Birisi size deve derse kızar mısınız?
Birisi size deve derse kızar mısınız?
Bir arkadaşımla sohbet ediyoruz. Laf döndü, dolaştı, hayvanlarla insanlar arasındaki benzerliğe geldi. Hepimiz günlük hayatta birilerini tarif ederken hayvanları kullanırız. Çok kurnaz olduğunu bildiğimiz birisine tilki, hafif bön olana öküz, çok çalışkana inek veya karınca, tenbele ağustos böceği, güçlü kuvvetli birisi mert ve yiğit ise aslan, kaba saba ise ayı, hain ise akrep veya yılan, üretken ve faydalı ise arı, uysal ise koyun deriz. Sesi güzelse bülbül, berbatsa karga gelir aklımıza. Hakaret etmek için de bir sürü hayvan ismi sıralanabilir. Bunların yanı sıra burada sayamadığım bir çok özelliği bir çok hayvana benzetebiliriz.
Ben de arkadaşıma deveyi sordum. Deve deyince aklına ne geliyor, dediğimde bana deve dikeninden başladı, deva tabanına kadar gitti. Deveye boynun neden eğri diye sormuşların üzerinden geçtikten sonra, develerin tellalliğinden dem vurdu ve kainatın efendisi peygamberimizin hırkasının deve yününden olduğunu hatırlattı. Bunun üzerine birisi sana deve derse kızar mısın, diye sordum. O da çok kızmayacağını, ama üzülebileceğini söyledi. Devenin içinde saflığı barındırdığı için çok kızamadığını ancak iri-yarı olmak anlamının kendisini üzeceğini söyledi. Bunun üzerine ona Mesnevi’de yer alan aşağıdaki hikayeyi okudum.
Katır ile devenin arkadaşlığı
Bir katır ile bir deve arkadaş olmuş. Birlikte yolculuğa çıkmışlar. Deve iniş ve yokuşlarda, düzgün ve çakıllı, kumlu yollarda pek rahat gidermiş. Buna karşın katır yokuş çıkarken zorlanır, inerken yuvarlanırmış. Devenin bu rahat ve sakin yürüyüşünü görünce dayanamamış, sormuş:
– Deve kardeş! Sen iyi bir yol arkadaşısın. Sen yokuşlarda, inişlerde, sarp yollarda düşmeden güzelce gidiyorsun. Ben ise yolunu şaşırmış kimse gibi tepetaklak oluyorum. İster kuru yol olsun, isterse çamurlu, her zaman yüzükoyun düşüyorum. Lütfen söyle bana, sen nasıl oluyor da düşmeden gidiyorsun. Söyle, ben de bileyim, artık düşmeyeyim.
Arkadaşı katırın bu durumuna üzülen deve ona cevap vermiş:
– Ey bahstsız arkadaşım, benim gözüm seninkinden daha parlak. Ayrıca boynum uzun olduğu için yüksekten bakmakta. Yüksek bir tepeye çıktığımda patikanın sonunu görürüm. Allah, tüm yollarının iniş ve çıkışını bana gösterir. Ben her adımımı görerek atarım. Onun için sürçmekten ve düşmekten kurtulurum. Oysa sen üç adım ötesine bakmazsın. Yemi görürsün ama altındaki tuzağı görmezsin. Şimdi sen cevap ver. Oturmada, yürümede hiç gözü gören ile görmeyen bir olur mu?
Bu hikayeyi okuduktan sonra da şu açıklamları yaptım.
Yolculuğa çıkmak: Beraber yaşamak, birlikte bir iş yapmak.
İnişli çıkışlı yollar: Hayatın zorlukları ve kolaylıkları.
Çakıllı ve sarp yollar: Hayatta karşımıza çıkan zorluklar.
Yüzükoyun yere düşmek: Zorluklar karşısında bunalmak, ne yapacağını bilememek.
Sonra da hikayede isimleri geçen hayvanları anlattım.
Deve: Akıllı, bilgili, irfan ve basiret sahibi kimse. Acele etmeden, kızmadan, hiddetlenmeden işlerini yapan, bir iş yapmadan once hesap eden, düşünen ve ona göre hareket eden kimse. Hadis-i şerif bu kimseleri şöyle tarif eder:
İnananlar yumuşak huylu, yavaş tabiatlı olur. Güzel yürüyen ve çekince gelen deveye benzerler.
Katır: Ahlaksız, geçimsiz, dikkatsiz, düşünmeden hareket eden, hiddetlenince ne yapacağını bilmeyen cahil kimseler.
Bütün bunları okuduktan sonra arkadaşa dönerek tekrar sordum; Birisi sana deve derse kızar mısın?
Sizce ne cevap vermiş olabilir?
İsmail GÜLEÇ
[divide style=”2″]