ANADOLU’NUN TÜRKLEŞİP İSLÂMLAŞMASINDA YUNUS EMRE’NİN ROLÜ – Abdullah ÖZBEK

A+
A-

III. ULUSLARARASI MEVLÂNA KONGRESİ

ANADOLU”NUN TÜRKLEŞİP İSLÂMLAŞMASINDA YUNUS EMRE”NİN ROLÜ

Prof. Dr. Abdullah ÖZBEK*

GİRİŞ

Bazı kaynaklara göre Yunus Emre,1 XIII. yüzyılın sonları ile XIV. yüzyılın başlarında (1241-1321 yılları arasında) yaşamıştır. Yunus şiirlerinde, bu zaman diliminde yaşamış olan Mevlânâ, Ahmet Fakih, Geyikli Bababa ve Seydi Balum”dan behseder. Bazı beyitlerinde de, “Yağmacı Tatar”dan söz eder. Bu bilgiler, yaşadığı çağa ait ip ucu vermektedir.

Mevlânâ Hüdâvendigâr bize nazar kılalı

Onun görklü nazarı gönlümüz aynasıdır. 2

…………………………………………

Mevlânâ sohbetinde saz ile işret oldu

Ârif ma”nîye daldı çün biledir ferişte3

Yunus, Mevlânâ”nın kendisine iltifatta bulunduğunu, görüşlerinin muhteşem olduğunu ve bu görüşler içinde kendisini bulduğunu anlatır.4Söylediği-ne bakılırsa, O”nun meclisindeki sazlı sözlü sohbetlerde bulunmuş ve yiyip içmiştir. Yine bir şiirinde şöyle der:

Geyiklünün ol Hasan söz ayıtmış kendüden

Kudret dilüdür söyler kendüde söz nesidür

……………………………………………

Seydi Balum ilinden şeker tamar dilinden

Dost bağçesi yolundan eve dervişler geldi.5

Bektâşî Velâyetnâmesi”nde ve sonraki tarihi eserlerde de Yunus”un ismine rastlanmaktadır.6

Bazı kaynaklarda, Hacı Bektaş”ın müridlerinden “Tabduk” isimli bir şeyhe esrarlı bir şekilde bağlandığından bahsedilmektedir.7 Bazı bilim adamları

da, Yunus”un şiirlerinde geçen “Tabduk” isminin “Allah” olduğunu ileri sürmektedir.8

Aşağıdaki beyit bu iddiayı ispat için gösterilmektedir:

Miskin Yûnus bilişeli cân u gönül virişeli

Tapduğ“uma irişeli gizli râzum açar oldum.9

Diğer taraftan O”nun hayatı hakkında bilgi edinebileceğimiz kaynaklar, halkın hafızası, bazı menkıbeler ve Yunus”a mal edilerek söylenen şiirlerdir.

Şüphesiz ele aldığı meseleler, kullandığı kelimeler, tasvir ettiği konular, bahsettiği şahıslar, kendisi ve çağı hakkında enteresan bilgiler ihtiva etmektedir.

Yunus hakkında görüş belirten bazı kişiler, O”nun bir “hümanist” olduğunu ileri sürerler. Bazıları da, O”nun hümanistliğinin diğerlerinden daha üstün olduğunu ispat etmek için, bilhassa âşıklığını delil getirerek, “Gerçek hümanist de Allah âşıkıdır.” şeklinde ifadeler kullanmaktadır.10

Bu fikirlere katılmak, kesinlikle mümkün değildir. Çünkü “hümanizm ve hümanistlik”, tamamen farklı bir medeniyet ve felsefenin ürünüdür. Bazı benzerliklerden dolayı Yunus”u bir “hümanist” olarak tanıtmak, O”nu anlayamamaktan kaynaklanmaktadır.11

Hümanizm, insan varlığını her şeyin ölçüsü olarak kabul eder… Bu kavramın tarih içersinde nasıl doğup geliştiğine bakılırsa, dinin dışlandığı kolayca anlaşılır. Bu açıdan Yunus”a “hümanist” demek mümkün değildir…

Bazıları Yunus”un akılcı olmadığından yakınır.12

Akılcı olmadığı doğrudur. Çünkü hümanizm, bir anlamda “akılcılık” anlamına da gelir. Ama Yûnus akla değer verir. Bakınız, aşağıdaki şiirinde aklın önemi ve eğitimi hakkında bilgi verir:

İşbu vücûd bir kal”adur akıl içinde sultanı

İşbu gönül bir hazînedür ışk tutmış bekler anı

 

Nazar üzre dil kapucı cümlesi akla tapucı

Akıldur işler yapucı eyler cümle avadanı

 

Akıl başdan iş biturur nazar gözden bakar görür

Akıl gönül içre turur ol üç hassa besler anı

 

Akıl taht eyledi başı şöyle bilür her bir işi

Dünya içre âkil kişi kimseye değmez ziyânı

 

Başdur bu vücûdun şâhı başdur aklun tahtgâhı

Katı buşmagıl nigâhı buşudur aklun düşmanı

 

Eğer akla buşarısan başun nefse koşarısan

Nefs hâline düşerisen ol başdağı akıl kanı

 

Akl gitdi buşu geldi akıl evin buşu aldı

İmdi sultan buşu oldı göze göstermez cihânı

 

Eger tam”kılur isen gördüğüne kalur isen

Nefis gümrâh kılur isen nazarun da oldı fâni

 

Nazar gitdı tama”bitdi nazar yirini tama”dutdı

Bakduk yirde fitne kopdı işledi nefsânî anı

 

Nazar dahı gözde olur kimde ne var bakar görür

Tama ana düşman olur gözden savar ol nişânı

 

İman durur cân çerağı gevdedurur can turağı

Kînedür imâna yağı gelse giderür imânı

 

Eger kîne tuturısan gitdi senden îmân dahı

Billâhi ol Tanrı hakkı yokdur bu sözün yalanı

 

Yûnus ışkun artadursun cânun köyne yanadursun

Ustan aybun örtetursun oldur üstâdlar sultânı13

 

Yunus”u ve felsefesini anlamamız için, her şeyden önce yaşadığı devri, tasavvufî akımları ve problemlerini iyi tanımamız gerekmektedir.14 Çünkü Yunus”un “Yunus” olmasında bu çevrenin çok büyük etkisi vardır. Bu devri kısaca şu başlıklar altında ele alabiliriz:

Anadolu Selçukluları”nın sonudur.

Osman Gazi devirleri…

Anadolu isyan ve sıkıntılarla çalkalanmaktadır. Merkezî idareden ümidini kesenler ayrı ayrı beylikler oluşturmuşlardır… Ve kendi aralarında kardeş kavgalarına girişmişlerdir…

Yerleşme sıkıntıları…

Çeşitli sosyal sıkıntılar…

İç huzursuzluklar…

Mogol istilâsı her tarafı kasıp kavurmaktadır…

Saltanat kavgaları… İlmî hayat nerdeyse durmuştur…

Halkı eğiten bazı gönüllü kuruluşlar birbirlerine küskün ve düşman hale gelmiştir…

Tasavvuf hareketi yaygınlaşmıştır…15

Batinî zümreler faaliyetlerini dört koldan yürütmektedirler.16

Şeriat, yani dinin kuramsal boyutu küçümsenir hale gelmiş…

Dinî bağların zayıflaması…

Sosyo-ekonomik yapının bozulması ve işsizliğin yıkıcı bir unsur haline gelmesi… Ve sefâlet…17

A. Yunus Bir Mekteptir

Eskiden halkımızın ortak kültürünü meydana getiren bazı eserler vardır. Bunlar bazen camîlerde, bazen köy odalarında, bazen de evlerde bir araya gelinerek okunurlardı. İşte Yunus Emre Divânı bu eserlerin başında yer alır.

