Beyâtî Âyîn-i Şerîfi Güftesi İle Açıklamalı Türkçe İfâdesi
Beyâtî Âyîn-i Şerîfi Güftesi İle Açıklamalı Türkçe İfâdesi
Birinci Selâm
Mef ‘û lü / Me fâ ‘î lü / Me fâ ‘î lü / Fe ‘ûl
1. Şâhâ zi-kerem ber men-i dervîş niger
Hey hey
Sultân-ı men vây
Hey hey
Hünkâr-ı men vây
âh
2. Ber hâl-i men-i haste-i dil-rîş niger
Hey hey
Sultân-ı men vây
Hey hey
Hünkâr-ı men vây
âh
3. Her çend neyem lâyık-ı bahşâyiş-i tü
Hey hey
Sultân-ı men vây vây
Hey hey
Hünkâr-ı men vây
Hey yâr
4. Ber men men-i ger ber kerem-i hîş niger
Hey hey
Sultân-ı men vây
Hey hey
Hünkâr-ı men vây
âh
Hey hey
İhsân meded vây vây
Hey hey gufrân meded vây
Hey yâr
Yâr yüreğim yâr
âh
Gör ki neler var
Hey yâr
1. Ey şâhım! Ey gönlümün sultânı! Dervîşine bir nazar eyle.
2. Gönlü yaralı hastanın hâline bir nazar ediver.
3. Her ne kadar senin, bu ikrâmına, ihsânına lâyık değilsem de,
4. Sen bana, kendi kereminle nazar ediver…
Mef ‘û lü / Me fâ ‘î lün / Me fâ ‘î lün / Fâ‘
1. Yâ Rab zi-dü kevn-i bî-niyâzem gerdân
Hey yâr
Hey dost
2. Vez efser-i fakr-ı serfirâzem gerdân
Hey yâr
Hey dost
3. Ender haremet mahrem-i râzem gerdân
Hey yâr
Hey dost
4. Ân reh ki ne sûy-i tüst(i) bâzem gerdân
Hey yâr
Hey dost
1. Yâ Rab! Beni, dünyâ ve âhiret arzûsundan arındır, sana dönder;
2. Başıma yokluk tâcını giydirip, beni huzûruna yönelt.
3. Yâ Rab! Beni haremine dâhil et; sırlarının mahremi eyle;
4. Beni, sana ulaşmayan yoldan, sana ulaşan yola dönder…
Me fâ ‘i lün / Fe ‘i lâ tün / Me fâ ‘i lün / Fe ‘i lün
1. Biyâ biyâ ki tü-yi cân(ı) cân-ı cân-ı Semâ
Biyâ ki serv-i revânî be bôs(i)tân-ı Semâ
Biyâ ki çeşme-i hûrşîd zîr-i sâye-i tüst
Hezâr(ı) zühre tü dârî ber âsumân-ı Semâ (1)
(Terennüm-i sâz)
1. Semâın cânının cânına, cân olan Cânım! Gel, gel!
2. Semâ bahçesinde yürüyen Servim! Gel, gel!
3. Güneş kaynağı bile, gölgesinin altında olan;
4. Semâ gök kubbesinde, binlerce zühresi bulunan Cânânım! Gel, gel!
Zühre: Güneş sisteminin ikinci gezegenidir. Halk dilinde çoban yıldızıdır.
Bâzen gök yüzünün batı yönünde, bâzen de doğu yönünde çok
parlak bir biçimde görünür. Bu yıldıza bakanların gönlü ferahlar; rûhu
sevinçle dolar. Zarîf, hassâs, zevk sâhibi, zekî, mahâretli ve
san’atkâr olanların sembolüdür.
Zühre, aşkın mutrıbı; gökkubbesinin sâzendesidir.
İkinci Selâm
Me fâ ‘î lün / Me fâ ‘î lün / Fe ‘û lün
Yâr
1. Çü în sultân-ı mârâ bende bâşî
Yâr
2. Heme giryende tü der hande bâşî
Âh yâr
3. Eger pür gam şeved etrâf-ı âlem
Yâr
4. Tü şâd ü hurrem ü ferhunde bâşî
Âh yâr
5. Be aşk-ı Şems-i Tebrîzî bi dih câm
(Şems-i Tebrîzî derken postnişîn, sersemâzen, mutrıbân ve muhibbân baş eğer; baş keser.)
