Çeşitli Hizmetlerde Bulunan Bazı Görevliler ile Dergâha Katkı Sağlayan Belli Başlı İsimler
Yenikapı Mevlevîhânesi’nde Kafesçilik, Meydancılık, Ser-tabbâhlık, Türbedârlık vb. Hizmetlerde Bulunan Bazı Görevliler ile Dergâha Katkı Sağlayan Belli Başlı İsimler
1. Malkoç Mehmed Efendi (ö. 1056/1646)
(Yenikapı Mevlevîhânesi’nin Bânîsi)
Bir yeniçeri kâtibi ve aynı zamanda Yenikapı Mevlevîhânesi’nin bânîsi olan Malkoç Mehmed Efendi’nin, 960/1552 ile 970/1562 tarihleri arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Malkoç Mehmed Efendi’nin babası, Eğri Fatihi olarak anılan Sultan III. Mehmed dönemi devlet ricâlinden İskender Ağa’dır. Mehmed Efendi, âilesine nispetle “Malkoç” ve “Çelebi”, müntesibi olduğu Yeniçeri kitâbetinden dolayı “Kâtip”, “Yazıcı”, “Yazıcı Bey”, “Yeniçeri Efendisi” ve yaşlılığından dolayı “Koca Yazıcı”, “Koca Bektaş” veya “Koca Bektâşî” lakaplarıyla anılmıştır. Görev hayatına dâir hayli ayrıntılı bir şekilde bilgi veren Mehmed Ziyâ’nın bildirdiğine göre Malkoç Mehmed Efendi, ilk memuriyeti olan yeniçeri kâtipliğine 21 Rebîülâhir 993 (22 Nisan 1585) tarihinde tâyin edilmiş, bir süre sonra ayrılmış ve 999/15120-1591’de İlyas Çelebi yerine tekrar yeniçeri kâtibi olmuştur. 6 Şevval 1000 (16 Temmuz 1592) tarihinde bu görevinden yine ayrılan Mehmed Efendi, bu arada hacca niyet etmiş ve Yenikapı Mevlevîhânesi’nin tarihçesi bölümünde de değinildiği üzere, İstanbul’a sağ sâlim dönmesi hâlinde şahsına âit arazi üzerinde bir dergâh inşâ ettireceğini adamış ve 1006/1597-1598 tarihinde bu adağını yerine getirmiştir. Fâsılalarla sürdürdüğü kitâbet görevine bir süre sonra tekrar döndüğü anlaşılan Malkoç Mehmed Efendi, 1035/1625-1626 yılında Hâfız Paşa ile Bağdat Seferi’ne katılmış; hatta Halep’e geldiklerinde yeniçerilerin kendisini öldürmek istediklerini öğrenmesi üzerine oradan kaçarak Zilkâde 1035 (Temmuz-Ağustos 1626) tarihinde İstanbul’a dönmüştür. Mehmed Efendi, 1054 senesi Ramazan ayında (Kasım 1644) görevinden tekrar azledilmiş ve bir yıl sonra 28 Şevval 1055 (17 Aralık 1645) tarihinde tekrar yeniçeri kâtipliği görevine getirilmiştir. Aynı zamanda bu dergâhın ilk şeyhi olan Kemâl Ahmed Dede’nin müritlerinden; hatta Hüseyin Vassâf’ın belirttiğine göre halîfelerinden olan Malkoç Mehmed Efendi, hayli ihtiyarlamış olduğu bir hâlde iken, Rebîülevvel 1056 (Nisan-Mayıs 1646) tarihinde İstanbul’da ve nefes darlığı rahatsızlığı sonucunda vefat etmiştir.1272
Yeniçeri kâtipliğinde baş halîfeliğe kadar yükselmiş, sık sık azledilmesine rağmen, ısrarla tekrar aynı göreve getirilmiş olan ve kendisini hayli sevip sayanların yanı sıra sevmediklerinin de olduğu anlaşılan Malkoç Mehmed Efendi, Mehmed Ziyâ’nın belirttiğine göre “Yeniçeri Ocağı içinde hayli ünlü olup ayrıca istikâmet sahibi bir şahsiyet” olarak tanınmıştır. Kaynaklarda farklı bilgilere yer verildiği görülen Mehmed Efendi’nin medfeni hakkında Ayvansarâyî, “Sâhibü’l-hayr şadırvan kurbünde medfûndur” demekte, Meh-med Ziyâ “Kâtip Mehmed Efendi’nin Medfeni Hakkında Tetkîkat” başlığı altında, gömülü olduğu rivâyet edilen ya da muhtemel olan çeşitli yerleri belirttikten sonra semâhâneye bitişik hücrelerin önünde bulunan ve zamanla “Mumu Sönmez Dede”nin kabri olarak anılmaya başlayan kabrin Malkoç Mehmed Efendi’ye âit olduğu kanaatini dile getirmekte, Hüseyin Vassâf ise eserinin IV. cildinde “Topkapı’da Pazar Tekkesi’nde medfûn olduğu rivâyet edilmektedir.” kaydına yer vermekte; aynı konuyla ilgili olarak eserinin V. cildinde ise Pazar Tekkesi’ni kastederek “burada medfûndur” ifadesine yer vermektedir.1273
Kaynakların tamamında ismine büyük oranda Yenikapı Mevlevîhânesi’nin bânîsi sıfatıyla yer verilen Malkoç Mehmed Efendi’ye, Defter-i Dervîşân’da da büyük oranda dergâhın zaman zaman geçirmiş olduğu tamirat çerçevesinde değinildiği görülmekte olup aşağıda verdiğimiz ve bir kısmı mükerrer bilgilerden oluşan kayıtlar da bu kabilden örneklerdir:
“Bu Yenikapı Mevlevîhânesi’ne, bânîsi merhûm ve mağfûrün-leh Mehmed Efendi’nin evkâfı mütevellîsi, ba‘zen hânkâh-ı mezkûrda sâkin dervişândan ve ba‘zen meşâyihden ve ba‘zen ecnebîden dahi olup dervişândan veyâhud ecnebîden oldukda, şeyh efendilerin arzıyla tevcîh olagelmişdir…”1274
“Ta‘mirîn-i Mevlevîhâne-i Bâb-ı Cedîd, müceddeden ve şürû‘eş, fî Ş sene 1231. Bu mevlevîhâne-i mezbûrede İsm-i Celâl Meydan-ı şerîfi ve eski mat-bah ta‘bîr olunan mahal, bânî merhûm ve mağfûrun-leh Mehmed Efendi binâsından olmak üzre meşhûr olup yukarı meydan yanında vâkı‘ köşk dahi binâ-yı mevlevîhâneden yigirmi altı sene sonra Malkoç Mehmed Efendi nâm bir kimsenin binâsı olup semâhâne-i şerîf dahi binâ-yı kadîm harâb olmağla…”1275
“Dergâhın binâsına müte‘allık ba‘zı nesne tahrîridir. Bâlâda zikr olunduğu üzre İsm-i Celâl Meydan-ı şerîfi ve eski matbah denen mahal ki şimdi yağ odası ve kiler ve odunluk ve kurbânhâne yapılmışdır. Bu iki mahal bânî merhûm Mehmed Efendi’nin binâsından olmak üzre meşhûr olup ve yukarı meydan yanında vâkı‘ köşk ki şimdi nısfı kütübhâne ve nısfı sofadır, mevlevîhâne binâsından yigirmi altı sene sonra Malkoç Mehmed Efendi nâm bir kimsenin binâsı olup ve semâhâne-i şerîfin eski binâsı harâb olmağla…”1276
2. Abdullah Nâilî Paşa, Sadrâzam (ö. 1171/1758)
(Şair, Tarihçi)
1110/1698-1699 yılında İstanbul’da, Davudpaşa semtinde doğan ve kaynaklarda daha ziyâde Nâilî Paşa olarak anılan Abdullah Nâilî Paşa’nın babası, Hotin Ağalığı’ndan emekli Amasyalı Serdengeçti el-Hac Halil Ağa’dır. Tahsilinin ardından 1125/1713-1714 yılında mülâzım olarak girdiği Dîvân-ı Hümâyûn Kalemi’nde uzun yıllar çalıştıktan sonra1277 beylikçi kesedârı (Cemâziyelâhir 1143/Aralık 1730-Ocak 1731), 1148/1736 seferinde ordu ile birlikte Babadağı Ordugâhı’nda bulunduğu esnada beylikçi (Şaban 1149/ Aralık 1736-Ocak 1737), İstanbul’a döndüğünde teşrîfâtçı (1153/1740), teşrîfâtçılığı üzerinde kalmak üzere ikinci defa beylikçi (Şevval 1158/Ekim-Kasım 1745), Reisülküttâb Kastamonulu Koca Mustafa Efendi’nin azledilmesi üzerine reisülküttâb (10 Zilkâde 1160/13Kasım 1747), defterdâr (1166/1753), başdefterdâr (1 Muharrem 1167/29 Ekim 1753) olduktan sonra, Hekimoğlu Ali Paşa’nın sadâretten azledilmesi üzerine ise sadrâzam olmuştur (7 Şaban 1168/19 Mayıs 1755). Bu göreve getirilmesinden üç ay dokuz gün sonra azledilerek (16 Zilkâde 1168/24 Ağustos 1755) Sakız Adası’na sürülen Nâilî Paşa, aynı yıl içinde affedilmiş ve Girit vâliliği ile Kandiye’ye gönderilmiştir. Şevval 1170 başlarında (Haziran 1757) Kavala ve Selânik sancakları kendisine arpalık olarak verilen Nâilî Paşa, Cidde Vâlisi Silahdar Mehmed Paşa’nın 13 Cemâziyelevvel 1171 (23 Ocak 1758) tarihinde vefatı üzerine ve kendi arzusu ile Cidde vâliliğine tâyin edilmiş, bu son görevinde iken hac için Cidde’den Mekke’ye hareket ettiği sırada yolda hastalanarak Zilhicce 1171 (Ağustos-Eylül 1758) tarihinde vefat etmiş ve nâşı Mekke’de, Hz. Hatice’nin kabri yanında, ayak ucu tarafında defn edilmiştir.1278
Kaynaklarda, iyi bir devlet adamı ve Mevlevî olduğu bildirilen, aynı zamanda hayırseverliğiyle tanındığı belirtilen Abdullah Nâilî Paşa, çok karışık ve dağınık bir hâlde bulunan teşrîfât kanunlarını hükümdârın emriyle yeniden düzenlemek sûretiyle bu alandaki önemli bir eksikliği gidermiştir. Abdullah Nâilî Paşa’nın eserleri arasında, teşrîfatçılığı sırasında kaleme aldığı ve Osmanlı Devleti’nde uygulanan teşrîfât kurallarına hem açık ve sâde bir dille, hem de açıklamalı bir şekilde yer veren Mukaddime-i Kavânîn-i Teşrîfât (Bazı yazma nüshaları için bk. TSM Ktp., Yeniler, nr. 612; TTK Ktp., nr. 20); kıraat ilmine âit el-İfâdetü’l-Mukni‘a fî Kırâ’ati’l-E’immeti’l-Erba‘a/Kitâbu’l-İfâdetü’l-Mukni‘a fi’l-Erba‘a adlı Arapça bir eseri ve ayrıca şiirlerinin toplandığı mürettep bir dîvânı bulunmaktadır.1279
Yine kaynaklarda “Güzel yüzlü, ma‘ârif-şinas, sâlih, mütedeyyin, ilim sahibi, ilmiyle âmil, fazl u kemâl ü hüner ile mümtâz, sadâkatli, zamanını boşa ge-çirmeyip tetebbuat ile meşgul, ‘Nâilî’ mahlaslı şiirleri beğenilen bir zât” olarak takdim edilen Abdullah Nâilî Paşa, Ekrem Işın’ın da belirttiği üzere aynı zamanda Yenikapı Mevlevîhânesi müntesiplerindendir.1280 Defter-i Dervîşân vb. kaynaklarda bu zâtın dergâha müntesip olduğuna veya hangi şeyhe intisap ettiğine dâir net bir kayıt tespit edilememekle birlikte; Peçevîzâde Ârifî Ahmed Dede’nin dâmâdı olduğu ve Feyzullah Şâkir Bey adlı bir oğlu bulunduğu bildirilmekte1281 ve adından daha ziyâde Kütâhiyyevî Ebûbekir Dede zamanında, Yenikapı Mevlevîhânesi’nin geçirdiği tamiratlar çerçevesinde bahsedilmektedir.1282 Sefînetü’r-Rüesâ’da, Nâilî Paşa’nın yaptığı hayırlar faslında Davudpaşa İskelesi’nde bulunan Bekir Paşa Mescidi’ne minber yaptırıp vezâyif tâyininde bulunduğu; Hoca Han civarında bulunan evlerinin bitişiğinde bir çeşme yaptırdığı ve daha buna benzer birçok hayrâtının olduğu kaydedilmiştir.1283 Defter-i Dervîşân’da ayrıca Abdullah Paşa’nın yakın akrabalarına ilişkin hem dergâha intisap ettiklerine, hem de yaptıkları katkılara ve hayır faaliyetlerine ilişkin çeşitli kayıtlar bulunmaktadır.1284
3. Hanife Kadın, Kafesçi (ö. 1219/1805)
Defter-i Dervîşân’da Yenikapı Mevlevîhânesi’nin kafesçisi olduğu belirtilen Hanife Kadın, kendisinden önce dergâhın kafesçilik hizmetini yürüten Kafesçi Şerife Âyişe Hâtun’un kızı olup yirmi seneden fazla bir süre dergâhın hâtunlar kafesinin kafesçisi olmuşdur. Hanife Kadın, 29 Zilkâde 1219 1 Mart 1805) tarihinde vefat etmiş ve Hâmûşân-ı Fukarâ’ya defn olunmuşdur.1285
4. Derviş Mustafa, Dağlı (ö. 1220/1806)
(Dergâh Sâkinlerinden)
Defter-i Dervîşân’da Yenikapı Mevlevîhânesi sâkinlerinden olduğu belirtilen Dağlı Derviş Mustafa, 10 Zil-kâde 1220 (30 Ocak 1806) tarihinde vefat etmiştir. Vefat tarihinden hareketle, muhtemelen Ali Nutkî Dede veya Abdülbâki Nâsır Dede zamanında Yenikapı’da bulunmuş olmalıdır. Yine Defter-i Dervîşân’da kaydedildiğine göre, aynı zamanda lüle yapan Dağlı Mustafa’nın lüleleri, “Dağlı Lülesi” diye hayli meşhûr imiş.1286
5. Şerife Âyişe Hâtun, Kafesçi (ö. 1222/1807)
Kendisi hakkında belirleyebildiğimiz az miktardaki bilgi, Abdülbâki Nâsır Dede’nin Defter-i Dervîşân’da “Vefât-ı Kayınvâlidem Şerife Âyişe Hâtun” başlığı altında verdiği kayıttan ibarettir. Bu kayda göre Âyişe Hâtun, Abdülbâki Nâsır Dede’nin kayınvâlidesi olup kırk yıldan fazla bir süre dergâhın kafesçilik hizmetini yürütmüştür. Aynı zamanda kafesçi Hanife Kadın’ın annesi olan Şerife Âyişe Hâtun, 20 Ramazan 1222 (21 Kasım 1807) tarihinde vefat etmiş ve Hâmûşân-ı Fukarâ’ya defn olunmuştur.1287
6. İslâm Dede, Arınbûdî (ö. 1222/1807-1808)
(Dergâh Sâkinlerinden)
Defter-i Dervîşân’daki kayda göre Yenikapı Mevlevîhânesi sâkinlerin-den olan İslâm Dede, Arınbûdluk/Arnavutluk’a bağlı Pirmet’te dünyaya gelmiştir. İslâm Dede, Kütâhiyyevî Ebûbekir Dede zamanında Yenikapı Mevlevîhânesi’nde çileye girmiş, akabinde Beşiktaş Mevlevîhâne-si’nde, ardından Kasımpaşa Mevlevîhânesi’nde daha sonra ise yine Yenikapı Mevlevîhânesi’nde sâkin olmuştur. 1207-1208/1792-1794 yılları civarında doğduğu yer olan Pirmet’e gidip orada yaşamaşa başlamış ve 1222/1807-1808 yılında orada vefat etmiştir.1288
7. Derviş Mehmed, Semâzenbaşı (ö. 1222/1807-1808’den sonra)
(Neyzenbaşı, Türbedâr)
Defter-i Dervîşân’da Derviş Mehmed adıyla yer verilen ilk kayda, Ali Nutkî Dede’nin meşîhati zamanında dergâha çille-güzîn olmak için gelen cânlar arasında rastlamaktayız. Bu kayda göre Derviş Mehmed’in Yenikapı Mevlevîhânesi’ne geliş tarihi, 22 Zilhicce 1210 (28 Haziran 1796)’dur.1289 Defterdeki bir diğer kayıttan Derviş Mehmed’in yine Ali Nutkî Dede zamanında 1211 yılı Muharreminde (Temmuz-Ağustos 1796) semâ-ı şerîf meşk edip mukâbele-i şerîfe girdiğini,12120, bir diğer kayıttan ise 15 Safer 1215 (8 Temmuz 1800) tarihinde hücreye gelen kûçekân arasında yer aldığını öğrenmekteyiz.1291 Derviş Mehmed’in ayrıca Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında Yenikapı Mevlevîhânesi’nde neyzenba-şılık, semâzenbaşılık ve türbedârlık (1222/1807-1808) hizmetlerinde bulunduğu görülmektedir.1292
8. Derviş Mustafa, Mücellid (ö. 1223/1808)
(Neyzenbaşı)
Hayatı hakkında en fazla bilgiyi Defter-i Dervîşân’da bulabildiğimiz Mücel-lid Derviş Mustafa, İstanbullu olup Ali Nutkî Dede’nin vefatından yaklaşık on üç yıl önce, çileye girmek üzere 1 Receb 1206 (24 Şubat 1792) tarihinde, Yenikapı Mevlevîhânesi’ne gelmiştir.1293 3 Zilhicce 1208 (2Temmuz 1794) tarihinde matbah-ı şerîfde çilesini tamamlayıp hücreye çıkan1294 Mücel-lid Derviş Mustafa, Abdülbâki Nâsır Dede’nin şeyhliği sırasında, 1219 yılı Cemâziyelâhirinde (Eylül-Ekim 1804) Yenikapı Mevlevîhânesi neyzenbaşı-lığına getirilmiş1295 ve 28 Şevval 1223 (17 Aralık 1808) tarihinde vefat edip Hâmûşân’a defn olunmuştur.1296
İsminin başında bulunan “mücellid” sıfatından hareketle cilt sanatıyla uğraştığı anlaşılan Mücellid Derviş Mustafa, hezârfen bir kimse olup vefatından sonra geride Emine adlı küçük bir kızının kaldığı anlaşılmaktadır.1297 Yine kaynaklarda bildirildiğine göre Mücellid Derviş Mustafa, Rumeli eşrâfından İsmail Efendi (ö. 1220/1805) ve Beşiktaş, Galata Mevlevîhânesi Neyzenbaşısı Derviş Mehmed Emin ile birlikte devrinin önemli neyzenleri arasında yer almaktadır.1298