Yunus”un şiirleri “ilâhi”18 olarak da okunduğu için, halkın manevî dünyasına hitap etmektedir. Onun için halk, yüz yıllardır Yunus”u unutmamış, O”nu gönlünde yaşatmış, hatta adına yurdun çeşitli yerlerinde türbeler ve makamlar tahsis etmiştir.19 Dolayısıyla Yunus, herkesi ve her kesimi çeşitli açılardan etkilemiştir. İşte bu sebepten dolayı biz Yunus”a, bir mektep gözüyle bakmaktayız.

Nasıl bir mektep?

Halkın eğitildiği bir mektep… Dil mektebi, gönül mektebi, sevgi mektebi…

Bir çok şâirin Yunus gibi olmaya ve söylemeye çalıştığı bir gerçektir. Yani Onun mektebinde yetişmişlerdir. Onun usûlünce…. Onun gibi…. Onun ölçüsünde… Onun düşüncesinde… Ondan ilhâm alarak…

Bu haliyle Yunus, tarihte pek az insana nasip olan bir etkileme gücüne sahip olmuştur. Çünkü O, bir çok ozanımızın, bestekârımızın, şâirimizin, gönül ve ilim adamımızın, ilhâm kaynağını oluşturmuştur.20

Yûnus, Anadolu’da birlik ve dirliğin bozulduğu, Moğol istilâsının kasıp kavurduğu, insanların umutsuzluk girdabında boğulmak üzere olduğu bir dö-nemde, insanlara ümit aşılamış, Türk milletine hız ve yön vermiş, Anadolu”da yeniden İslâm kültürünün canlanmasına katkı sağlamıştır.21

Bunları Yûnus nasıl başarmış?

Sevgi diyerek, birlik ve beraberlik diyerek, hoşgörü diyerek, insanlık diyerek, ümit aşılayarak!.. Özellikle de Yaratan”a dayalı bir insan sevgisini ön plâna çıkararak!… Çünkü güçlüklerin üstesinden ancak böyle bir sevgi ile gelinebilirdi… Korkutucu engeller, ancak bu yolla aşılabilirdi!..

Yunus bu yolla, insanlara gerçek hürriyetin ve sorumluluğun formüllerini de sunmuştur.

Öte yandan Yûnus, halka fikirlerini rahatlıkla ulaştıran bir fikir adamıdır. Çünkü halkın içinde yaşamış, dertleriyle dertlenmiş ve gönüllerine hitâp etmiştir.

Yunus bu görevini yerine getirirken, halkın diliyle hitâp etmiştir. O devirde, Anadolu”da yaygın dil olarak Arapça ve Farsça”nın kullanılmasına karşılık, O hep Türkçe konuşmuş ve söylemiştir. Bu sebepten halk onu anlamış ve bağrına basmıştır. Onun için Yunus vb. gönül insanları, Anadolu”nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasına büyük katkı sağlamıştır.22

Yakından incelendiğinde, Yûnus”un şiirlerinde, o zamanki Türk insanını hayata bağlayan, onlara ümit ve yaşama aşkı veren kudreti görmekteyiz.23

B- Yunus Millî Bir Şâirdir

Yunus şiirlerinde genellikle, Türk halk dilinde yaşayantabiî Türkçe“yi kullanmıştır.24Bu dilin içinde haliyle Arapça ve Farsça kelimeler vardır. Ancak bu kelimeleri kullanması, onu millî olmaktan uzaklaştırmaz. Bilakis kullandığı yabancı kelimeleri de Türkçeleştirerek Türkçe”nin zenginleşmesine büyük çapta hizmet etmiştir.

Peki, bir şiiri millî yapan nedir?

Şiir sanatı halk geleneklerine uygun oldukça millîdir. Bu geleneklere yabancı kaldıkça da millî değildir. Çünkü Yunus”un şiirleri, milletin din, dil, sanat, ahlâk geleneklerine uygundur. Zevkiyle, sanatıyla, seslenişi ve söyleyişiyle, tamamen bir Türk şâiridir.25

C- Yunus Dînî Konuları Türkçe Anlatmıştır

Selçuklular döneminde Türklerin ilim dili Arapça, edebiyat dili ise genellikle Farsça”dır. Nitekim büyük mütefekkir Mevlânâ”nın eserlerini Farsça yazması bunu açıkça göstermektedir.

Anadolu Selçukluları”nın son dönemlerinin çok sıkıntılı bir dönem olduğunu yukarda arz etmiştik. Yalnız bu dönemin, sonraki yüz yıllar için bir uyanış dönemi olduğunu da unutmamak gerekir. Tarih şâhittir ki, bunalımlı dönemler, bir çok çıkış kapılarının da açılmasını sağlamaktadır.

O devirde, Moğolların zulmünden kaçan insanlar Anadolu”yu mesken tutmaya başlamışlardır. Bunlar arasında mütefekkirler, şâirler, sanatkârlar ve dervişler de vardır. Bir bakıma Anadolu”nun Türkleşmesi ve İslâmlaşması hareketinin ilk adımları bu devirde atılmıştır.26 Özellikle dervişlerin bu dönemdeki faaliyetleri, her türlü takdirin üstündedir. Üstelik bu dervişler, “Bir lokma, bir hırka” anlayışıyla, miskin miskin gezen ve halkın sırtından geçinen insanlar değillerdir. Bunlar her şeyden önce, kendi geçimlerini çalışarak sağlamaktadır. Herhangi bir menfaat karşılığı fikir telkininde de bulunmamaktadırlar. Bu da onların güvenilirliğini artırmaktadır. Bu, son derece önemli bir ölçüdür.

İşte Yunus, böyle bir ortamda yetişmiş; bilgisi, görgüsü ve görüşüyle bu kervana katılmıştır. Yalnız O”nu öne çıkaran temel özellik şudur:

Halka, Kur”an”ı ve peygamber öğütlerini Sünnî27 perspektiften Türkçe olarak anlatması…

Sünnîlik neden önemli?

O devirde hem İslâmiyet hem de Türk milleti için en büyük tehlikelerden birisi, aşırılığa kaçan Şiîlik akımlarıdır. Aslında bu akımlar din perdesi altında, Mazdekçiliği diriltmek istemektedirler. İşte bu tehlikeyi bertaraf etmek için Selçuklular Sünnîliği desteklemişlerdir.28

Bilindiği gibi Kur”an dili Arapça”dır. Çünkü indiği toplum Arapça konuşmaktadır. Kur”an bu gerçeği şöyle ifade etmektedir:

Biz Kur”ın”ı, belki düşünürsünüz diye Arapça olarak indirdik29

Bu âyetin beyanına göre, şünmenin oluşması için Araplara Arapça hitap etmek gerekir. Bu ölçüden hareketle diyebiliriz ki, Türklere de dini Türkçe öğretmek gerekir. Dinî meseleleri onlara Türkçe bilen birilerinin anlatması gerekir. Eğer bu Türkçe bilen kişi, ana dili Türkçe olan birisi olursa, çok daha etkili olur… Maalesef bu psikolojik gerçek, pek de göz önünde tutulmamıştır.

Bazıları, Kur”an”ın dilinin Arapça oluşunu, kendi tabiî mecrasından kaydırıp, Arapça”ya farklı bir gözle bakıp yüceltmektedir. Halbuki Allah”a göre, bütün diller birdir ve Yaratıcı”nın gücünü gösteren delillerdendir. Böyle oluşunda, anlama yeteneğine sahip olanlar için dersler vardır.30

Kur”an”ın bu âyetinde anlatılmak istenen şudur: Bütün diller yücedir ve değerlidir. Dolayısıyla, insanlar arası iletişim vasıtası olan bütün dillere değer vermek, Allah”ın bir tavsiyesi olsa gerektir. Bir dili küçültmek ya da diğerlerinden daha fazla yüceltmek, kesinlikle Allah”ın yukardaki beyânına aykırı bir davranıştır.

