AZ UYU (2)

A+
A-

Bu yazı  İstanbul  Benötesi Psikoloji Derneğinde yapılan  Mesnevi sohbetinin deşifresiyle hazırlanmıştır.

AZ UYU (2)

Kur’an-ı Kerimin  Nebe sûresi 9 âyette: Size uykuyu bir dinlenme yaptık diye buyrulur. Bizim için bir dinlenme ve  huzûr olan uykuda her şey gibi orta yollu normal bir uyku saatidir. Daha evvelde arz edildiği üzere; Vücûdun dinlenmesi için yeterli olan uyku saati bedenimize sağlık sıhhat olurken, fazla uyumakta  hastalık ve vebâl getirir. Ayrıca, gerek  söz konusu olan  âyetlerde, gerek hâdis-i şeriflerde  uyanık olmak için   hep seher vakti  işaret  edilmiştir.

İlâhi takdirinden sual edilmeyen Rabbimiz  rahmet, aff-ı mağfiret  kapılarını hep seher vaktinde  sonuna kadar açmayı takdir buyurmuş.

Hikmeti kendince malûm, bize düşen bu fırsatı kaçırmamak. Niçin mutlaka seher vakti uyanık olmak gerekli onu da Efendimizin bâzı  hâdis-i şerifleriyle arz etmek istiyorum:

1.Her gecenin son  yarısında uyanıp  kalkana; Cenâb-ı Hakk gök yüzüne tecelli ederek şöyle nidâ eder:  Kim bana duâ ederse, duâsını kabul ederim. Kim benden bir şey isterse, Ona veririm. Kim benden bağış dilerse onu bağışlarım.

 

2.Her gecenin ilk üçte biri geçtikten sonra, Cenâb-ı Hakk gök yüzüne tecelli edip güneş doğana kadar şöyle seslenir:

Ben her şeyin mâlikiyim. Bana kim duâ ederse, O’nu karşılıksız bırakmam. Benden kim bir şey isterse, O’na istediğini verir ve benden bağış dilerse onu bağışlarım.

 

3.Gece yarısı geçtikten sonra Hakk Teâlâ semâya tecelli edip gün doğana kadar şöyle seslenir:

Bir şey isteyen yok mu ? O’na istediğini vereyim. Yalvaran yok mu ? Yalvarışını kabul edeyim. Bağış dileyen yok mu ? Onu bağışlayayım.

 

4.Gecenin son üçte bir kısmında Cenâb-ı Allah; Gök yüzüne tecelli edip şöyle seslenir:

Kim duâ ederse, onu kabul ederim, kim benden bir şey isterse onu veririm.

 

  1. Gün doğarken uyumak rızka mâni olurken gamları da çekici olur.

 

Hz. Mevlânâ’mızda söz konusu  hâdis-i şeriflere dayanarak bir çok beyit dile getirmiştir bunlardan  bâzılarını sizlere arz etmek istiyorum: Rubailer clt.4.no:87

Bu  seher vakti esen rüzgâr Hakk âşıklarının gönüllerindeki sırlara âşinâdır. Bu uğurlu zamanda sende uyuma. Bu zaman yalvarma, yakarma zamanıdır, uyuma zamanı değildir. İki cihân halkına, ilâhi bir lütûf olarak ezelden ebede kadar kapanmayan dilek kapısı  seher vaktinde açıktır.

Fırsatı kaçırma sakın uyuma !

Efendim Rubainin her bir kelimesi binlerce hazine değerinde fakat şu mısraı bir kez daha tekrar etmek isterim: ”İki cihân halkına, ilâhi bir lütûf olarak ezelden ebede kadar kapanmayan dilek kapısı  seher vaktinde açıktır”

Sadece bu bir beyit bile niçin seher vaktinde uyanık olmak gerekir anlamaya yeterli. Fakat gördüğünüz gibi söz ne kadar uzadı ve uzuyor. “İlim bir nokta idi câhiller onu çoğalttı” Galiba şu an bu  sözün muhatabıyız. Fakat konumuz  daha iyi anlaşılacaksa razıyız. “İki cihân halkına” yâni ister maddi, ister mânevi bir hayatımız olsun her ikisininde hayr-ü bereketi seher vaktinde gizli. Eskiden ticaretle uğraşanlar  seher vaktinde  gizli olan bereketi  kaçırmamak için, önce sabah namazına câmiye gider, sonrada  erkenden  gidip dükkanlarını açarmış.