9. Hasan Dede, Neyzen (ö. 1224/1809-1810)
(Filibe Mevlevîhânesi Şeyhi)
Defter-i Dervîşân’da kaydedildiğine göre Kütâhiyyevî Ebûbekir Dede’nin kardeşi Ömer Dede’nin oğullarından biri olan Şeyh Hasan Dede, İstanbul doğumlu olup Ali Nutkî Dede’nin meşîhati zamanında Yenikapı Mevlevîhânesi’nde çille-güzîn olmuş ve bilâhare aynı dergâhta neyzenbaşılık hizmetinde bulunmuştur. Hasan Dede, bir süre Yenikapı Mevlevîhânesi’nde ikamet ettikten sonra Filibe Mevlevîhânesi’ne şeyh tâyin olunmuş ve bu vazifesinde iken 1224/1809-1810 yılında vefat etmiştir.1299
10. Derviş Osman Bahâeddin, Mûsâ Dedezâde
(ö. 1224/1809-1810’dan sonra)
(Müezzin, Türbedâr)
Derviş Osman Bahâeddin, Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında Yenikapı Mevlevîhânesi’nde müezzinlik ve türbedârlık (1224/1809-1810) hizmetlerinde bulunmuştur.1300
11. Derviş Hacı Ebûbekir, Halebî (ö. 1225/1810-1811’den sonra)
(Türbedâr)
Halebî Derviş Hacı Ebûbekir, Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında, 12 Cemâziyelâhir 1222 (17 Ağustos 1807) tarihinde Yenikapı Mevlevîhânesi’nde çille-güzîn olmak için gelmiş1301, 25 Rebîülâhir 1225 (30 Mayıs 1810) tarihinde çilesini tamamlayarak hücreye çıkmış1302 ve bilâhare aynı dergâhta türbedârlık (1225/1810-1811) hizmetinde bulunmuştur.1303
12. İsmail Ârif Efendi, Câbi (ö. 1227/1812)
(Kâtip)
Yine Defter-i Dervîşân’da kaydedildiğine göre Câbi İsmail Ârif Efendi, kâtiplerden olup Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında Yenika-pı Mevlevîhânesi’nin câbîsi ve kâtib-i vekili idi. Suriçi’nde Deniz Abdal Mahallesi’nde Yalnızbakkal’ın karşısında bulunan hânesinde ikâmet eden İsmail Ârif Efendi, 20 Şevval 1227 (27 Ekim 1812) tarihinde vefat etmiş olup Hâmûşân’da medfûndur.1304
13. Sahîh Ahmed Dede, Ser-tabbâh (ö. 1228/1813)
(Duâcı, Kandilci, Meydancı, Semâzenbaşı, Türbedâr)
Bizzat kaydettiğine göre Sahîh Ahmed Dede, doğum tarihini bildiren “Mazharî” kelimesinin karşılığı olan 1155 yılında, Receb ayının başlangıcında ve bir Regâib gecesine denk gelen Cuma gününde (7 Eylül 1742)1305, Kütahya Köprüviran/Köprüören’e bağlı Kükürtlü Köyü’nde dünyaya gelmiştir. Dedesi, döneminin ünlü Halvetî şeyhlerinden Halvetî Ahmed Efendi (ö. 1151/1738-1739), babası aynı zamanda Kütâhiyyevî Ebûbekir Dede’nin ortanca kardeşi olan Ömer Dede, annesi ise Pîrlioğlu İmam Ahmed Efendi’nin küçük kızı Hatice Hâtun’dur. Sahîh Ahmed Dede’nin Şerife Emine isminde; dolayısıyla babaannesiyle aynı ismi taşıyan ve kendisinden iki yaş büyük bir de ablası bulunmaktadır.1306
Sahîh Ahmed Dede, eserinde kendi doğumuyla ilgili olarak, ablası dünyaya geldikten bir müddet sonra anne ve babasının ahitleşerek “Bir oğlumuz olduğunda onu hîbe edelim, Mevlânâ hazretlerine bağışlayalım, onun bendesi olsun” şeklinde hulûs-ı kalp ile niyet ettikleri ve yaklaşık iki yıl sonra bu muratlarına erdikleri şeklinde bir anekdota yer vermektedir.1307 Ömer Dede, 1157/1744 tarihinde bu taahhüdünü yerine getirme çerçevesinde Konya’ya gitmiş ve bir oğlunun dünyaya geldiğini haber vererek niyetini ağabeyi Kütâhiyyevî Ebûbekir Dede’ye açmıştır. Birlikte Türbedâr Pehlivan Dede ve Ârif-i Râbi‘ Mehmed Çelebi Efendi’ye giderek konuyu onlara da açmışlardır. Şeyh efendiler durumu mâkul karşılamış ve küçük Ahmed’i Mevlevîliğe kabul ederek tekbirlenen ve üç gün Mevlânâ hazretlerinin pûşîdesi altından saklı tutulan sikkeyi babasına vermişler, ayrıca “Derviş Sahîh Seyyid Ahmed el-Mevlevî” denilerek Hazret-i Mevlânâ gülbângı okunmuştur. Ömer Dede, daha sonra hacılarla birlikte tekrar Konya’ya gelmiş ve oğlu henüz yirmi iki aylık iken sikkeyi başına giydirmiştir.1308 Amcası Ebûbekir Dede’nin Yeni-kapı Mevlevîhânesi’ne şeyh tâyin edilmesi üzerine, babasının elinden tutup İstanbul’a getirdiği ve taahhüdü üzere amcasına teslim ettiği Sahîh Ahmed Dede’nin Mevlevî dervişliği beş yaşından itibaren İstanbul’da devam etmeye başlar ve hayatının geri kalanı, 1191/1777 yılında kısa bir süreliğine ve aynı zamanda Sâkıb Dede’nin büyük oğlu olan Kütahya/Erguniye Mevlevîhânesi Şeyhi Hâlis Dede’nin hizmetinde bulunmasının dışında, bu şehirde geçer.1309
Daha ziyâde Mecmûatü’t-Tevârîhi’l-Mevleviyye adlı eseriyle ünlü olan ve Hadîkatü’l-Cevâmî’de “Hacı Dede” diye anılan Sahîh Ahmed Dede, 17 Şevval 1200 (13 Ağustos 1786) tarihinde ve kırk altı yaşında iken İstanbul eşrâfından Hakkâk Seyyid Hacı Ahmed’in kızı Şerife Emine Hâtun ile evlenmiş ve Yenikapı Mevlevîhânesi’ndeki hizmetine de ser-tabbâh olarak devam etmiş, özellikle küçük yaşlarından itibaren terbiyeleriyle ilgilendiği Ali Nutkî Dede ile kardeşi Abdülbâki Nâsır Dede ve Şeyh Gâlib’in yetişmesinde önemli katkılarda bulunmuştur. Sahîh Ahmed Dede’nin oğlu Mehmed Kud-retullah Dede, bilâhare Galata Mevlevîhânesi’nde şeyhlik yapmış, mânevî oğlu Derviş Mehmed Es‘ad Rıdvan ise henüz dört senelik semâzen iken on iki yaşında vefat etmiştir.1310
Defter-i Dervîşân’da Abdülbâki Nâsır Dede’nin bildirdiğine göre Sahîh Ah-med Dede, Kütâhiyyevî Ebûbekir Dede zamanında, küçüklüğünden beri ve bir nevi mânevî evladı olarak onun hizmetinde bulunmuş, aynı zamanda Yenikapı Mevlevîhânesi’nde türbedâr, meydancı ve kandilci olarak görev yapmıştır. Sahîh Ahmed Dede, Ali Nutkî Dede’nin meşîhati zamanında da dergâhta ser-tabbâh, duâcı, türbedâr, meydancı ve semâzenbaşı olarak görev yapmış; hatta Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhatinin ilk yıllarında da anılan dergâhta iki buçuk yıl kadar aralarında meydancılığın da bulunduğu çeşitli hizmetlerde bulunmuştur. Ancak Nûman isminde bir dervişin dergâhtan uzaklaştırılması meselesi üzerine Abdülbâki Nâsır Dede ile aralarında yaşanan bir kırgınlık sebebiyle Sahîh Ahmed Dede, tekkeyi terk ederek 1311önce dergâh hâricindeki Mumhâne Sokağı’nda bulunan evinde oturmuş, daha sonra Avratpazarı semtinde1312 bir hânede ikâmet etmiş, en sonunda ise yine aynı semtte bulunan Yeni Fırın adlı mahalde bir ev satın almış ve vefatına kadar orada yaşamıştır.
Vakûr ve şeyhâne tavırlarıyla bilindiğinden buraya bazı dervişler ile müntesibîn-i ricâlden çokları gelip gitmeye ve mübârek gecelerde İsm-i Celâl okumaya başlamışlar; dolayısıyla Sahîh Ahmed Dede’nin hânesi âdetâ bir tekke hâlini almıştır. 25 Safer 1228 (27 Şubat 1813) tarihinde bu evde vefat eden Sahîh Ahmed Dede, Yenikapı Mevlevîhânesi’nin yakınındaki Merkezefendi Mezarlığı’nın Mevlevîhâne Caddesi’ne bakan tarafında ve aynı cadde üzerinde bulunan Hacı Mahmud Ağa Mescidi’nin karşı tarafına denk gelen yerde defn edilmiştir. Sahîh Ahmed Dede’nin mezarı üzerine, 1235/1819-1820 yılında ve masrafları Hâlet Efendi tarafından karşılanmak üzere, oğlu Mehmed Kudretullah Dede tarafından mermerden ve üstü kafesli bir türbe yaptırılmıştır. Sahîh Ahmed Dede’nin vefatı üzerine, Keçecizâde İzzet Molla tarafından ve aynı zamanda üçgen kabir kitâbesinde de yazılı olan şu tarih kıt‘ası söylenmiştir:
Kıt‘a
Ni‘met-i dîdâr içün azm eyledi Aşçı Dede
Feyz-i Mevlânâ ile olmuşdu dil-sîr-i hayât
İzzetâ vahdet-güzîn oldukda târîhin dedim
Hû diyüp Seyyid-i Sahîh Mevlevî etdi vefât (1228)1313
Abdülbâki Nâsır Dede, Defter-i Dervîşân’da, Sahîh Ahmed Dede’nin hanımı Şerife Emine Hâtun ve kendisinin mezar yeri ile ilgili şu ilginç anekdota yer vermektedir:
“[Sahîh Ahmed Dede] Lâkin Avratpazarı semtinde vâkı‘ hânede sâkin iken ehli vefât eyledikde, Hâmûşân’a defn eylemeyip hâric-i Bâb-ı Cedîd’de vâkı‘ mevlevîhâne şeyhlerine meşrûtahâne arsası karşusunda vâkı‘ vakıfhâne-i mezkûr deyü meşhûr merkadin cenbinde kâ‘in olup sâhib-i merkadin ehli deyü ma‘rûf mezâra bizden habersiz defn eylemişdir. Kendi dahi vefât et-dikde, oğlu Derviş Mehmed Kudretullah, vâlidesi yanında vâkı‘ yine mezkûr merkad sâhibinin kerîmesi deyü ma‘lûm mezârı bizden habersiz kazdırıp böyle vasiyyet eyledi deyü îzâhen ol mahalle defn eyledi, rahimehullah.”1314
Defter-i Dervîşân’da kendisinden daha ziyâde dergâh bünyesindeki tamiratlar çerçevesinde bahsedilen Sahîh Ahmed Dede, dergâhın türbesinin 1196/1781-1782’de yeniden tanzimi işinde de etkin bir şekilde görev almış ve bu faaliyeti de Defter-i Dervîşân’da ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır.1315 Sahîh Ahmed Dede’nin kendi türbesinin inşaatı ise Defter-i Dervîşân’da şu şekilde kaydedilmiştir:
“Tamâm şoden Türbe-i Ahmed Dede, ya‘nî âmmîzâdemiz Aşçıbaşı Seyyid Ahmed, fî Z sene 1235. Türbe-i mezkûrun mahalli kurrâhâne karşusunda vâkı‘ mezâristânda ve kurrâhâne kurbunda mevlevîhâne-i mezbûrun vakfı olup meşrûtahâne arsası üstünde olan üç merkad mahallidir. Şimdi merhûm Sahîh Ahmed Dede’nin oğlu, hâlen Galata Mevlevîhânesi Şeyhi Şeyh Meh-med Kudretullah Dede Efendi, pederine şimdiki gibi türbe binâ eylemek mu-rad edip masârıfı Hâlet Efendi’den olup etrâfı mermer ile demür parmaklıklar ve üstü tel kubbe mükellef bir türbe binâ edip pederi merkadini taşdan sandûka yapdırıp ve atîk dikili olan taşını ol sandûka tahtına defn eylemişler. Ve ol kadîm olan sikkeli merkadin atîk taşı şebîhi mermer bir taş vaz‘ olunup atîki merkad-i mezkûre içine defn olundu. Ve bu türbenin binâsında sene-i mezbûrenin Cemâziyelâhirinin üçüncü günü, Cum‘aertesi günü ki Martın on üçüncü günü idi, vaz‘-ı esâs olunup mâh-ı mezbûr zarfında tamam olun-muşdur; lâkin dahi sandûkası etrâfında olan yazılar tekmîl olmayıp [on] altı Muharremü’l-harâmı zarfının evâhirinde teller dahi tekmîl olmuşdur.”1316
Eseri
Mecmûatü’t-Tevârîhi’l-Mevleviyye. Sahîh Ahmed Dede, ilk bölümleri itibarıyla özet tasavvuf tarihi, diğer bölümleri bakımından ise genel Mevlevîlik veya Mevlevîlerin tarihi şeklinde değerlendirilebilecek olan bu eserinde, Hz. Peygamber’in doğumundan başlayarak, aralarında dört halifenin de bulunduğu belli başlı din ve tasavvuf büyükleri hakkında, akabinde ise Mevlânâ hazretlerinden başlamak üzere meşîhat makamında bulunmuş olan birçok Mevlevî şeyh ve şahsiyetler ile onların yakınlarına dâir bilgiler vermiştir.
Sahîh Ahmed Dede’nin son olarak, Sultan 3. Selim’in tahta çıkışı ile Yeni-kapı Mevlevîhânesi’nde Ali Nutkî Dede’yi ziyaretine dâir bilgiler vermesinin ardından eser, aynı zamanda mevcut nüshanın müstensihi de olan Üsküdar Mevlevîhânesi Şeyhi Ahmed Remzi Akyürek Dede’nin düştüğü ve anılan nüshanın, müellifin oğlu Galata Mevlevîhânesi Şeyhi Mehmed Kudretullah Dede’nin istinsah ettiği nüshadan kopya edildiği şeklinde bazı bilgi notlarıyla sona ermektedir. Eserin bilinen tek nüshası Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi’nde bulunmakta olup 5446 numarada kayıtlıdır. Eser üzerinde Cem Zorlu önce bir yüksek lisans tezi hazırlamış; bilâhare bu çalışmasını kitaplaştırmıştır. Sayfa esasına göre numaralandırılan nüsha 204 ile bitmekle birlikte Zorlu’nun tespitine göre bu sayı nüshanın gerçek sayfa sayısı olmayıp, müstensihin 78’den 89’a atlamak sûretiyle yanlış numaralandırmasından ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla her sayfada 24 satırın bulunduğu eserin gerçek sayfa miktarı 194’tür.1317
İlgili kütüphanenin kataloğunda esere âit nüshayı tanıtan, esâsen benzer görüşlerini daha önce Mevlevî Âdâb ve Erkânı adlı eserinde (örneğin: “Zâti bu zât, zamanına âit bazı olaylardan başka, ne bilgi verdiyse, hemen hepsini hayâliyle örmüştür…s. 74”) dile getiren Gölpınarlı, burada da hayli ağır bir dille, “Bu eser belki mesmûâta dayanılarak yazılmış bir eserdir. Doğum, ölüm tarihlerine kadar yanlış, baştan başa mesnedi olmıyan indî ve uydurma rivâyetlerle doludur; bu bakımdan kesin olarak kaynak ittihâz edilemiyecek; hatta tenkîde dahi değmiyecek bir eserdir.” şeklinde bir değerlendirmede bulunmuştur.1318
Gölpınarlı’nın aksine, eseri hazırlayan Cem Zorlu ise ele aldığı kişiler hakkında kronolojik olarak ve hayli ayrıntılı bilgiler veren eserin genelde tasavvuf, özelde ise Mevlevî tarîkatının tarihi bakımından son derece önemli olduğunu, özellikle ele alınan kişilerin dönemine ilişkin sosyal içerikli olaylara da yer verilmesinin, eseri kuru biyografik bir kaynak olmaktan kurtardığını belirtmiştir.1319
14. Ârif el-Mevlevî, Nakkaşpaşa Hammâmcısı (ö. 1228/1813)
İsmi, Ali Nutkî Dede zamanında onun eliyle arakıyye giyen muhibbân arasında geçen ve daha ziyâde “Nakkaşpaşa Hammâmcısı” olarak anılan Ârif el-Mevlevî, Abdülbâki Nâsır Dede’nin Defter-i Dervîşân’da kaydettiğine göre ise daha önceden Ali Nutkî Dede’den sikke ve hırka giymiştir. Aynı zamanda salâh ve takvâ sahibi olup “savm-ı dehr”e devam eden, yani bütün günlerini oruçlu geçiren bir zâttır. Yine Abdülbâki Nâsır Dede’nin bildirdiğine göre Ârif el-Mevlevî, Topkapı’da bulunan Ahmed Paşa Câmii’nin yirmi beş yıldır akmayan suyunu, bozuk olan su yollarını 1227/1812-1813 yılında otuz keseye yakın akçe harcamak sûretiyle tamir ettirip akıtmayı başarmış ve böylece büyük bir hayır işini gerçekleştirmiştir.