Ayrıca şunu da vurgulamak gerekir ki, ana dilin dışındaki anlatımlarda, -hangi konu olursa olsun- şünme ve anlama yeteneğgelişmemektedir.

Bu konu çerçevesinde düşünüldüğünde, Yunus”un büyüklüğü bir kere daha anlaşılmaktadır.

Nedir bu büyüklük? Yunus:

a. Kur”an”ı anlayıp, onun gösterdiği hedef doğrultusunda Türk diline önem vermiş, Allah”ın âyetini ve yüceliğini kavramıştır.

b. Kur”an ve buna dayalı olarak oluşmuş olan din kültürünü, Türk halkının yaşayan diliyle ifâde etmiş ve anlatmıştır.31

c. Din gibi kutsal bir duygunun anlatımını Türkçe yaptığı için, Türkçe”yi ebedîleştirmiştir.

D- Toplumun Kaynaştırılması

Yunus, dağılmış, birliği tehlikeye düşmüş, ümitleri kesilmiş Türk toplumunu bir araya getirip kaynaştırmak ve bu birlikten bir sinerji yaratmak ister. Bunun için insanlara temel bir hedef gösterir. Bu hedef, “Allah”a ulaşma” hedefidir. Kâinatı yaratan, bütün canlıların rızkını veren, amelleri karşılıksız bırakmayan, insanların iyiliğini isteyen ve merhameti bol olan Allah”a ulaşmak… Ve bütün mücadeleyi O”nun rızasını kazanmak için sürdürmek…

Yunus”a göre, uğrunda mücadele edilecek tek değer, Allah”ın rızasını kazanmaktır.

Bu mücadelede, mal ve makam hırsını kontrol vardır. Birlik, beraberlik ve dirlik vardır. Başkalarına zarar vermemek vardır. Faydalı olmak; gerektiğinde başkalarını kendine tercih etmek vardır. Gönülleri birleştirip dost ve hoş etmek vardır.

Bu mücadele, birleştirici ve kaynaştırıcıdır. Diğer mücadeleler ise, parçalayıcı ve yıkıcıdır.

Onun için Yunus, dîni de, dergâhı da, ma”rifeti de, mürşidi de, ilmi de, irfânı da, bu mücadelede bir vasıta olarak  görür. Asla bunları gaye olarak kabul etmez. Çünkü vasıtalar gaye haline gelirse, dar görüşlülük, haset, kin ve düşmanlıklar başlar…

İşte Yunus, Türk Milleti”nin birlik ve dirliğini bu mücadelede bulur. Tarih de şahittir ki, Türk Milleti, mücadelesinin yönünü, bu istikamete (Allah”ın rızasına kazanmaya) çevirdiği zamanlarda, hem içte, hem dışta, var olmanın şartı olan ilim, adâlet ve barışın sembolü olmuştur.

Yunus”a göre, bu asil mücadeleyi vermek için, her şeyden önce, İslâm”ı ve onun tebliğcisi olan Hz. Peygamber”i iyi anlamak gerekir. Bu bakımdan, bu gerçeği göz ardı edenleri, öz yerine gereksiz şerhlerle uğraşanları şöyle uyarır:

On iki bin hadisi cem”eyledi Mustafa. Unuttunuz anı siz, şerh ile söz satarsın. ………………………………………………

Erenler nazarında sofuluk satmayalar

İhlâs ile, bu aşka riyâyı katmayalar….

Yunus, “Söz bir, Allah bir.” düşüncesinin sembol isimlerinden birisidir. O, dergâhın kapısından, odunun bile eğrisini sokmak istemez. O”nun felsefesinde sözün öze uyması, son derece tabiî bir olaydır.

Hal böyle iken, topluma örnek olması ve yön vermesi gereken kişiler, büyük bir sapma içindedir:

Danişmend okur dutmaz, derviş yolun gözetmez

Bu halk öğüt eşitmez, sağır hemân olısar..

Gitti beğler mürveti, binmişler birer atı

Yidüğü yoksul eti, içdüğü kan olısar.32

Yunus, cemiyete ve insanlığa yararlı olan insan ister. O her vesileyle bu tip insanı övmüş; tembel ve miskin kişileri de yermekten çekinmemiştir. O”na göre yararlı insan, iyi işler yapan insandır. Nitekim Hz. Peygamber de, ömrü uzun olup da iyi işler yapan kişiyi, “insanların en hayırlısı”; kötü işler yapanı da “insanların en kötüsü” olarak tanıtmıştır.33

Bunun içindir ki Yunus, vaktini boş ve faydasız işlerle geçiren tüketici tipleri yerer. On”a göre iyi insan şöyle olmalıdır:

Nefsinden müşk ile anber tüte

Budağından il ü şar yemişlene.

Yunus, toplumu perişan eden, insanları birbirine düşüren baş düşmanın “duyarsızlık” olduğunu bilir. Bu yüzden duyarsızlığa karşı âdetâ savaş açmıştır:

Erenlerün34 sohbeti arturur ma”rifeti. Bî-derdleri sohbetten her dem süresim gelür…35

E- Kaynaşmak ve Kaynaştırmakİçin Sevgi ve Aşk Gerekli

İnsan, yaratıkların en şereflisi olarak yaratılmıştır.36 Yerde ve göktekilerin tümü de emrine verilmiştir.37 Diğer taraftan insan, pek çok yetenek ve özelliklerle donatılmıştır. Bunlar arasında “sevgi” ve “akıl” boyutu, en belirgin olarak kendisini gösterir. Özellikle sevgi, çeşitli boyutlarda insanın hayatını yönlendiren temel bir duygudur. Önemli olan bu duygunun iyi yöne kanalize edilmesidir. İşte Yunus”un şiirlerinde en fazla bu motifin gündeme getirilmesinin sebebi, bu olsa gerektir.

Yunus dünyadaki hedefini de “sevgi” boyutu ile açıklar.

Ben gelmedim da”viyiçün benim işim seviyiçün

Dostun evi gönüllerdür gönüller yapmağa geldim.38

Yunus ömür boyu aşkı ve sevgiyi över:

İşidün iy yârenler kıymetlü nesnedür ışk

Değmelere bitimez hürmetlü nesnedür ışk.39

Aşk, kayaların bile nabzında atan, bülbülün şakımasında nağme, gülün renginde koku olan, insana acı çektiren, günle güneşle doğan, ayla, mehtâpla büyüyen, denizlerde köpürüp taşan, tüm varlıklara anlam kazandıran bir güçtür.

Bu aşk hem sefâ hem cefâdır. Hz.Hamza”yı kafdan kafa atan da odur. Aşk devletli nesnedir. Dağa düşse kül eder, gönüllere yol eder, pâdişâhları bile kul eder.

Aşk kimi oklarsa, ona ne sıkıntı, ne kaygı uğrar. Yalnız feryâdı, âhı çoktur, acısı derindir, güçtür. Denizleri kaynatıp köpürtür, öylesine güçlü dür ki, kayaları bile dile getirir, söyletir; akılları şaşırtır da denizlere düşürür, nice ciğerleri pişirir. Her şeye rağmen lezzetlidir.40

Sevgi için iyilik, mertlik ve yiğitlik gerekir:

Etmek yiyüp tuz basmak ol nâmerdler işidür

Etmek anı komaya tuzun hakkı varısa

Eylik erün yârıdur ölürse uçmak yiridür

Senden sonra söylenür ne dirliğün varısa.41

Yunus kadar çok sevgi ve aşk kelimelerini bir arada kullanan düşünür ve yazar, öyle sanıyoruz ki, pek bulunmaz.