Az evvel Arz edilen hâdis-i şerif zaten bunu doğruluyor: “Gün doğarken uyumak rızka mâni olurken, gamları da çekici olur” Elbette bu rızkı hem maddi hem mânevi düşünmek gerekir.

Abdulkâdir Geylâni Hazreleri de: “Güneş ancak câhillerin üzerine doğar. Güneş doğuncaya kadar ancak câhiller yatar. Güneş üzerine doğmadan anacak nefsini Allah’a tercih edenler kalkar. Nefsinin şeytanın esiri olanlar ise güneş üzerlerine doğduktan sonra kalkarlar” diye buyurmuştur.

 

Konumuzla alakalı rubailerle  devam ediyorum:

 

Clt.4. :351: Yastığa yaslanıp uyuyan baş, ondan haberi olmayan, onu bilmeyen baştır. Ondan haberi olan, onu idrâk eden onun yüce varlığını gönlünde hisseden nasıl olurda uyur ?

Aşk gelir benim iki gözüme bakarak: Onsuz uyuyan kişiye yazıklar olsun der söylenir durur.

 

Clt.4.583: Kötü huy klavuzun oldukça mutlu olacağım sanma ! Sen sabaha kadar gaflet uykusundasın ömür gecen ise çok kısadır. Korkarım ki, sen bu uykudan uyanınca gündüz olur.

 

Clt.4.:634: Aklını başına al, gece ile gündüzün arası alaca karanlık tam sabah şarabının içileceği zaman. Sen ay ışığından ve güneşten başka, bambaşka bir çerağ uyandır. O sabah şarabından bir kıvılcım, bir alev al, düşünce odasına at, onu adam akıllı yak temizle

 

Clt.4.652: Gece nedir ? Bizim inlememiz, feryâd etmemiz için verilmiş bir zamandır. Âşık olmayanlar ise bu zamanda başlarını yastığa koyup uyurlar.

 

Clt.4.973: Ey uyanık kişi, biliyor musun gece nedir ? Gece Hakk âşıklarının her yabancıdan halvet ettikleri sevgiliyle yapayalnız kaldıkları zamandır.

 

Clt.4.82: Eğer sonsuz bir hayat ve  mutluluk istiyorsan  uyuma, dostun aşk ateşiyle yan, yakıl uyuma. Yüzlerce gece uyudun, ondan ne elde ettiğini kazandığını gördün. Allah için olsun bu gece sabaha kadar uyuma

Efendim görüldüğü üzere gece sadece yatıp uyumak için değil, birazda ilâhi sevgiliyle baş başa kalmak, ağlamak, inlemek için lütfedilen bir zaman dilimi. İster maddi, ister mânevi mutlaka  Rabbimize el açacağımız  bir  arzumuz, bir  isteğimiz  var. İşte  bu niyâzlarımıza  icâbet edilecek zamanda seher vakti olarak işaret edilmiş.

Mânevi büyüklerimiz şöyle buyurmuştur: “Uykuyu azaltmak ancak Mevlâ’ya yönelmekle olur. Allah dostları  Hakk yoluna üç hasletle gitmiştir. Birincisi zarûret dışında yememek. İkincisi imkan sınırı içerisinde  uyumamak. Üçüncüsü, gerekli olandan fazla konuşmamak. Vel hâsılı uykusu çok olanın rûhu hasta  işi zordur. Uykunun fazlası tembellik ve gaflettir. Cenâb-ı Allah’a muhabbetin alâmeti üçtür. Geceleri uykusuzluk. Güzel söz ve şânı yüce olana övgü.