Yâr
6. Ki der milk-i Hudâ pâyende bâşî (2)
Hey hey
Hey hey
İhsân meded
Hey hey
Gufrân meded
Hey hey
İhsân meded
Vây
Hey hey
Gufrân meded
Vây
Terennüm-i Sâz
1. Bu, bizim sultânımıza bende (kul, köle) olursan,
2. Herkes ağlarken, sen hep gülersin.
3. Dünyânın her yönü, altı ciheti, eğer gamla dolsa,
4. Sen elbette kutlu, memnûn, sevinçli bir hâlde olursun.
5. Şems-i Tebrîzî aşkına bir kadeh sun ki,
6. Allâh’ın mülkünde dâim kalasın…
Üçüncü Selâm
Fâ ‘i lâ tün / Fâ ‘i lâ tün / Fâ ‘i lün
1. Nâgehân anber-feşân âmed sabâ
Belî Yâr-i men
Amân
2. Bûy-i müşk ü za’ferân âmed sabâ
Belî Yâr-i men
Dost
3. Gül şüküfte ender în sahn-ı çemen
Belî Yâr-i men
Amân
4. Sad nevâ-yı (âh) bülbülân âmed sabâ
Belî Yâr-i men
Dost
5. Şems-i Tebrîzî sabâha’l-aşk(ı) güft
(Şems-i Tebrîzî derken postnişîn, sersemâzen, mutrıbân ve muhibbân baş eğer; baş keser.)
Belî Yâr-i men
Amân
6. Âşıkân râ (âh) cân-ı cân âmed sabâ
Terennüm-i Sâz
1. Ansızın, anber saçan sabâ (seherde esen hoş, latîf bahar rüzgârı) geldi.
2. Sabâ, misk ve za‘ferân (baharda açan güzel çiçekler) kokusuyla geldi.
3. Çemenlikte de güller açtı.
4. Sabâ geldi, yüzlerce bülbülün âhenkli sadâsı duyulmada…
5. Aşkın sabâhı Şems-i Tebrîzî (Muhammed Celâleddin) dedi ki:
6. Âşıklara, cânın cânı olan sabâ geldi. Sabâ geldi; âşıkların cânına cân geldi.
Müf te ‘i lün / Fâ ‘i lün / Müf te ‘i lün / Fâ ‘i lün
1. Ey ki hezâr âferîn bu nice sultân olur
2. Kulı olan kişiler (âh) Husrev ü Hâkân olur
3. Her ki bu gün VELED’e inanuben yüz süre
[Veled (Hazret-i Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled) derken postnişîn, sersemâzen, mutrıbân ve muhibbân baş eğer; baş keser.]
4. Yoksul ise bây olur (âh) bây ise sultân olur
Terennüm-i Sâz
Bu mısralar, Ahmed Eflâkî Dede (? – 761/1359)’nindir. Cenâb-ı Sultân Veled (623/1226-712/1312)’i gören bahtiyârlardandır.
Ulu Ârif Çelebî Hazretleri (670/1272 – 719/1320)’ye intisâb ettiği için Ârifî diye yâdedilen Dedemiz, Ulu Ârif Çelebî’nin emriyle Menâkıbü’l-Ârifîn’i kaleme almıştır.
Bütün âyinlerde üçüncü selâmda bu güfte, yürük semâî olarak bestelenir.
Mef ‘û lü / Me fâ ‘î lü / Me fâ ‘î lü / Fe ‘û lün
1. Ân sürh(i) kabâyî ki çü mehpâr ber âmed
Âh ber âmed
2. İmsâl der în hırka-i jengâr ber âmed
Âh ber âmed
3. Şemsü’l-Hak-ı Tebrîz(i) resîdest bi gûyid
(Şemsü’l Hak-ı Tebrîzî derken postnişîn, sersemâzen, mutrıbân ve muhibbân baş eğer; baş keser)