O, insanın sevebilmesi için, insana önce kendisini tanıtır, insanı anlatır,
problemlerini hissettirir, iyi duyguları yaşatır, kötü duyguları kurutmaya çalışır, yol gösterir; insanlıkla bütünleştirerek hayata bağlar, hizmete yöneltir. Kısaca bütün bu konularda bilgilendirir. O bilmektedir ki, bilgi ve bilgilendirme,
sevginin ön şartıdır. Çünkü bilmeden, anlamadan, tanımadan, herhangi bir şeyi
sevmekten bahsetmek, sadece bir hayâldir.

Yine O, hep vurgulamaktadır ki, bu dünyada cehâletle iş yürümez. Çünkü:

Dünyeye gelen göçer bir bir şerbetin içer Bu bir köpridür geçer câhiller anı bilmez”.42

Onun için Yunus şöyle bir çağrıda bulunmaktadır:

Gelün tanışık idelüm işün kolayın tutalum,

Sevelüm sevilelüm dünyeye kimse kalmaz.”43

Yunus”un sevgisinde barış, adâlet, kardeşlik, fedâkârlık vardır. Bu sevgi için soy sop, din, mezhep, millet, renk, mevki, sınıf farkı engel teşkil etmez.

Yunus toplumu, sevgi ile birleştirmek, bölünmekten kurtarmak, barış içinde yaşatmak ister. O”na göre, yetmiş iki millete bir gözle bakmayan, “şer”in evliyâsı” bile olsa, hakîkatte âsîdir. Yani dünyada insanlara ayni gözle, adâlet ve sevgi ile bakmayan insan, belki bazı kişilere bir ermiş, bir evliyâ gibi görünebilir. Ama gerçekte o, Allah”a baş kaldırmış birisidir.

İnsanlara aynı gözle bakabilmek için, her şeyden önce insanın, bencillikten, iki yüzlülükten, menfaatçilikten, kurtulması gerekir.

Açı çok geniştir bu sevgide… Ve bu sevginin parolası: “YARATAN”DAN ÖTÜRÜ YARATILANI HOŞGÖRMEK !..” Yunus bu sebepten kötülükleri iyilikle karşılar:

Önümce kuyu kazanı Hak tahtına ağdursun anı

Ardumca taşlar atana güller nisâr olsun ana!

Yunus “sevgi ve aşk”ı şu boyutlarda açıklar:

1- Sevgi Fıtratın Temel Duygularından Birisidir

İnsan yaratılışı gereği seven bir varlıktır. Yalnız bu sevgiler çeşit çeşittir. Yunus bu gerçeği şöyle ifade eder:

Işksız âdem dünyede bellü bilün ki yokdur

Her birisi bir nesneye sevgüsü var âşıkdur.

Çalabun dünyesinde yüzbin dürlü sevgü var

Kabul it kendüsüne gör kangısı lâyıkdur.

Biri Rahmân-ı Rahîm biri şeytân-ı racim

Anun yazuğı müzdi sevgüsne tallukdur.44

Önemli olan, bu sevgiyi iyi yöne kanalize etmek, insana, güzel ve iyi olan şeylerin sevilmesini öğretmektir.

2- Allah Sevgisi Öndedir

Yunus”un şiirlerinde, sevginin ileri düzeyde yoğunlaştırıldığı ve yönlendirildiği yer Allah sevgisidir. Neredeyse bütün şiirlerine bu tema hâkimdir.

Aşkın aldı benden beni , bana seni gerek seni,

Ben yanarım dünü günü bana seni gerek seni..

Yunustur benim adım, gün geldikçe artar oldum

İki cihanda maksudum bana seni gerek seni

Yunûs”a göre Allah sevgisi, hiçbir zaman kuru bir sevgi değildir. Bu sevginin psikolojik ve sosyal yansımaları vardır. Yani Allah”ı seven kişi, başkalarına hoşgörü ile bakar ve Hakk”ın rızâsını da bu istikâmette görür.

Erenler buna kalmadı vardı yolına turmadı

Hakk”ı girçek sevenlere cümle âlem kardaş gelür.45

Yunus demek istiyor ki, kâmil insanlar, (Hakk”ı sevme konusunda kendisine karşı çıkanlar olsa da), hiç aldırmadan bu yolları aşar. Çünkü, Hakk”ı gerçek anlamda sevenler, (Hakk sevgisinin etkisiyle göstermiş oldukları davranış-ları eleştirenleri hoş görerek) bütün insanları kardeş bilirler!

Yûnus, Allah ve insan sevgisi ilişkisini şu şekilde ele alır:

Hak cihâna tolıdur kimseler Hakkı”ı bilmez

Anı sen senden iste o senden ayrı olmaz

 

Dünyaya inanursın rızka benümdür dirsin

Niçün yalan söylersin çün sen didüğün olmaz

 

Ahret yavlak ırakdur toğrulık key yarakdur

Ayrulık sarp firakdur hiç varan girü gelmez

Dünyeye gelen göçer bir bir şerbetin içer

Bu bir köpridür geçer câhiller anı bilmez

 

Gelün tanışık idelüm işün kolayın tutalum

Sevelüm sevilelüm dünyeye kimse kalmaz

 

Yûnus sözin anlarsan ma”nisini dinlersen

Sana eyü dirlik gerek bunda kimsene kalmaz46

Görüldüğü gibi Yûnus, tanışmak, anlaşmak ve diyalog kurmaktan yanadır. Bu aynı zamanda Kur”an”ın da insanlara tavsiyesidir.47

Her şeyden önce tanışık olmak, insanların birbirlerini anlamaları ve birbirlerine güven vermeleridir. Aslında bu düşünce ve davranış, işin kolay yönüdür. Kin tutmak ve bozgunculuk yapmak ise, işin zor tarafıdır.

Dünyanın geçiciliği, bir işe yaramadığı anlamına gelmez. Tam aksine, bu durum, geçici olan hayatın iyi değerlendirilmesi anlamına gelir. Bu açıdan bakıldığında da en iyi değerlendirme yolu, sevmek ve sevilmektir.

Yûnus”ta, kademe kademe, bütün varlıkları kaplayan bir sevgi türü vardır. Bu şu sözleriyle ifade eder:

Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır.

……………………………………………………………………

Hor bakma toprağa toprakta neler yatar.48

Yani Yûnus, bir karıncanın yaratılışında büyük hikmetler görür… Toprak da öyle…

3- Ahlâk ve Sevginin Kaynağı Dindir

Kimse dinine biz hilâf demeziz.

Din tamam olunca doğar muhabbet.” 49

Diyen Yunus, sevginin kaynağını din“de aramaktadır. Çünkü hoşgörü, cömertlik, sabır, ahde vefa vb. fazîletler, din”e dayandırılırsa bir anlam ifade eder…

Eğer insanların “iyilik” olarak kabul ettikleri düşünce ve davranışların temelinde din yoksa, Allah yoksa, mutlaka bir menfaat kokusu hissedilir… Öyle ki, doğruluk ve dürüstlükler bile menfaat için yapılabilir… Halbuki Yunus”a göre, sevginin ve hoşgörünün hareket noktası, Yaratan”ın rızasıdır. O, sevmek için, her şeyden önce Allah sevgisinde birleşmenin gerekliliğini vurgular. Allah”ı seven insan, elbette ki, O”nun yaratıklarına da sevgi ile bakacaktır. Bu, oldukça geniş bir hoşgörü penceresidir. Önemli olan insanları bu pencereden baktırabilmektir.

Yunus bu gerçeği veciz bir ifade ile formüle etmiştir:

“Elif okuduk ötürü, pazar eyledik götürü

Yaradılmışı severizYaradan”dan ötürü!”