Şu halde ihtiyacın dışında ki uyku, hastalık ve vebâldir. Eğer uyku çok zevkli bir nimet olsaydı elbette cennet’te uyku olurdu. Halbuki cennet’te uyku yoktur. Öyle ise uyku büsbütün bastırmadıkça ona iltifat etme. Zira uyku ile olgunluk ve kemal elde edilemez. Şu halde sadece vücûda yeterli bir uyku bedene rahatlık verdiği gibi rûhun da rahatıdır. Kur’an da uykunuzu size bir dinlenme yaptık âyeti de sâdece bu mealde anlaşılmalıdır”

Efendim bir şeyi daha arz etmek isterim.  Gece deyince doğal olarak hemen  güneş battıktan sonra ortaya çıkan karanlık geliyor  aklımıza. Elbette çok  doğru bir anlayış. Fakat bu  zâhiren hepimizin ayan beyan görüp bildiği  bir gece.

Birde  bâtını gecemiz  var. Buda ayan beyan göremediğimiz ancak ehline malûm olan  gece. Şems-i Tebriz Hz: “Dünya insana benzer, insanda başka bir âleme” Der. Onun içindir ki dünyada ne varsa insanda da var, dünya insanın gölgesidir demişlerdir. Böyle olunca bu dünya’da güneşimiz ayımız yıldızımız gecemiz gündüzümüz olduğu gibi, bir de kendi beden evimizde bâtını olan  güneşimiz, ayımız, yıldızımız,  gecemiz gündüzümüz var.

 

Niyâzi Mısrî Hazretleri bu konuda şöyle der:

 

Kenzi mahfi âşikâr hep sendedir

Yaz ve kış leyl-ü nehâr hep sendedir.

İki âlemde ne var ise hep sendedir.

Gayre bakma sende iste sende bul

Men aref sırrına er ko gafletli

Gör ne remzeyler bu insan sureti

Haşr-ü neşr ile Tamûyu cenneti.

Gayre bakma sende iste sende bul.

 

Bu beyitlerden sonra geceyi kendi bedenimizde idrâk etmek istersek: Aklımız Rûh’umuzla bedenimiz arasına girdiğinde iç âlemimizde güneş tutulması gerçekleşir. Böylece beden evimiz karanlıkta kalır. Elbette burada söz konusu olan   hayvâni akıl. Gerçek akıl sahiplerinin aklı değil. Gerçek akıl sahiplerinin aklı,  güneş gibidir ve tüm evreni aydınlatır. Yâni külli akıl olmayınca, cüz-i akıl bir işe yaramaz. Malûm ay  ışığını güneşten alır.  Hz. Mevlânâ: “Nefse tâbi olmuş akla akıl deme. Sen ona nefs adını tak” demiştir. Kısaca arz etmek istediğim şu ki; Nefse tâbi olmuş cüz-i aklımız rûhumuzla bedenimiz arasına girdiğinde bedenimizde bâtını bir  gece yaşanır. Her taraf günlük güneşliktir ama bizler iç âlemimizde karanlıklar içerisinde kalırız. O zaman zahiri geceyi beklemeden gece gündüz yalvarmak yakarmak ağlamak sızlanmak  gerekir. Çünkü artık  gündüzümüz bile  gece oldu demektir. Hani aydın insan derler; gerçek aydın insan Hakk nûruyla aydınlanmış insandır. Çünkü onlara  gece olmaz, hiç karalıkta kalmazlar. Zâhir ve bâtın hep Hakk nûru ile görürler.

Şemsi Tebriz-i hazretleri de  insan bedeninde yaşanan bâtını geceyi farklı bir bakış açısıyla  değerlendirerek şöyle der: “Bir müridin gönlünde mürşidine karşı perdelenme olursa bu onun gecesidir. Uzun gecelerde Hakkı tesbih et diye buyurulmuştur. Mürşidinle arana perde girdiyse senin gecendir. O zaman umutsuz olmadan perde kalkıncaya kadar yalvar yakar tesbih et”

Bunlarda  gece ve gündüze  farklı  bakış açıları. Elbette çok daha derin mânâlar içeren değerlendirmeler de söz konusu olabilir. Fakat biz burada herkesin anlayabileceği  ölçüde çok  kısa bir şekilde  değinmek istedik.

Hz. Mevlânâ’nın gece için  söylenmiş   öyle derin, öyle güzel gazelleri var ki hiçbir  tevile şerhe  ihtiyaç yok. Bu gazellerden bazılarını sizlere arz ederek  az uyuma  konusunu da  böylece toparlayalım inşallah.

