Başlar ve kuyruklar – Filiz Konca
Ehlullah der ki:
Akıl göz ise vahiy onu görmek için muhtaç olduğu ışıktır. Işık olmadan göz göremez. Göz olmadan da ışık bir işe yaramaz.
Akıl vahiyle bağını koparırsa göremez. Yani hayatı, hadiseleri, eşyayı… Doğru yorumlayamaz. Hatta bu kişi bir yere önder seçilse iyi yaptığını zannederek zulümlere sebep olur.
Mümin insan yıldızböceği gibi değil, balarısı gibi davranır. Yıldızböceği o azıcık ışığına güvenir, gece çıkar, gecelerin karanlığına mahkûm olur. ” Benim ışığım bana yeter ” der, karanlıklar içinde kalır. ” Benim aklım bana yeter” diyen, Kur’an güneşine, vahiy güneşine gözünü yuman, kafa fenerinin ışığıyla yolunu aydınlatmaya çalışan insan da hadsiz karanlıklar içinde kalan yıldızböceğine benzer.
Balarısı ise kendine değil, gündüzün güneşine güvenir. Gündüzün güneşi yeter, artık ışığa ihtiyaç yoktur. Her tarafı aydınlık görür. Çiçek çiçek dolaşır, bahçe bahçe gezer. En güzel çiçeklerden bal özü toplar. Sonra kovanda bal yapar.
Eğer insan sahip olduğu nimetlere, güç ve kuvvetine, sahip olduğu imkânlara güvenirse, fani ve geçici olan varlığıyla yıldızböceğine döner. Karanlıklardan kendisini kurtaramaz. Eğer o insan, sahibi bulunduğu her şeyini gerçek Sahibine feda ederse, O’na teslim olursa balarısı gibi olur. Sonunda kurtuluş nurunu, dünya ve ahiret aydınlığını kazanır.
Vahiy güneş gibidir. Her bir Kur’an ayeti ışık saçar, insana yol gösterir. Onlarla insan her şeyi net görür. Allah’tan gelen mesajlara kalbini açan insan, o vahiy güneşi ile hayatını aydınlatır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) “Akıllı, nefsini kontrol altına alıp, ölümünden sonraki ebedi hayat için hazırlanan kimsedir. ” buyurmuştur.
Hz. Mevlana’nın mürşit kitap olan Mesnevi’sine kulak verelim:
“Ahmaklara mahrumluk sebebi bil. Doğru yol sapıklara layık değil”
“Meğer siz, nefsinizin yaptığına âşık oldunuz. Elbette yılan kuyruğuna yılan başı yaraşır.
Ne kuyruğunda onun bir devlet ve nimet, ne başında bir rahat ve lezzet var.
Yılan kuyruğunu, başına yoldaş eder. Tam birbirine münasip iki yar, iki sevgili…”
“Peygamberler dediler ki, gönlünde illet olan doğruyu bulamaz. Belaya düşer. Nimet o afetle illete döner…”
“İncilerle dolu olan deniz, gemiden ne şeref bulabilir? Hele o gemi, fışkıyla dolu olursa!”
…..
Ne dersiniz? Yoksa gönüllerde inciler bitti de şereflenmek için fışkı dolu gemi mi bekleniyor?