Tabiî ki Yunus”taki insan sevgisi, nemelâzımcı, vurdumduymazcı bir sevgi değildir. O”nun asıl vermek ve öğretmek istediği sevgi, insanları doğruya ve Hakk”a ulaştırma sevgisidir. Ayni zamanda bu sevgi, müdahale etmeyen, karışmayan, karşı çıkmayan bir sevgi değildir.

Yunus, keskin dişli canavara acımanın koyunlara zulüm olduğunu bilir… O”nun felsefesinde sevgi, insanı doğru yola ulaştırma mücadelesidir.

Yunus sevgiyi, bazen, şiddetli sevgi manasına gelen “aşk” kavramı çerçevesinde de dile getirir. Dolayısıyla en çok işlediği konulardan birisi de, bu “aşk”tır.50 O”nu buna yönelten de insan sevgisidir.51

Severim ben seni candan içeri

Yolum vardır bu erkândan içeri

İnsanlar kavga yerine sevgi ile anlaşmalı. Kişisel ihtiraslarını bir kenara bırakmalı… Bunlar insana zarar verir. Ne var ki, insanlar bunun farkında olmazlar. Çünkü:

Niceler bu dünyâda günahını yuyamaz.

Ömrü geçer yok yere ey diriga duyamaz.

4- Devrine Getirdiği Eleştiriler Sevgi İçindir

Yunus halkla iç içedir. İnsanları fildişi kuleden seyretmez. İyi gözlemeci olduğu için, duygularını anlatırken, içinde yaşadığı çevrenin çeşitli özellikle-rinden yararlanır.

Yunus, zerreden kürreye her şeyi gözler. Üzerinde düşünür, mukayeseler yapar… Bunun neticesinde de, varlıklardaki yapıcı eli görmeye ve göstermeye çalışır. Bazen de bu gördüklerini coşkulu bir şekilde anlatır… Öyle ki bulut olur, yağmur olur… Irmaklar gibi çağlar, yeller gibi eser, toz olur, duman olur, umman olur… Âdetâ kabına sığmaz, taşar!..

Bu özellikleri dolayısıyla Yunus, medresenin ve tekkenin ortak sevgilisi, ortak dilcisi, sanat, aşk ve zevk öncüsü olmuştur.

Yunus, fırsat düştüğünde, yaşadığı çağda gördüğü çeşitli aksaklıkları, insanların tutum ve tavırlarını tenkide de tabi tutar…52 Bu da insanları sevmesinden dolayıdır. Kesinlikle, “tenkit için tenkitçilik” yapmaz… Belki de O”nun eleştirilerine “tespit” demek daha doğru olur. Herkes bilir ki, bir doktorun hastalarına “teşhis” koyması, tedavi etmek içindir. Aynı şekilde, Yûnus”un tespitleri de insanları terbiye etme amacına yöneliktir. Bu da, O”nun insanları sevdiğini gösterir. Bir bakıma O, sevgiye engel olan hususlarda insanları uyarır ve şöyle der:

İşidün hey ulular âhır zaman olısar

Sağ müslüman seyrekdür ol da güman olısar.

 

Danişmend okur tutmaz, derviş yolın gözetmez

Bu halk öğüt işitmez, sağır hemân olısar.

 

Gitdi beğler mürveti binmişler birer atı

Yidüğü yoksul eti içdüği kan olısar.

 

Ya”ni er kopdı erden elin çekmez murdardan

Deccal kıpısar yirden anlar uyan olısar

 

Birbirne yanu yana itdüğüm kalur sana

Yarın mahşer güninde cümle ayân olısar

 

İy Yûnus imdi senün ışkıla geçsün günün

Sevdüğün kişi senün canuna cân olısar53

 

Bu beyitler üzerinde düşündüğümüzde şu hususlarla karşılaşırız:

Zaman âhır zamandır.

Müslümanlar azalmıştır.

Bu azalan müslümanların müslümanlıkları da şüphelidir.

Bilginler okuduklarıyla amel etmemekte, hatta tersini yapmaktadırlar.

Dervişlerin dervişlik yoluyla alâkaları yoktur.

Halk öğüt almaz durumdadır. Sanki hepsi sağır gibidir.

Zenginlerin ve beylerin cömertlik ve iyilik severlikleri kaybolmuştur.

Yönetimi elinde tutanlar, halkı sömürmektedir. Bunlar adetâ yoksul eti yemektedirler.

Daha önce de izah ettiğimiz gibi Yunus”un yaşadığı çağ, gerçekten bunalımlı çağdır.54 Siyasal birliğin parçalanması, devlet düzeninin bozulması, yöneticilerin iktidar kavgalarına girişmesi, dış düşmanlarla (Moğollar) içerdekilerin işbirliği yapması, halkı fakir düşürmüş ve perişan etmiştir. Toplumda asayiş ve huzur kalmamıştır.55

İşte böyle bir devirde Yunus, halkı birleştirmek ve ümit aşılamak için olanca gücüyle çalışmıştır. Adetâ morali bozulmuş, rûhen sarsılmış olan insanların yüreklerine su serpmiştir.

Gerçekten o devrin hali yürekler acısıdır. Nitekim şu beyitler de bize, o buhranlı dönemin bazı hazin tablolarını yansıtmaktadır:

Miskin âdem oğlanı nefse zebûn olmışdur

Hayvan canavar gibi otlamağa kalmışdur

 

Hergiz ölümin sanmaz ölesi günin anmaz

Bu dünyâdan uzanmaz gaflet ögin almışdur

 

Oğlanlar öğüt almaz yiğitler tevbe kılmaz

Kocalar tâat kılmaz sarf rûzigâr olmışdur

 

Beğler azdı yolından bilmez yoksul halinden

Çıkdı rahmet gölinden nefs göline talmışdur.

 

Yunus sözi âlimden zinhar olma zâlimden

Korkadurun ölümden cümle doğan ölmişdür.56

Yunus bütün gücüyle mal biriktirmekten, yoksulu soymaktan başka gayesi olmayan bu beylere, toplumun ileri gelenlerine ve zâlimlere uyarıda bulunur. Nefsinin esiri olan, merhametten nasibi olmayan kişilerin karşısına çıkar. Zaman olur ölümü hatırlatır, zaman olur insaflı olmalarının gerektiğini söyler. Ama bir şey var ki Yunus, haksızlık karşısında susmaz, dilinin döndüğünce uyarılarını yapar, insanları sömüren zihniyeti halka tanıtır ve düşünmeye davet eder.

O”na göre zâlimden kaçmakla kurtuluşa erilmez. Herkes eninde sonunda ölümü tadacağına göre, korkunun ecele faydası yoktur. Zillet içinde, boyun bükerek, dalkavukluk yaparak ölmektense, usûlünce zâlimin karşısına dikilerek mücadele etmek ve -eğer mukadderse- şerefle ölmek gerekir.

Dünya bir imtihan yeridir. Hayat ve ölüm, kimin daha iyi işler yapacağını belirlemek için yaratılmıştır.57

Evvel bize vâcib budur eyü hulk u amel gerek

İslâm adı konıcağaz yoldaşumuz iman gerek58

İbâdetlerin neticesi de bir bakıma insanlara iyi davranmaktır.59  Onun için Yunus, namaz kılıp da kötü davranışlar sergileyenleri şöyle uyarır:

Bir kez gönül yıkdınısa bu kılduğun namaz değül

Yitmişiki millet dahı elin yüzin yumaz değül

 

Kanı erenler geldi geçdi bunlar yurdı kaldı göçdi

Pervâz urup Hakk”a uçdı hümâ kuşıdur kaz değül

 

Yol oldur ki toğrı vara göz oldur ki Hakk”ı göre

Er oldur alçakda tura yüceden bakan göz değül

 

Toğrı yola gitdünise er eteğin tutdunısa

Bir hayır da itdünise birine bindür az değül

 

Yunus bu sözleri çatar sanki balı yağa katar

Halka mata”larun satar yüki gevherdür tuz değül.60

 

Yine Yûnus, Hakk”ı bilen kişinin asla yalan söylemeyeceğini şöyle dile getirir:

 

İy Yûnus Hakk”ı bilen söylemez hergiz yalan

İkilik ile gelen doğrı yol bulmış değül.61

 

Yûnus, devrinde görmüş olduğu kötülükleri pek çok açılardan dile getirir. Bir bakıma bu eleştirilerinin içinde çıkış ve kurtuluş yolları da vardır.

