BİZ KURAN’I ANLIYOR MUYUZ?
BİZ KURAN’I ANLIYOR MUYUZ?
Müslümanız çok şükür. Kitabımız Kuran. Her sıkıntıya düştükçe Ona başvururuz.
Başvururuz da ne yaparız. Vaktimiz varsa acır hatim indiririz. Ya da bildiğimiz sureleri okuyup Kuran’ın gölgesinde hayatımızı düzenlediğimizi sanırız.
Hiç dikkat ettiniz mi, ben de bu ilahiyatçılar gemisinin içerisinde olduğumu da belirterek şunu söyleyeceğim, bizim din adamlarımız, ilahiyat hocalarımız, müftülerimiz Kuran’ın sosyal hayatımızdaki yönümüze ışık tutacak bir şeyler söyleyebilmiş ya da yapabilmişler midir?
Açın Kuran’ı okuyun: Üçte ikisine yakını Peygamber hikâyelerinden ibarettir. Yüce Yaratıcımız, niye ahkâm ayetlerinden çok, muamelatla ilgili ayetlerinden çok geçmişteki bu örnek ve önder insanların hayat hikâyelerini bize anlatır?
Bakınız, sanki bir roman okuyorsunuz gibidir:
Hz. Yusuf, kardeşleriyle yaşadıkları, sarayda Züleyha ile yaşadıkları, Züleyha’nın çevresindeki kadınlar tarafından eleştirilmesi üzerine ellerine bıçak ve elma vererek Hz. Yusuf’u karşılarına çıkarması, kadınların onu görünce ellerini kesmeleri…
Sadece bu mu? İlk Peygamber, Hz. Âdem’in cennetten kovulması başlı başına bir aşk dramı değil midir? Oğullarının birbiriyle kavgası, birinin diğerini öldürmesi, fıtratımızda bulunan hırsların kontrole alınmaması halinde, kardeşleri bile birbirine düşman edeceğini öğütlemez mi?
Hz. Nuh’un, Hz. Lut’un, Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın, Hatta Hz. Peygamber’in yakınlarından gördüğü korkunç denecek derecedeki dışlayıcı, cezalandırıcı tutumları, bize sosyal bir nizam içinde insanın nasıl bir hırs vahşetinin çekirdeğini duygularında taşıdığını göstermiyor mu?
Bütün bunları Kuran, bir aşk hikâyesi olsun, bir çatışma macerası olsun diye mi anlatıyor bize?
Elbette ki hayır!
Kuran bize, ‘siz de insansınız, sizin de bu duygusallığınız olacaktır, Allah’ın koruduğu özel kulları olan Peygamberler nasıl hayatın gerçeğinden uzak kalamamışsa, hele hele sizler sıradan insanlar olarak hiç kalamayacaksınız! Onun için bunlardan ders alın, kendinize çeki düzen verin’, dercesine bunları sıralar durur.
Bizim maalesef çoğunluğu bu idrak körlüğü içinde olan günahkâr din adamlarımız ne yapar? ‘Namaz kılmazsanız, oruç tutmazsanız’, diye başlar ve cehennemin kapısını açar suratımıza…
Bunları derken, bazı talihsizler gibi, namazsız, oruçsuz Müslümanlığı mı savunuyorum? Hayır, kesinlikle hayır! Çok şükür, bu ibadetlerimin hassasiyeti içerisindeyim. Ancak bunlar, benim Rabbime kaşı şükür borcumu ifadedir. Eğer var ise, namazdaki ihlasınızı sokağa taşıyabiliyor musunuz? Meselenin özü buradadır! Namaz kılıp yalan söylüyorsanız, oruç tutup kul hakkı yiyorsanız, sizi İslam’ın hangi odacığına koyacağız?
Kuran’ın sosyal muhtevası, insanlığın sosyal hafızasıdır! Bunun içindir ki, Kuran’da; ‘aklınıza danışın’, ilahi hükmü çokça geçer. Hangimiz aklın gereği olarak bu sosyal olayların tahlilini kuran hassasiyeti ve ruhaniyeti içinde yapabildik? Bu olaylardan kendimize dersler çıkarabildik?
Dini anlatamadığımız için ondan kopan insanların sorumluluğundan kurtulacağımızı sanmıyorum.
Züleyha’nın bıçakla imtihan ettiği kadınların durumuna düşmek istemiyorsak, yükümlülüğümüzü bilmemiz gerekiyor. Bu, inandığını sanan için de, inananlara yön verme yükümlülüğünü taşıyanlar için de ilk şarttır!