Cennet Ehli olmak, Tebriz’li Şems’in öğretileri üzerine düşünceler – Camille Adams Helminski

A+
A-

Cennet Ehli olmak, Tebriz’li Şems’in öğretileri üzerine düşünceler

Camille Adams Helminski

Treshold Cemiyeti Kurucusu ve Başkanı, Araştırmacı

Bismillahirrahmanirrahim

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarız ve O’nun yardımını dileriz. Makalat’ın başında söylendiği gibi bu tebliğ, ermişlerin Sultanı sevgili, Şemseddin Tebrizi’nin sözlerinden derlenmiştir. Allah bizi kendisinin şefaatlerinden mahrum bırakmasın.[1]

Makalat’tan seçmeler olarak derlediğimiz “Mevlana’nın Güneşi, Tebriz’li Şems’in Öğretileri” adlı eseri hazırlama yolculuğumuzda, Hz. Şems ile geçirdiğimiz zaman için, sonsuz müteşekkiriz. Bu yolculuğun en güzel yanlarından biri, Hz. Şems’in şimdi ve burada Cennet Ehli olmamız için, durmaksızın cesaretlendirmesini hissetmekti. Biz de o yüreklendirmelerin bir kısmını, şimdi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Çok zor zamanlarda yaşıyoruz. Hz. Şems ve Hz. Mevlâna da, çok zor zamanlarda yaşadılar. Fakat örtüleri kaldırılanların örneği olmakla, ne imkanların kapıları açıldı. Bizleri, yaşanan herşeyin ortasında Allah’ın Cemal’ini, Rahmet’ini görme bahçesine, Vahdet’i görmeye ve şimdi ve burada Cennet Ehli olmaya davet ettiler.

Makalat, yani Şems-i Tebrizi’nin söyleşilerinde, Hz. Şems;

İnsanlar yol olmadığını ya da yolun çok uzun olduğunu söylüyorlar. Evet, yol çok uzun, fakat biri coşku ve neşeyle yürümeye başladı mı, mesafe yok olur. Hadiste “Cennet sevmediğimiz şeylerle örtülüdür” buyrulduğu gibi… Cennet bahçesinin etrafı dikenlerle kaplıdır fakat Cennet’in kokusu burnumuza ulaştığında, Âşık’a, Maşuk’tan haberler getirdiğinde, o dikenli yer çok sevimli bir hal alır. Cehennem’in etrafındaki dikenler ise, gül ve fesleğen gibi gözükür, fakat ateşin nahoş kokusu bize onlar vasıtasıyla gelir. Bu yolun güzelliğinden konuşmam çok yerinde olmaz. [2]

Bu dünyada tezatlar, aydınlık ve karanlık, zorluk ve kolaylık oyunlarını oynarlar ve tüm bunların ortasında bize düşen, hizmet etmektir. Allah’ın halifeleri olmak, Allah’ın kulu (Abdullah) olarak mizan’ı, yani doğru ölçü ve dengeyi yerine getirmektir.

Hz. Şems kalplerimizi, gerçek kapasitesine açmamız için bizleri cesaretlendirir:

Seven Akıl

Kalp semavattan daha büyük, daha geniş, daha hoş ve daha nurludur; onu gereksiz sözlerle daraltmanın sebebi ne? Bu hoş kâinatı nefis cehennemine indirgeyerek, sınırlamak nasıl kabul edilir? Bir meyve bahçesi gibi olan bu evreni, yanılgılarla ve kötü hayallerle zaman harcayarak, küçük bir hapishaneye çevirip, kendini karanlık bir dünyaya kapatıp, ipek böceği gibi bir kozanın içinde uyumanın amacı ne? Biz hepsini, meyve bahçesine çevirenlerdeniz. Bizim hapishanemiz, meyve bahçesine dönerse, meyve bahçemizin ne olacağını sen düşün!

