Belhî ve Tevhidin Sırları
Belhî ve Tevhidin Sırları
Tasavvuf yoluna çıkanların bir kısmı tevhid sırlarına vakıf olmak isterler. Bazıları vakıf olur ve kendilerinden sonra yola çıkanlara ve çıkacaklara yol göstermek üzere kendi tecrübelerini hocalarından ve şeyhlerinden dinledikleri ve öğrendikleri ile destekleyerek anlatırlar. Bazı ehl-i tevhid hallerini sadece özel sohbetlerinde muhiplerine aktarırken bazıları da kağıda dökerler ve kendilerinden sonraki nesillere de bırakırlar. Her ne kadar açık olarak yazsalar da, tatmayan bilmez, sözü fehvasınca okuyanların büyük bir kısmı anlamaz, bir kısmı taklit eder, çok az bir kısmı gerçek manasıya anlar. Onlar da aslında tecrübeleri ile mukayese ederler, o eşsiz zevk veren yolculuklarını hatırlayarak, geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer, sözleriyle ifade edilen duyguyu yaşarlar.
Ancak erbabının bildiği bir tevhid ehli olan Nakşıbendi şeyhi ve Melâmî-Hamzavî kutbu olan Seyyid Abdülkadir-i Belhî’nin Farsça eserleri vardı ve bu sadece dar bir çevrede okunur ve dağıtılırdı. Bugün müntesiplerinin fazlaca bulunmadığı ikinci dönem Melâmîliğinin temsilcilerinden olan Belhî’nin eserleri kıymetini bilmeyecek ve layıkıyla anlamayacak olanlardan uzak tutulurdu. Artık gün ışığına çıkma vakti gelmiş olacak ki Esrâr-ı Tevhîd yayınlandı. (Pan Yayınevi 2014)
Eserin yayınlanmasının bir hikayesi var. Hikaye, Yüce Gümüş’ün Niyazi Sayın’ın evinde gördüğü resim ile başlar. Resimdeki adamın bakışlarından çok etkilenen Yüce Gümüş resmin kime ait olduğunu sorar, Seyyid Abdülkadir-i Belhî’ye ait olduğunu öğrenir. Yine Niyazi Sayın’dan alınan bir cdde Belhî’nin torunlarından Neşen Hanım tarafından yapılmış tercümeleri yer almaktadır. Manzum metnin son iki beytinde Belhî, eserini altı günde yazdığını, isteyenlerin yararlanabileceklerini ve kendisinden sevenlerine bir yadigar olarak kalmasını istediği ifade edilir. Bu beyitleri dinleyen Yüce Gümüş’ün gayretleri, Pan Yayınevi sahipleri Işık Tabar ve Ferruh Gencer’in himmetleriyle kitap yayınlanır.
Neşen Çağıl’ın vukufiyetle tercüme ettiği hacimce küçük, değerce büyük bu eser Abdülkadir-i Belhî Hazretlerinin biyografisi ile başlıyor. Daha sonra tasavvufun en temel konuları üzerinde Hazret’in yazdıkları geliyor. Manzum metnin önce beyti, peşinden tercümesi geliyor. Mütercimin ihtiyaç gördüğü yerlerde kimi açıklamaları beytin anlaşılmasına katkı sağlıyor. Ancak unutulmaması gereken şey bu açıklamaların lafzın anlaşılmasına dair olduğu, mananın anlaşılması için erbabının bu türden açıklamalara ihtiyaç duymadıklarıdır.
Eser 235 beyitlik manzum bir metin. Tercümenin sonunda yazma nüshasının tıpkı basımı var. Onu Belhi’nin kronolojisi ve Belhî’ye ait kimi evrakın resimlerinin yer aldığı ekler takip ediyor. Bu bölümde yer alan Seyyid Ahmed Muhtar Efendi tarafından yazılan silsilenin aslı ve Latin harflerine aktarılmış hali oldukça önemli. Murad-ı Buharî Tekkesi haziresinde bulunan mezarlığı ve tekkeye ait resimlerin ardından yine bir tarihi belge olan Abdülbaki Gölpınarlı’nın tekkenin tamiri için 1950’li yıllarda Milli Eğitim Bakanlığına verdiği dilekçe ve tekke hakkında verilen bilgilerin yer aldığı Murat Bardakçı arşivinden alınan belgeler de bir diğer kıymetli bilgi kaynağı. Kitabın en sonunda Yüce Gümüş tarafından hazırlanan Abdülkadir-i Belhî’nin kütüphanelerde bulunan eserlerinin listesi yer alıyor.
Bize de bu 235 beyitlik mesneviyi okuyup zevketmek düşüyor. Ümid ederiz ki o zevki alanlardan, o sırra erenlerden oluruz.