BİR OLMAK
BİR OLMAK
Pazar akşamı kandildi.
Doğum günü.
Doğan Peygamberimiz(sav).
Bir çok yerde programlar olurdu her zaman. Bazen bir kısmına katılır. Bazen de evde kutlama mesajlarıyla günü geçirirdik. Bu Pazar da vardı programlar. Ben evdeydim. Televizyonlardaki kutlama programları da çok klasiktir ve genellikle ilgimi çekmezdi. Fakat bu kez farklıydı. Hiç olmadığı kadar.
TRT 1 deki kutlama programından söz etmek istedim. Düşünemeyeceğim kadar güzel bir programla karşılaştım. Çok hislendim. Aynı anda Kerkük, Diyarbakır, İstanbul, Lefkoşa ve Saraybosna’dan insanlar aynı duygularla bir araya getirilmişti. Öncelikle TRT kurumu kutlanmayı hak ediyor. Kendilerine şükranlarımı arz ediyorum. Öylesine büyülü bir atmosfer oluştu ki ilk kez belki de bu doğum günü başka bir anlam kazandı benim için. Sonra düşündüm neden bu kadar etkilendiğimi. Farklı olan, bunu diğerlerinden farklı kılan neydi?
Sanırım bir arada aynı duyguları yaşamaktı. Hep söylenirdi çeşitli toplantılarda Hz Mevlana’nın şu sözü: “Aynı dili konuşan değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşır”. Demek ki buymuş. Bir bilginin içselleşmesi, hakkel yakın haline gelmesi böyle bir şey.
Program sırasında Kerkük halkının bugüne yönelik adetleriyle ilgili bir bölüm vardı. İnsanlar bugüne yönelik çeşitli etkinliklerde bulunuyorlar. Yemekler yapılıyor. Tıpkı bizde bayramlarda bir arada yenilen yemekler gibi. Orada da insanlar bugünde özel bir yemekte ailece bir araya geliyorlarmış. Bir yaşlı amca yemeğin başlangıcında şöyle bir söz etti: “Bugün bu yemek Peygamberimiz’in şerefinedir”.
İşte orada sarsıldım.
O’nun şerefine. O’nun hatırı için.
Ne kadar yüce ve yüksek bir anlayış.
Bir arada olmak, aynı şeyleri hissetmek ne keyifli, ne yüce bir şeymiş.
Programın içeriği ile de ilgili çok fazla şey söylenebilir. Çok güzel anekdotlar, duyuşlar, hissedişler. Ancak en önemlisi bunun düşünülmüş ve yapılmış olmasıydı. Tekrar teşekkürler TRT.
Gelelim çıkarabileceğimiz sonuçlara. Bir arada olmak. Yapıyı korumak. Bütün olmak. Yıllardır uğraş verdiğimiz temel problemimiz. Hem kişisel olarak, hem kurumsal, hem ülke hem insanlık adına. Bir arada olmak önce bir arada olmayı sağlayacak Bir’e tutunmakla olur. Hem kişi, hem kurum hem ülke hem insanlık önce Bir’ini tespit etmeliler. Sonra bu Bir’in etrafında birlikte halkalar oluşturarak yapıyı sağlamlaştırabilirler. Bir’leri farklı insanlar bir arada olamazlar. Ancak O Bir’in etrafında onunla birlikte hissedilebilecek duygular yakınlaştırır.
Mesnevi’nin ayrılıktan şikayet ederek başladığını düşünürsek. Ayrılığın temel problemimiz olduğu sonucuna da rahatlıkla ulaşabiliriz. O zaman çözümü kavuşma da deriz. Bir arada olma. Madem ayrılıklardan söz ediyor. O zaman ayrılıklar da olacak demektir. Ve ayrılıklar olacaksa bunlara çözüm bulma uğraşı da gerekecek. Çözümü de yine O vereceğine göre ilk önce O’nunla yakınlaşma çabası birinci önceliğimiz olacak. Yakınlaşmanın temel şartını da yine O’ndan öğrenmek en akıllıcası. Beni seviyorsanız doğum gününü kutladığınız Şahsa uyun diyor ya. O’nu izleyin, takip edin ve tabi en başta sevin O’nu diyor ya. Sonra da Onları sevenleri sevin.
Böylece asıl sevilmesi gerekeni sevip yakınlaşacaksınız. İşte bir arada olmanın en kolay ve uygulanabilir formülü.
Ölümsüz aşk, ister ruhta ister gözde olsun, her an goncadan daha tazedir.
Bâkî olanın aşkını seç ki o, cana can katan şarabın sâkisidir.
O’nun aşkını seç ki bütün peygamberler O’nun aşkından dolayı şan şöhret kazanmışlardır.
Sen, “ O padişahın huzuruna çıkmak için bize izin yoktur” deme; âlicenap kimseler için işler zor değildir.(Mesnevi.1. cilt)