Ârif el-Mevlevî, bu hayır işini tamamlamasından bir süre sonra, 12 Rebîül-evvel 1228 (15 Mart 1813) tarihinde ansızın vefat etmiş; Ahmed Paşa Câmii’nin suyunu tekrar akıttığı için halk tarafından “vâkıf-ı sânî” olarak değerlendirilmek sûretiyle anılan câminin hazîresine defn edilmiştir.1320
15. Mehmed Dede, Tarîkatçı (ö. 1229/1814) (Neyzenbaşı)
“Tarîkatçı” nâmıyla meşhûr olan Derviş Mehmed Dede hakkındaki bilgileri, büyük oranda Defter-i Dervîşân’daki kayıtlardan temin etmekteyiz. Bu kayıtlardan anlaşıldığına göre Derviş Mehmed Dede, Kütâhiyyevî Ebûbekir Dede’nin kardeşlerinden Osman Dede’nin oğlu, aynı zamanda Ali Nutkî Dede, Abdülbâki Nâsır Dede ve Ab-durrahim Künhî Dede ile amcazâdedir. Tarîkatçı Mehmed Dede, Ali Nutkî Dede’nin meşîhati zamanında, 1191/1777-1778’de Yenikapı Mevlevîhânesi’nde semâ-ı şerîf meşk edip mukâbele-i şerîfe girmiş-tir.1321 Adı, aynı zamanda 1198/1783-1784’de hücreye gelen kûçekân arasında da geçen1322 Mehmed Dede, 7 Cemâziyelevvel 1208 (11 Aralık 1793) tarihinde ve ikinci kez olmak üzere dergâhta çileye gir-miş1323 ve 12 Rebîülevvel 1210 (26 Eylül 1795) tarihinde ise çilesini tamamlayıp hücreye çıkmıştır.1324
Defter-i Dervîşân’da, akrabadan biri olması da dikkate alınarak, Tarîkatçı Mehmed Dede’nin çocuklarıyla ilgili ayrıntılı bilgilere yer verilmiştir. Bu kayıtlardan hareketle Tarîkatçı Mehmed Dede’nin, Derviş Mehmed Sâlih adlı bir oğlunun olup 27 Zilhicce 1221 (7 Mart 1807) tarihinde vefat ettiği,1325 iki yıl sonra 18 Şaban 1223 (9 Ekim 1808) tarihinde Seyyid Derviş Mehmed Emin adlı bir oğlunun dünyaya geldiği1326, 13 Rebîülevvel 1224 (28 Nisan 1809) tarihinde Mehmed Emin’e arakıyye giydirildiği, 18 Safer 1225 (25 Mart 1810) tarihinde sikkesinin tekbir-lendiği;1327 28 Şaban 1226 (17 Eylül 1811) tarihinde ise Derviş Hüseyin İzzet/Şükûfeci Hüseyin Dede,1328 adlı bir oğlunun daha dünyaya geldiği öğrenilmektedir.1329 Yine bu kayıtlarda, Hüseyin İzzet’e 7 Rebîülevvel 1227 (21 Mart 1812) tarihinde arakıyye giydirildiği,1330 babasının vefatından yaklaşık dört yıl sonra 7 Zilkâde 1233 (8 Eylül 1818) tarihinde sikkesinin tekbirlendiği1331 ve iki gün sonra, 9 Zilkâde 1233 (10 Eylül 1818) tarihinde ise sünnet ettirildiği bilgisine yer verilmiştir.1332
Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhatı zamanında, ilk olarak 5 Zilkâde 1223 (23 Aralık 1808) tarihinde Yenikapı Mevlevîhânesi’nde neyzenba-şılık görevine getirilen Tarîkatçı Derviş Mehmed Dede,1333 22 Muharrem 1225 (27 Şubat 1810) tarihinde bu göreve ikinci kez tâyin edilmiştir.1334
Defter-i Dervîşân’da yer alan, “Âmeden-i Âmmîzâdem Neyzenbaşı Derviş Mehmed, eş-şehîr bi-Tarîkatçı, dûmbâr, 19 Muharrem 1225, yevmü’l-Cum‘a.”1335 vb. kayıtlardan sık sık dergâh dışına çıktığı ve tekrar döndüğü anlaşılan Mehmed Dede, Sahîh Ahmed Dede’nin vefatına kadar Yenikapı Mevlevîhânesi’nde neyzenbaşılık yapmıştır.1336 Defter-i Dervîşân’da vefatı üzerine düşülen kayıtta, iyi bir neyzen olduğu ve arkasında Derviş Hüseyin İzzet adlı küçük oğlunun kaldığı bildirilen Tarîkatçı Derviş Mehmed Dede, 13 Cemâziyelâhir 1229 (2 Haziran 1814) tarihinde vefat etmiş ve Hâmûşân’da babası Osman Dede’nin yanına defn olunmuştur.1337
16. Derviş İbrahim, Konevî (ö. 1232/1817)
(Kûçek)
Defter-i Dervîşân’da kendisine âit olan vefat kaydından hareketle Derviş İbrahim’in Konyalı olup Türbedâr Mûsâ Dede’nin kûçeki olduğunu, bilâhare matbah-ı şerîfden hizmet-güzîn olup hücrenişîn oldukdan sonra İstanbul’a gelip Yenikapı Mevlevîhânesi’nde sâkin olduğunu öğrenmekteyiz. Yine bu kayıtlardan, Derviş İbrahim’in daha sonra Galata Mevlevîhânesi’ne gidip orada sâkin olduğu ve 3 Şevval 1232 (16 Ağustos 1817) tarihinde vefat edip Galata Mevlevîhânesi Hâmûşân’ında medfûn bulunduğu öğrenilmektedir.1338
17. Derviş Hüseyin, Filibeli (ö. 1232/1817)
(Kâtip, Kayyım-ı Semâhâne, Türbedâr)
Defter-i Dervîşân’daki kendisi ve âilesine âit olan vefat kayıtlarından, Yeni-kapı Mevlevîhânesi’nin sâkinlerinden olduğu ve Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında, 1229/1813-1814 yılında anılan dergâhta türbedârlık ve semâhâne kayyımlığı hizmetlerinde bulunduğunu öğrenmekteyiz.1339. Yine Defter-i Dervîşân’daki kayıtlardan Derviş Hüseyin,’in aynı zamanda vakfın kâtipliğini de yapmakta olduğu, dergâhtaki hücresinin yukarı meydanın merdiveni önünde bulunan ikinci hücre olduğu, evinin ise Merkez Efendi Mahallesi’nde, Sebîl Sokağı’nda bulunduğu anlaşılmaktadır. Şerife Fâtıma ve Mehmed Ali adlı iki küçük çocuğu bulunan Filibeli Derviş Hüseyin, 21 Şevval 1232 (3 Eylül 1817) tarihinde vefat etmiş olup Hâmûşân’da medfûndur.1340
Defter-i Dervîşân’daki bir diğer kayıttan ayrıca, Derviş Hüseyin’in kızı Şerife Fâtıma’nın, babasının vefatından kısa bir süre sonra, 7 Zilkâde 1232 (18 Eylül 1817) tarihinde vefat edip babasının sol yanına defn edildiğini; hatta bir gün sonra da annesi Şerife Fâtıma Hanım’ın vefat ettiğini, onun da oğlunun sağ tarafına defn edildiğini öğrenmekteyiz.1341
18. Derviş Osman, Ilgınlı (ö. 1232/1816-1817’den sonra)
(Aşçıbaşı, Çârûb-keş, Meydancı, Kayyım-ı Semâhâne, Meydancı, Türbedâr)
Defter-i Dervîşân’da Ilgınlı Derviş Osman’ın adına ilk olarak Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında dergâha çille-güzîn olmak için gelen cânlar arasında rastlıyoruz. Dergâha geliş tarihi 26 Şevval 1220 (17 Ocak 1806) olan1342 Ilgınlı Derviş Osman, aynı tarihte semâ-ı şerîf meşk edip mukâbele-i şerîfe girmiş1343, 25 Cemâziyelâhir 1223 (18 Ağustos 1808) tarihinde ise çilesini tamamlayıp hücreye çıkmıştır.1344 Bu şahıs ayrıca ve de yine Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında Yenikapı Mevlevîhânesi’nde türbedârlık (1223/1808-1809, 1225/1810-1811)1345, aşçıbaşılık (1224/1809-1810)1346, çârûb-keşlik, meydancılık (1229/1813-1814) ve kayyım-ı semâhâne (1232/1816-1817)1347 hizmetlerinde bulunmuştur.
19. Derviş Mehmed, Akkirmânî (ö. 1234/1819)
(Dergâh Sâkinlerinden)
İsmi, Defter-i Dervîşân’da ve Ali Nutkî Dede zamanında hücrenişîn olan cânlar arasında geçen Derviş Mehmed, Abdülbâki Nâsır Dede’nin kaydettiğine göre, Akkirmanlı olup asıl adı Mehmed’dir. Derviş Mehmed, önceleri bir başka tarîkattan olup “Sûfî” şöhretiyle bilinmekte iken yine Abdülbâki Nâsır Dede’nin bildirdiğine göre Ali Nutkî Dede’ye intisap etmek sûretiyle Mevlevîliğe girmiştir. Bilâhare Yenikapı Mevlevîhânesi’nde çileye giren Derviş Mehmed, çilesini tamamlamasının akabinde hücrenişîn olmuştur.1348
Bu yıllarda evlendiği de belirtilen Derviş Mehmed’e, daha sonra dergâhtan seyahat verilmiştir. Bir süre sonra evinin de bulunduğu Aksaray semtinde bir lüleci dükkânı açan Derviş Mehmed, bilâhare Üsküdar Mevlevîhânesi dervişlerinden olmuş, Cumartesi günleri mukâbeleye devam etmeye başlamış, diğer günler ise dükkânında bulunmuştur. Abdülbâki Nâsır Dede’nin bildirdiğine göre daha sonra rahatsızlanan Derviş Mehmed, üç aydan fazla hastalık çekmiş ve 20 Şevval 1234 (12 Ağustos 1819) tarihinde vefat etmiştir. Silivrikapı civarında bir mezarlığa defn edilen Derviş Mehmed’in ardında, Hâlid adlı on dört-on beş yaşlarında bir oğlu kalmıştır.1349
20. Derviş Ahmed, Karahisarî (ö. 1234/1818-1819’dan sonra)
(Bevvâb, Sebîlci)
Defter-i Dervîşân’da Karahisarî Derviş Ahmed, adıyla ilk kayda Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında, 1229 Rebîülevvelinde (Şubat-Mart 1814) dergâha çille-güzîn olmak için gelen müridân-ı nev-niyâzân faslında rastlamaktayız. Abdülbâki Dede, gerek matbahda, gerekse meydanda hizmet ile çille-güzîn olmağa gelen bu cânlar arasında yer alan Karahisarî Derviş Ahmed’in meydanda istihdam edildiğini,1350 23 Cemâziyelevvel 1232 (10 Nisan 1817) tarihinde ise sikkesinin tekbirlendiğini bildirmektedir.1351
Yine defterdeki bazı kayıtlardan, zaman zaman dergâhtan ayrıldığı anlaşılan Derviş Ahmed’in, 14 Muharrem 1234 (13 Kasım 1818) tarihinde ikinci kez geldiği bilgisine yer verilmektedir.1352
Defter-i Dervîşân’da torunlarından birine arakıyye giydirilmesi (1233/1817-1818) veya sünneti1353 ile bir torununun vefatı (1234/1818-1819)1354 vb. yakınlarına dâir bazı bilgilere de yer verildiğini gördüğümüz Karahisarî Derviş Ahmed, ayrıca Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında Yenikapı Mevlevîhânesi’nde sebîlcilik (1233/1817-1818)1355 ve bevvâblık (1235)1356 hizmetlerinde bulunmuştur.
21. Derviş Hacı Hasan, Edirneli (ö. 1234/1818-1819’dan sonra)
(Çârûb-keş, İmâm, Kayyım-ı Semâhâne Müezzin, Neyzenbaşı, Türbedâr)
Defter-i Dervîşân’da Edirneli Derviş Hasan veya Edirneli Derviş Hacı Hasan adlarıyla yer verilen ve aynı kişiler olduğunu düşündüğümüz bu şahıs, dergâha Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında, 23 Rebîülevvel 1226 (17 Nisan 1811) tarihinde hücrenişîn olarak gelmiştir.1357
Derviş Hacı Hasan, anılan dönemde Yenikapı Mevlevîhânesi’nde türbedârlık (1226/1811-1812), kayyım-ı semâhâne (1228/1813)1358, müezzin-i sânîlik (1232/ 1816-1817), çârûb-keşlik, türbedârlık (1233/1817-18181359, 1234/1818-18191360), imamlık (1234/1818-1819)1361 ve neyzenbaşılık (1234/1818-1819)1362 hizmetlerinde bulunmuştur. Defter-i Dervîşân’da bu şahısla ilgili olarak ayrıca 18 Şevval 1233 (21 Ağustos 1818) tarihinde evlendiği bilgisine yer verilmektedir.1363
22. Derviş Mustafa, Karahisarî (ö. 1234/1818-1819’dan sonra)
(Çârûb-keş)
Derviş Mustafa, ilk olarak Ali Nutkî Dede’nin meşîhati zamanında, 1191/1777-1778 tarihinde dergâha çille-güzîn olmak üzere gelmiş1364 ve Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında, 11 Receb 1234 (6 Mayıs 1819) tarihinde ise Yenikapı Mevlevîhânesi’nde çârûb-keşlik hizmetinde bulunmuştur. 1365
23. Derviş Mehmed Emin, Kazancı (ö. 1235/1819)
(Türbedâr)
Defter-i Dervîşân’daki kayıtlardan Derviş Mehmed Emin’in İstanbullu olduğunu, daha önceden Yenikapı Mevlevîhânesi’nde kazancılık hizmetinde bulunduğunu, Abdülbâki Nâsır Dede zamanında anılan dergâhta, 1234 senesi Cemâziyelâhir ayında (Mart-Nisan 1819) türbedârlık görevine getirildiğini1366 ve 19 Muharrem 1235 (7 Kasım 1819) tarihinde vefât edip Hâmûşân’a defn olunduğunu öğrenmekteyiz.1367
24. Derviş Hacı Sâlih, Halepli (ö. 1235/1819)
(Bevvâb, Kandilci)
Defter-i Dervîşân’da Halepli olduğu kaydedilen Derviş Hacı Sâlih, Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında Yenikapı Mevlevîhânesi’nde kandilcilik (1224/1809-1810)1368 ve bevvâblık (1230/1814-1815)1369 hizmetlerinde bulunmuştur. Yine anılan kaynakta bildirildiğine göre Derviş Hacı Sâlih, yaşı doksanı aşmış bir hâlde iken 4 Safer 1235 (22 Kasım 1819) tarihinde, akşama yakın bir vakitde vefat etmiş ve ertesi Salı günü Hâmûşân’a defn olunmuştur.1370
25. Derviş Süleyman, Matbahçı (ö. 1235/1819)
(Meydancı, Müezzin-i sânî)
Defter-i Dervîşân’da farklı nisbe, lakap ve adlarla kayıtlı birçok Süleyman olmakla birlikte, sadece Derviş Süleyman adıyla kaydedilmiş olan bu şahıs, Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında Yenikapı Mevlevîhânesi’nde müezzin-i sânîlik (1234/1818-1819)1371 görevinin yanı sıra ayrıca, matbah ve meydan1372 hizmetlerinde de bulunmuştur. 6 Safer 1235 (24 Kasım 1819) tarihinde vefat eden ve Hâmûşân’a defn olunan Derviş Süleyman, Defter-i Dervîşân’da bildirildiğine göre, aynı zamanda Selânik Mevlevîhânesi’nin Şeyhi Şeyh Ali Efendi’nin kölesi ve âzadlısı imiş.1373
26. Derviş Mustafa, İstanbulî (ö. 1235/1819-1820)
(Türbedâr)
Defter-i Dervîşân’da Derviş Mustafa adı ilk olarak, Ali Nutkî Dede’nin meşîhati zamanında, 1205/17120-1791’de onun eliyle arakıyye giyen muhibbân faslında geçmektedir.1374 Bu isme daha sonra Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında, 1 Ramazan 1226 (19 Eylül 1811) dergâha çille-güzîn olmak için gelen cânlar arasında rastlamaktayız. Abdülbâki Dede, bu şahıs için “Kerhiyyü’l-asldır ve meydan-ı şerîfde istihdâm olun-muşdur.” bilgisi ile 1375 7 Zilhicce 1231 (29 Ekim 1816) tarihinde sikkesinin tekbir olunduğu; ancak dergâhta inşaat olduğu için 6 Cemâziyelevvel 1232 (24 Mart 1817) tarihinde “kapıdan geçmek” sûretiyle hücreye çıkdığı bilgisine yer vermektedir.1376
Derviş Mustafa ayrıca, Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında, 1232/1816-1817’de Yenikapı Mevlevîhânesi’nde türbedârlık hizmetinde bulunmuş1377 ve yine Abdülâkî Nâsır Dede’nin bildirdiğine göre hac dönüşünde, 1235/1819-1820 yılında Mısır’da vefat etmiştir. Abdülbâki Nâsır Dede, onun için ayrıca “Tiryâkî bir kimse idi, bu Dergâh-ı Bâb-ı Cedîd sâkinlerinden idi.” kaydına yer vermektedir.1378
27. Derviş Ali, Konevî (ö. 1235/1819-1820’den sonra)
(Aşirhân, Duâcı, İmam, Meydancı, Semâzenbaşı)
Defter-i Dervîşân’da Konevî Derviş Ali adıyla yer verilen kayıtlardan ilkine yine Ali Nutkî Dede’nin meşîhati zamanında dergâha gelen ve hücrenişîn olan cânlar kısmında rastlamaktayız. Buradaki kayda göre Konevî Derviş Ali, dergâha ilk olarak 26 Rebîülâhir 1203 (24 Ocak 1789) tarihinde gelmiş-tir.1379
Bahse konu olan şahsın, farklı kişi olma ihtimali bulunduğunu da dikte almak sûretiyle diğer kayıtlara baktığımızda ise aynı ismin, bu kez Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında dergâha gelen hücrenişîn cânlar arasında geçtiği görülmektedir. Burada verilen tarih ise 23 Rebîülevvel 1221 (10 Haziran 1806) tarihini göstermektedir.1380 Defterdeki diğer kayıtlara göre Konevî Derviş Ali, Yenikapı Mevlevîhânesi’nde imamlık (1221/1806-1807), semâzenbaşılık, aşirhânlık, meydancılık (1224/1809-1810)1381 ve duâcılık (1229/1814-18151382, 1235/1819-18201383) hizmetlerinde bulunmuş; sürekli “yakı açmak”, yarasına bakım yapmak zorunda kaldığından imamlık görevini bir ara sürdürememiş; ancak 1230 yılında1384 tekrar bu göreve getirilmiştir.
28. Derviş Mustafa, Yivsizzâde (ö. 1235/1819-1820’den sonra)
(Müezzin-i sânî)
Karahisarlı olmakla birlikte diğer Karahisarî Derviş Mustafa’dan farklı olarak ayrıca Yivsizzâde diye anılan Derviş Mustafa, Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında, 30 Zilkâde 1232 (22 Ekim 1816) tarihinde Yenikapı Mevlevîhânesi’ne hücrenişîn olmak için gelmiş1385 ve anılan dönemde, 1235 Rebîülevvelinde (Aralık 1819-Ocak 1820) Yenikapı Mevlevîhânesi’nde müezzin-i sânîlik hizmetinde bulunmuştur. 1386
29. Derviş Mehmed Ali Dede, Kemânî/Rebâbî (ö. 1236/1821)
(Duâcı, Meydancı, Neyzenbaşı)
Ali Nutkî Dede’den sikke giymiş olan Derviş Mehmed Ali Dede, Yenika-pı Mevlevîhânesi’nde çille-güzîn olmuş ve muhtemelen Abdülbâki Nâsır Dede zamanında bu dergâhta meydancılık (1220/1805-1806), duâcılık (1221/1806-1807)1387 ve neyzenbaşılık (1229/1813-1814)1388 hizmetlerinde bulunmuştur.