Hz. Peygamber’in, hiçbir mübarek sözü beni şaşırtmadı; yalnız bir hadis, çıldırttı adeta: “Dünya müminin hapishanesidir.” Ben dünyayı hapishane gibi hiç görmedim. “Hapishane nerede?” Soruyorum. Ama o mübarek, “inananların hapishanesi” dedi. “Kulların hapishanesi” demedi ki.

Kullar ayrı bir gruptur.

Kimse kendi manasını, dar bir düşünceye uydurmak zorunda değildir. Dost’tan ne gelirse, hemen “İşte bu böyledir” de ve yürümeye devam et. [3]Hz. Şems’in söylediği gibi, iyi amel için çabala:

İyi Amel için çabala

Hz. Ali hakkında bir hikâye söylerler. “Cennet’ül Baki’deydik ve cenaze namazı kılıyorduk. Hz. Peygamber bizlere, ‘hiçbir kadın ya da erkek yoktur ki, Allah Cennet’e mi, Cehennem’e mi gireceğini yazmış olmasın.’ Oradakilerden biri ‘biz bu kaderi değiştirebilir miyiz’ diye sordu.

O da, ‘İyi ameller için çabalayınız. Herkese, yapmak için yaratılmış olduğu amel, kolaylaştırılmıştır; Cennet için yaratılmış olanlara, Cennet’lik ameller, Cehennem için yaratılmış olanlara da, Cehennem’lik ameller kolaylaştırılmıştır.’

Bunları söyledikten sonra Hz. Peygamber, Leyl Suresi’nden şu ayetleri okudu[92:5-7]: Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah’a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz.[4]

Kısaca, Hz. Şems şöyle der:

Cennet Ehli ve Cehennem Ehli

Sizlere Cennet ehlinin, özelliklerinden haber vereyim. Size Cehennem ehlinin de, işaretlerini söyleyeyim. Allah, yaydan çıkan bir ok misali, bu evreni yarattığı günden beri, her gün, her an, kapıları açar ve kapatır. Bu öylesine sonsuz bir hızda olur ki, insan bunu idrak edemez.

Güzel bir hal üzere olup, güzel bir yüzü olan, dosdoğru söz söyleyen, kalbi açık olup, herkesin iyiliği için dua eden kimi görseniz, onun sözlerinden bir kalp hoşluğu zuhur eder. Böyle insanlar, size dünyanın sıkıntılarını unutturur. Kalbiniz öyle bir açılır ki, bu kişi size küfretse gülersiniz. Belki size Tevhid’den söz etse, gözünüz yaşlanır, fakat [o anda] yüz binlerce kez neşelenip, içinizden gülersiniz. Bu insan Cennet ehlidir.

Bazısı da vardır ki, kan içer; sözlerinde bir soğukluk vardır ve bahsettikleri size sadece sıkıntı getirir. Cennet ehlinin sıcak sözlerinin aksine, onun söyledikleri sizi iter. İşte, bu kimse de bir şeytandır, bir Cehennem ehlidir… Bu sırrı keşfedenler, bu bilinçle davranırlar…[5]

Bu çabada, Hz. Şems bizleri, muhtaçlığımızı, güçsüzlüğümüzü ve ihtiyaçlarımızı, Rezzak olana iletmemiz konusunda teşvik eder. Çünkü “İhtiyaç bu yolda uçanların kanatlarındaki en önemli tüydür.”

Evvel’in Sarayı

Eğer vücuttan geçip ruha ulaşırsanız, “yaratılmışlık”a ulaşırsınız. Hak olan, Evvel olan, Sonsuz Varlıktır. Yaratılmış olan, nerede Sonsuz Olan’ı bulabilir? Padişahların Padişahı ile dünyevi mahlûku birleştiren nedir? Size göre, özgürlüğe ulaşmanın vasıtası ruhtur; öyleyse ruhu elinden çıkarmaya hazır olan sizlere onu emanet etmeye ne hacet?

