AŞK ÇAĞLAYANI HZ. MEVLÂNÂ – Vehbi Vakkasoğlu

A+
A-

AŞK ÇAĞLAYANI HZ. MEVLÂNÂ

Vehbi Vakkasoğlu

Hz. Mevlana, tevazu kuşağını kuşandı da ,hayatını Şems”ten öncesi ve sonrası diye ikiye ayırdı.Bu sebeple de, “Hamdım, yandım, piştim” diye feryat etti.

Allah”ın vedud ismine mahzar bir velisi…Coşkun ve taşkın bir yürek…Her ağlayanla gözyaşı döken, her gülenden bir sevinç taşıyan, çağından sorumlu bir muhteşem dost…

İlimle tasavvufu birleştiren, kitabını Kur”an”a tefsir yapan, yaşayan Kur”an olan Efendimiz”in yoluna toz toprak olmayı kendisine şeref bilen bir güzel insan…

Bu yüzden, şefkatli bir yürek özleyen O”nu buluyor. Sevgiyi duymak, şefkate doymak isteyen O”na sarılıyor. Muhabbet pınarına gönül dudaklarını dayamak ve sevgisizlikten kurtulmak isteyen O”na koşuyor.

Bütün bu gerçeklerin insanlığı getirdiği sonuç, 2007″nin Mevlana yılı olarak ilanıdır.

Nasıl oluyor da, birileri daha yaşarken ölüp unutulurken, aşk çağlayanı Mevlana 750 sene sonra bile diri, canlı, etkileyici ve gönül kazanıcı olabiliyor?

Bu sorunun cevabı, tabii ki İslam”sız ve imansız verilemez.

Mevlana ki, “Ben Kur”an”ın kulu kölesi, Hz.Muhammed Mustafa yolunun tozu toprağıyım” diyen sultandır.

Mevlana ki, “Her kul azat oldukça sevinir. Ben ise kul oldukça mutluyum, istemem azat” diye coşan hünkardır.

Mevlana ki, kulluğa doyamayan, beş vakit namaza kanamayan, hayatının bütününü ibadete çeviren Hak sevdalısıdır. Bu sevda ile haykırır :

“-Beş vakit kesmez aşığı,500 bin vakit bile az gelir ona… Çünkü namaz Hak”kın huzuruna çıkmak ve vuslata ermek demektir… Hakiki aşık vuslata doyar mı hiç?”

Gerçekten kul olan, huzurunda huzur bulduğu Rabbi”nin divanından ayrı durmak ve ayrılmak istemez zira…

Aşk çağlayanı Hz.Mevlana”ya göre, “Gökte uçan kuşların, yerde otlayan hayvanların tuzağa düşmelerinin sebebi, tesbihi, yani Allah”ı anmayı terk etmeleridir.”

Öyleyse, akıllı insana düşen görev secde değil midir?

“-Bedenlerimizin secdesi, ruhlarımızın Hakk”a yaklaşmasına sebep olur. Eğer bu viran hapishaneden kurtulmak isterseniz, DOST”a isyan edici olmayın; secde edin de yakınlarından olun.”

Hoşgörüyü tavsiye eder. Hep hoş görmekten yanadır…”Kusursuz dost arayan,dostsuz kalır” der.

“-Mevlana nasıl herkesle barışık olduğunu söyleyebiliyor?”diye haber gönderen bir bilgine, şu cevabı gider selam ve duayla:

“Bu sözü söyleyenle de barışığım ben.”

Sevgiyi ve iyi geçinmeyi yaşayışıyla ders verir. Baktığı pencere,hep sevgi ve şefkate açıktır. Oradan kavga gürültü, kan kin görünmez asla…Kavgacıları aralar da, “Bana bir söylersen bin duyarsın!” diyen hırsını yenememiş kişiyi şöyle susturur:

“-Bana bin söyle, benden bir bile duyamazsın!”

Bu sevgi çağlayanı ile kim kavga edebilir?

Bir başka gün, bir kabadayı, köşeye sıkıştırdığı birine bağırıyordu:

“-Ulan, şimdi postunu yüzerim!”

Hz. Mevlana, bu nadana yaklaştı ve dedi ki:

“-Gel de bizi şu post derdinden kurtar. Yıllardır bundan soyunmak ve Hakk”a kavuşmak istiyorum. Hadi gel!”

Kanın, kinin ve kavganın her yaş ve baştan insanı alıp sürüklediği yaşanmaz olmuş bir dünyada, Hz.Mevlana”ya bugün her zamankinden daha çok muhtacız.

