[AŞ.A.BİLEN BEN.DİNİ]

A+
A-

Varlığın sevinci, insanlığın tarifi Habîb-i Kibriyâ Efendimiz’in kapısı çaldığında: “Kim o?” diye sormuş, dışardaki de “Benim” deyince Hz. Peygamber bu problemli cevaba karşılık: “Âh ben, Âh bu ben…” sitâyişi ile durumu hoş karşılamadığını ifâde etmiştir.

İçinde benlik varsa mutlak Allah’a, gerçek bir imandan bahsedilemez. En iyi ihtimalle umma, beklenti, hesap, pazarlık vardır.

Ego, “Ben, sadece Ben varım” o zaman garanti beni vâreden başka bir şey de olabilir mi acaba diye bir denklem kurar.

Peki gerçekten ben var mıyım?

Var olduğumun kanıtı bir zamanlar olmayan ve bir zaman sonra olmayacak “bedenim” mi? Sâhi bu bedeni hangi pazardan kaça aldım ki bu kadar sâhipleniyorum!

Yoksa bedenden daha hızlı gelip geçen duygu düşünce ve alışkanlıklarım mı?

Benim gibi aciz ve sınırlı algıdaki diğer insanların zihnindeki bana dair video klipler mi?

Kendime dair esaslı bir kanaatim, ciddi bir kanıtım var mı? Gerçekten “ben” dediğim şey var mı?

Kafamdaki ses, bir cümleye “Ben …” diye başladığında sorsam ya ben dediğim şey nedir? Kime benziyor, ne zamandır bende, son kullanma tarihi nedir diye?

Unutma, her “Ben diyen” yalnızdır!

“Aslında hiç yalnız kalmadın, bir nefes kadar yakınım sana…” sabahına uyanabilmen için “Ben kimim?” karanlığı hep en ciddi soru(n) olmalı ey can!

Sen kimsin? Ama gerçekten sen kimsin!

Kendini inkâr etmeyen, bir ömür biriktirdiği sahte kimliği silemeyen, “ben olma alışkanlığından” kurtulamayan ile birlikte yürüyemeyiz.

“Bu çetin sorular, bu uzun yol bitesi değil” dedi âşık, “bitesi ben olayım bâri”

O’nun varlığına ben dimezem LÂ
O’nun varlığıdır var; benliğim LÂ

Sende, senden başka bir ‘sen’ gizli; (kendi varlığının hakîkatte) ne olduğunu anlayan, gerçek varlığını görebilen kişiye kul olayım! Onun için Peygamber (sav) bunu anlattı ve buyurdu ki: ‘Kim, kendisini bilirse Rabbini bilir’
[Hazret-i Pîr-i Destgîr-i Münîr Mevlânâ]

Aşabilen ben.dini (ben dînini) kurtarıyor kendini vesselâm