ARMUT AĞACINDAN CENNET AĞACINA

A+
A-

Mesnevi Hikâyelerinden Dersler: 28

ARMUT AĞACINDAN CENNET AĞACINA

Hîlekâr bir kadın kocasının gözü önünde dostuyla oynaşmak istedi. O sırada yüksek dallı bir armut ağacının altında duruyorlardı, gülerek:

-Kocacığım bu ağaca çıkıp meyve toplamak istiyorum, dedi. Kocası izin verdi:

-Haydi çık istediğin kadar topla, dedi.

Kadın ağacın üstüne çıktı en üst dallara doğru tır­manmaya koyuldu. Ağacın tepesine çıkınca bağırmaya başladı:

-O yanındaki orta boylu, mavi yeşil elbiseler giyinmiş yaban­cı kadın kim, ne yapıyorsunuz!

Adam şaşırıp kaldı:

-Sen neler söylüyorsun karıcığım, burada benden başka kimse yok. Galiba senin başın döndü. Ağaçtan in, de­di.

Kadın ısrarla söylediklerini tekrarlamaya devam edince kocası:

-Senin başın dönmüş, aşağı in de ben çıkıp meyve toplarım, dedi.

Kadın inince kocası ağaca tırmandı. Adam ağacın tepesinde iken kadın, ilerde bir yerde saklanmış olan dostunu çağırdı ve başladı onunla oynaşmaya. Kocası yukar­ıdan bakınca karısının bir herifle oynaştığını görerek seslendi:

-Bre utanmaz kadın o yanındaki adam kim, öyle ne yapıyorsun? diye bağırdı.

Kadın hiç bozuntuya vermeden cevap verdi:

-Kocacığım, her halde bu ağaçtan olacak, yukarıdan öyle görünüyor olmalı, ben de demin öyle şeyler görmüştüm, yanımda hiç kimse yok, yalnız başı­ma duruyorum, inanmazsan aşağıya in de bak,” diyerek işine devam etti. (Mesnevî, c. IV, beyit: 3544)

AÇIKLAMA

İnsanın hatırına bu ne münasebetsiz hikâye böyle, koskoca Mevlânâ bu tür saçma şeyleri neden anlatır ki diye bir soru gelebilir. Bunu beklercesine hikâyenin sonunda şöyle der.”Şaka ve latife bir şey öğretmeye yarar. Onu ciddî gibi dinle, latîfenin zâhirinde kalma.”

Birkaç defa değindiğimiz gibi, Mevlânâ’nın amacı hikâye anlatmak değildir. Hikâyedeki olay kurgusu vesîlesiyle uyanan insan dikkatine bir ciddi mesaj sunmaktır.

İşi gücü maskaralık ve lâubalilik olanlar, ciddi konuları bile hafife alırlar. Akıllılara göre ise şaka ve latîfe yollu anlatılan şeylerde bile ciddi bir unsur bulmak mümkündür. Hikâyemizdeki olayın zâhirine takılanlar maddî bir armut ağacı ararlar. Mevlânâ’nın deyişiyle: “Bu armut ağacından o armut ağacına uzun bir yol vardır.”

Bu îkazdan sonra yavaş yavaş asıl söylemek istediğine dikkati yönlendirir: “Armut ağacından in de yürümeye koyul, oraya takılıp kalınca gözün kararmış ve sersemlemişsin.”

Ve asıl demek istediğini açıkça söyler: “Bu armut ağacı insandaki benlik ve varlık duygusudur. İnsan bu benlik hissine takılıp kalırsa gözü kararır ve şaşılaşır, biri iki görür, gerçekleri farklı biçimde algılar, yanlış hükümler verir. Bu ağaçtan indiğin takdirde, yâni benlikten, kibir ve gururdan uzaklaştığın zaman, düşüncelerin, görüşün, sözlerin düzelir. Eğri ve yanlış görmezsin, doğru sözlü olursun.”

Buradan hemen başka bir “ağaç”a atlar ve der ki: “O vakit bu ağacı dalları yedinci kat göğe kadar yükselmiş büyük bir devlet ve rahmet ağacı olmuş görürsün.”