Eğer âşıkların, Sana kendi başlarını,

Hayatlarını getirseler bile,

Kerman’a ancak kimyon tohumları getirmiş olurlar. [6]

Kerman’a, kimyon getirmenin kıymeti nedir? Ne şöhret getirir bu ona? Ne fiyata satılır? O’nun ihtiyaçtan beri olduğu[7] bir saray vardır. Öyleyse ihtiyacınızı oraya götürün! Çünkü ihtiyaçtan beri olan, muhtacı sever, sizi sever. Çokları bu ihtiyaç sayesinde bu yaratılmışlık işlerinden kurtulur. Baki olandan, bir şey size bağlıdır; aşktır bu. Aşk tuzağı gelir ve sizi sarar. Tıpkı Kur’an’da söylenildiği gibi: Allah onları sever, onlar da Allah’ı[5.54]. Sonra siz, Evvel ve Baki olanı Evvel ve Baki Olan’la görürsünüz, zira O bütün gözleri idrak eder [6.103].8

Bunlar sonu gelmeyen, Kıyamet’e dek de sonu gelmeyecek olan sözlerdir. 9

Hz. Şems bizlere şu kudsi hadisi hatırlatır:

La ilaha illallah (Tanrı yoktur, yalnız Allah) benim kalemdir. Kim benim kaleme sığınırsa güvende olur”

La ilahe illa Allah Kalesi

Hz. Şems şöyle der:

“Her kim Tevhid Kalesi’ne giderse” dedi- “Her kim kalenin adını söylerse” değil. İsmi söylemek kolaydır; “Kaleye girdim”, ya da “Şam’a gittim” diyebilirsiniz.” Ama iş dille bitseydi, bir anda arzdan semavata, ya da Arş’a ve Kürsü’ye çıkardınız.

Hz. Muhammed dedi ki, “Kalbinden  ‘La ilahe illallah’ diyen mümin Cennet’e girer.” Şimdi sen oturup “O Tek’tir diyorsun.” Pekiyi ya sen kimsin? Sen altı binden fazlasın! Tek ol! Yoksa senin endişen, O’nun Tek’liği mi? Yüzbinlerce zerreden müteşekkilsin ve tüm zerrelerin ayrı bir şehvete dalmış; tüm zerrelerinde ayrı bir evham taşıyorsun. Niyetinde halis, amelinde sadık olan Cennet’e girer. “Şunları yapmış olanlar, Cennet’e girer” diye bir teminata gerek yoktur. Bunu yapan, zaten tamamen Cennet’in ta kendisi olmuştur. [10]

Hz. Şems’in, bizleri Cennet Ehli olmaya teşvik ettiği yol, söylediklerimizin farkında olmamızdır. Şöyle söyler:

Şeker ve Sirke

Eğer birini methediyorsan, başka birini kötülemekle ne işin var? Ağzının şekerle dolu olduğunu farz et – üzerine sirke içer misin? Eğer ağzın sirke ile doluysa, namaz kılmaman ayıp değildir – neden olsun ki? Orası Tahir/ temiz olanların makamıyken, ağzı bozukların orada işi ne? [11]

Eğer gerçekten Allah’ı zikretmedeysen, tesbih etmedeysen ve o huzurun tadına varmışsan, başkasını çekiştirerek o huzurun tatlılığını, sirkeyle nasıl mahvedersin?

Çatışma anlarına dikkat etmemizi ve düşmanlar arasında dahi, dostluğu yaymamızı tavsiye eder. Ve sonunda dostluk getiren bir barış hikâyesini anlatır.

Dostluk Getiren Barış

Adamın biri, bir başkası hakkında, kötü düşünceler içindeymiş. Düşündüğü kimse de, ondan farklı değilmiş. Üçüncü bir adam ise, bu ikisiyle de, dostmuş. “Bu iki düşman, bir araya gelecekler; görelim bakalım ne olacak” demiş.

