Çağrı Dergisi ve Feyzi Halıcı

A+
A-

ÇAĞRI DERGİSİ VE FEYZİ HALICI

Her insanın bu dünyaya bir geliş sebebi vardır. Bazıları dünyaya bir fert olarak gelmiştir; doğar, büyür yaşar ve ölür. Bazıları ise bu dünyaya bir değer katmak için doğmuştur. İşte bu değer katma için gelenlerden biri de FEYZİ HALICI’dır.

Orta okul sıralarında kendileriyle bir şarkı vesilesiyle gıyaben tanıştık. Rahmetli Cinuçen Tanrıkorur’un bestelediği “Günaydınım” şarkısıyla. O yıllarda bu şarkı herkesin dilindeydi. Gerçi şimdi de dillerde ve gönüllerde yaşamakta. Şarkının sözleri Rahmetli Feyzi Halıcı’ya aitti.

1990 yılında Halıcı’nın TÜTAV’da görev yaptığı yıllarda, Post-nişin Nadir Karnıbüyükler Dede Efendi’nin “Sema Dede”si olarak eğitmenliğini yaptığı sema kursundan biz de nasiplenirken kendileriyle yüz yüze tanışmak nasip oldu.

2001 Yılı’nda Celal Bayar Üniversitesi tarafından Manisa’da Yrd. Doç. Dr. Bekir Sami Özsoy (Aşık Nuri Şahinoğlu) öncülüğünde yapılan Manisa Aşıklar Şöleni’nde görüştük. Daha sonra tertip heyeti içinde bulunduğumuz BİRİNCİ ULUSLARARASI MEVLÂNÂ, MESNEVÎ VE MEVLEVÎHÂNELER SEMPOZYUMU’nda “Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Gelecek Çağları Kucaklayan Bir Yeryüzü Öğretmenidir” başlıklı tebliğleriyle katıldılar ve orada da kendileriyle görüşmek, bilişmek fırsatı oldu.

Kimdi Feyzi Halıcı? Ailesi, Konya’da ikamet ediyordu. Mevlânâ Dergâhına yakın olan evlerinde dünyaya geldi. Bu durum çocukluğunun geçtiği bu dergâhtan feyz almasına da vesile oldu. Babası Erzurumlu bir halı Tüccarıydı. Bu sebeple aile, “Halıcı” soyadını aldı. Baba dostu Konyalı Âşık Mehmet Ağa’dan etkilendi. Üniversitede kimya eğitimini aldı ama o Konya’da ticaretle uğraşmayı tercih etti.

Hani biraz önce “bazıları dünyaya değer katmak için gelmiştir” demiştik ya Feyzi Halıcı da yüze civarında eserlerinin yanında Hz. Mevlana’yı Anma Törenleri’ni, Âşıklar Bayramı’nı ve Türkiye Cirit Oyunları Şampiyonası‘nı düzenleyerek gelenekselleştirdi ve bugüne miras bıraktı. Tekke ve zaviyelerin sırlanmasından sonra ilk defa yapılacak olan 1954’teki şeb-i arus programında ve sonraki programların yürütme kurulunda yer aldı. Daha sonra kurmuş olduğu dernek bu vazifeyi üstlendi.

1966 yılından sonra Konya’da düzenlediği “Konya Âşıklar Bayramı” geleneksel hale geldi. Bu etkinliği ile âşık edebiyatın 20. yüzyılda hayatiyetini sürdürmesine vesile oldu.

Konya’da, onlarca yıl, hiçbir özel ve resmi kurumun yapamadığını yapan Konya Turizm Derneği’ni kurdu. Bu dernek Konya’nın fikir, sanat ve kültür tarihine unutulmaz hizmetlerde bulundu.

Konya senatörlüğü yaptı. Atatürk Kültür Merkezi Bilim Kurulu Üyeliği, TÜTAV (Türk Tanıtma Vakfı) Konya Kültür ve Turizm Vakfı Başkanlığı v.b. sayısız kuruluşlarda hizmetlerde bulundu. TÜTAV’da görev yaptığı yıllarda 1990 yılında Hz. Mevlânâ’ya olan aşkı ile bir sema kursu açtı ve sema topluluğu kurdu.