Divân-ı Kebir. Clt .1: 143- 106

Senin canın hakkı için hayırlı  işler yapmaktan vazgeçme, bir gece olsun  uyuma! Gaflete dalma!

Bir geceyi ömründen azalmış bil, eksik say, uyanık kal, uyuma!

Kendi  heva ve hevesine uydun, rahatını düşündün, binlerce gece uyudun.

Ne olur bir gececik de sevgilinin hatırı için uyuma!

Eşi benzeri olmayan, geceleri hiç uyumayan o lütuf sahibi, o güzeller güzeli sevgiliye uy!

Gönlünü ona ver! Onu kendi gönlünde bul da, sen de uyanık kal, bir gece olsun uyuma!

Sabaha kadar uyanık kaldığın; “Ya Rabbî, ya Rabbî!” diye feryat ettiğin o hastalık gecelerini  hatırla, o gecelerden  kork da bir gece olsun  uyuma!

Cenab-ı Hakk; “Dostlar, geceleri uyumazlar.” diye buyurdu.

Bu âyeti duyup, hatanı anlayarak  seni  yaratandan  biraz  utandınsa artık uyuma!

İşitmişsindir. Allah dostları isteklerine, muratlarına geceleyin kavuşurlar, dostlarının muratlarını veren pâdişahlar pâdişahının aşkına, sen de bu gece uyuma!

Ey ay yüzlü sevgili! Bir gece olsun uyumazsan, gönlünü tamamıyla candan O’ na verirsen, sana ölümsüzlük hâzinesi görünür.

Akşam olup da dünyayı aydınlatan güneş battıktan sonra gece gelince, gayb nûrunun güneşi doğar da gönülleri aydınlatır, gözleri nûrlandırır. Bedenleri mânen ısıtır.

Sevgili bu gece kendini zorla da,   uyumak için yastığa başını koyma!

Ne olur bir gece yatma da  Cenâb-ı Hakk’ın   lütuflarını, ihsanlarını gör!

Bütün mânevî güzelliklerin, ihsanların kendilerini gösterdikleri zaman gece vaktidir.Uyuyan bu güzellikleri göremez. Aklını başına al! Sen de bu gece uyuma!

İmran oğlu Mûsa Allah’ın nûrunu geceleyin gördü. Geceleyin o ağaca doğru gitti de “Gel!” sesini duymadı mı? ‘

Hz. Mûsa geceleyin on yıllık yoldan daha fazla yol aldı da, baştan başa nûrlara gark olmuş bir ağaç gördü.

Hz. Ahmed (s.a.v.) de Mi’rac’a geceleyin çıkmadı mı?

Burak o büyük peygamberi geceleyin göklerin ötesine götürmedi mi?

İnsanlar gündüz rızk peşinde koşarlar, didinir dururlar. Gece ise sevgili ile buluşma zamanıdır, aşk zamanıdır.

Bu yüzdendir ki âşığı kem gözden korumak ve sevgili ile buluşmasını gizlemek için, gece, karanlığı ile her tarafı kaplar, perdeler gerer.

Gece gelince insanlar dinlenmek için yataklarına girerler, kendilerini uykunun kucağına bırakırlar, uyurlar.

Fakat âşıklar gece uyumazlar. Cenab-ı Hakk’la onların işleri vardır. Onlar mânen Hak’la buluşurlar, konuşurlar.

Cenâb-ı Hakk Davud (a.s.)’a buyurdu ki: “Ey Davud! Bizi sevdiğini iddia eden kişi; Yatağa girip bütün gece uyursa, onun sevgi iddiası sahtedir  yalandır.”

Âşık olan gece uyur mu ? Buna imkan var mı? Hem âşık olmak, hem de uyumak hiç  görülmemiştir.

Çünkü âşık içinin yanışını, derdini söylemek için sevgili ile yapayalnız kalmayı ister.

Bütün geceler de; Cenâb-ı Hakk’dan şöyle hitâplar, sesler gelip durmada. “Ey kulum! Herkes uykuya daldı, kalk! Seninle mânen buluşalım. Bu fırsatı kaçırma! Bu fırsat her zaman ele geçmez uyuma.

Öldüğün zaman bu can bedenden ayrılınca, bu gecelere çok hasret çekersin, özlem duyarsın.” O nedenle bir gece olsun uyuma