Birbirine düşman iki arkadaşının, karşılaşacağı yere gidip, arkadaşlarının oradan geçmesini beklemeye koyulmuş. Oraya gelen ilk arkadaşıyla göz göze, gelir gelmez, onun önünde, secdeye kapanmış. Diğer arkadaşı bunu görür görmez, bıçağını yere atıp, diğer arkadaşın ayaklarına kapanmış.

“Eyvahlar olsun!” demiş, “Demek sen, benim dostumun dostusun. Ben dostumun dostunun, canına nasıl kıyarım?” 12

Sözlerin yıkıcı olabileceğini de, hatırlamamız gerekir. İmam Ali’nin söylediği gibi, “Dil bir hazinedir. Dil aynı zamanda devasız bir hastalıktır.”

Hz. Şems “kendi yapmayacakları şeyi söyleyen” [Saf Suresi 61.3]13  şeyhler, hakimler ve imamlar hakkında şunları söyler:

Sormayı Unutma

“Dini okullarda eğitim görürler… Şöhret kazanmak ve öğretmenlik yapabilmek için, insanın iyi amel etmesi gerektiğini söylerler; ama bunu cemiyetlerde, makam sahibi olabilmek için yaparlar. 14

Dünya lokması için, neden ilim tahsil edersin? Bu ip, bu kuyudan çıkmak içindir. Başka bir kuyuya düşmek için değil! Şu sorulara, kendini sıkıca bağla: “Ben kimim ve özüm nedir? Buraya neden geldim ve nereye gidiyorum? Köküm nerededir? Ve şu anda, neyle meşgulüm ve yüzümü nereye çevirmem gerek?” [15]

Bizlere şu hadisi hatırlatır:

En Hayırlınız Başkalarına En Çok Faydası Olandır

“En hayırlınız, başkalarına en çok faydası olandır.” Fakat faydalı olanın ne olduğunu bilmeyenin, nasıl faydası olur? “Sene”nin ne manaya geldiğini bilmeyen ve “hayat”ın ne olduğunu anlamamış biri, başkasına nasıl uzun bir ömür dileyebilir? Bir arifin eline verilen küçük bir gümüş akçe, nefsine tapan bir adamın eline geçen bin akçeden yeğdir. [16]

Bizlere Kur’an’dan şu bölümü hatırlatır:

Güvenilir Olmak

Melekler ve Ruh (Cebrail) ona, süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir. [70.4],

[He says, ]Kur’an’ın remizlerini anlamazsın [der]. Eğer sadece dış mana üzere ölürsen, Cennet’in kokusunu alabilmen için, elli bin sene geçmesi gerekir. Eğer, “Peygamberlerin, evliyanın dünyası nerede?” diye hayal kurmaya devam edersen, başın döner, dengen kaybolur ve düşersin. Sadece yürümeye başla.

[Hatırla:] “Bana bir kulaç yaklaşana…”[17] Fakat kulaçtan kulaca, dizden dize farklar vardır. [Hz. Muhammed için dendi ki] “İki adımda geldi”, fakat sende Muhammed’in bacakları yok.” Senin içinde bir firavun, başını kaldırmış; Musa geldi ve onu dışarı sürdü. Sonra firavun tekrar geldi; Musa gitti. Bunlar renk değişimine işaretler. Bu böyle ne kadar sürüp gidecek? Musa’ya öyle bir tutun ki, bir firavun daha gelemesin. Bu oynaşan renkler Yol değildir. [18]

Gönül İnsanı Ol

Vücuda bağlı içgüdülerin değil, gönül insanı olmak lazım. Gönlü ara, içgüdülerini değil! Gönlün yeri neresidir? Gönül gizlidir.

Aslında bir Allah dostu olmasına rağmen, kıskançlıktan ona “gönül adamı” dediler. Hakk’ın parlak nuru, kalbe vurduğu an, kalp neşelenir. Sonra bir anda, o nur kaybolur. Bu defalarca tekrarlanır, ta ki kalp bir gönül olsun.