Derviş Mehmed Ali Dede, bir süre Yenikapı Mevlevîhânesi’nde ikâmet ettikten sonra vefatına yakın dergâhtan ayrılıp Suriçi’nde, Ramazan Efendi hazretlerinin türbesi yakınında Bâzirgânodaları denilen yerde bir eve taşınmış, orada iken 8 Cemâziyelâhir 1236 (13 Mart 1821) tarihinde vefat etmiş1389 ve Hâmûşân’a defn olunmuştur.13120
30. Derviş Mehmed/Baba Post Dede (ö. 1236/1821)
(Dergâh Sâkinlerinden)
Defter-i Dervîşân’da kaydedildiğine göre Derviş Mehmed Dede, Baba Post Dede denilmekle meşhûr olup çilesini Yenikapı Mevlevîhânesi’nde tamamlamıştır. Derviş Mehmed Dede, anılan dergâhta muhtemelen Ali Nutkî Dede ile Abdülbâki Nâsır Dede dönemlerini de idrâk edecek şekilde, yirmi beş yıl kadar hücrenişîn olduktan sonra, 11 Cemâziyelâhir 1236 (16 Mart 1821) tarihinde vefat etmiş ve Hâmûşân’a defn olunmuştur.1391
31.Derviş Osman, Kırımlı (ö. 1236/1820-1821’den sonra)
(Bevvâb, Meydancı)
Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında, 3 Zilhicce 1235 (11 Eylül 1820) tarihinde Yenikapı Mevlevîhânesi’nde semâ-ı şerîfe girmiş olan Kırımlı Derviş Osman,1392 meydan hizmetinde müstahdem iken 11 Rebîülevvel 1236 (17 Aralık 1820) tarihinde bu kez bevvâblık hizmetinde bulunmuştur.1393
32. Derviş Mehmed Dede, Kadakçı (ö. 1244/1828)
(Kudümzenbaşı)
Receb Hüseyin Hüsnü Dede veya öncesi dönemlerde Yenikapı Mevlevîhâne-si’nde kudümzenbaşılık yapmış kişilerden biri olduğunu tahmin ettiğimiz Derviş Mehmed Dede, Defter-i Dervîşân’da kaydedildiğine göre İstanbul asıllı olup Kadakçı Dede demekle meşhurdur. Mehmed Dede, önceleri Yenikapı Mevlevîhânesi’nde ikrâr ve daha sonra Galata ve Kasımpaşa Mevlevîhânelerinde uzun süre kudüm-zenbaşılık hizmetinde bulunmuştur. Derviş Mehmed Dede, Kasımpaşa Mevlevîhânesi’nde kudümzenbaşı iken 22 Cemâziyelevvel 1244 (30 Kasım 1828) tarihinde vefat etmiş ve Kasımpaşa Mevlevîhânesi Hâmûşân’ına defn olunmuşdur.1394
33. Derviş Ali, Üsküdarî (ö. 1246/1830’dan sonra)
(Kandilci)
Üsküdarî Derviş Ali, Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında, 11 Safer 1235 (29 Kasım 1819) tarihinde Yenikapı Mevlevîhânesi’nde kandilcilik hizmetinde bulunmuş, 3 Zilhicce 1235 (11 Eylül 1820) tarihinde ise semâ-ı şerîfe girmiştir.1395
Receb Hüseyin Hüsnü Dede’nin meşîhati zamanında, 8 Şevval 1237 (28 Haziran 1822) tarihinde dergâhta çille-güzîn olup hizmetini tamamlamasının ardından sikkesi tekbir olunan1396 Üsküdarî Derviş Ali ile ilgili Defter-i Dervîşân’daki bir diğer kayıt ise Abdurrahim Künhî Dede’nin meşîhati zamanında, 9 Safer 1246 (30 Temmuz 1830) tarihinde tekrar Yenikapı Mevlevîhânesi’ne geldiği bilgisinden ibarettir.1397
34. Mehmed Sâdık Dede, Ser-tabbâh (ö. 1252/1836)
(Semâzenbaşı)
Mehmed Sâdık Dede, kaynaklarda bildirildiğine göre Halvetiyye’nin ileri gelen şeyhlerinden, Şehremini’de Ümmî Sinan Dergâhı şeyhi ve dîvân sahibi Zekâî Efendi’nin dâmâdıdır.1398 Mehmed Sâdık Dede, Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında, 4 Cemâziyelevvel 1232 (22 Mart 1817) tarihinde Yenikapı Mevlevîhânesi’nde hücrenişîn olmuş ve Abdülbâki Nâsır Dede’den hilâfet almıştır.1399
Yine kaynaklarda belirtildiğine göre Mehmed Sâdık Dede, Konya’dan vârit olan emir gereğince 16 Rebîülevvel 1235 (2 Ocak 1820) tarihinde Yenikapı Mevlevîhânesi’ne semâzenbaşı tâyin edilmiş, bir yıl sonra ise 3 Rebîülevvel 1236 (9 Aralık 1820) tarihinde ser-tabbâh, aynı zamanda Osman Selâhaddin Dede’ye vekil ve mürebbî tâyin olunmuştur. Görüldüğü üzere Mehmed Sâdık Dede ayrıca, Osman Selâhaddin Dede küçük yaşta Yenikapı Mevlevîhânesi’ne şeyh tâyin edildiğinde, eğitimine katkı sağlayan şahıstır.1400
Mehmed Ziyâ’nın “mürebbî-i hâlisü’l-ayâr, derviş-i kâmilü’l-ayâr” olarak nitelediği ve “ciddi, vakar sahibi, şeriat âdâbı ile tarîkat usul ve erkânına da son derece riâyetkâr bir zât” olarak takdim ettiği Mehmed Sâdık Dede, sorumluluğu altına verilen Osman Selâhaddin Dede’nin terbiyesi ve yetiştirilmesi ile vekâleten atandığı postnişînlik makamının gerektirdiği şekilde ilgilenmiş, yüklendiği sorumluluğun farkında olarak titizlik ve ciddiyetten bir an olsun uzaklaşmamıştır. Mehmed Sâdık Dede, mezar taşındaki kayda göre, 25 Rebîülâhir 1252 (9 Ağustos 1836) tarihinde, hac görevi sırasında Kavsir adlı yerde vefat etmiş ve Yenikapı Mevlevîhânesi hazîresine defn edilmiştir.1401
Defter-i Dervîşân’daki kayıtlardan ayrıca Mehmed Sâdık Dede’nin, Derviş Mehmed Ali adlı bir oğlunun olduğu ve 7 Cemâziyelevvel 1233 (15 Mart 1818) tarihinde sikke giydiği,1402 22 Zilhicce 1235 (30 Eylül 1820) tarihinde ise sünnet merâsiminin yapıldığı öğrenilmektedir. Yenikapı Mevlevîhânesi’nin hazîresine dâir hazırlanmış olan bir makaleden hareketle ayrıca, Sâdık Dede’nin bu oğlunun adının mezar taşında Neyzen Derviş Hacı Ali olarak kaydedildiği, onun aynı zamanda sâzendegân-ı şehriyârîden olduğu ve 1279/1863 yılında vefat ettiği görülmektedir.1403
35. Nûri Dede, Ser-tabbâh (ö. 1256/1840-1841)
(Aydın Mevlevîhânesi Şeyhi, Meydancıbaşı)
Osman Selâhaddin Dede’nin müntesiplerinden olan Nûri Dede, anılan şeyh efendinin meşîhati döneminde ve dergâhın ser-tabbâhlık hizmetini yürüten Mehmed Sâlih Dede’nin vefatı üzerine Yenikapı Mevlevîhâ-nesi’nin ser-tabbâhlığı görevine getirilmiştir. Beş altı ay kadar meydan-cıbaşılığını da yapmış olan Nûri Dede, bilâhare Aydın Mevlevîhânesi şeyhliğine tâyin edilmiştir. Nûri Dede, 1256/1840-1841’de vefat etmiş ve Yenikapı Mevlevîhânesi hazîresine defn edilmiştir.1404
36. Derviş Mustafa Nûri, Kerestecizâde (ö. 1257/1841)
(Aşirhân, Müezzin, Na‘thân, Türbedâr)
Defter-i Dervîşân’daki kayıtlara göre Kerestecizâde Derviş Mustafa Nûri, 1204/1789-17120’da Ali Nutkî Dede’nin eliyle arakıyye giymiş1405 ve yine bu şeyh efendinin döneminde Ramazan 1209 (Mart-Nisan 1795) tarihinde dergâha çille-güzîn olmak için gelmiş,1406 10 Zilhicce 1210 (16 Haziran 1796) tarihinde bir bayram gecesi semâ-ı şerîf meşk edip mukâbele-i şerîfe girmiş1407 ve Şaban 1213 (Ocak-Şubat 1799) tarihinde ise çilesini tamamlayarak hücreye çıkmıştır.1408 Derviş Mustafa Nûri’nin ismi, Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında onun eliyle arakıyye ve sikke giyen muhibbân arasında da geçmekte ve bu kez 2 Cemâziyelevvel 1228 (3 Mayıs 1813) tarihine yer verilmektedir.1409
Defterdeki kayıtlarda aynı zamanda İstanbullu olduğu belirtilen ve adı Kerestecizâde Mustafa Ağa olarak da geçen Derviş Mustafa Nûri, Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında Yenikapı Mevlevîhâ-nesi’nde müezzinlik (1225/1810-1811,1410 1230/1814-1815)1411, türbe-dârlık (1225/1810-1811)1412, aşirhânlık (1229/1813-1814)1413 ve na‘t-hânlık (1233/1817-1818)1414 hizmetlerinde bulunmuştur.
Defter-i Dervîşân’da bu şahısla ilgili ayrıca bir anekdot ile adının geçtiği ve sitemkâr bir üslûpla kaleme alındığı görülen bir de beyite yer verilmiştir:
“Bin iki yüz yigirmi sekiz senesi, Ravza-i Mutahhara-yı Hazret-i Nebiyy-i Muhterem sallallahu aleyhi vesellem ta‘mîr olunup atîk eşyâsından cüz’î bir mikdâr ağaç pâresi, bin iki yüz otuz üç senesinde Feyzî Efendizâde hâcegândan Hacı Said Efendi’den Kerestecizâde na‘thân-ı dergâh Mustafa Nûri Dede yedine resîde olunup ol dahi bir şîşe içre vaz‘ edip yine işbu otuz üç senesi Zilkâdesinin on yedinci günü, Cum‘a günü teberrüken ve müte-yemminen semâhâne-i şerîfin kubbesi vasatına ta‘lîk olundu, fî 18 Za sene 1233, yevmü’s-sebt.”1415
Beyit
Erem der ise eğer kasr-ı cennet-âbâda
Saray-ı hâtırı yapsın Kerestecizâde1416
Derviş Mustafa Nûri’nin Yenikapı Mevlevîhânesi hazîresindeki şâhideli si-lindirik mezar taşından hareketle, 3 Zilhicce 1257 (16 Ocak 1842) tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır. Ölümü üzerine Reşad adlı bir şair tarafından söylenilen ve mezar taşında kayıtlı olan tarih mısralarında kendisinden “Nûri Dede olarak bahsedilip ‘Kerestecizâde’ denmekle şöhret bulduğu, irfan sahibi, dil-âgah bir Mevlevî olduğu; ta‘lîk hattının son derece güzel olup dostlarına pek çok eser bıraktığı, bu dünyada dikili bir sütununun olmadığı, Hoca Neş’et tarafından kendisine ‘Hâmûş’ mahlâsının verildiği” belirtilmiş, böylece aynı zamanda şairlik yönünün olduğu da ifade edilmiştir.1417
37. Abdülkâdir/Kadri Dede (ö. 1267/1851)
(Beşiktaş Mevlevîhânesi Şeyhi, Duâcı, Semâzenbaşı)
Defter-i Dervîşân’da kaydedildiğine göre Şeyh Abdülkâdir Dede, Ermenek Mevlevîhânesi Şeyhi Seyyid Ali Efendi’nin oğludur. Babası Ali Efendi, Ermenek şeyhi iken İstanbul’a gelip Suriçi’nde Şehremini semtinde dul bir hanım ile evlenmiş ve hanımının evine yerleşmiş, bu hanım daha sonra evini şeyh efendiye vermiş ve burası âdetâ bir Mevleviyye zâviyesi hâline gelmiştir. Yine bu hanım daha sonra, kendi hâne-perverdesi olan bir kızı Şeyh Ali Efendi’ye nikahlamış ve oğlu Şeyh Abdülkâdir Dede bu evlilikten dünyaya gelmiştir. Şeyh Ali Efendi, 1205/17120-1791 senesinde vefat edince, Ermenek şeyhliğine oğlu Abdülkâdir Dede tâyin olunmuştur. Babası Şeyh Seyyid Ali Efendi, Yenikapı Mevlevîhânesi dışında Merkez Efendi Dergâhı karşısında bulunan mezarlıkta medfundur.1418
Şeyh Abdülkâdir Dede’nin babasının hizmetinde bulunan Kaygusuz Derviş İsmail, Şeyh Abdülkâdir Dede’nin annesini nikâhlamış, tıpkı pederinde olduğu gibi oğlunun da hizmetinde bulunmuştur. Şeyh Abdülkâdir Dede de evini zâviye hâline getirmiş ve Abdülbâki Nâsır Dede’nin meşîhati zamanında, Cemâziyelevvel 1232 (Mart-Nisan 1817) tarihinde Yenikapı Mevlevîhânesi’nde hücrenişîn olmuş1419, aynı zamanda semâzenbaşılık (1234/1818-1819)1420 ve duâcılık (1234/1818-1819)1421 hizmetlerinde bulunmuştur. Aynı yılın Şevvalinde selefi Şeyh Mahmud Efendi vefât edince, 8 Zilhicce 1234 (28 Eylül 1819) tarihinde Beşiktaş Mevlevîhânesi’ne şeyh tâyin olunmuştur.1422
Bazı kaynaklarda kendisinden Mehmed Kadri Dede veya Kadri Dede olarak da bahsedilen Abdülkâdir Dede, Hüseyin Vassâf’ın bildirdiğine göre “gayet ciddi, vakûr, şeriat ve tarîkat âdâbına sahip” bir şahsiyet olup aynı zamanda Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerinden Osman Selâhaddin Dede’nin mürebbîlerinden Ahmed Ârif Himmetî Dede’nin de şeyhi olmuştur. Abdülkâdir Dede, Sultan III. Selim zamanında tâmir olunan Beşiktaş Mevlevîhânesi’nde otuz üç yıl şeyhlik yapmış ve 15 Zilkâde 1267 (12 Eylül 1851) tarihide vefat etmiştir. Önce Beşiktaş Mevlevîhânesi’nin hazîresine defn edilmiş; ancak daha sonra dergâh arazisinin Çırağan Sarayı’na dâhil edilmesi üzerine nâşı Üsküdar Mevlevîhânesi’ndeki türbeye nakl olunmuştur. Şair Safvet tarafından vefatı üzerine bir kıt‘a-i kebîre yazılmış olup son mısraları şu şekildedir:
Sarf-ı makdûr etdim ey Safvet bu târîhe dahi Göçdü hayfâ kadr-dân bir pîr idi Kadri Dede1423
Ekrem Işın’ın bildirdiğine göre, “Mehmed Kadri Dede, esâsen Yenikapı Mevlevîhânesi mensuplarından olması nedeniyle, bir bakıma Yenikapı ile Beşiktaş mevlevîhânelerinin kültürel dolaşımlarındaki ortak neşeyi kişiliğinde sembolize etmiş bir şahsiyet; ayrıca II. Mahmud’un kendisini her hafta ziyaretinden anlaşıldığına göre saray nezdinde de hayli mûteber bir isimdir.” Kendisinden sonra dergâh şeyhliğine kardeşi Hacı Süleyman Efendi geçmek istemiş ise de bu talebi sadâretçe uygun bulunmamış ve Beşiktaş Mevlevîhânesi şeyhliğine Mehmed Said Dede tâyin edilmiştir.1424
38. Mehmed Sâlih Dede, Ser-tabbâh (ö. 1284/1868)
(Meydancı, Müdîr-i Umûmî)
Osman Selâhaddin Dede’nin, sarayın kendisine karşı takındığı olumsuz tavır yüzünden, ölünceye kadar dergâhtan dışarı çıkmaması üzerine, dergâhın idaresi işi 1280/1863-1864 yılına kadar Ser-tabbâh Mehmed Ârif Dede’nin sorumluluğunda bulunmuş, onun yaşlılığı sebebiyle bu görev bir süre sonra Mehmed Sâlih Dede’ye verilmiştir. Sâlih Dede, Yenikapı Mevlevîhânesi’nde yaklaşık dört yıl dergâhın meydancısı ve müdîr-i umûmîsi sıfatıyla hizmet etmiş, 14 Zilkâde 1284 (9 Mart 1868) tarihinde vefat etmiş ve dergâh hazîresine defn edilmiştir.142539. Yusuf Dede, Neyzen (ö. 12120/1873)
Uzun yıllar Yenikapı Mevlevîhânesi’nde hizmet etmiş olmasına rağmen, benzer durumda olan diğer bazı görevliler gibi, Defter-i Dervîşân’da da adına rastlayamadığımız Yusuf Dede ile ilgili mevcut az miktardaki bilgiyi Hâmûşân’da, yerinden sökülmüş ve bir ağaca dayalı vaziyette bulduğumuz mezar taşındaki kayıtlardan temin edebildik. Anılan mezar taşında Yusuf Dede, “dergâhın safdil serneyzeni, zikir ve meşk ehli, pâk itikatlı bir âşık, pür-tevâzu ve güzel yaratılışlı” bir şahsiyet olarak tavsif edilmiştir. Yusuf Dede’nin Yenikapı’da yaklaşık kırk yıl büyük bir sadâkatle hizmet ettiğini ve 27 Rebîülâhir 12120 (24 Haziran 1873) tarihinde vefat ettiğini de yine anılan kayıttan öğrenmekteyiz.