9 Ekim 2017 tarihinde dünya vazifesini tamamlayarak ebedî âleme göçtü.

Şiir dünyasında tasavvufun dört büyüğünün (Hoca Ahmed Yesevi, Mevlânâ, Hacı Bektâş-ı Velî, Yunus Emre hazerâtı) izleri ayan beyan meydandadır. Aruz ve hece onun şiirlerinde beraber çağlamaktadır. Her ikisinin de coşkusu duyulur.

1957 yılından günümüze kadar süre gelen ÇAĞRI dergisini âdeta bir sadaka-i câriyedir. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın bir Konya ziyaret esnasında doğmuştur. İsmini iki çağrıdan alır: Selçuklu Devletinin kurucusu Çağrı Bey ve Hz. Mevlânâ’nın tüm insanlık alemine yaptığı çağrı, derginin isminde billurlaşmıştır.

Bu yıl kendilerinin doğumunun 100. yılıdır. İkinci evlatları Çağrı da 750. sayısı ile Temmuz-Ağustos-Eylül sayılarıyla okurlarla buluştu. Varlık dergisinden sonra çıkan en uzun soluklu dergilerden biridir ÇAĞRI. Bu 750. sayıya kadar tüm hizmeti geçenlere teşekkürlerimizi arz ile emekleri önünde hürmetle eğiliyoruz.

  1. sayı, Muhterem eşleri Bahar Halıcı Hanımefendinin kendileri hakkında 100. doğum yılları vesilesiyle düzenlenen programda yaptıkları konuşmayla başlıyor. Emrehan Halıcı Beyin aynı programda yaptığı konuşmayla devam ediyor. “Uzun yıllar hizmet ettiği Konya Turizm Derneği’nde çalışma odasını penceresi Hz. Mevlânâ’nın türbesine bakardı, ondan feyz alırdı.” cümlesi dikkatimizi çekiyor.

Halistin Kukul, “nezih, zarif ve mana yüklü mısralarını bizlere bırakarak ebedî âleme göçtü.” sözleriyle bizlere Fezâî’nin şiir dünyasına kapı aralıyor.

Saim Sakaoğlu Hocamız hatıralarla bizi geçmişe götürüyor.

Tamilla Abbashanlı Aliyeva ise çeşitli otoritelerin Feyzi Halıcı şiirlerine yaklaşımlarını aktarırken günümüzün kıymetli şairelerinden Rabia Barış hanımefendi, yazıyla; Halıcı’nın “manevî oğlum” dediği Âşık Nuri Şahinoğlu (Yrd. Doç. Dr. Bekir Sami Özsoy) da uzun soluklu bir şiirle kendileri hakkındaki duygularını okuyucuyla paylaşıyor.

Nevin Halıcı hanımefendi, kendilerinin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verdikten sonra Bahar Gökfiliz Halıcı hanımefendinin Merhum Feyzi Halıcı şanında söylediği

Al demişim senin olsun bu gönül
Görmez gayrı bu can senden başka gül

dizelerinden sonra, onu nurdan yataklarda uyutuyor.

Muharrem Kubat, hatıralar güldestesinden sonra

“Bir eylül akşamı bulmuştum seni,
Uzun küpelerin, siyah elbisen.
Bozma o günlerin manzarasını
Öyle gel sevdiğim, yine gelirsen”

dörtlüğünü Halıcı’ya armağan ediyor.

Faika Sarp ise onu bir sabah Mevlânâ Dergahında gördüğünü

“Her sabah gün doğarken
Mevlana dergahında
Semah eden birini görürseniz eğer
Odur o, Feyzi Halıcıdır o
Elleri dualı, yüreği şiir yüklü
Şairler sultanı Feyzi Halıcıdır o
Feyzi Halıcıdır o”

mısralarıyla anlatıyor.

Abdülkadir Güler, Halıcı’nın sanat yönünü anlattıktan sonra onun ata diyarı Erzurum için yazdığı bir şiirini paylaşıyor:

“Ceddim tarihleşmiş Oğuz soyunda
Çok kılıç salladım sınır boyunda
Dökülmüş kanım var Tuna suyunda
Ben Erzurumluyum Erzurumluyum.”

Ve Rabia Barış mesnevi tarzı bir şiirle Halıcıyı yad ederken

“Dünya ki arz üstünde, iki kapılı handı
Güzel ömür insana, Haktan gelen ihsandı”

diyerek, onun yaptıklarının haktan gelen bir ihsan olduğunu vurguluyor.

Biz de kendilerine rahmet dilerken ÇAĞRI dergisine de uzun yıllar arzumuzu yineliyoruz.