Âh bi gûyid
4. Kez çerh-i safâ ân meh-i envâr ber âmed (3)
Âh ber âmed
Terennüm-i Sâz
1. O ay parçası gibi cemâl sâhibi, kırmızı abâlı yâr,
2. Bu yıl pas renkli bir hırkayla geliverdi.
3. Tebrîz’in Hak güneşi ulaştı;
4. Safâ göğünden, o nûrlar saçan ay geliverdi.
Müf te ‘i lün / Müf te ‘i lün / Fâ ‘i lün
1. Her ki zi uşşâk girîzân şeved
2. Bâr(i) diger hâce peşîmân şeved
3. Her ki sebû-yi tü keşed âkıbet
4. Der harem-i işret-i sultân şeved (4)
Terennüm-i Sâz
1. Âşıklardan kaçan,
2. Hocam, bir kere daha pişmân olur.
3. Senin testini her kim taşırsa, sonuçta
4. Sultânın işret haremine (özel meclisine) girer.
Mef ‘û lü / Me fâ ‘î lün / Mef ‘û lü / Me fâ ‘î lün
1. Kad eşrakati’d-dünyâ min nûri hümeyyânâ
2. El-bedrü ale’s-sâkî ve’l-ke’si süreyyânâ
3. Es-sabvetü îmânî ve’l-halvetü bostânî
4. Ve’l-meşcerü nedmânî ve’l-verdü muhayyânâ (5)
Terennüm-i Sâz
1. Dünyâ, nûrumuzun şiddetiyle aydınlanıp, parladı.
2. Dolunay bize sâkî; Süreyyâ da şarab dolu kadehimizdir…
(Süreyyâ: Ülker Yıldızı. Gökyüzünde, ayın yörüngesi üzerinde görünen, yedi yıldızdan meydâna gelen ve husûsî bir şekli olan yıldız kümesi.)
3. Gençlik îmânım; yalnızlık bağım bahçem;
4. Koruluk sohbet arkadaşlarım; kadeh arkadaşlarım; Gül bahçesi de bize hayat ve canlılık veren yerimizdir…
Müf te ‘i lün / Fâ ‘i lün / Müf te ‘i lün / Fâ ‘i lün
1. Câme siyeh kerd küfür Nûr-i Muhammed resîd
(Nûr-i Muhammed derken postnişîn, sersemâzen, mutrıbân ve muhibbân baş eğer;
baş keser)
2. Tabl-ı Bakâ kuftened milk-i muhalled resîd
3. Dil çü süturlâb(ı) şüd âyet-i heft âsumân
4. Şerh-i dil-i Ahmedî heft(i) mücelled resîd
(Ahmed derken postnişîn, sersemâzen, mutrıbân ve muhibbân baş eğer; baş keser)
5. Tabl-ı kıyâmet zedend Sûr-i haşir mîdemed
6. Vakt(i) şüd ey mürdegân haşr-i mücedded resîd
7. Ez pey-i nâ-mahremân kufl(ı) zedem ber dehân
8. Hîz(i) bi gû mutrıbâ işret-i sermed resîd (6)
1. Küfür kara elbiseler giyindi. Salât ile selâm olsun Muhammed’in nûru zuhûr etti.
2. Bakî saltanat davulu çalındı, ebedî saltanat devri geldi.
3. Usturlâba benzeyen gönül, yedi göğün alâmeti, delîli oldu.
(Usturlâb: Eskiden gök cisimlerinin uzaklığını ölçmekte kullanılan bir çeşit gözleme âleti.)
4. Salât ile selâm olsun Ahmed’in gönlünü, sadrını şerh eden yedi cilt geldi.
Resûl-i Ekrem Efendimizin en meşhur isimleri Muhammed ile Ahmed’dir. Bu iki isim hamd maddesinden alınmıştır ki, senâdan ve kişinin fazîletini anarak övmekten ibârettir.
Ahmed, Allâh’ı âlî sıfatlarıyla ve kudret eserleriyle güzelce öven ve övmesini bilen kimse demektir.
Muhammed de, fazîlet ve güzellikleri anılarak övülmüş kimse demektir.(7).