 

Müsülmanlar zamâne yatlu oldı

Halâl yinmez haram kıymetlü oldı

 

Okıyan Kur”an”a kulak tutulmaz

Şeytanlar semirdi kuvvetlü oldı

 

Harâmile hamir tutdı cihânı

Fesâd işler iden hürmetlü oldı

 

Kime kim Tanrıdan haber virürsen

Kakır başın salar hüccetlü oldı

 

Fakirler miskinlikten çekdi elin

Gönüller yıkuban heybetlü oldı

 

Peygamber yirine geçen hocalar

Bu halkun başına zahmetlü oldı

 

Dutulmaz oldı Peygamber hadîsi

Halâyık cümle Hak”dan utlu oldı

 

Yûnus gel âşıksan tevbe eyle

Nasûha tevbe ucı kutlu oldu.62

…………………………………………….

Bir söz diyeyin sana dinle canun varısa

Kem tama”lık eyleme aklun sana yârısa

 

Ma”nide getürmişler kardaşdan yâr yiğrekdür

Oğuldan dahi tatlu eger toğrı yârısa

 

Gördün yârun eğridür nen varısa vir kurtul

Usulardan öğütdür işitdüğün varısa

 

Yârin sana mukabil tapusında sücud kıl

Çıkar ciğerün yidür eger çâren varısa

 

Ansuz sözün gör nedür çok söz hayvan yükidür

Ârife bir söz yeter tende gevher varısa

 

Etmek yiyüp tuz basmak ol nâmerdler işidür

Etmek anı komaya tuzun hakkı varısa

 

Eylik erün yârıdur ölürse uçmak yiridür

Seneden sonra söylenür ne dirliğün varısa

 

Yûnus miskin delüdür hem sözinden bellüdür

Ayıblaman yârenler eksükliği varısa63

 

Yunus sevgiye ve hoşgörüye engel olan kötü huylardan hased ve kin“i eleştirir, huylara sahip olanları uyarır.

Hased, bir şahsın, Allah”ın verdiği nimet ya da fazîletin başkasında da bulunmasından hoşlanmamasıdır. Veya o nimetin ondan alınıp kendisine verilmesini istemesidir.64

Kur”an”da, başkalarında bulunan iyiliği, söz ve fiil ile yok etmeye çalışmasından dolayı, hased eden kişiden Allah”a sığınılması istenmiştir.65

Hz.Peygamber de, ateşin odunu yeyip bitirdiği gibi, hasedin de iyilikleri yeyip yok ettiği uyarısında bulunmaktadır.66 Bu sebepten, “Hased etmeyin, birbirinizden ayrılmayın, düşmanlık yapmayın, arka çevirmeyin. Ey Allah”ın kulları kardeş olun!” diye buyurmuştur.67

Hased denilen kötü huy zamanla “kin”e dönüşebilir. Kin ise, kin duyulan kişinin yok olmasını istemeye kadar varır. Öyle görünüyor ki Yunus, bu sebepten “kin” konusuna özel bir dikkat çekerek şöyle der:

Adımız miskindir bizim

şmanımız kindir bizim

Biz kimseye kin tutmayız

Kamu âlem birdir bize.

………………………………………………

Giderdüm gönlümden kîni kin tutanın yoktur dini

İy yârenler ben bu sözi uludan işitdüm ahî.68

……………………………………………………….

Irmak gibi ben çağlarım, gâh gülerim gâh ağlarım

Nefsin ciğerin dağlarım, kibr ü kini yakan benim.

Bu beyitler ışığında düşünecek olursak, Yunus”a göre sevgi, kalbten kibir ve kini söküp atmaktır.

Bu konuda Kur”an”ın önemli bir uyarısı vardır:

Hz.Aişe”ye iftira (ifk) hadisesine, Hz.Ebu Bekr”in sürekli yardımda bulunduğu Mıstah da karışır. Bunu duyan Hz.Ebu Bekr, kızını ve peygamber eşini temize çıkaran âyetler gelince,69 bu çirkin iftirayı yakıştıran Mıstah”ın tutumunu hiç mi hiç hazmedemez. Canı sıkılarak, kendisine bundan böyle yardım etmeyeceğine dair yemin eder. Ne var ki şu İlâhî ikazla karşı karşıya kalır: “Sizden, fazîletli ve varlıklı olanların, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah”ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz?”70

Hz.Ebu Bekr bunu duyunca derhal, “Vallahi, biz Allah”ın bizi bağışlamasını arzu ederiz.” der. Ardından da Mıstah”a öncekinden daha cömertce yardımlara yeniden başlar.71

Bilindiği gibi, insanlara örnek olan peygamberler, başkalarına yük olmamak için çalışmışlar, (hatta) çobanlık (bile) yapmışlardır.72

Yunus bu konuya şöyle bir örnek verir:

 

Süleyman zembil ördü kendi emeğin yerdi

Onun için buldular onlar berhüdârlığı.73

 

Haksız kazançlar da insanın sevgi dünyasını karartır, gönlünü daraltır. Yunus”un bu tip kazançlar peşinde koşanlara da diyecekleri vardır:

 

Kemdurur yoksıllıkdan niçelerün varlığı

Bunca varlık variken gitmez gönül tarlığı

 

Batmış dünya malına bakmaz ülüm halına

Yitmiş Karun malına zihi iş düşvarlığı

 

Bu dünya kime kaldı kimi berhudâr kıldı

Süleyman”a olmadı anun berhüdarlığı.74

 

Aslında zenginliklerin en büyüğü gönül zenginliğidir. Gönlü dar olanların varlıklı olmaları beş para etmez. Asıl yoksullar, gönül zenginliğinden yoksun olan bahtsız kimselerdir.

Haksız kazançtan kendini kurtaramayanlar, ne kadar zengin olsalar gönül darlığından kurtulamazlar. Ve kendilerini hep yoksul zannederler.

Gönül darlığından kurtulmanın yolu, kolay kazanç yollarından zengin olup kazancını sımsıkı elinde tutmak değil, kendi emeği ile kazanmak, kimseye yük olmamak ve hayır için harcamaktır. Bu bir bakıma insanları sevmektir.

Görüldüğü gibi, Yunus asla, “Bir hırka bir lokma75 zihniyeti içersinde olmamıştır.

5- Empati Yapmak

Yunus insanların birbirlerini insan olarak sevmesi üzerinde çok durur. Çünkü insanlar, çok çeşitli farklılıklar yüzünden birbirlerine nefretle bakarlar.

Meselâ tarih boyunca bazı insanlar, dinleri yüzünden birbirlerine husumet beslemektedir. Halbuki dinler asıl itibariyle birdir. Yunus bir nevi, Hak yoldan sapanlara, İlâhî lütuftan nasibini alamayan zavallılar olarak bakar ve acır. Onun için de, doğru dini insanlara anlatmanın gereğine inanır.