Bir gün, acı ve alışılmadık bir haber ulaşır Konya”ya…Merkeze yakın köylerden birinde bir kişi, geçim darlığından dolayı intihar etmiştir.O gün için hiç alışılmadık olan bu acı haber, Hz.Mevlana”da bütün mü”minleri sarsan bir uyarıya dönüşür:

“-Orada hiç Müslüman yok muymuş?”

İçimizi ürperten bu sorunun muhatabı olmayanımız var mıdır şimdi?

Kendisini toplumundan sorumlu tutan Hz. Mevlana, uykuyu ve istirahatı ahirete bırakmış olan büyüklerdendi. Özellikle de hayatının son yıllarında,oturup ders verdiği, sohbet ettiği mindere biraz uzun oturup,duvar yastığına yaslanarak 3-4 saat dinlenmeyi kafi bulurdu.Bu durumu normal bulmayan yakınları, haline acırlar da, ona yatağına girip şöyle usulünce uyuyarak, doğru dürüst dinlenmesini teklif ederler.

Hz. Mevlana bu teklife, sıradan ve sürüden biri olmadığını göstermeye yetecek güzellikteki şu cevabı verir:

“-Evladım, bırakın da bunca uyuyana karşı,biri de uyanık kalsın…”

O Mevlana ki, “Ne buluyorsun bu meczup dervişte? Sen hocaların hocasısın, Şems”ten öğrenecek neyin var?” sitemlerine, hepsini susturan ve irfanın da tarifini yapan şu cevabı verir:

“-Ben ondan bir şey öğrendim, o da bana yetti:

Şems”i tanımadan önce ben, acıkınca bir kap çorba içer, doyardım.

Üşüyünce de ocağıma iki odun atıp ısınırdım, Fakat şimdi,dünyanın bütün çorbalarını içsem doyamam…Çünkü, biliyorum ki dünyada açlar var.

Dünyanın bütün odunları yansa ocağımda, artık beni ısıtmıyor. Zira biliyorum ki yeryüzünde üşüyenler var.”

Mevlana, bugün hala gönül açlarını doyuruyor; sevgisizlik soğuğuyla titreyenleri şefkatiyle sıcacık sarıyor. Onun için Amerika”da ve Avrupa”da en çok okunan şairler arasında yer alıyor. İnancı, mesajı çarpıtılsa da, yüreği dünyevi duygularla gölgelense de, gönül tellerini titretmeye devam ediyor.

Hz. Mevlana, tevazu kuşağını kuşandı da ,hayatını Şems”ten öncesi ve sonrası diye ikiye ayırdı. Bu sebeple de, “Hamdım, yandım, piştim” diye feryat etti.

İnsan, rızkını kendisinden bilmemelidir.Çünkü, “Helvayı kısmeti olan yer,parmağı uzun olan değil.”

“Ağlayıp inlemek de sağlam bir sermayedir” rahmete ermek için

İnsan, elini ve gönlünü Rahman”a açtıktan sonra, eremedim dememeli…Çünkü duanın kabulü içindedir. Gönülden Allah”ım diyen,eğer kalbinin kulağı varsa, o Yüceler Yücesi”nin “Buyur kulum,söyle buradayım” dediğini duyabilir.

Hz. Mevlana, olumsuzluklarla uğraşmamızı istemez. Gül ile meşgul olan, gül kokar.Pislik böceği ise,yoldaki hayvan gübrelerini yuvarlayıp durmaktan hoşlanır. İyi olan iyilikle meşgul olmalı, hiçbir sebeple kötülüğe bulaşmamalıdır. “Kötülere taş atma, uğraşma; pisliği üzerine sıçratırsın” der.

Deniz gönüllü olanlara kötüler ne zarar verebilirler ki…”Hiç köpeklerin dudağı değdi diye, deniz kirlenir mi?”

Mevlana”nın cüppesi hep önden açıktır. Konya soğuklarında bile hep aynı modeldi elbisesi. Bir muhtacını gördüğünde, kimseye fark ettirmeden, hemen çıkarıp verebilsin diye… Bütün verelim tekliflerini geri çevirir ve derdi ki, “Bize almayı öğretmediler.”

O”na göre, insan iki çeşitti:

1-Toprak gibi…

2-Su gibi…

“Su gibi ol da, yürü git, gelmeyene de var” derdi.

Adı hep dilimizde olan Hz.Mevlana”nın, inşallah tadı da yüreğimizde olsun.