Efendimizin, İsâ aleyhi’s-selâm tarafından Ahmed ismiyle müjdelendiği Kur’ân-ı Hakîm’in Saff Sûresi’nin (61) 6. âyet-i kerîmesinde bildirilir:
“Vakti geldi, Meryem’in oğlu Îsâ’da: Ey İsrail oğulları! dedi, Ben size Allah’ın Resûlüyüm. Benden önceki Tevrat’ı tasdik etmek, benden sonra gelip ismi Ahmed olacak bir rasûlü müjdelemek üzere gönderildim.” (8)
Allahu Teâlâ, Kelime-i Tevhîd’de Muhammed ismini kendi adıyle birlikte anar: Lâ ilâhe illallah Muhammedü’r-resûlullah.
Sûre-i Ahzâb’ın (33) 56. âyetinde Hak Teâlâ yüce nebîyi unutmadığını beyânla buyurur ki:
“Muhakkak ki Allah ve melekleri peygambere hep salât (rahmet ve senâ) ederler. Ey îmân edenler! Siz de ona salât edin ve tam bir içtenlikle selâm verin.”
Efendimizin Muhammed adı, Kur’ân-ı Kerîm’de, Âl-i İmrân (3)144; Ahzâb (33)40; Muhammed (47)2; Feth (48)29 sûrelerinde geçmektedir.
5. Kıyâmet davulunu vuruyorlar, mahşer Sûru’nu üfürüyorlar.
Kıyâmet: İsrâfîl aleyhi’s-selâm’ın Sûr’a üfürmesiyle, kâinâtta bütün canlılar ölecek, kıyâmet kopacak, dünyâ düzeni bozulacaktır. Sonra İsrâfîl, ikinci defa Sûr’a üfürecek, bütün canlılar dirilerek mahşer yerinde toplanacaktır. Her insan, dünyâda yaptıklarından, İlâhî Dîvân’da, hesâba çekilecektir.
6. Ey ölüler vakit geldi; yeni bir mahşer ânı geldi…
7. Mahrem olmayanlar anlamasın diye, ağzıma bir kilit vurdum.
8. Ey mutrıb! Artık kalk, sen söyle; sonsuz işret çağı geldi, de…
Mezkûr âyetlerin meallerini sunuyorum:
“Muhammed, sâdece resûldür, elçidir. Nitekim ondan önce de resûller gelip geçmiştir. Şâyet O ölür veya öldürülürse, siz hemen gerisin geriye dinden mi döneceksiniz? Kim geri döner, dinden çıkarsa, bilsin ki Allah’a asla zarar veremez. Ama Allah hidâyetin kadrini bilip şükredenleri bol bol mükâfatlandıracaktır.” (Âl-i İmrân,144)
“Muhammed içinizden hiçbir erkeğin babası değildir, lâkin Allah’ın resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilir.” (Ahzâb,40)
“Îmân edip güzel ve makbûl işler yapanlar ve Rab’leri tarafından gerçeğin ta kendisi olarak Muhammed’e indirilen vahye imân edenlerin ise günahlarını örtüp, hallerini düzeltir.” (Muhammed,2)
“Muhammed Allah’ın resûlüdür. Onun beraberindeki müminler de kâfirlere şiddetli olup kendi aralarında şefkatlidirler. Sen onları rükû ederken, secde ederken, Allah’tan lütuf ve rızâ ararken görürsün. Onların alâmeti, yüzlerindeki secde izi, secde aydınlığıdır. Bunlar Tevrat’taki sıfatları olup İncil’deki meselleri ise şöyledir:
Öyle bir ekin ki filizini çıkarmış, sonra da onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış da artık gövdesi üzerinde doğrulmuş. Öyle ki ekicilerin hoşuna gider, kâfirleri de öfkelendirir. İşte böylece Allah onlar gibi îmân edip makbûl ve güzel işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Fetih,29)
Dördüncü Selâm
Mef ‘û lü / Fe ‘ûl / Mef ‘û lü / Fe ‘ûl
1. Sultân-ı menî (âh) sultân-ı menî
2. Ender dil ü cân îmân-ı menî (âh)
3. Der men bi demî (âh) men zinde şevem
4. Yek cân çi şeved sad cân-ı menî (9)
Âh
Îmân-ı menî
1. Benim sultânımsın; benim sultânımsın…
2. Gönülde ve cânda benim îmânımsın…
3. Senin bir nefesinle, bir kez üfürmenle, ben dirilirim.
4. Bir cân da nedir ki, sen benim yüz cânımsın…
Bütün âyinlerde dördüncü selâmın güftesi budur.