Kalp yanar, çok kere de kırılır, sonunda erir gider ve yalnız Allah kalır.

[Allah] bunu Davut Peygamber’e haber verdi. O Allah’a “Seni nerede arayayım?” diye sormuştu “[Allah] “Ben göklere ve yere sığmam, yalnız inanan kulumun kalbine sığarım.” O şöyle de demişti, “Ben, benim yolumda kalbi kırılanlarla beraberim.” “Gönül insanı” dediğin zaman, “kalbi kırılmışları” kastet, çünkü kalp kırıklığı elzemdir. Hakk’a erdiğin zaman, O’nun, Aziz Şanı’nın ilahi nurunu, o ilahi nurun içinde görürsün. Çünkü “Ben’den başkası bilmez.” [19]

Mevlana’nın bize söylediği gibi, “Aşk, İlahi Sırların usturlabıdır” [20]  Çoğu zaman aşk meşakkatle derinleşir.

Hz. Şems bizlere, Leyla ile Mecnun’u hatırlatır:

Leyla ile Mecnun

Harun Reşit bir gün şöyle söylemişti, “Leyla’yı bana getirin de bir göreyim. Mecnun ona olan aşkından bitap düştü; Doğu’dan Batı’ya tüm âşıklar, onların hikâyesini kendilerine ayna edindiler.” Adamları, büyük emekler sarfedip, paralar harcayıp, sonunda Leyla’yı getirmeyi başardılar ve Harun Reşit’in sarayında özel bir odaya yerleştirdiler. Halife Harun Reşit, akşam olunca odaya geldi. Mumlar yakıldı ve Leyla’ya uzunca bir süre baktıktan sonra, başını öne eğip oturdu. Sonunda kendi kendine “Biraz konuşturayım şunu, belki yüzünün güzelliği, konuşunca ortaya çıkıyordur” dedi. Leyla’ya dönüp, “Sen Leyla mısın?” diye sordu.

“Evet, ben Leyla’yım. Fakat sen Mecnun değilsin. Mecnun’un başındaki gözler sende yok ki.”

Başkalarına baktığın gözle, Leyla’yı nasıl görebilirsin?

Gözyaşlarıyla yıkarsan o gözleri belki…

Bana Mecnun’un gözüyle bak! Sevgiliye, ancak seven gözlerle bakmalı. Çünkü O, onları sever[5.54]. Ama onlar, Allah’a Aşk gözüyle bakmıyorlar. Onlar Allah’a ilim gözüyle, felsefe perspektifiyle bakıyorlar, fakat aşk gözüyle bakmak tamamen ayrı bir şeydir. [21]

Aşk Hatırlar

İnsan, genelde sevdiğini hatırlar. Hele de o sevgili, Allah ise! Ama O’nu hatırlanmaya layık olduğu gibi, kim hatırlayabilir? Seni her an hatırlarız; senin aşkınla doluyuz.[22]Hz. Şems bizlere şöyle söyler:

Bal Korur

Mutluluğun, dostların bir araya gelmesinde olduğunu, insanların bilmesini isterdim Ta ki, birbirleriyle karışsınlar, birbirlerine cemallerini göstersinler ki, aşk onların arasında hâsıl olsun. Aralarına şehvet girdikçe, nur birer birer kaybolur.

Bir şeyi balın içinde tutarsanız, taze ve tatlı kalır – hava onu bozmak için bir yol bulamaz. [23]

Acı Sözler Tatlanınca

Kimilerine göre, sözler[im] acı gelir, fakat o acıya katlanabilirlerse, sonrasında hoş bir lezzet alırlar. Eğer biri, acıya gülümsüyorsa, bu onun gözlerinin, acıdan sonra gelecek, tatlıyı görmesindendir. Bu görüşe göre sabır, bir işin sonucuna şahit olabilmektir. Sabırsızlık da, sonucu göremeyecek kadar, kısa görüşlü olmaktır. [24]