Mezar taşında ayrıca, vefatı üzerine Hâmî adlı bir şair tarafından düşürülmüş olan tarih kıt‘asına yer verilmiştir:
Kıt‘a
Erdi nâgâh sem‘ine bâng-i rübâb-ı İrci‘î Oldu râzı etdi terk-i cân u ten Yûsuf Dede Allah Allah diyerek cân verdi pîrin sâyesin Gördü maksûdun bulur Allah’dan Yûsuf Dede Söyledi Hâmî mücevher fevtinin târîhini Gitdi nâcîlerle hulda nâyzen Yûsuf Dede1426
40. Mehmed Ârif Dede, Ser-tabbâh (ö. 1299/1882)
Osman Selâhaddin Dede’nin, daha önce değinilen sebeplerden ötürü dergâh işlerinden elini ayağını çektiği bir dönemde; dergâhın önceki şeyhlerinden Abdülbâki Nâsır Dede’nin kızı ve aynı zamanda Receb Hüseyin Hüsnü Dede ile Osman Selâhaddin Dede’nin kızkardeşleri olan Şerife Âyişe Sıddîka Hanım’ın beyi, bir diğer ifadeyle şeyh efendilerden birinin dâmâdı, diğerlerinin ise eniştesi olan Mehmed Ârif Dede, Yenikapı Mevlevîhânesi’nin ser-tabbâhı olmuş ve 1280/1863-1864 yılına kadar dergâhın idaresi işini yürütmüştür. Mehmed Ârif Dede, Şerife Âyişe Sıddîka Hanım ile Defter-i Dervîşân’da kaydedildiğine göre 19 Şevval 1244 (24 Nisan 1829) tarihinde evlen-miş,1427 “Râhatü’l-Ervâh Âyini” bestekârı ve aynı zamanda Yenikapı Mevlevîhânesi’nin ser-tabbâhlığını ve kudümzenbaşılığını da yapacak olan Ahmed Hüsâmeddin Dede de bu evlilikten dünyaya gelmiştir.1428
Kaynaklardan hareketle ayrıca, Mehmed Ârif Dede’nin birden fazla evlilik yaptığı, eşlerinden Emine Sâbiretü’l-Mevleviyye Hanım’ın Yenikapı Mevlevîhânesi hazîresinde bulunan mezar taşındaki kayıtlardan hareketle, 12 Cemâziyelevvel 1287 (9 Ağustos 1870) tarihinde vefat ettiği, Mehmed Ârif Dede’nin annesinin adının da Âyişe olduğu, ayrıca Hatice Hanım (ö. 1287/1870) adında bir kızkardeşinin bulunduğu öğrenil-mektedir.1429 Yine anılan hazîredeki diğer bir mezar taşındaki kayıttan hareketle ise Mehmed Ârif Dede’nin Hanife adlı hanımının 1311/1893-1894; Âyişe adlı hanımının ise 1313/1895-1896 yılında vefat ettiği; hatta Mehmed Ârif Dede’nin 1297/1879-18120’da vefat eden Emine ve 1315/1897-1898’de vefat eden Zehrâ adında kızları ile 1340/1921-1922 yılında vefat eden Bahâeddin Dede adında bir oğlunun bulunduğunu öğrenmekteyiz.1430 Mehmed Ârif Dede, yaşlılığı sebebiyle dergâhın ser-tabbâhlığı görevinden ayrılmış ve kendisinden sonra bu göreve Meh-med Sâlih Dede getirilmiştir. Mehmed Ârif Dede, 11 Cemâziyelevvel 1299 (31 Mart 1882) tarihinde vefat etmiş olup Yenikapı Mevlevîhânesi hazîresinde medfûndur.1431
41. Ahmed Dede, Vodineli (ö. 1308/1891 (Neyzen, Türbedâr)
Aynı zamanda neyzen olan Ahmed Dede, Yenikapı Mevlevîhânesi’nde ve muhtemelen Osman Selâhaddin Dede’nin şeyhliği döneminde, elli yıl kadar türbedârlık hizmetinde bulunmuştur. Vodineli Ahmed Dede, 4 Cemâziyelâhir 1308 (15 Ocak 1891) tarihinde vefat etmiş olup Yenikapı Mevlevîhânesi hazîresinde medfundur. Uzun yıllar türbedârlık yapmış olmasına rağmen başta Defter-i Dervîşân olmak üzere kaynaklarda hakkında bilgi bulamadığımız Ahmed Dede için ulaşabildiğimiz tek kaynak ise dergâh hazîresinde bulunan şâhideli mezar taşından ibarettir. Ah-med Dede’nin baş taşında ve celî hat ile şu satırlar kayıtlıdır:
“Yenikapı Mevlevîhânesi’nde elli seneye karîb türbedârlık hizmetiyle mümtâz ve mutrib-i şevk u ihlâsda nevâ-yı uşşâka demsâz olarak tekmîl-i enfâs-ı müsteâr ile tennûre-küşâ-yı semâhâne-i bekâ olan Vo-dineli Nâyzen el-Hâc Ahmed Dede, Gufire lehû, 4 Cemâziyelâhir sene 1308, yevm-i Pençşenbe”1432
42. Mehmed Kemâleddin Dede, Ser-tabbâh (ö. 1312/1894-1895)
Mehmed Kemâleddin Dede, tahminen 1271/1854-1855 yılı civarında, Yenikapı Mevlevîhânesi’nin harem dairesinde dünyaya gelmiştir. Büyükbabası, anılan dergâhın şeyhlerinden Abdülbâki Nâsır Dede, babası yine aynı dergâhın postnişîni Osman Selâhaddin Dede, annesi ise Mü-nire Hanım’dır.1433
Kemâleddin Dede, eğitim hayatındaki ilk bilgilerini babası Osman Selâhaddin Dede’den almış, onun vefatıyla Yenikapı Mevlevîhânesi postnişînliğine geçen ağabeyi Mehmed Celâleddin Dede tarafından, şeyhlikten sonraki en önemli makam olan dergâhın ser-tabbâh-lığı görevine getirilmiştir. Bu göreve getirildiğinde otuzlu yaşlarda olan Kemâleddin Dede, bir yandan dervişlerin yetişmesinden sorumlu olmuş, bir yandan dergâhın idarî işleriyle ilgilenmiş; ayrıca dergâha bağlı vakıfların yönetimi de onun sorumluluğuna verilmiştir.1434
Mustafa Erdoğan’ın, birçok meziyetinin yanı sıra, torunu Leylâ Hanım’a kalan bir levhadan hareketle ağaç hat oymacığılı ile de uğraştığının anlaşıldığını belirttiği Mehmed Kemâleddin Dede, saray yağlıkçısı Hacı Kâmil Efendi âilesinden Növber Hanım ile evlenmiş ve bu evlilikten Nutkî Efendi1435 adında bir oğlu ile Kevser,1436 Fatma Kesîbe (ö. 1928), Münire ve Mutahhara adlarında dört kız çocuğu dünyaya gelmiştir.1437
Mehmed Ziyâ, Osman Selâhaddin Dede’nin mensupları ve dervişlerine yer verdiği listede, ağabeyi Celâleddin Dede ile birlikte Hacı Kemâl Efendi adıyla Mehmed Kemâleddin Dede’yi de anmış ayrıca, kendisine Abdülvâhid Çelebi tarafından 1306 senesi Muharrem ayının bir Pazar gününde hilâfet verildiğini ve düzenlenen hilâfetnâmede şâhit olarak Galata Mevlevîhânesi Şeyhi Atâullah Dede, ağabeyi Celâleddin Dede ve Şems Dergâhı Şeyhi Ahmed Şükrü Dede’nin isimlerinin zikredildiğini kay-detmiştir.1438
Esâsen daha babaları hayatta iken ağabeyi ile birlikte dergâh işlerini vekâleten yürütmekte olan Mehmed Kemâleddin Dede, asâleten atandıktan sonra bir müddet daha dergâhta hizmet etmiş, bu arada annesiyle birlikte hacca gitmiş ve 1312/1894-1895 yılında, üstelik genç sayılabilecek bir yaşta vefat etmiştir. Kemâleddin Dede’nin vefatında yaşları henüz küçük olan çocuklarının yetiştirilmesini ise amcaları Mehmed Celâleddin Dede üstlenmiştir. Kemâleddin Dede’nin vefatı üzerine Ahmed Remzi Akyürek Dede tarafından aşağıdaki tarih manzûmesi kaleme alınmıştır:
Yenikapı Mevlevîhânesi Ser-Tabbâhı Hacı Kemâleddin Dede Efendi’nin Târîh-i İrtihâli
Merkad-i Aşçı Dede işbu makâm
Dur niyâza ey hakîkat-bîn Dede
Mesnevîhân nükte-âver ehl-i hâl
Ârif ü dânâ-yı her âyîn Dede
Yazdı Remzi muhtelif târîhini
Hasretâ gitdi Kemâleddin Dede1439
Ahmed Remzi Akyürek Dede’nin şiirde dile getirdiklerinden hareketle, Mehmed Kemâleddin Dede’nin aynı zamanda mesnevîhân olup şahsiyet bakımından da “hakîkatleri gören, nüktedân, ârif ve âlim” bir kişi olduğu anlaşılmaktadır. Var olan resimlerinden hareketle mütebessim bir çehre ile pehlivan yapılı bir vücuda sahip olduğu görülen Kemâleddin Dede, âile yakınları tarafından da “sağlıklı, canlı, neşeli, sorumluluk almaktan kaçınmayan ve kendi işini kendi görmek isteyen bir şahsiyet” olarak anlatılmaktadır. Âile yakınlarının, vefatıyla ilgili olarak naklettikleri aşağıdaki olay, onun vefat sebebinin yanı sıra şahsiyetinin bu yönünü de ele vermektedir:
Yenikapı Mevlevîhânesi’nin vekilharçlık görevini, bir diğer ifadeyle dergâhın mâlî işlerinin sorumluluğunu da üstlenmiş olan Mehmed Kemâleddin Dede, bir gün dergâhın damını aktarmak için bir tamirci çağırmış; ancak gelen ustanın istediği tamirat ücretini fazla bulan dede, bu işi kendi yapmaya karar vermiş ve havanın soğukluğuna da aldırış etmeden dama çıkarak aktarma işini bitirmiştir. Bu esnada üşüterek hastalanan Kemâleddin Dede, bir süre sonra vefat etmiştir.1440
Yine başta Bâki Baykara olmak üzere bazı âile yakınlarının anlattıklarına göre Kemâleddin Dede’nin hacca gidişinin de bir hikâyesi vardır. Buna göre Sultan II. Abdülhamid, son zamanlarda aralarının açık olduğu babaları Şeyh Osman Selâhaddin Dede’den kurtulmak niyetiyle onun hacca gitmesini istemiştir. Bu istek kendisine ulaşan dede, yaşlılığını ve rahatsızlığını ileri sürerek mâzeret beyan etmiş ve müsaade edilmesi hâinde, şeyhliği küçük oğlu Kemâleddin Dede’ye bırakabileceğini ve böylece kendisi yerine hanı-mıyla birlikte oğlunun hacca gidebileceğini belirtmiştir. Osman Selâhaddin Dede’nin bu teklifinin saray tarafından kabul edilmesi üzerine Mehmed Kemâleddin Dede, annesiyle birlikte hacca gitmiş ve bu tarihten sonra Hacı Kemâleddin Dede olarak anılır olmuştur.1441
Eseri
Terâcim-i Ahvâl. Mehmed Kemâleddin Dede’nin bilinen tek eseri olup küçük bir risâle hüviyetindedir. Eserin biri 26, diğeri de 19 varak hacminde ve müsvedde oldukları düşünülen müellif hattı iki nüshası Bâki Baykara’nın özel kütüphanesinde bulunmaktadır.1442 Eser, bu nüshaların ikincisi ve de daha az karalama bulunanı; dolayısıyla daha düzgün kabul edileni esas alınmak sûretiyle Mustafa Erdoğan tarafından neşredilmiştir (bk. Mustafa Erdoğan, “Yenikapı Mevlevîhânesi’yle İlgili Kaynaklara Bir İlâve: Kemâleddin Efendi’nin Terâcim-i Ahvâl’i”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, yıl: 2008, sy. 47, s. 157-174).1443
Kemâleddin Dede bu küçük eserini, Yenikapı Mevlevîhânesi’nde postnişînlik yapmış dokuz şeyh efendi hakkında bilgi vermek sûretiyle oluşturmuştur. En fazla bilgiyi, babası hakkında ve “Ebu’l-Kemâleyn Osman Selâhaddin Dede Efendi” başlığı altında verdiği eserinde, daha sonra sırasıyla “Şeyh Seyyid Abdurrahim Efendi, İbn-i Ebûbekir Dede”, “Seyyid Nâsır Abdülbâki Dede Efendi, İbn-i Ebûbekir Dede”, “Seyyid Şeyh Ali Nutkî Dede, İbn-i Ebûbekir Dede”, Seyyid Hüseyin Receb Hüsnü Dede, İbn-i Abdülbâki Dede”, Seyyid Ebûbekir Dede, İbn-i Şeyh Ahmed el-Halvetî, Kütâhiyyevî”, “Kûçek Mehmed Dede Efendi, Kırımî”, “Sâfî Mûsâ Dede, İbn-i Celâl Ali Dede” ve “Mesnevîhân Pîr Mehmed Dede, Konevî”ye yer vermiştir. Kemâleddin Dede, eserinde daha önce de değinildiği üzere en fazla ve ayrıntılı bilgiyi; hatta istisnâî olarak birkaç şiir örneğini, sadece babası Osman Selâhaddin Dede hakkında vermiş, diğer şeyh efendilerden ise ulaşabildiği anlaşılan az miktardaki bilgi çerçevesinde bahsetmiştir. Bu bilgiler arasında, her şeyh efendi için standart bir şekilde olmamak kaydıyla, doğum veya ölüm tarihleri, kaç yıl yaşadıkları, medfun oldukları yer, şeyhliğe atanma tarihleri, şeyhlik süreleri, eserleri; hatta bir miktar da şahsiyetlerine yönelik bilgiler yer almaktadır. Eser, bir kısmı Defter-i Dervîşân vb. bazı kaynaklarda rastladığımız türden bilgiler1444 içermekle birlikte, yer yer orijinal sayılabilecek1445 mâlumat da vermektedir.1446
43. Cemâl Dede, Neyzen (ö. 1317/1899) (Mesnevîhân)
Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerinden Abdülbâki Nâsır Dede’nin torunlarından ve de anılan dergâhın kudümzenbaşılarından Ahmed Hüsâmeddin Dede’nin oğullarından biri olan, adı Defter-i Dervîşân vb. bazı kaynaklarda Cemâleddin Dede şeklinde de geçen Cemâl Dede, 1277/1860-1861 yılında İstanbul’da doğmuştur. İlk mektebin ardından bir miktar da medrese tahsili görmüştür. Farsça’yı ünlü Mesnevîhân Selânikli Es‘ad Dede’den öğrenmiş,bununla birlikte Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Osman Selâhaddin Dede’nin derslerinde de bulunmuş ve aynı zamanda onun Mesnevî okuyuculuğunu yapmıştır. Mûsikişinas bir şahsiyet olan Cemâl Dede, bu konudaki bilgilerini ve özellikle ney üflemeyi Bahâriye Mevlevîhânesi Şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede’den öğrenmiş, ayrıca Halim Efendi’den de istifade etmiştir.1447
Bir müddet Yenikapı Mevlevîhânesi’nin neyzenbaşılığını yapmış ve bununla yetinerek başka bir görev elde etmeğe çalışmamış olan Cemâl Dede, yakalandığı verem hastalığından kurtulamayarak 6 Rebîülâhir 1317 (13 Ağustos 1899) tarihinde vefat etmiş ve dergâh hazîresine defn edilmiştir. Vefatı üzerine Ahmed Remzi Akyürek Dede tarafından Farsça, şair İsmet Bey tarafından ise aşağıdaki Türkçe tarih kıt‘ası söylenmiştir:
Kıt‘a
Şeyh Nâsır Dede ahfâd-ı kirâmından olup
Hizmet eyler idi ihlâs ile bu dergâha
Geçdi gülbâng-ı niyâzı dedi İsmet târîh
Vardı nâyzenbaşı Derviş Cemâl Allah’a1448
Kaynaklarda “orta boylu, zayıf, siyah ve gür sakallı, bir ayağı da topal” olarak tasvir edilen Cemâl Dede’nin nota bilmeyip öğrenmeğe de ihtiyaç duymadığı, meşk ettiklerine notasız ve parmaklarının hareketini göstermek sûretiyle ney tâlim ettiği belirtilmektedir. Bu şekilde yetiştirdiği öğrencilerinden Hüs-revpaşalı Hâlid Bey ile Topkapılı Ali Bey, aynı zamanda dönemin usta neyzenleri arasında yer almışlardır. Öğrencileri arasında Rauf Yektâ Bey’in de bulunduğu, ney öğrenmek isteyen meraklı kişilere de hücresinde ders verdiği bildirilen ve zarif bir şahsiyet olup ara sıra manzum sözler de söylediği belirtilen Cemâl Dede, meşk konusunda hayli nazlanır ve başka dergâhlardaki neyzen ve kudümzenbaşılar mukâbele günü okunacak âyini önceden kararlaştırıp ve birer defa okudukları hâlde o, mukâbele gününde hangi âyinin okunacağını namazdan sonra ve son anda “filan âyini okuyalım” şeklinde bildirmekle yetinirmiş.1449
Yine kaynaklarda Adana’da kimyâgerlik yapan ve Ârif Bey adında bir oğlunun bulunduğunun kaydedilmesinin yanında onun topallığını konu edinen bir nükteye de yer verilmiştir:
Bir gün, neyzenlerden ve daha sonra Yozgat Mevlevîhânesi Şeyhi olan Sâlih Dede, Cemâl Dede’nin topallığını îmâ ederek, “Cemâl Efendi!, Lenk fahte usulü nasıldır?” diye sorması üzerine Cemâl Dede ayağa kalkmış ve odada ağır aksak birkaç adım attıktan sonra “İşte böyle!” cevabını vermiştir.1450
Tâhirü’l-Mevlevî, Cemâl Dede’den değişik vesilelerle söz ettiği mektuplarından birinde onun şiir söylemeğe hevesli biri olduğunu, yazdığı şiirleri zaman zaman getirip kendisine gösterdiğini ve bunlardan bazılarını, “sadelik ve âzâdeliği hoşuma gitti” vb. demek sûretiyle beğendiğini; hatta beğendiği bazı şiirlerini tanzîr ettiğini belirtmektedir.1451
43. Râif Dede, Afyonkeş (ö. 1321/11203-11204)
(Âyinhân, Kudümzenbaşı)
18. yüzyılın son yarısında kudümzenlikle ünlü olmuş kişilerden biri olan Râif Dede, İstanbullu olup babası Derviş Hüseyin İzzet/Şükûfeci Hüseyin Dede, büyükbabası ise Tarîkatçı Mehmed Dede’dir. Soyu aynı zamanda Kütâhiyyevî Ebûbekir Dede’nin de babası olan Halvetî şeyhlerinden Ahmed Efendi’ye dayanan Râif Dede, dolayısıyla en ünlü Mevlevî âilelerinden birine mensup olup ayrıca Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerinden Ali Nutkî Dede, Abdülbâki Nâsır Dede ve Abdurrahim Künhî Dede ile akrabadır.1452 Râif Dede, Galata Mevlevîhânesi kudümzenbaşılarından Ziyâ Dede’den mûsiki meşk etmiş ve bilâhare Galata Mevlevîhânesi kudümzenbaşılığına tâyin edilmiştir.1453
Üsküdar Mevlevîhânesi’nin kudümzenbaşılığında da bulunmuş ve bazı kaynaklarda “Âyinhân” olarak da anılan Râif Dede, bir ara Üsküdar’da at-tar dükkânı açmış, zaman zaman seyyar satıcılık yapmış; hatta Tâhirü’l-Mevlevî’nin bildirdiğine göre Galata Mevlevîhânesi Şeyhi Atâullah Dede ile aralarının şeker-renk olması sebebiyle dergâha gitmeyerek Ramazan aylarında Beyazıt Câmii avlusunda sucuk, pastırma, şerbet vb. satarak geçimini temine çalışmıştır. Hatta sucuklarının üzerine astığı “Dede’nin a‘lâ baharlı sucuğu” levhasıyla “Sucukçu Dede” diye anılmaya başlamıştır. Meh-med Celâleddin Dede, mevcut kırgınlığı gidermek ve de gönlünü almak için Râif Dede’yi Yenikapı Mevlevîhânesi’ne kudümzenbaşı tâyin etmiş, böylece üç dergâhın hizmetiyle birden ilgilenmek durumunda kalan Râif Dede, bir başka görevi olmadığında Yenikapı’da yatıp kalkmaya başlamıştır. Tâhirü’l-Mevlevî’nin ifâdesiyle “derviş-nihâd ve ârif” bir zât olan Râif Dede, özellikle çok güzel ezan okuyuşuyla ve idâredeki muvaffakiyetiyle tanınmış, çağdaşları arasında en iyi kudümzenbaşı olarak şöhret bulmuş, âyin repertuvarını da en doğru bilen ve öğrendiği gibi değiştirmeden okuyan sanatkârlardan biri kabul edilmiştir. Aralarında Galata Mevlevîhânesi neyzenbaşılarından Mehmed Emin Yazıcı’nın da bulunduğu birçok kişi Râif Dede’den Mevlevî âyinleri ve ilâhîler meşk etmiştir. Yine Tâhirü’l-Mevlevî’nin belirttiğine göre Râif Dede’nin dergâhta bulunduğu akşamlar, ney çalındığı, âyinlerin okunduğu, semâlar ve safâlar edilerek herkesin neşe içinde olduğu tadına doyulmaz anlara dönüşmektedir. Yenikapı’dan sonra yine Galata Mevlevîhânesi’ne nakledilen Râif Dede, 1321/11203-11204 yılında anılan dergâhta vefat etmiş ve Bahâriye Mevlevîhânesi hâmuşânına defn olunmuştur.1454
