fetih ve zafer arasındaki bu bağa dikkati çeker, İstiklâl savaşında 30 Ağustos zaferi arefesinde kaleme aldığı dörtlüğünde şöyle yalvarır:

Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbî

Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Rabbî

Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın

Galib et çünkü bu son ordusudur İslâm’ın