Mizahlı bir hikâyeyle, sabırla çabalamaya teşvik eder bizleri:

Sabır ve Talim

İpin üzerinde gözleri bağlı, ayağında takunyalar, kafasında bir su küpü ve ellerinde dört şey taşıdığı halde, yürüyebilen bir ip cambazı varmış. İpin üzerinde ayaklarını gıcırdatarak gider gelir, sonra birden bire kendini ipten aşağı atarmış. Ayaklarıyla, ya da koltuk altıyla, ipe tekrar tutunur ve sonra tek bir parmağından sallanarak ipin üzerine tekrar çıkarmış.

Bu arada, kendisinden daha şişman bir arkadaşı, düşüp dururmuş. O ipte gezerken, arkadaşı ona hep “Seni buraya falanca mürşidin adına getirdim,” diye bağırır, sonra da ağlarmış. Sonra seyirciler direkleri ve ağı toplayıp ona tavsiyeler vermek üzere toplanırlarmış.

Deniz kenarına gider, ipte yürüme talimi yaparlarmış ki, düşerlerse suya düşsünler. Uzun çalışmalar sonrasında, usta birer ip cambazı olmuşlar. Talimlerine bu defa, karada devam etmişler. Yavaş yavaş ipi yükselterek, sonunda ipin üzerinde yürümeyi öğrenirlermiş. Tıpkı hilalin dolunay olduğunu görmek, yağmurun kayaları yakuta çevirmesi ve denize düşen damlaların inci olmasını beklemek için, sabır gerektiği gibi, onlar da yavaş yavaş usta ip cambazları olmuşlar.

Zamanını beklersen, koruktan helva yapabilirsin.[25]

Derine Bak

Arasıra bana halimi sor.

Ben, senin hizmetkârınım.

Eğer Allah’ın kullarına, mallarıyla hizmet ederlerse, onlarda bir şevkat uyanır. İşleri bu şevkat sayesinde açılır.

Bir dost tarafından verilen bir akçe, başka biri tarafından verilen yüz bin akçeden daha kıymetlidir. Dostun yardımını kabul eden, ona bağlanır; dost tarafından verilen kapalı bir kapıyı açar.

Ben senin hizmetkârınım.

Hiçbir zaman, bir şeyhin güzel görünüşü, sözleri ya da amellerine aldanma! Onların arkasında bir şey vardır; sen onu iste. [26]Şöyle der:

Rızkın Dönmesi

Sizler için gece gündüz dua ediyorum, çünkü bu yolda kazalar vardır. Kimi kaza gelecekte olabilir; kimi de, şu anda olmaktadır. Olmakta olan kaza, duayla engellenemez, fakat gelecekte muhtemel olan kazayı, duayla geri çevirebilirsiniz.

Bazıları “Bizim Tanrı’mız çok şefkatli, bizim Tanrı’mız çok iyidir, fakat başkalarına değil.”

Böylesine güçlü bir ayrımcılıkla kendilerine bir tanrı bulurlar ve “Tanrı” olduğunu hayal ettiklerini, Tanrı sanırlar. Allah [kullarına] şükrün karşılığını verendir. [42.23]. Fakat burada “kulları” diyor – nerede o kullar? [27]

Gerçek kullar olmayı öğrenirken, iyi yol arkadaşları bulmamızı, peygamberler huzurunda olmayı ve peygamberleri “zikr” etmemizi tavsiye eder, O şöyle söyler:

Aşk Mücevheri 

Herkes kendi Pirinden bahseder.[28] Birgün rüyamda, Hz. Peygamber bana bir hırka verdi. Fakat bu hırka iki günde eskiyip parçalanan, sonra da fırına atılan, ya da yerbezi olarak, kullanılan hırkalardan değildi. Bu, sohbet ve yoldaşlık hırkasıydı. Sınırı olmayan, dünü, bugünü ya da yarını olmayan bir yoldaşlık… Aşkın “dün”le, “bugün”le ve “yarın”la ne ilgisi var? 29 Şöyle söyler:

İleri Görüşlü bir Yoldaş Bulmak

Şüphesiz yakın olduğun, beraber oturup kalktığın kişinin huylarını alırsın. Eğer bir saman çöpüne bakarsan, kuruluk seni kabz eder; eğer yeşilliğe, güllere bakarsan, içinde tazelik açılır. Yoldaşın seni, kendi dünyasına çeker. Kur’an’ı okumak, bu yüzden kalpleri temizler. Peygamberlerin sözlerini ve hallerini hatırlarsın. Onların şekilleri, senin ruhunla birleşir ve seninle oturup kalkan yoldaşların olurlar. İşte bu büyük, ölümsüz ve sonsuz mücevher sayesinde, kalpleri ısıtan yüksek bir ilim aldım ve sonunda onunla bir olup, ateşiyle doldum. 30

Hz. Şems’in söylediği gibi, “Ariflerin ruhları hazırdır. Hayat sahiplerini tanır ve onlara yardım ederler” [31]Der ki,

Vahiy Seninle Doğsun

Tüm dünya, beni sakalımdan assa dahi, söylemem gerekeni söylerim. Fakat hiç şüphesiz, bin yıl sonra dahi, söylediklerimi ancak, duymasını istediklerim duyacaktır.

Birkaç kişi Hz. Peygamber’in vahiy kâtibi, birkaçı da vahiylerin inme mahalli oldular. Bunların ikisi de, olmak için çok çalışın! Başka bir deyişle, kalbe inen vahyin hem mahal, hem de kâtibi olun. [32]

Dur, Ey Devem, Neşeyle Dur

Dünyadaki tüm kelimeler, arayanlara aittir. Pekiyi aradıklarının işareti nedir? Ben dinliyorum; sen de, dinliyorsun.

“Aranan Gerçek”le “Tanrı”yı tartarken, o âleme ulaşmak için, doğru zamanı bilmek gerekir. Sonuçta nereye gidiyorsun? Benim kıymetli dostum! Bu tartışmadan sonra başka ne söylenebilir? “Allah seninle olsun,” derim. Fakat bu bir ayrılık dileği değildir. Bu Allah’ın inayeti ve yardımının seninle olması, Efendi’nin seninle dost olması ve sırları bilen Hakk’ın, seni koruması için bir duadır.

Dur, ey devem! Neşe en son noktasına geldi; iş bitti; yolun sonuna gelindi. Dünya güzel bir cennete döndü. Kutlama vakti geldi yine ve herşey olması gerektiği yerde. [33]

Hz. Şems, Hz. Mevlâna’nın ona şöyle söylediğini söyler,

Parlak Sessizlik

“Eğer sessiz olursan, söylediklerin daha parlak olur, çünkü hem sessizliğin nuru hem de sözün değeri suskunlukta gizlenmiştir.” [34]

Bu yüzden bazen Şems’i, beraber sessiz olmaya davet ederim, yani kalbe…

Ve bu söylenenleri Kur’an kelamıyla tamamlamak için:

[bir süre sessizlik]

Asr Suresi’nde buyurulduğu gibi, önce İngilizce, sonra da inşallah Arapça olarak:

Asr Suresi, Zaman’ı Düşün [103:1-5]

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla

Zamanı düşün…

Şüphesiz, insanlar ziyandadır.

İman edenler ve salih amel edenler,

Hakk’ı tavsiye edenler,

Ve sabrı tavsiye edenler müstesna…

Bismillahirrahmanirrahim

Vel ‘asr

İnnel insâne lefiy husr

İllel leziyne âmenû

Ve ‘amilus sâlihâti

Ve tevasav bil hakki

Ve tevasav bis sabr Sadak Allah-ul Aziym

Aşk olsun.