Râif Dede’nin ölümü üzerine Tâhirü’l-Mevlevî tarafından, son iki mısraına yer verdiğimiz ve tamamı sekiz beyitten oluşan bir tarih manzûmesi söylenmiştir:
Düşdü Düyek usûlü târîh-i intikâli
Azm eyledi behişte Râif Dede Efendi1455
45. Sultan Mehmed Reşad (ö. 1336/1918)
(35. Osmanlı Pâdişâhı, Şair)
Sultan Mehmed Reşad, 21 Şevval 1260 (2 Kasım 1844) tarihinde Çırağan Sarayı’nda dünyaya gelmiştir. Babası Sultan Abdülmecid, annesi ise Gülcemâl Kadın Efendi’dir. Düzenli bir eğitim almamakla birlikte saray geleneklerine göre yetiştirilen ve güçlü bir hâfızaya sahip olduğu belirtilen Sultan Mehmed Reşad, halk arasındaki yaygın adıyla “Sultan Reşad”, Arapça ve Farsça’nın yanı sıra bazı şer‘î bilgileri de öğrenmiş ve iyi bir eğitim almıştır.1456 Babasının ve amcası Sultan Abdülaziz’in saltanat yıllarında özgür bir hayata sahip olmasına; hatta 1872 yılında Kâmres Kadın Efendi ile evlenerek âile kuran ilk Osmanlı şehzâdeleri arasında yer almasına rağmen, kardeşi Sultan II. Ab-dülhamid tahta çıktığında veliaht durumuna gelmiş; ancak 1876-11209 arasında kalan dönemde, yaklaşık otuz üç yıl boyunca Dolmabahçe Sarayı’nın veliaht dairesinde beklemek zorunda kalmış, istisnâî bazı durumlar dışında saray dışına çıkmasına, İstanbul’da gezmesine ve başkalarıyla görüşmesine izin verilmemiştir. II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi sonucunda, 6 Re-ceb 1327 (27 Nisan 11209) tarihinde ve altmış beş yaşında iken tahta geçmesi mümkün olan Sultan Reşad, bu nedenle Osmanlı pâdişâhlarının en yaşlı tahta geçeni kabul edilmektedir. Tahta çıkması özellikle Mevlevîler arasında büyük bir sevinç uyandırmış; hatta 10 Mayıs 11209’da düzenlenen geleneksel kılıç kuşanma töreninde pâdişâha kılıcı, Konya Mevlânâ Dergâhı Postnişîni Abdülhalim Çelebi (ö. 1925) tarafından kuşatılmıştır.1457
Devletin hayli sıkıntılı bir döneminde pâdişâh olan ve kaynaklarda Sultan V. Mehmed olarak da adlandırılan Sultan Mehmed Reşad’ın dokuz yıl süren hükümdarlık dönemi buhranlar içinde geçmiş, örneğin döneminde on defa hükümet değişikliği olmuştur. Bu buhranları önleyecek veya olumlu bir yön verecek siyasî güç ve tecrübeye sahip olmayan Sultan Reşad, Balkanlarda her geçen gün artan huzursuzluğu bir nebze olsun gidermek ve tüm vatan evlatları arasında Osmanlı kardeşliği düşüncesini pekiştirmek için, İttihatçıların da önerisiyle Rumeli gezisine çıkmış Selânik, Üsküp, Priştine, Kosova ve Manastır şehirlerini ziyaret etmiş; hatta Kosova sahrasında yüz bin kişilik bir cemâatle Cuma namazı kılmıştır. Ülkesini ve halkını yakından tanımak ve sorunları yerinde görmek isteyen Sultan Reşad, Rumeli gezisinden 26 Haziran 1911 tarihinde İstanbul’a dönmüş ve İstanbul içinde de sık sık ziyaretlere çıkarak gittiği yerlerde hediyeler dağıtmıştır.1458
Sultan Reşad, tüm iyi niyetli çabalarına rağmen, başta Balkan Savaşı olmak üzere ard arda patlak veren savaş ve isyan hareketlerini önleyememiş; hatta İstanbul’un bir ara işgal tehlikesiyle karşı karşıya kalması üzerine hükümetin Eskişehir’e taşınmasına karar verilmiş, Talat Paşa hükümeti, pâdişâhın birlikte çalıştığı onuncu ve son hükümet olmuştur. Yaşanan tüm bu sıkıntılar içinde Çanakkale ve Irak cephelerinden gelen başarı haberleri üzerine bir parça teselli bulan Sultan Reşad, dönemindeki onuncu hükümetin de yıkılmasının ardından âdetâ saraya kapanmış ve protokoller dışında hayatının sonuna dek buradan dışarıya çıkmamıştır. Daha önce bir ameliyat da geçirdiği prostat rahatsızlığının yanında, uzun süredir devam eden şeker hastalığı da onu hayli yıpratmış, resmî evrâkları dahi hasta yatağında imzalar hâle gelmiş, hayatının büyük bir kısmı baskı ve sıkıntılar içinde geçen Sultan Reşad, 24 Ramazan 1336 (3 Temmuz 1918) tarihinde Yıldız Sarayı’nda vefat etmiştir. Nâşı önce Topkapı Sarayı’na götürülmüş, cenaze namazı Bâbüssaâde önünde ve Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım Efendi tarafından kıldırılmış, akabinde Eyüp’e götürülerek, sağlığında burada yaptırdığı türbeye defn olunmuştur.1459
Cevdet Küçük’ün tespitine göre, yaşanan tüm buhranlara ve olumsuzluklara rağmen, Sultan Reşad’ın dönemi, Osmanlı Devleti’nin ayakta kalmaya devam etmesi için yapılan son bir deneme olmuş; ancak bu deneme mâlesef devletin dağılmasıyla son bulmuştur. Bununla birlikte, bu dönemde millî birlik ve demokrasi düşüncesi gelişmiş, eğitim, hukuk ve sosyal alanda önemli reformlar yapılmak sûretiyle millî Türk devletinin temelleri atılmıştır.1460
Kaynaklarda, Kâmres Kadın Efendi’ın dışında Dürriadn Kadın Efendi, Mihrengîz Kadın Efendi, Nâzperver Kadın Efendi ve Dilfirîb Kadın Efendi adlı eşlerinin bulunduğu ve Mahmud Necmeddin Efendi (ö. 1913), Ömer Hilmi Efendi (ö. 1935), Mehmed Ziyâeddin Efendi (ö. 1938) ve Refîa Sultan adlı dört çocuğu olduğu bildirilen; ayrıca “halim, selim, son derece merhametli, dindar, derviş-meşrep ve nâzik bir şahsiyet” olarak tanıtılan Sultan Mehmed Reşad, genç yaşında Mevlevîliğe intisap etmiş ve Yenikapı Mevlevîhânesi’nin şeyhlerinden Osman Selâhaddin Dede’nin bağlılarından olmuştur. Sultan Reşad, şehzâdeliğinden beri gidip geldiği bu dergâhın 4-5 Şevval 1324 (21-22 Kasım 11206)1461 tarihinde geçirdiği yangın sonrasında enkâza dönmesine hayli üzülmüş ve verdiği tâlimatla 16 Rebîülâhir 1328 (26 Nisan1910) tarihinde binanın yıkım işlemine başlanmış, 3 Cemâziyelevvel 1328 (13 Mayıs 1910) tarihinde ise bazı devlet ricâlinin yanı sıra aralarında Galata, Bahâriye ve Üsküdar Mevlevîhâneleri şeyhlerinin de bulunduğu hayli kalabalık bir heyet eşliğinde temel atılmak sûretiyle yeniden inşasına başlanmıştır. Bir yıl sonra, 21 Muharrem 1329 (23 Ocak1911) tarihinde mevlid okutulmak ve “Âyin-i Cem” icrâ edilmek sûretiyle dergâhın açılışı yapılmış, gülbâng duâsı ise dergâhın son şeyhi Abdülbâki Baykara Dede tarafından okunmuştur. Mehmed Ziyâ’nın kaydettiğine göre Sultan Reşad, bu tamirat çerçevesinde yanan mescit ile şeyh dairesini, dedegân hücrelerini, taamhâne, matbah ve kileri som kâgir olarak inşâ ettirmiştir. Hatta dergâhın yanan mescidi önceden kubbesiz olduğu hâlde, bu tamirat bünyesinde yüksek kâgir kubbeli, müzeyyen ve muhteşem bir şekilde yapılmış, bir de kâgir minâre eklenmiştir. Dergâhın Sultan Reşad tarafından yeniden inşası üzerine muhibbândan şair İsmet Bey, “Pâdişeh etdi dergehi inşâ” mısraını tarih düşürmüştür. Onun mevlevîhânelere ilgisi sadece Yenikapı ile sınırlı kalmamış, Bahâriye Mevlevîhânesi de onun döneminde yeniden inşâ edilmiş ve pâdişâh 30 Şevval 1328 (3 Kasım 1910) tarihinde bu dergâhın açılışına katılmıştır. Ayrıca seyahatleri sırasında da gittiği yerlerdeki mevlevîhâneleri ziyaret etmiş, yine onun döneminde Konya’daki Mevlânâ Âsitânesi başta olmak üzere çok sayıda Mevlevî dergâhı tamir ettirilmiştir. Sultan Mehmed Reşad’ın Mevlevîlere olan muhabbet ve ilgisi çeşitli vesilelerle devam etmiş, bu ilgi karşılıksız kalmamış ve Mevlânâ Dergâhı’nı ziyarete dâvet edilmiştir. Sultan Reşad, çok arzu etmesine rağmen bu ziyareti gerçekleştirememiş; ancak daha sonra ziyareti kendi adına gerçekleştirmek üzere tertip edilen “Hey’et-i Mevleviyye”yi birçok hediye ve tahsis edilen özel bir trenle Konya’ya göndermiştir. Klâsik Türk mûsikisine, özellikle Mevlevî mûsikisine âşinâ olan, Batı mûsikisini de bilen ve hatta piyano çalan Sultan Reşad, şehzâdelik dönemini Mesnevî okumakla geçirmesinin yanında, Osmanlı tarihine ve ecdâdının menkıbelerine de ilgi duymuş, ayrıca tasavvuf ve edebiyatla ilgilenmiş; hatta şiir de yazmıştır. Onun, Çanakkale zaferi üzerine kaleme aldığı ve yazıldığı günlerde dillerde dolaşan gazeli hem bestelenmiş, hem de birçok şair tarafından tahmîs yapılmıştır.1462
Şiir Örneği
Enfel Doğan ve Fatih Tığlı hazırladıkları makalede, deniz savaşları sonunda bozguna uğrayan düşman kuvvetlerinin kara savaşlarında da yenilgiye uğramasıyla Çanakkale’yi terke mecbur kalmaları karşısında, Sultan Mehmed Reşad’ın şükür nişânesi olmak üzere bir gazel yazdığını ve bu gazelin, aralarında Harb Mecmûası (nr. 11, Ağustos 1916), Tercümân-ı Hakîkat, (nr. 12715, 8 Eylül 1916), Tanin (nr. 2780, 8 Eylül 1916); Tasvîr-i Efkâr (nr. 1857, 8 Eylül 1916) ve Servet-i Fünûn (nr. 1317, 14 Eylül 1916)’un da bulunduğu dönemin neredeyse bütün gazete ve mecmualarında “Gazel-i Hümâyun, Manzûme-i Hümâyun, Manzûme-i Garrâ-i Hümâyûn” vb. başlıklar altında yayımlandığını belirtmişlerdir.
Manzûme-i Garrâ-i Hazret-i Hilâfet-penâhî
Savlet etmişdi Çanakkal‘a’ya bahr ü berden
Ehl-i İslâm’ın iki hasm-ı kavîsi birden
Lâkin imdâd-ı İlâhî yetişip ordumuza
Oldu her bir neferi kal‘a-i pûlâd-beden
Asker evlâdlarımın pîşgeh-i azminde
Aczini eyledi idrâk nihâyet düşmen
Kadr ü haysiyyeti pâmâl olarak etdi firâr
Kalb-i İslâm’a nüfûz etmeğe gelmişiken
Kapanıp secde-i şükrâna Reşad eyle duâ
Mülk-i İslâm’ı Hüdâ eyleye dâim me’men1463
Yine anılan makalede, halk tarafından çok beğenilen bu gazele Üsküdarlı Tal‘at, Ali Emîrî, İbrahim Alâeddin Gövsa, Ahmed Mâhir Efendi, Şeyh Elif Efendi, Nigâr Hanım, Sâbit Bey, Hâlid Bey, Tevfik Lâmih Bey, Yahya Kemâl Beyatlı, Abdülhalim Çelebi, Mesud Efendi, Doktor Ali Paşa, Tevfik Efendi, Veled Çelebi İzbudak, Ser-tabîb Sâmi Bey, Haydar Bey, Yümni Bey, Sabri Kalkandelen, Abdülkâdir Nâsih Bey, Ali Rıdvan Bey, Feyhân, Nazmi Bey, Fâzıl Ahmed Aykaç, Nâzım, Binbaşı Tahsin Bey, Sâmi Bey ve Vedad Örfî adlı şairler tarafından birçok tahmîs yazıldığı kaydedilmiştir.1464
46. Hilmi Dede, Manisalı (ö. 1340/1921)
(Neyzenbaşı)
Defter-i Dervîşân’da kaydedildiğine göre Hilmi Dede’nin asıl adı İbrahim Edhem olup “Hilmi” tarîkattaki mahlasıdır. Önceleri İzmir’e bağlı olmakla birlikte, daha sonra Manisa’ya bağlanmış bir yerleşim birimi olan Demirci’de dünyaya gelmiş, zamanın şartları dâhilinde tahsilden sonra genç yaşında Mevlevîliğe girmiş, aynı zamanda döneminin tanınmış mûsiki üstatlarından ney meşk etmiştir. Bilâhare Manisa Mevlevîhânesi’nde hizmetini tamamlayarak İstanbul’a gitmiş ve aralarında Galata ile Yenikapı’nın da bulunduğu Mevlevî dergâhlarında hizmete devam etmiştir.1465
Kaynaklarda Manisalı Hilmi Dede şeklinde de anılan ve aynı zamanda 19. yüzyılın son yarısında yetişen ünlü neyzenlerden biri olarak gösterilen Hilmi Dede, yine Defter-i Dervîşân’da ve muhtemelen Abdülbâki Baykara Dede’nin kaydettiğine göre, Yenikapı Mevlevîhânesi’nin neyzenbaşısı Cemâl Dede’nin 1317/1899’da vefatı üzerine, dönemin Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi olan Mehmed Celâleddin Dede, Galata Mevlevîhânesi’ne giderek dergânın şeyhi Atâullah Efendi’den, o tarihte dergâhta hücrenişîn bulunan Hilmi Dede’yi tarîkat usulü gereğince Yenikapı Mevlevîhânesi’ne neyzenbaşı olarak istemiş ve şeyh efendinin müsaade etmesiyle Hilmi Dede, Yenikapı Mevlevîhânesi’nde “kapıdan geçmek” sûretiyle bu dergâha neyzenbaşı tâyin olunmuştur. Yine kaynaklarda “ümmî, sâf-dil, pâk-tıynet, hoş-meşrep bir zât” olduğu kaydedilen ve Yenikapı Mevlevîhânesi’nde yirmi iki yıl hizmet ettiği belirtilen Hilmi Dede, 26 Rebîülevvel 1340 (27 Kasım 1921) tarihinde vefat etmiş1466, vefatı üzerine devrin ünlü şairlerinden Üsküdarlı Tal‘at şu tarihi söylemiştir:
Kıt‘a
Mevlevîler yazdılar ihlâs ile
Şâd edip rûh-ı revânın dem-be-dem
Nezr-i Mevlânâ ile târîhini
Rıhlet etdi Nâyzen Hilmi Dedem1467
47. Hasan Dede, Kazancı (ö. 1341/1922 civarında)
(Kütahya/Erguniye Mevlevîhânesi Şeyh Vekili, Âyinhân, Kudümzen, Müezzin, Na‘thân)
Adına ilk olarak Mehmed Ziyâ’nın, Osman Selâhaddin Dede’nin münte-siplerine ilişkin verdiği listede rastladığımız ve buradaki kayıttan hareketle Kütahya/Erguniye Mevlevîhânesi şeyh vekili olduğunu öğrendiğimiz Kazancı Hasan Dede’nin,1468 daha sonra Hasan Âli Yücel’in hâtıralarında kendisinden bahsettiği ve bir ara Kütahya Mevlevîhânesi şeyh vekili olduğunu belirttiği Yenikapı Mevlevîhânesi’nin kazancısı Hasan Dede ile aynı kişiler olduğu kanaatindeyiz. Dolayısıyla bu şahıs, muhtemelen Osman Selâhaddin Dede zamanında dergâha intisap etmiş olmakla birlikte, Hasan Âli Yücel’in verdiği bilgilerden anlaşıldığına göre, Yenikapı Mevlevîhânesi’nin sonraki şeyhleri Mehmed Celâleddin Dede ile Abdülbâki Baykara Dede zamanında da dergâhtaki kazancılık hizmetini sürdürmüştür. Yücel’in kendisinden daimâ sitâyişle bahsettiği ve “Evliyâ gibi bir adamdı” dediği, aynı zamanda Yenikapı Mevlevîhânesi’nin müezzinliğini yapmakta olan Hasan Dede, ayrıca kudümzendir, güzel na‘t ve âyin okumaktadır. Hasan Âli Yücel’in ifadesiyle, “İyi insan nasıl olursa Hasan Dede’de onun bütün şartları, bütün vasıfları vardı. Vücutça ve ruhça temizdi. Güzel Arapça bilirdi ve Mesnevî elinden düşmezdi.” Hasan Dede, aynı zamanda Hasan Âli Yücel’e ilk Na‘t-ı Mevlânâ’yı meşkeden, onu namazda müezzinliğe, tekkenin minâresinde ezan okumaya alıştıran kişidir.1469
Yücel’in yanı sıra Ziver Tezeren’in Rüsûhi Baykara’dan naklen bildirdiğine göre esâsen Yahudilik’ten dönme bir zât olan Hasan Dede, daha sonra Yenikapı Mevlevîhânesi’nin son postnişîni Abdülbâki Baykara tarafından, Yücel’in annesinin dadısı ve esâsen kendisine de dadılık yapmış olan Gül-şen Bacı ile evlendirilmiştir. Hasan Âli Yücel’in kendisinden büyük bir sevgi ile bahsettiği ve “bacı” diye andığı bu kadıncağız, esâsen bir Habeş kabile reisinin kızı olup esirciler tarafından kaçırılıp esir pazarında satılmakta iken, Yücel’in anneannesinin dayısı tarafından satın alınıp anneannesine çeyiz halayığı olarak hediye edilmiştir. Gülşen Bacı, Yücel’in anneannesine hizmet ettiği gibi annesi doğduğunda ona da dadılık yapmış, hatta bu hizmetini Hasan Âli doğduğunda devam ettirdiği gibi onun çocuklarına da dadılık yapmak sûretiyle âdetâ ölene değin sürdürmüştür. Yine Hasan Âli Yücel’in bildirdiğine göre Hasan Dede’yi, bir ara Kütahya/Erguniye Mevlevîhânesi’ne şeyh vekili tâyin etmişler o da dervişlik gereği eyvallah deyip gitmiş; ancak hanımının sıla hasreti üzerine şeyhliği bırakarak İstanbul’a dönmüştür.1470
Daha sonra Sultan Mehmed Reşad’ın ikinci türbedârı yapılmış olan Hasan Dede, bu vesile ile evini de Eyüp’e taşımış, 1341/1922 yılı civarında bu semtte vefat etmiş ve Sultan Mehmed Reşad Türbesi’nin bahçesine defn edilmiştir.1471
48. Bahâeddin Dede, Ser-tabbâh (ö. 1340/1921-1922)
Kaynaklarda hakkında fazla bilgi bulunmayan Bahâeddin Dede, Mehmed Ârif Dede’nin hanımları ve kızlarına âit olup Yenikapı Mevlevîhânesi hazîresinde bulunan bir mezar taşındaki kayda göre, 1280/1863-1864 yılında doğmuştur. Bahâeddin Dede’nin babası Mehmed Ârif Dede’dir ve kendisi de babası gibi Yenikapı Mevlevîhânesi’nin ser-tabbâhlığı hizmetinde bulunmuştur. Bahâeddin Dede, Defter-i Dervîşân’daki kayda göre 1342/1923-1924 yılında vefat etmiştir.1472
Bahâeddin Dede hakkında Defter-i Dervîşân’da ayrıca, biri kardeşi Said Efendi’nin oğlu Ahmed Hâris Efendi’ye sikke tekbîr olunduğunu bildiren ve Abdülbâki Baykara Dede tarafından kaleme alınmış olduğunu düşündüğümüz tarih manzûmesi1473 ile diğeri de vefatı üzerine Mustafa Kâmil Bey (ö. 1927) adlı bir şair tarafından düşürülen ve az miktardaki kelime farklarıyla Son Asır Türk Şairleri’nde de bulunan tarih manzûmesi olmak üzere iki adet kayda daha yer verildiği görülmektedir.1474
Bahâeddin Dede’nin Vefatına Düşürülen Tarih
Sezâdır eylemek yârâna mâtem yâr-ı cân gitdi
Esîr-i aşk-ı Mevlânâ muhibb-i hânedân gitdi
Görünce eller üstünde giderken mahmil-i na‘şın
Dedim âlî-bahâ gevher değil genc-i nihân gitdi
Bu dâr-ı Mevlevî’de hayli dem olmuşdu ser-tabbâh
Bekâ zevkin alıp fânîlere bî-imtinân gitdi
Emînim zikr ü tevhîd-i Hüdâ’dan olmadı hâlî
Nihâyet lafzatullahı edip vird-i zebân gitdi
Hayâli sohbeti bâd-âver-i hâtır olup kaldı
Hayâli sohbeti bâd-âver-i hâtır olan gitdi
Bu bir muğber ki elbette geçer er geç zevi’l-ervâh
Hudûsundan beri bilmem nice pîr ü civân gitdi
Lisân-ı efsah-ı Âl-i Abâ’dan geldi bu târîh
Bahâeddin Dede da‘vet olundukda hemân gitdi1475
Yukarıdaki mısralardan hareketle, Bahâeddin Dede’nin, “uzun yıllar dergâhta ser-tabbâhlık yaptığı, Hz. Mevlânâ ve soyundan gelenlere büyük bir aşk ile bağlı olup sürekli Allah’ın zikriyle meşgul olduğu ve aynı zamanda, sohbeti tatlı bir kişi” olduğu anlaşılmaktadır.