Yunus, doğru dinin anlaşılmasının önündeki engellerin neler olduğunu anlamak için, kendisini zaman zaman farklı dine inananların yerine koyar, onların gözlüğünden de meselelere bakar… Yani empati76 yapar. Bu yol, başkalarını anlamak ve onlara doğruları anlatmak için önemli bir yoldur…

Hak bir gönül virdi bana hâ dimedin hayrân olur

Bir dem gelür şâdi olur bir dem gelür giryân olur

 

Bir dem sanasın kış gibi şol zemheri olmuş gibi

Bir dem beşâretden toğar hoş bağıla bostân olur

 

Bir dem gelür söyleyemez bir sözi şerh eyleyemez

Bir dem dilinden dür döker derdlülere dermân olur.

 

Bir dem çıkar arş üzere bir dem iner tahte”s-serâ

Bir dem sanasın katredür bir dem taşar umman olur

 

Bir dem cehâletde kalur hiç nesneyi bilmez olur

Bir dem talar hikmetlere Câlinus u Lokmân olur

 

Bir dem div olur yâ peri virâneler olur yiri

Bir dem uçar Belkîs ile sultân-ı ins ü cân olur

 

Bir dem varur mescitlere, yüzin sürer anda yire

Bir dem varur deyre77 girer, İncil okur ruhbân olur.

 

Bir dem gelür İsî gibi ölmişleri diri kılur

Bir dem girer kibr ivine Fir”avn ila Hâmân olur

 

Bir dem döner Cebrâil”e rahmet saçar her mahfile

Bir dem gelür güm-râh olur miskin Yunus hayrân olur78

 

Yûnus”un şu sözleri ise, empati ve diğergamlık için önemli misâller teşkil eder:

 

Sen sana ne sanursan ayrığa da anı san

Dört kitâbun ma”nisi budur eger varısa.79

 

6- Sen”liği Elden Bırakmak

Sevmek için Hakk”ı sevmek ve sen“liği elden bırakmak gerekir.

 

İsteme gel hakkı ırak, gönüldedir  Hakka durak

Senliğün elden bırak, tenden içerü candadır.

 ………………………………………………

Sen sende iken menzil alınmaz

Bahrî olmadan gevher bulunmaz

 

Yunus ver canını Hakk”ın yoluna

Can vermeyince canân bulunmaz.

 

Bu beyitlerde Yûnus ne anlatmak ister?.. Her şeyin arkasına gizlenen Bir”i görmek, Bir”i bulmak ve vahdet sırrına ermek… Vahdet, iyi ile kötünün, ruh ile tabiatın, kanun ile kudretin birleştiği yerdedir. Vahdet sırrına ermenin yolu, varlıklarla kalb beraberliği yapmaktır. Bunun için de varlıktan ibaret safrayı kendinden atmak şarttır.80

İnsanı seven kâinata da dosttur. Âşık olan her davadan vazgeçer. Hırs ve hevâdan uzaklaşır. Senlik-benlik kavgasını bırakır. O artık canlar canını bulmuştur. Zarar-ziyan düşünmez olmuştur. Her şey bu uğurda fedâdır, yağmadır.81

Seven kimsede kötülükler barınmaz.

 

Her kimde ki ışk varısa ayruk nesne sığmaz anda

Dost döşeğine geçemez at u katır yahut deve…

7- Gönül Yıkmamak

Gönül kalbin, yüreğin manevi yönü ve duyguların kaynağıdır. Bir bakıma gönül, insanın izzeti nefsi, benliği, şahsiyeti ve özüdür.

Dilimizde “gönül” ile ilgili olarak pek çok deyim ve söz vardır.

Gönül bazen bir istek ve arzudur. Ama insanın gönlü kararınca, hiçbir şeyden tat almaz olur.

İnsanın gönlüne göre olan bir şey, dileğine uygun düşer ve gönlü ondan razı olur.

Bazı insanların istekleri çeşit çeşittir. Her birisi başka bir şey ister. Hangisinin gönlünü edeceğinizi şaşırırsınız. Bu gibilerin gönlünü hoş etmek için ne kadar çalışsanız da, bazen netice alamazsınız. Ama öyleleri de vardık ki, en küçük bir hareketle gönlünü alırsınız!..

Bazı insanlar bir şeye gönül verdiler mi, hiç karşılık beklemeden içten severler, gönülden bağlanırlar… Bazıları da gönül kırma pahasına gönül eğlendirirler… Bazı insanlar yok yere gönül koyarlar… Onun için,

Kimseye hor bakma gil, hergiz gönül yıkma gil,

Yetmiş iki millet hep, dervişin yâri gerek.

Yunus”a göre insaniçine sonsuzluk tohumu ekilmiş bir varlıktır. Yu-nus bu tohuma “gönül” der. Ve bu gönül, güzelliğe ve iyiliğe kaynaklık eder. Nitekim Allah, insana kendi ruhundan üflediğini bildirmektedir.82 Yunus bu gerçeği şöyle ifade eder:

Bir ben vardır bende, benden içeru…

Yunus, insan gönlünü hesaba katmayan, insana saygıyı üst seviyede tutmayan dindârlığı da hiçbir zaman tasvip etmez.83

Gönül kendi haline bırakılmamalıdır. Her şeyden önce onu eğitmek ve pişirmek gerekir. Bunun için de sevgi ve aşk gereklidir: İşidün iy yârenler ışk bir güneşe benzer Işkı olmayan gönül misâli taşa benzer

Taş gönülde ne biter dilinde ağu düter

Nice yumşak söylese sözi savaşa benzer

 

Işkı var gönül yanar yumşanur muma döner

Taş gönüller kararmış sarp katı kışa benzer

 

Ol sultan kapusında hazreti tapusında

Aşıklarun yılduzı herem çavuşa benzer

 

Geç Yunus endîşeden gerekse bu bîşeden

Ere ışk gerek öndin andan dervişe benzer.84

 

Yunus, sevginin kalpte kalmamasını, onun bir davranış halinde dışa vurmasını ister. Onun için bir bakıma sevgi, her şeyden önce insanlara iyi davranmak ve yerine göre de fedâkârlık göstermektir. Bunun yolu da gönül kırmamaktan geçer.

Yûnus, bazı toplumların ve milletlerin, din, mezhep, tarikat, ırk, sınıf ve bölgecilik adına birbirinin boğazına sarıldığı bir dünyada, barış ve kardeşlik çağrısı yaparak uyarılarda bulunur. Özellikle de gönül yıkmama konusunu hatırlatır. Çünkü,

 

Bir kez gönül yıkdunısa bu kılduğun namaz değül

Yitmiş iki millet dahı elin yüzin yumaz değül.85

……………………………………………..

Miskinlikde buldılar kimde erlik varısa

Nerdüvandan yitdiler yüksekden bakarısa

 

Gönül yüksekde gezer dem-be-dem yoldan azar

Taş yüzine ol sızar içinde ne varısa

 

Ak sakallu pîr hoca bilimez hali nice

Emek yimesün hacca bir gönül yıkarsa.

 

Sağır işitmez sözi gice sanur gündüzi

Kördür münkirün gözi âlem münevver ise

 

Gönül Çalabun tahtı gönüle Çalab bakdı

İki cihan bed-bahtı kim gönül yıkarısa

 

Sen sana ne sanursan ayruğa da anı san

Dört kitâbun ma”nisi budur eger varısa.86

………………………………………….

Bin kez hacca vardunısa bin kez gazâ kıldunığsa

Bir kez gönül sıdunısan gerekse var yollar dokı.

 

Gönül mi yiğ Ka”be mi yiğ eyit bana aklı iren

Gönül yiğdurur zira kim gönüldedür dost turakı.87

…………………………………………………….

İstemegil Hakk”ı ırak gönüldedür Hakk”a durak

Sen senliğün elden bırak tenden içerû candadur.

 

Gir gönüle bul andadur benliğün defterini dür.

