Cân nedir?

A+
A-

Cân nedir?

“Cânlar cânını istersen bu cism u cândan fâriğ ol

Gerçek Hakk’a âşık isen iki cihândan fâriğ ol”

Cân nedir? Cânlar cânânı kimdir? Cânlar cânını istemek, ne anlama gelir? Nasıl istenir? Cisim nedir? Cisimden ve cândan nasıl fariğ olunur? Hakka âşık olmak ne demektir? İki cihân neresidir? Bu iki cihândan nasıl fâriğ olunur?

Sorular, sorular, sorular… Söze bizzat Eşrefoğlu’nun günümüze kadar gelen bir nefesiyle başlamak lazımdı, başladık. Lakin bize öylesine bir resim çizdi ki, içinde yaşanılan çağda, adeta bir girdap gibi insanı boğan tekdüzeliğin hüküm sürdüğü, bağların ve örtülerin günbegün arttığı şu günlerde, o sözü bihakkın anlamak ve anlamlandırmakta güçlük çekiyoruz. Bu yüzden o nefese hemen kulak veremiyor, muradı idrakte zorluk çekiyor ve bir kucak dolusu soruyu hemen oracıkta sorup geçiyoruz.

Cân, bir medeniyet kavramıydı. Hem bizzat içimizi, iç âlemimizi ifade ediyordu, hem de bir irfan yoluna mensup olmanın sunduğu kimliği… Cân, bendim, sendin, dostumdu, yol arkadaşımdı, dokunduğum toprak, gölgelendiğim ağaç yaprağı, uçan kuş, akan su, velhasıl bütün bir kâinattı. Cân, sözdü, mânâ idi. Kâinatta var olan her cân, aynı zamanda sözdü; mânâ idi. Her haliyle konuşan insan, konuşan tabiat… Bu sözün, bu mânânın esasını oluşturan bir öz söz ve öz mânâ vardı; her şeye cân olan, cân içinde cân olan: Cânlar cânı… Yegâne varlık amacı, bu cânlar cânına ermek!

Cânlar cânına erme niyetinde olan insan, kendi kendisiyle yetinen, mütevekkil, vakur, kimden ve neden korkacağını bilen, kime nasıl davranacağının farkında olan, sükûtu sese ve söze dönüştüren bir insan. Onun eliyle fethedilen ve yeniden imar edilen şehirler, sokakları, kamusal alanları, meydanları, dini ve sivil mimarisiyle yapıları, yüce mabetleri, mektepleri, medreseleri, çarşıları, hanları ve hamamlarıyla bir eriş şehri, bir oluş şehri… İznik sokaklarında, yaşanan işgale ve zaman ırmağına rağmen, bu oluş şehrinin izlerini sürmek mümkündür. Evet, İznik, camileri, tarihte önemli misyon icra etmiş olan medreseleri ve tekkeleri, ilim ve irfan ocaklarıyla, toprağa hayat sunan çini atölyeleriyle ve yetiştirdiği meyve ve sebzeleriyle tarihi misyonunu onurla taşıyan şehirlerimizden birisidir.

İznik, bağrında barındırdığı Dâvûd-ı Kayserî, Süleyman Çelebi’nin dedesi Şeyh Mahmud ve düşünce tarihimizin mümtaz temsilcilerinden Kutbuddin Muhammed İznikî gibi değerleriyle “cânlâr cânına ermiş” bir şehir görünümü arz eder. Şüphesiz bu değerler içerisinde tesiri en çok olan ve hâlâ da etkili olanı, Eşrefoğlu Rûmî’dir. Eşrefoğlu Rûmî, tesis ettiği irfan okulu olan Eşrefiyye ile sadece yaşadığı çağı ve İznik’i değil; içinde yaşadığımız asra değin bütün zamanları ve İznik’ten başlayarak Bosna Hersek’e kadar uzanan geniş kültür coğrafyamızı tesiri altına alan büyük bir ruhtur. Bu büyük ruh, üstadı Hacı Bayram-ı Velî’nin “sadırlara yaz” emrine uyarak kurduğu sohbet halkasında, “aşk sayrusu olanları tîmâr eylemenin” yanında, satırlara yazdığı eserleriyle de asırlarca okunmuş ve yeni sohbet halkalarının kurulmasına öncülük etmiştir.

Bu büyük ruhu anlamak, hizmetlerini hatırlamak, telif ettiği eserleri yeniden okumak ve yolunu tanımakla mümkün olacaktır. Bu sebepledir ki, İznik Belediyesi’nin katkılarıyla, İznikli Gönül Adamı Eşrefoğlu Rumî Sempozyumu’na hazırlanıyoruz. 8 Mayıs 2010 günü, İznik’te değerli ilim ve sanat adamlarıyla Eşrefoğlu Rûmî’yi, dönemini, etkilerini, yolunu ve şiirini konuşacağız. Orada, cânlar cânına ermek isteyen bu büyük ruhu anacak, dilimize ve kültürümüze kazandırdıklarını konuşacağız. Ne dersiniz? Sizleri de İznik’e bekleyelim mi?

www.iyibilgi.com

Prof. Dr. Bilal Kemikli

bkemikli@gmail.com