1272 Mustafa Nâimâ Efendi, Târîh-i Nâimâ haz. Mehmet İpşirli, Ankara 2007, I, 187; Esrar Dede, a.g.e., vr. 99a; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 154; Defter-i Dervîşân-II, vr. 30b, vr. 44a; Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 228; M. Süreyyâ, Mehmed Efendi’nin vefat tarihi konusunda “Bu senelerde vefat etti” diyerek 1045’li yılları işaret etmektedir (bk. Mehmed Süreyyâ, a.g.e., IV, 159); Ali Enver, a.g.e., s. 203; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 38-39; Hüseyin Vassâf, a.g.e., IV, 198, V, 174; Reşad Ekrem Koçu, “Yenikapı Mevlevîhânesi”, Mûsiki Mecmûası, sy. 170, Nisan 1962, s. 59-61; Muzaffer Erdoğan, a.g.m., s. 29-32; Baha Tanman, a.g.m., s. 93-108; Ekrem Işın “İstanbul’un Mistik Tarihinde Yenikapı Mevlevîhânesi ”, s. 125-131; a.mlf., Yenikapı Mevlevîhânesi, s. 476; Hasan Özönder, a.g.m., s. 145-146, 157.
1273 Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 228; Hüseyin Vassâf, a.g.e., IV, 174, V, 198; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 38-41. Bâki Baykara’nın bildirdiğine göre, Mumu Sönmez Dede için ayrıca “Mumu Sönmez Gülü Bitmez Dede” de denilmektey-miş (HN).
1274 Defter-i Dervîşân-II, vr. 30b.
1275 Defter-i Dervîşân-II, vr. 44a.
1276 Defter-i Dervîşân-II, vr. 47b.
1277 Kaynaklarda Nâilî Paşa’nın, Dîvân-ı Hümâyûn Kalemi’ndeki görevi esnasında Peçevîzâde Ârifî Ahmed Dede’ye dâmâd olduğu; hatta Ah-med Resmî Efendi’nin belirttiğine göre, şeyh efendinin akrabası olma şerefine ermesiyle tâlih ve ikbâlinin açıldığı kaydına yer verilmektedir (bk. Ahmed Resmî Efendi, Sefînetü’r-Rüesâ, Yazma-Fotokopi Nüsha, İsam Ktp., YZM-FTKP, nr. 12210, vr. 46a; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Ankara 1983, IV/2, 378).
1278 Ahmed Resmî Efendi, a.g.e., vr. 46a-48a; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., III, 102; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., IV/2, 378-379; Nuri Akba-yar, “Abdullah Nâilî Paşa”, TDEA, İstanbul 1977, I, 14; Mehmet İpşirli, “Abdullah Nâilî Paşa”, DİA, İstanbul 1988, I, 124.
1279 Ahmed Resmî Efendi, a.g.e., vr. 46b; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., III, 102; İsmail Hakkı Uzunçarışılı, a.g.e., IV/2, 379-380; Nuri Ak-bayar, a.g.m., s. 14; Mehmet İpşirli, a.g.m., s. 124-125.
1280 Ahmed Resmî Efendi, a.g.e., vr. 48a; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., IV/2, 380; Ekrem Işın, a.g.m., s. 478.
1281 Ahmed Resmî Efendi, a.g.e., vr. 46a; Defter-i Dervîşân-II, vr. 40b; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., IV/2, 378.
1282 Defter-i Dervîşân-II, vr. 44a, vr. 47b.
1283 Ahmed Resmî Efendi, a.g.e., vr. 48a-48b.
1284 Defter-i Dervîşân’da kaydedildiğine göre, Nâilî Paşa’nın kardeşi Ebûbekir İzzet Bey’in oğlu olan Râtib Ebûbekir Efendi, 19 Şaban 1229 (6 Ağustos 1814) tarihinde arakıyye giymiştir (Defter-i Dervîşân-II, vr. 20b); Nâilî Paşa’nın oğlu Fey-zullah Şâkir Bey’in kızı Cemile Hanım, 29 Rebîülâhir 1230 (10 Nisan 1815) tarihinde vefat etmiştir. Cemile Hanım 1198/1783-1784’ten beri Yenikapı Mevlevîhânesi’nde mevlid-i şerîf okutmaya; ayrıca Nâilî Paşa’nın kızı Âkile Hanım’dan ve oğlu Sâdeddin Bey’den sonra 1203/1788-1789 beri de Mi‘râciye-i şerîfe okutmağa muvaffak olmuştur (bk. Defter-i Dervîşân-II, vr. 40b). Nâilî Paşazâdelerden şeklinde anılan Lebib Bey de dergâhta mevlid-i şerîf ve Mi‘râciye-i şerîf okutmuş isimlerdendir (bk. Defter-i Dervîşân-II, vr. 40b).
1285 Defter-i Dervîşân-I, vr. 23a.
1286 Defter-i Dervîşân-I, vr. 23b.
1287 Defter-i Dervîşân’da, bu hanımlarla ilgili iki kayıttan ilkinde, Kafesçi Hanife Kadın’ın vefat tarihi ve medfûn olduğu yere değinildikten sonra, yirmi seneden fazla bir süre dergâhta hâtunlar kafesinin kafesçisi olduğu, vâlidesi Âyişe Kadın’ın da kırk seneden fazla bir zaman kafesçi olduğu bilgisine yer verilmiştir (bk. Defter-i Dervîşân-I, vr. 23a). İkinci kayıtta ise bu kez “Vefât-ı Kayınvâlidem Şerife Âyişe Hâtun…” denilmek sûretiyle anılan hanımın hem vefat tarihi ve medfûn olduğu yer bildirilmiş, hem de “Hanife Kadın’dan sonra dergâhta kafesçi idi” (bk. Defter-i Dervîşân-I, vr. 25a), şeklinde bir kayda yer verilmiştir. Bu kayıtlardan anlaşıldığına göre, Âyişe Hâtun bu hizmetini hem öncesinde, hem de kızının kendisinden üç yıl önce vefat etmiş olması sebebiyle, vefatına kadar da sürdürmüş olmalıdır (HN).
1288 Defter-i Dervîşân-I, vr. 24a.
1289 Defter-i Dervîşân-I, vr. 4b.
12120 Defter-i Dervîşân-I, vr. 7b.
1291 Defter-i Dervîşân-I, vr. 14b.
1292 Defter-i Dervîşân-I, vr. 64b.
1293 Defter-i Dervîşân-I, vr. 4b. Defter-i Dervîşân’da ayrıca Derviş Mustafa’nın “…aynı senenin 30 Muharreminde semâ-ı şerîf meşk edip mukâbele-i şerîfe…” girdiği kaydedilmiştir (bk. Defter-i Dervîşân-I, vr. 7b).
1294 Defter-i Dervîşân-I, vr. 10b.
1295 Defter-i Dervîşân-I, vr. 64b.
1296 Defter-i Dervîşân-I, vr. 86a.
1297 Defter-i Dervîşân-I, vr. 86a.
1298 Defter-i Dervîşân-I, vr. 64b; Sadettin Nüzhet Er-gun, a.g.e., II, 498.
1299 Defter-i Dervîşân-I, vr. 86a.
1300 Defter-i Dervîşân-I, vr. 64b.
1301 Defter-i Dervîşân-I, vr. 28b.
1302 Defter-i Dervîşân-I, vr. 36b.
1303 Defter-i Dervîşân-I, vr. 65a.
1304 Defter-i Dervîşân-I, vr. 91b.
1305 Sahîh Ahmed Dede, doğum tarihini verirken Receb’in ibtidâsında Cuma günü kaydına yer vermiştir. İbtidâsında/başlangıcında kelimesini “ilgili ayın ilk günleri veya haftası içinde” anlamında alırsak, bu tarihin milâdîsinin 7 Eylül 1742 olduğunu; şayet ilk günü şeklinde alırsak ilgili milâdî karşılığın 1 Eylül 1742 Cumartesi olduğunu görürüz. Sahîh Ahmed Dede, günü açıkça Cuma şeklinde belirttiğine göre doğum tarihinin milâdî olarak 7 Eylül 1742 olduğunu düşünmenin daha makul olduğu kanaatindeyiz (HN).
1306 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 182-183; Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., II, 46; Mehmed Kemâled-din Dede, a.g.e., s. 16.
1307 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 183.
1308 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 183.
1309 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 184.
1310 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 188-189; Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., II, 46.
1311 Defter-i Dervîşân-I, vr. 53a; Mehmed Ziyâ, a.g.e.,230 145-146; Defter-i Dervîşân’da Abdülbâki Nâsır Dede’nin bizzat kaydetmesine rağmen Ekrem Işın, “…Ali Nutkî Dede, âilenin birinci kuşak üyelerindendir. Yaşça küçüklüğü nedeniyle meşîhatinin ilk yılları, amcaoğlu Aşçıbaşı Sahîh Ahmed Dede’nin himâyesinde geçmiştir. Daha sonra bilinmeyen bir nedenden ötürü bu iki insanın araları açılmış ve Ahmed Dede, Yenikapı Mevlevîhânesi’nden uzaklaştırılmıştır.” demek sûretiyle ve her hâlde sehven, bu kırgınlığın Sahîh Ahmed Dede ile Ali Nutkî Dede arasında yaşandığını belirtmiştir (bk. Ekrem Işın, a.g.m., s. 478); Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., II, 230.
1312 Defter-i Dervîşân-I, vr. 53a; Hüseyin Ayvan-sarâyî “…Mâcuncu semtlerinde bir hânede iskân edip…” demektedir (bk. Hüseyin Ayvan-sarâyî, a.g.e., II, 46).
1313 Defter-i Dervîşân-I, vr. 53a; Defter-i Dervîşân-II, vr. 65a; Mehmed Ziyâ, a.g.e. s. 53, 146; Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., II, 46-47; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, s. 265-266; A. Gölpınarlı, Sahîh Ahmed Dede’nin vefat tarihini 1229/1813 şeklinde vermektedir (bk. Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlevî Âdâb ve Erkânı, s. 74); Sahîh Ahmed Dede’nin hayatına dâir geniş bilgi için bk. Şerifzâde Mehmed Fâzıl Paşa, a.g.e., s. 442-443; Türbesi hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Baha Tanman, “Aşçı Ahmed Dede Türbesi”, DBİst.A, İstanbul 1993, I, 358-359. Sahîh Ahmed Dede’nin türbesinin caddeye bakan tarafına sonradan konulmuş olan Latin harfli küçük mermer levhada, Dede’nin ölüm tarihi hatalı olarak Hicrî: 1225, Miladî: 1847 şeklinde kaydedilmiştir. Bu hata, esâsen türbenin yapılış tarihi olan ve lahdin caddeye bakan tarafında da kayıtlı bulunan 1235’in 1225 şeklinde yanlış okunmasından ve aynı zamanda ölüm tarihi sanılmasından kaynaklanmış olmalıdır (HN).
1314 Defter-i Dervîşân-I, vr. 53a. Aynı anekdot, az farklı şekliyle Defter-i Dervîşân’ın bir başka yerinde de kaydedilmiştir (bk. Defter-i Dervîşân-II, vr. 65a).
1315 Defter-i Dervîşân-II, vr. 47b.
1316 Defter-i Dervîşân-II, vr. 65a.
1317 Sahîh Ahmed Dede, Mecmûatü’t-Tevârîhi’l-Mevleviyye, a.e., haz. Cem Zorlu, s. 31. Esere dâir ayrıntılı bilgi için bk. a.e., haz. Cem Zorlu, s. 31-45.
1318 Abdülbâki Gölpınarlı, a.g.e., s. 74; a.mlf., Mevlânâ Müzesi Yazmalar Kataloğu-III, Ankara 1972, s. 333-334.
1319 Sahîh Ahmed Dede, Mecmûatü’t-Tevârîhi’l-Mevleviyye, a.e., haz. Cem Zorlu, s. 41-43; Kitabımızı hazırlarken, sıkça kullanmamız gereken kaynaklar arasında Sahîh Ahmed Dede’nin eseri de yer almıştır. Çalışmamızın sonucunda bizde, esâsen Mevlevîlikle ilgili pek çok kaynağın ihtiyatla kullanılması yönünde bir kanaat oluşmakla birlikte, Sahîh Ah-med Dede’nin eserinin, yararlanılan kaynaklar içinde, özellikle yer verdiği tarihler bakımından, büyük oranda daha derli toplu ve de kendi içinde tutarlı kayıtlara sahip bir eser olduğu görülmüştür. Dolayısıyla Abdülbâki Gölpınarlı merhûmun bu esere yönelik eleştirilerinin hayli ağır olduğu ve Sahîh Ahmed Dede’ye haksızlık yapıldığı kanaatindeyiz (HN).
1320 Defter-i Dervîşân-I, vr. 16a; Defter-i Dervîşân-II, vr. 37b.
1321 Defter-i Dervîşân-I, vr. 7b.
1322 Defter-i Dervîşân-I, vr. 14b.
1323 Defter-i Dervîşân-I, vr. 4b.
1324 Defter-i Dervîşân’da, Mehmed Dede’nin ilk olarak çileye 21 Muharrem 1205 (30 Eylül 17120) tarihinde girdiği (bk. Defter-i Dervîşân-I, vr. 10b) kaydedilmiş olmakla birlikte; bu çilesini tamamlayıp tamamlayamadığı yahut tamamladı ise tarihinin ne olduğuna dâir bir bilgiye yer verilmemiştir (HN).
1325 Defter-i Dervîşân-I, vr. 24a.
1326 Defter-i Dervîşân-I, vr. 51b; Sezai Küçük, Meh-med Sâlih’in yanı sıra, Mehmed Emin’in de küçük yaşta vefat ettiğini kaydetmektedir (bk. Sezai Küçük, a.g.e., s. 109).
1327 Defter-i Dervîşân-I, vr. 58b.
1328 M. Ziyâ, bir bölümüne “Ebûbekir Dede” maddesinde de değindiğimiz üzere, Kütâhiyyevî Ebûbekir Dede’nin soy ağacına dâir bilgi verirken, “Ebûbekir Efendizâde Osman Efendi’nin mahdûmu Tarîkatçı Mehmed Dede, Şükûfeci Hüseyin Dede, Âyinhân merhûm Râif Dede’dir” şeklinde bir ifade kullanmıştır (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 142). Oysa, yanlış anlamalara müsait bu ifadenin de doğru şekli daha önce de belirttiğimiz üzere, “Ebûbekir Efendi’nin birâderi Osman Efendi’nin mahdûmu Tarîkatçı Mehmed Dede, bunun oğlu Şükûfeci Hüseyin Dede (hayatta kalan tek oğlu olan Hüseyin İzzet), bunun da oğlu Âyinhân Râif Dede (Afyonkeş Râif Dede)’dir” şeklinde olmalıdır.
Nitekim hatalı kabul ettiğimizi belirttiğimiz ilgili ifade, bazı araştırmacıların yanılmasına yol açmış ve Tarîkatçı Mehmed Dede’nin yanı sıra oğlu Şükûfeci Hüseyin Dede ile torunu Afyonkeş Râif Dede’nin de Kütâhiyyevî Ebûbekir Dede’nin kardeşi Osman Dede’nin çocukları olarak gösterilmesine (Msl. bk. Sezai Küçük, a.g.e., s. 109) neden olmuştur (HN).
1329 Defter-i Dervîşân-I, vr. 56b.
1330 Defter-i Dervîşân-I, vr. 58b.
1331 Defter-i Dervîşân-II, vr. 27b.
1332 Defter-i Dervîşân-II, vr. 28a.
1333 Defter-i Dervîşân-I, vr. 64b.
1334 Defter-i Dervîşân-I, vr. 65a.
1335 Defter-i Dervîşân-I, vr. 25b.
1336 Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 142; Sezai Küçük, “Sey-yid Ebûbekir Dede”, s. 58.