Acaba bu büyük değişiklik nasıl olacaktır? dersek cevap şudur: “Armut ağacından inince yâni benlikten, kibir ve gururdan sıyrılınca, Allah’ın rahmeti o ağacı değiştirir.” Benlik duygusunun, kibirlenmenin zıddı tevâzudur. Benlik ağacından inmek insanı alçak gönüllü yapar.”Gösterdiğin bu tevâzu sebebiyle Cenab-ı Hak sana doğru görüş kabiliyeti verir.” Aslında sen, benlikten kurtulabilirsen zaten gözündeki varlık perdesi kalkmış olur.

Benlikten kurtulup doğru görüş sahibi olmak zor bir şeydir. Mevlânâ ve benzerlerinin eğitim metodu bu zorlu işi başarabilmenin usullerini gösterir. Bütün bu safhaları aşıp doğru görüşe sâhip olabilmek önemli bir sonuçtur. Hz. Mevlânâ bu vesîleyle Peygamber Efendimizin bu yöndeki duâlarını hatırlatır:

Dedi ki: Ya Rabbi yukarıda olsun, aşağıda olsun, gökte olsun yerde olsun her zerreyi bana olduğu gibi göster.”

Şârih Ankaravî burada şu duâyı hatırlatır: “Ya Rabbi bize hakkı hak olarak göster ve ona uymayı nasib et; batılı batıl (yanlışı yanlış) olarak göster ve ondan sakınmamızı sağla. Ve bize eşyâyı olduğu gibi göster.”

Benlikten sıyrılmaktan murad, ikinci bir benliğe kavuşmaktır. Meşhur tarifimizde olduğu gibi:

Tasavvuf, Hakk’ın seni senlikten öldürmesi, kendisiyle diriltmesidir.” Bu, aynı zamanda fenâdan sonraki baka demektir. Bu safhada kul ilâhi teyide mazhardır, artık yeni bir görüşe sâhiptir.

Mevlânâ şöyle devam eder, bütün bu safhalardan sonra: “Aşağıya indikten sonra ağaca tekrar çık. Çünkü o ağaç “ol” emriyle değişmiş, yeşermiştir.” Yunus’un “Bir ben vardır benden içeru” dediği gibi, kazanılan bu yeni “benlik” ilâhi kokulu bir benliktir, insanı doğru görüşe yükseltir.

“Ağaç” sembolü Mevlânâ’nın söz atının yularını alıp başka yerlere götürür. Değişen o benlik ağacı için der ki: “Mûsâ’nın ağacına dönmüştür bu ağaç! Sen Mûsa tarafına yönelince görürsün ki, ateş gibi görünen tecellî nûru o ağacı yakmaz yeşertir, dalı budağı da: Şüphesiz ben tanrıyım! diye seslenir. Onun gölgesi altında senin hâcetlerin husule gelir. İşte ilâhi kimya böyledir.”

Bu son beyitte Hz. Mûsa’nın Tur dağındaki mâcerası sırasında gördüğü ateş ağacından bahsedilir: “Mûsa o süreyi tamamlayıp, ailesiyle birlikte yola çıkınca Tur tarafındaki ateşi gördü. Ailesine: Bekleyiniz, ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber ya da ateşten bir parça getiririm de ısınırsınız, dedi. Oraya gelince, mübârek bölgede vadinin sağ tarafındaki ağaçtan kendisine: Ey Mûsa, ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım, diye seslendi.” (Kasas, 28/29-30)

Bu hikâyede son beyitler şöyledir: “Varlığın ve benliğin artık helâl olur, çünkü onda Celâl sahibi Hakk’ın sıfatlarını görürsün.” Yani fenâ fillâhtan sonra baka billâha eren kimse Hak’la görür, Hak’la işitir, Hak’la yürür hale gelir.

Eğri ağaç düzelir ve Hakk’ı gösterir, kökü sabit dalları göklerdedir.”

“Ağaç motifi zengin bir konudur. Hikâyenin sonunda Mevlâna Kur’an’daki şu âyete göndermede bulunur: “Görmedin mi Allah ne güzel benzetme yapar: Güzel söz kökü sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir. O ağaç Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah, öğüt almaları için insanlara böyle benzetmeler yapar.” (İbrahim, 14/24-25)

Mevlânâ’nın armut ağacı hikâyesi de işte böyle açıklama meyveleri verdi. İnşallah makbule geçer. Hikâye, yalın haliyle başta biraz müstehçenlik izlenimi veriyorsa da, Mevlânâ’nın gösterdiği yönde yapılan açıklama ve yorumlarla, insanı en üst manevi mertebe anlayışlarına doğru yükseltmektedir.