25 Mayıs, 1997; 18 Muharrem, 1418 Pazar
Özalkent, Yunus Emre Caddesi Selçuklu – KONYA
Konya Büyükşehir Belediyesi bünyesinde Hafız Ahmed Çalışır (Konya Devlet Korosu Şefi) ile binbir güçlükle kurduğumuz Mevlevî Mûsikîsi ve Semâ Heyeti için yaptığım bir çalışmam idi. O zaman Belediye Başkanı Doç.Dr. Halil ÜRÜN, Genel Sekreter Ali Rıza KAPÇI, Kültür Müdürü Ahmet KÖSEOĞLU idi.
Felçli demlerimin 9. senesinde semazen.net için gözden geçirdim. Oğlum Uzman Dr. Bahâüddin Tâhâ’da neşre hazırladı.
31 Mart, 2007; 12 R.evvel, 1428 Cumartesi
Ankara Caddesi Selçuklu-KONYA
1436. Mevlid Kandili Sabahı ve II. İnönü Harbinin sene-i devriyesi.
Bütün peygamberlere salât ve selâm olsun.
Bütün şehitlerin ve gazilerin,husûsen babam
Gâzî Veled Bahâeddin Çelebi’nin,
Rûhları şâd u handân olsun.
(1) Külliyât-ı Dîvân-ı Şems-i Tebrîzî, 1295. Gazel. Tahran-1363
Dîvân-ı Kebîr, Mevlânâ Celâleddin, Abdülbâkî Gölpınarlı, C.III, s.225
T.C. Kültür Bakanlığı Klâsik Türk Eserleri: 17
(2) Külliyât-ı Dîvân-ı Şems-i Tebrîzî, 2653. Gazel. Tahran, 1363
Dîvân-ı Kebîr, Mevlânâ Celâleddin, Abdülbâkî Gölpınarlı, C.VI, s.343
T.C. Kültür Bakanlığı Klâsik Türk Eserleri: 17
(3) Külliyât-ı Dîvân-ı Şems-i Tebrîzî, 639. Gazel. Tahran, 1363
Dîvân-ı Kebîr, Mevlânâ Celâleddin, Abdülbâkî Gölpınarlı, C.VII, s.11
T.C. Kültür Bakanlığı Klâsik Türk Eserleri: 17
(4) Külliyât-ı Dîvân-ı Şems-i Tebrîzî, 1005. Gazel.
Dîvân-ı Kebîr, Mevlânâ Celâleddin, Abdülbâkî Gölpınarlı, C.V, s.41
T.C. Kültür Bakanlığı Klâsik Türk Eserleri: 17
(5) Külliyât-ı Dîvân-ı Şems-i Tebrîzî, 267. Gazel. Tahran, 1363
Dîvân-ı Kebîr, Mevlânâ Celâleddin, Abdülbâkî Gölpınarlı, C.II, s.24
T.C. Kültür Bakanlığı Klâsik Türk Eserleri: 17
(6) Külliyât-ı Dîvân-ı Şems-i Tebrîzî, 882. Gazel. Tahran, 1363
Dîvân-ı Kebîr, Mevlânâ Celâleddin, Abdülbâkî Gölpınarlı, C.IV, s.337
T.C. Kültür Bakanlığı Klâsik Türk Eserleri: 17
(7) Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, C.IX, s.251-252
T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
(8) Kur’an-ı Hakim ve açıklamalı Meali, Prof.Dr. Suat YILDIRIM, Define Yayınları, Üsküdar-İstanbul.
(9) Külliyât-ı Dîvân-ı Şems-i Tebrîzî, 3365. Gazel. Tahran, 1363
Dîvân-ı Kebîr, Mevlânâ Celâleddin, Abdülbâkî Gölpınarlı, C.VII, s.558
T.C. Kültür Bakanlığı Klâsik Türk Eserleri: 17