1337 Defter-i Dervîşân-II, vr. 39b.
1338 Defter-i Dervîşân-II, vr. 52b.
1339 Defter-i Dervîşân-II, vr. 29b.
1340 Defter-i Dervîşân-II, vr. 53a.
1341 Defter-i Dervîşân-II, vr. 53a.
1342 Defter-i Dervîşân-I, vr. 28b.
1343 Defter-i Dervîşân-I, vr. 30b.
1344 Defter-i Dervîşân-I, vr. 36b.
1345 Defter-i Dervîşân-I, vr. 64b-65a.
1346 Defter-i Dervîşân-I, vr. 64b.
1347 Defter-i Dervîşân-II, vr. 29b.
1348 Defter-i Dervîşân-I, vr. 10b; Defter-i Dervîşân-II, vr. 60a.
1349 Defter-i Dervîşân-II, vr. 60a.
1350 Defter-i Dervîşân-II, vr. 5b.
1351 Defter-i Dervîşân-II, vr. 12b.
1352 Defter-i Dervîşân-II, vr. 16b.
1353 Defter-i Dervîşân-II, vr. 27b-28a.
1354 Defter-i Dervîşân-II, vr. 57b.
1355 Defter-i Dervîşân-II, vr. 29b.
1356 Defter-i Dervîşân-II, vr. 30a,
1357 Defter-i Dervîşân-I, vr. 25b.
1358 Defter-i Dervîşân-I, vr. 65a.
1359 Defter-i Dervîşân-II, vr. 29b.
1360 Defter-i Dervîşân-II, vr. 30a.
1361 Defter-i Dervîşân-II, vr. 29b.
1362 Defter-i Dervîşân-II, vr. 30a.
1363 Defter-i Dervîşân-II, vr. 27b.
1364 Defter-i Dervîşân-I, vr. 4b.
1365 Defter-i Dervîşân-II, vr. 30a.
1366 Defter-i Dervîşân-II, vr. 30a.
1367 Defter-i Dervîşân-II, vr. 62a.
1368 Defter-i Dervîşân-I, vr. 64b.
1369 Defter-i Dervîşân-II, vr. 29b.
1370 Defter-i Dervîşân-II, vr. 62b.
1371 Defter-i Dervîşân-II, vr. 30a.
1372 Defter-i Dervîşân-II, vr. 62b.
1373 Defter-i Dervîşân-II, vr. 62b.
1374 Defter-i Dervîşân-I, vr. 15b.
1375 Defter-i Dervîşân-I, vr. 29a.
1376 Defter-i Dervîşân-II, vr. 12b.
1377 Defter-i Dervîşân-II, vr. 29b.
1378 Defter-i Dervîşân-II, vr. 63b.
1379 Defter-i Dervîşân-I, vr. 1b.
1380 Defter-i Dervîşân-I, vr. 25b.
1381 Defter-i Dervîşân-I, vr. 64b.
1382 Defter-i Dervîşân-II, vr. 29b.
1383 Defter-i Dervîşân-II, vr. 30a.
1384 Defter-i Dervîşân-II, vr. 29b.
1385 Defter-i Dervîşân-II, vr. 16b.
1386 Defter-i Dervîşân-II, vr. 30a.
1387 Defter-i Dervîşân-I, vr. 64b.
1388 Defter-i Dervîşân-II, vr. 29b.
1389 Defter-i Dervîşân-II, vr. 66a.
13120 Defter-i Dervîşân-I, vr. 86a.
1391 Defter-i Dervîşân-II, vr. 66a.
1392 Defter-i Dervîşân-II, vr. 9b.
1393 Defter-i Dervîşân-II, vr. 30a.
1394 Defter-i Dervîşân-II, vr. 69a.
1395 Defter-i Dervîşân-II, vr. 9b, vr. 30a.
1396 Defter-i Dervîşân-II, vr. 82b.
1397 Defter-i Dervîşân-II, vr. 1b.
1398 Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 16; Meh-med Ziyâ, a.g.e., s. 163; Sezai Küçük, a.g.e., s. 123.
1399 Defter-i Dervîşân-II, vr. 16b; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 163.
1400 Defter-i Dervîşân-II, vr. 30a; Mehmed Kemâled-din Dede, a.g.e., s. 1, 16; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 163; Sezai Küçük, a.g.e., s. 123.
1401 Elif Efendi, a.g.e., s. 41; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 163; Aksel Tibet vd., a.g.m., s. 267; Serap Sekendiz, a.g.t., s. 274-275; Süleyman Berk, a.g.e., s. 510.
1402 Defter-i Dervîşân-II, vr. 27b; Mehmed Kemâled-din Dede, a.g.e., s. 16.
1403 Defter-i Dervîşân-II, vr. 28a; Mehmed Kemâled-din Dede, a.g.e., s. 16; Aksel Tibet vd., a.g.m., s. 271.
1404 Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 1120.
1405 Defter-i Dervîşân-I, vr. 15b.
1406 Defter-i Dervîşân-I, vr. 4b.
1407 Defter-i Dervîşân-I, vr. 7b.
1408 Defter-i Dervîşân-I, vr. 10b.
1409 Defter-i Dervîşân-II, vr. 20b.
1410 Defter-i Dervîşân-I, vr. 65a.
1411 Defter-i Dervîşân-II, vr. 29b.
1412 Defter-i Dervîşân-I, vr. 65a.
1413 Defter-i Dervîşân-II, vr. 29b.
1414 Defter-i Dervîşân-II, vr. 32b.
1415 Defter-i Dervîşân-II, vr. 32b.
1416 Defter-i Dervîşân-I, vr. 95b.
1417 Aksel Tibet vd., a.g.m., s. 267; Serap Sekendiz, a.g.t., s. 32-35; Süleyman Berk, a.g.e., s. 510.
1418 Defter-i Dervîşân-II, vr. 61a.
1419 Defter-i Dervîşân-II, vr. 16b.
1420 Defter-i Dervîşân-II, vr. 29b.
1421 Defter-i Dervîşân-II, vr. 30a.
1422 Defter-i Dervîşân-II, vr. 61a; Hüseyin Vassâf, bu zâtın adını Şeyh Seyyid Kadri Dede Efendi, şeyhliğe tâyin tarihini ise 14 Zilhicce 1234 (4 Ekim 1819) şeklinde vermektedir (bk. Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 179); Ekrem Işın, “Beşiktaş Mevlevîhânesi”, s. 170.
1423 Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 179, 231-232.
1424 Ekrem Işın, a.g.m., s. 170.
1425 Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 189-1120; Aksel Tibet, a.g.m., s. 267; Süleyman Berk, a.g.e., s. 508; Serap Sekendiz, a.g.t., s. 196-197.
1426 Süleyman Berk, a.g.e., s. 493.
1427 Receb Hüseyin Hüsnü Dede, Defter-i Dervîşân’da kızkardeşinin evliliğiyle ilgili olarak, “İzdivâc-ı hemşîrem Şerife Âyişe Sıddîka Hanım. Mezbû-re, dergâh-ı şerîf hücrenişînânından Hacı Meh-med Ârif Dede’ye akd ü tezvîc olunmuşdur. Hak te’âlâ hazretleri mübârek eyleyip hüsn-i zindegân-ı kerem eyleye, fî 19 L sene 1244. Ve sene-i mezbûre Zilkâdesinin yigirmi dördüncü Pençşenbe günü zifâf olmuşdur” kaydına yer vermiştir (bk. Defter-i Dervîşân-II, vr. 69b).
1428 Defter-i Dervîşân-II, vr. 69b; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 494; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, Hoş Sadâ, s. 1120; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 271; Nuri Özcan, “Ahmed Hüsâmeddin Dede”, s. 92; “Na‘tî Hüsâmeddin Dede Efendi”, TDEA, s. 531; Sezai Küçük, a.g.m., s. 172; a.mlf., a.g.e., s. 114.
1429 Defter-i Dervîşân-II, vr. 69b, vr. 82a; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 188-189; Aksel Tibet vd., a.g.m., s. 271-272; Serap Sekendiz, a.g.t., s. 129-131.
1430 Aksel Tibet vd., a.g.m., s. 271-272; Serap Sekendiz, a.g.t., s. 132-134; Süleyman Berk, a.g.e., s. 323.
1431 Defter-i Dervîşân-II, vr. 69b; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 189; Aksel Tibet vd., a.g.m., s. 267; Serap Sekendiz, a.g.t., s. 108-110; Süleyman Berk, a.g.e., s. 324, 510.
1432 Aksel Tibet, a.g.m., s. 268; Serap Sekendiz, a.g.t., s. 144-146; Süleyman Berk, a.g.e., s. 509.
1433 Mustafa Erdoğan, “Yenikapı Mevlevîhânesiyle İlgili Kaynaklara Bir İlâve, Kemâleddin Efendi’nin Terâcim-i Ahvâl’i”, s. 160. Kaynaklarda hakkında çok az bilgi bulunan, mevcut bilgilerin ise büyük oranda âile yakınlarının verdiği sözlü mâlumâta dayandığı görülen Mehmed Kemâleddin Dede ile ilgili tespit edebildiğimiz tek kapsamlı çalışma, Mustafa Erdoğan tarafından kaleme alınmış olan bu makaledir. Kemâleddin Dede ile ilgili verdiğimiz bilgilerin büyük çoğunluğu, anılan makaleden temin edilmiştir (HN).
1434 Elif Efendi, a.g.e., 44; Mustafa Erdoğan, a.g.m., s. 160.
1435 Hasan Âli Yücel’in, hâtıralarında kendisinden “Nutkî Ağabey” ve “benim ilk hürriyet hocam” diye sitâyişle bahsettiği Nutkî Efendi, Galatasaray Mekteb-i Sultanîsi’nde okumuş ve bilâhare Fransa’ya gitmiştir. Yine Yücel’in ifadesiyle Nutkî Efendi, güzel Fransızca bilen, çok okuyan ve açık fikirli bir delikanlıdır (bk. Hasan Âli Yücel, a.g.e., s. 161; Mustafa Erdoğan, a.g.m., s. 162).
1436 Kevser Hanım, dönemin ünlü Mevlevî şeyhlerinden Konya Mevlânâ Dergâhı Postnişîni Ab-dülhalim Çelebi ile evlendirilmiş, daha sonra Halep Mevlevîhânesi şeyhliğine tâyin olunan Bâkır Çelebi de bu evlilikten dünyaya gelmiştir (bk. Mustafa Erdoğan, a.g.m., s. 162).
1437 Aksel Tibet vd., a.g.m., s. 271; Mustafa Erdoğan, a.g.m., s. 162.
1438 Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 194.
1439 Hasibe Mazıoğlu, a.g.e., s. 226; Mustafa Erdoğan, a.g.m., s. 160-161.
1440 Mustafa Erdoğan, a.g.m., s. 161.
1441 Mustafa Erdoğan, a.g.m., s. 161.
1442 Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 17; Mustafa Erdoğan, neşre esas aldığı bu ikinci nüshanın hacminin 19 varak olduğunu bildirmekle birlikte (bk. Mustafa Erdoğan, a.g.m., s. 163), bu nüshaya âit olup da Bâki Baykara tarafından bize verilen kopyasından hareketle, nüshanın toplam hacminin 17 sayfadan ibaret olduğu görülmektedir. Zaten nüshanın sayfaları varak üsulüne göre değil sayfa numarası esasına göre ve 10. sayfaya kadar numara 1, numara 2 şeklinde verilmiş; 10. sayfadan itibaren ise herhangi bir numara verilmemiştir (HN).
1443 Mehmed Kemâleddin Dede’nin kendisi de 17. sayfada, “İşbu takdim edilen müsveddenin zâyi edilmemesi müsterhamdır”, demek sûretiyle bu ikinci nüshanın da müsvedde olduğunu belirtmiştir (bk. Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 17); Eser hakkında daha geniş bilgi ve eserin Latinize metni için bk. Mustafa Erdoğan, a.g.m., s. 163-173.
1444 Örneğin, Mustafa Erdoğan’ın “Ali Nutkî Dede’nin dergâhtaki hücresinde ve ishalden vefat ettiği sadece bu eserde geçmektedir.” (bk. Mustafa Erdoğan, a.g.m., s. 164) şeklinde yer verdiği bilgi, üstelik daha ayrıntılı bir şekilde ve bizzat kardeşi Abdülbâki Nâsır Dede tarafından Defter-i Dervîşân’a kaydedilmiştir (bk. Defter-i Dervîşân-I, vr. 24b).
1445 Örneğin Ali Nutkî Dede’nin kerâmetleriyle meşhur olduğu bilgisi ile Abdurahîm Künhî Dede’nin bazı kerâmetlerinin nakledilmesi, ayrıca Hüseyin Hüsnü Dede’nin evlendiği ilk eşinin kendisini terk ettiği, bunun üzerine şeyh efendinin çok üzülüp hastalandığı, annesinin zoruyla ikinci bir evlilik yaptığı; ancak “halvet-i sahîha” gerçekleşmeden vefat ettiği tarzındaki bilgiler bu kabildendir (bk. Mustafa Erdoğan, a.g.m., s. 164-165).
1446 Mustafa Erdoğan, a.g.m., s. 163-164.
1447 Defter-i Dervîşân-II, vr. 71a; Mehmed Ziyâ, “Şeyh Hüseyin Fahreddin Efendi”, 1328 Sene-i Mâliyesine Mahsûs Musavver Nevsâl-i Osmânî, s. 279; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 511-512; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 212; Meh-med Zeki Pakalın, a.g.e., IV, 97.
1448 Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 495, 511-512; Nuri Özcan, a.g.m., s. 92; Mehmed Zeki Pakalın, a.g.e., IV, 97.
1449 Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 668; Murat Bardakçı, a.g.m., s. 9; Tâhir Olgun, a.g.e., s. 105; Nuri Özcan, “Rauf Yektâ Bey”, s. 469; Mehmed Zeki Pakalın, a.g.e., IV, 98.
1450 Mehmed Zeki Pakalın, a.g.e., IV, 98.
1451 Tâhir Olgun, a.g.e., s. 39, 143.
1452 Defter-i Dervîşân-I, vr. 56b; Defter-i Dervîşân-II, vr. 28b; M. Ziyâ, “Ebûbekir Dede” ve “Tarîkatçı Mehmed Dede” maddelerinde de değindiğimiz üzere, Ebûbekir Dede’nin soy ağacına dâir bilgi verirken, “Ebûbekir Efendizâde Osman Efendi’nin mahdûmu Tarîkatçı Mehmed Dede, Şükûfeci Hüseyin Dede, Âyinhân merhûm Râif Dede’dir” (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 142) şeklinde bir ifade kullanmış ve “Tarîkatçı Mehmed Dede” maddesinde de değindiğimiz şekilde, bazı araştırmacıların yanılmasına yol açmıştır. Oysa, yanlış anlamalara müsait bu ifadenin doğru şekli yine anılan yerlerde belirttiğimiz üzere, “Ebûbekir Efendi’nin birâderi
1453 Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 495; İbnüle-min Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., s. 176; Yılmaz Öztuna, a.g.e., II, 163; Tâhir Olgun, a.g.e., s. 120.
1454 Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 495-496; İb-nülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., s. 176; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 163, II, 163; Tâhir Olgun, a.g.e., s. 120-91.
1455 Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 496; Yılmaz Öztuna, a.g.e., II, 163.
1456 Necdet Sakaoğlu ise Sultan Reşad’ın eğitimine fazla ilgi gösterilmediğini kaydetmektedir (bk. Necdet Sakaoğlu, “Mehmed V (Reşad), DBİst.A, İstanbul 1994, V, 344).
1457 Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 17; Necdet Sakaoğ-lu, a.g.m., s. 344; Cevdet Küçük, “Mehmed V”, DİA, Ankara 2003, XXVIII, 418; Mehmet Akkuş-Nesim Yazıcı, “Mevlevî Tarîkatı Mün-tesibi Sultan V. Mehmed Reşad Döneminde Hey’et-i Mevleviyye’nin Konya Ziyareti Günlüğü”, Uluslararası Mevlânâ Sempozyumu, 4-12 Haziran, Bildiriler-I, İstanbul 2010, s. 127-128, 130.
1458 Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 192-193; Yılmaz Öz-tuna, a.g.e., I, 17; Necdet Sakaoğlu, a.g.m., s. 345; Cevdet Küçük, a.g.m., s. 418-419; Mehmet Akkuş, Nesim Yazıcı, a.g.m., s. 127.
1459 Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 17; Necdet Sakaoğlu, a.g.m., s. 348-349; Cevdet Küçük, a.g.m., s. 420-421.
1460 Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 17; Sultan Reşad döneminde ve özellikle İstanbul’da görülen bazı yeni uygulamalar için bk. Necdet Saka-oğlu, a.g.m., s. 345-348; Cevdet Küçük, a.g.m., s. 422.
1461 Bu yangının tarihiyle ilgili açıklama için Meh-med Celâleddin Dede maddesine bakınız.
1462 Defter-i Dervîşân-II, vr. 44b; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 185-186, 258-259, 273-276; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 17; Ali Fuad Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, Ankara 1951, s. 137; Mehmet Önder, “Sultan Reşad ve “Hey’et-i Mevleviyye”, Türk Yurdu, sy. 265, Şubat 1957, s. 610-612; Necdet Sakaoğlu, a.g.m., s. 344; Cevdet Küçük, a.g.m., s. 421; Mehmet Akkuş-Nesim Yazıcı, a.g.m., s. 129-130; Mustafa Erdoğan, a.g.e., s. 43.
1463 Enfel Doğan-Fatih Tığlı, “Sultan V. Mehmed Reşad’ın Çanakkale Gazeli ve Bu Gazele Yazılan Tahmisler”, TDED, XXXIII, İstanbul 2005, s. 44.
1464 Enfel Doğan-Fatih Tığlı, a.g.m., s. 6.
1465 Defter-i Dervîşân-II, vr. 71a; Mehmed Zeki Pa-kalın, a.g.e., IX, 53.
1466 Defter-i Dervîşân-II, vr. 71a; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 668; Mehmed Zeki Pakalın, a.g.e., IX, 53.
1467 Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 668; Mehmed Zeki Pakalın, a.g.e., IX, 53.
1468 Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 192-196; Ayrıca Osman Selâhaddin Dede’nin Defter-i Dervîşân’a kaydettiği arakıyye giyen muhibbân listesi için bk. Defter-i Dervîşân-II, vr. 4b-5a.
1469 Hasan Âli Yücel, a.g.e., s. 22-23.
1470 Hasan Âli Yücel, a.g.e., s. 22-24; Ziver Tezeren, a.g.m., s. 8.
1471 Hasan Âli Yücel, a.g.e., s. 24.
1472 Defter-i Dervîşân-II, vr. 83a; Bahâeddin De-de’nin vefat tarihi, Yenikapı Mevlevîhânesi hazîresinde bulunan ve babası Mehmed Ârif Dede’nin âile bireylerinden bazılarına âit olan bir mezar taşının sonuna eklenmiş kayda göre 1340/1921-1922’dir (bk. Serap Sekendiz, a.g.t., s. 132-134); Süleyman Berk, a.g.e., s. 323.
1473 “Ser-tabbâh Bahâeddin Dede’nin birâderi Said Efendi’nin mahdûmu Ahmed Hâris Efendi’ye Cemâziyelevvelin sekizinci ahşâmı, Kânûn-ı evvel’in yigirmi yedinci Çehârşenbe günü sikke-i şerîfe tekbîr olunmuşdur” (bk. Defter-i Dervîşân-II, vr. 82a).
1474 Defter-i Dervîşân-II, vr. 83a; İbnülemin Mah-mud Kemâl İnal, Son Asır Türk Şairleri, II, 799.
1475 Defter-i Dervîşân-II, vr. 83a; İbnülemin Mah-mud Kemâl İnal, a.g.e., II, 799.