 


[1] Rumi’s Sun, The Teachings of Shams of Tabriz, Çeviri: Refik Algan ve Camille Adams Helminski, Morning Light Press, 2008, sf.1.

[2] A.g.e., sf.79-80.

[3] A.g.e., sf.247-248.

[4] A.g.e., sf.123-124.

[5] A.g.e., sf.176-177.

[6] Kerman yöresi kimyonun bulunduğu tek yerdir.

[7] Gerçekte Allah bütün alemlerden müstağnidir [Ali İmran Suresi  3:97]. Ayrıca bkz. Enam Suresi 6:12-14:

De ki: “Göklerde ve yerde ne varsa kimindir?” “Allah’ındır!” de. O, merhametli olmayı kendine yazdı. Muhakkak sizi varlığında şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacak. Kendilerine yazık edenler iman etmezler.

Oysa gecede, gündüzde barınan herşey O’nundur. İşiten ve bilen ancak O’dur.

De ki: “Göklerin ve yerin yaratanı olan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim? Oysa O, yedirip besler, kendisi ise beslenmekten münezzehtir.” De ki: “Ben ehl-i İslamın birincisi olmakla emrolundum ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma!” buyuruldu.

8 O’nu gözler algılamaz, O ise bütün gözleri idrak eder. O öyle latif ve öyle herşeyden haberdardır. (Huvel Latiful Habir) [Enam Suresi, 6:103].

Kuran’daki bu ayet aynı zamanda şu hadisi hatırlatır: “Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşır, sonra Ben onu severim ve onun duyduğu kulağı, gördüğü gözü, konuştuğu dili, tuttuğu eli ve yürüdüğü ayağı olurum.

9 Rumi’s Sun, op. cit., sf.1-2.

[10] A.g.e., sf.382-382.

[11] A.g.e., sf.292.

12 A.g.e., sf.293.

13 See [61:1-3]:

Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah ıçin tesbih etmektedir. O, öyle üstündür, öyle hikmet sah A.g.e.ir.

Ey iman edenler, niçin yapmayacağınız şeyi söylersiniz?

Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük öfke ile karşılanır.

14 Ayrıca Bkz. Mesnevi II 2429-2435 (Jewels of Remembrance, Çeviri: Camille and Kabir Helminski):

Knowledge is conventional and borrowed when its owner is annoyed by people who aren’t fascinated by it. Since it was learned as a bait for popularity, and not for enlightenment, the seeker of religious knowledge is no better than the seeker of worldly knowledge. He seeks to please the vulgar and noble, rather than to attain freedom from this world.

[15] Rumi’s Sun, op.cit., sf.307-308.

[16] A.g.e., sf.63.

[17] Hadis Kudsi: “Bana bir adım atana Ben on adım atarım; … Bana yürüyene Ben koşarım.”

[18] Rumi’s Sun, op.cit., sf.65-66.

[19] Rumi’s Sun, op. cit., sf.433. Hadis Kudsi: Dostlarım kubbemin altındadır – onları Ben’den başkası bilmez.

[20] Mesnevi  I:110.

[21] A.g.e.., sf.45-46.

[22] A.g.e., sf.203.

[23] A.g.e., sf.392.

[24] A.g.e., sf.49.

[25] Rumi’s Sun, op.cit., sf.243.

[26] A.g.e., sf.44-45.

[27] A.g.e., sf.295.

[28] Yani, herkes kendi öğretmeni hakkında konuşur.  Hz. Şems de sevgili Pir’i olarak Hz. Muhammed’den bahsediyor.

29 Rumi’s Sun, op. cit., sf.70

30 A.g.e., sf.49.

[31] A.g.e., sf. 223.

[32] A.g.e., sf. 314. Ayrıca bkz. Mesnevi I:3228-3297.

[33] Rumi’s Sun, op.cit., sf.221.

[34] A.g.e., sf.140

 

 

ŞEMS – GÜNEŞLE AYDINLANANLAR