Ol hâs gevher bil andadur sanma kim ol ummandadur.88

……………………………………………………

Şeyh u dânişmend ü fakı gönül yapan bulur Hakk”ı

Sen bir gönül yıkdunisa gerekse var yüz yıl okı.89

 

Bu beyitlerde ele alınan temel konuları şöyle sıralayabiliriz:

Bir gönül almak, bin Ka”be ziyaretinden daha iyidir. Mal mülk geçicidir. Bunlara gönül bağlayarak hayat sürmek anlamsızdır.

Görüldüğü gibi Yunus”un hedefi gönül yıkmamak, başkalarını da kendisi gibi düşünmek ve herkese faydalı olmaktır. Nitekim bu değerlendirmeyi Hz.Peygamber”in şu hadisinde de görmekteyiz:

Müslüman, elinden ve dilinden müslümanların emin (güvende) olduğu kimsedir.”120

8- Her Şeyi Allah”tan Beklemek

İnsanları sevebilmek, hoş görebilmek için her şeyi Allah”tan beklemek, aracıları aradan kaldırmak gerekir:

Sensin kerîm, sensin rahîm, Allah sana sundum elüm.

Senden artuk yoktur emüm, Allah sana sundum elüm.91

 

SONUÇ

Yunus iyi… Yunus müslüman… Yunus bizden… Bizim ilimizden… Bizim gönlümüzden… Yunus dindâr… Yunus her kesimin benimsediği kişi… Yunus ahlâk ve din sevgisi aşılamış… Ve bu yolla insanları kaynaştırmış ve ideal hedeflere yöneltmiş…

O halde, İslâm iyi… Müslüman iyidir… İslâmî şahsiyetin kazanılması iyidir…

Ne var ki, Yunus”un sevgisinde hümanistlik arayanlar var… Masonluk arayanlar var… Ateistlik arayanlar var… Lâiklik arayanlar var… Bektâşîlik arayanlar var… Batınîlik arayanlar var… Rafizîlik arayanlar var… Bu yolla, kendi hayatına ve dünya görüşüne meşruluk kazandırmak isteyenler var…

Bu mektepte, -Yunus”u basamak yaparak,- dinî kaygıdan uzak bir hayat yaşama imkânı arayan art niyetli kişiler var!..

Bütün bu teşebbüslerin, milletimizin birlik ve beraberliğine zarar vereceği iyi bilinmelidir.

O”nda aranması gereken:

Sevgi….  Sevgi… Sevgi… Sevgi… Sevgi… Allah İçin Sevgi!..

 

 

* Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Emre” eski dilde, “âşık, düşkün, mübtelâ” anlamlarına gelmektedir.

Mustafa Tatçı, Yunus Emre Divanı, Akçağ Yayınları, Ank. 1991, s, 15.

Abdulbaki Gölpınarlı, Yunsus Emre ve Tasavvuf, İnkılâp Kitabevi, 2. Baskı, İst. 1992, s, 10. Beyitte geçen “ferişte”, “melek” anlamına gelmektedir.

Bak: Sezai Karakoç, Yunus Emre, Diriliş Yayınları, 2. Baskı, İst. 1974, s, 13.

Gölpınarlı, Yunus Emre ve Tasavvuf, s, 11-13. Bu beyitlerde ismi geçen Geyikli Baba, Osman (1299-1326) ve Orhan Gâzi (1326 1359) devri şeyhlerindendir. Seydi Balum ise, Geyikli”nin arkadaş ve pirdâşlarındandır.

6  M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, (Sadeleştirenler: Orhan F. Köprülü-Nermin Pekin), 3. Baskı, Ötüken Yayınları, İst. 1984, s, 265.

7 Gölpınarlı, age, s, 51-57.

8 Necla Pekolcay, İslâmî Türk Edebiyatı, Cağaloğlu Yay. İst. 1967, s, 93; Mustafa Necati Bursalı, Yunus Emre, Çelik Yayınevi, İst. 1989, s, 173.

9 Faruk K. Timurtaş, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ank. 1980, s, 118, 163/6. Bu beyitte Yunus şunu demek ister: “Miskin Yûnus Hak ile tanışalı, can u gönül verişeli. Tapduğuma (Allah”a) erişeli, gizli sırlar saçar oldum.”

10 Tatçı, Yunus Emre Divanı, s, 37.

11  Abdurrahman Güzel, Yunus Emre ve Hümanizm, IV. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri, Yunus Emre Seksiyonu, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ank. 1991, s, 60.

12 Bak: (http://www.ilhanarsel.org/Aydin_ve_Aydin/a141805.htm) Bu sitesindeki bir yazısında İlhan Arsel, Yunus için şunları söyler: “Aklın üstünlügüne inanıp akıl rehberligini seçmis olsaydı hem kendi toplumuna ve hem de insanlığa çok daha yararlı olurdu.

13 Timurtaş, age, s, 229-230, 324 No”lu şiir

14 Ahmet Yaşar Ocak, Türk Sufîlğine Bakışlar, İletişim Yayınları, İkinci Baskı, İst. 1996, s, 125.

15 Tasavvufun yayılmasındaki temel sebep olarak şunlar gösterilmektedir:

Bu dönemde maddî refah, sulh ve sükûn bir hayal haline gelmiştir. Böyle bir devirde insanlar, kendilerinin yapacakları hiçbir şey olmadığına inanmaktadırlar. Hal böyle olunca da her şeyi gök yüzünden, yani Tanrı”dan beklemeye koyulmuşlardır. Bu yüzden, hayrı ve şerri izâfî sayan, her şeyi Tanrı”nın bir zuhûru gören, bütün işleri meçhul bir hikmete bağlayan, bununla da kalmayıp insanı, aşk ve cezbeyle mânevî bir âleme götüren, olayları bir buğu altında toz pembe gösteren tasavvuf, yayıldıkça yayılmıştır. Bak: Gölpınarlı, Yunus Emre ve Tasavvuf, s,8.

16 Batıniliğin ne olduğunu anlamak için, önce onun zıddı gibi ileri sürülen zâhiriliğin ne anlama geldiğini izah etmek gerekir. Zâhir, dış, görünen, bir şeyin dış yüzü ve görünen tarafıdır. Meselâ şer”î hükümlerzâhiri hükümler sayılır. Zâhirî amel ve hükümler hakkında bilgisi olan kimseye “ulemâ-yı zâhir” denir. (Bak: Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yay. İst. 1991, s, 534.) “Bâtın”, iç, gizli, derûn, gizli âlem gibi manalara gelir. Aynı zamanda Allah”ın isimlerinden birisidir. “Bâtınıyye”, âyet ve hadislerin –görünenlerin dışında- gizli manaları olduğuna inanır. Onlara göre bu gizli manayı da, ancak ârifler ve velîler bilir. Bâtınî manalar zevken ve keşfen bilinirler. Bu gibi görüşte olanlara “ibâhiyye” ve “ehl-i bâtın” da denilir. Kalenderiler, rindler ve melâmetiler arasında bu inanışta olanlar vardır. (Bak: Süleyman Uludağ, age, s, 87-88.) İyi bilinmektedir ki bunlar, tasavvufî zümreler içinde gelişen ve taraftar bulan görüşlerdir. Bunlar, şerîat ahkâmını avamın (sıradan normal halkın) ifa etmek için emrolunduklarını, çünkü onların yalnız zâhiri görebileceklerini; havâsın (seçkin zümrelerin) ise, bunlara bağlı kalamayacağını iddia etmektedirler. (Bak: Mehmet Zeki Pakalın, Tarih ve Deyimleri Sözlüğü, Milli Eğitim Basımevi, İst, 1971, c, 1, s, 171-174.) Bâtınîlerin bazen arkalarında siyasi destek de buldukları zamanlar olmuştur. İşte o zaman, çok tehlikeli olmuşlardır.

17  Faruk Yılmaz, Yunus Emre, Hayatı-Düşüncesi-Etkisi, Marifet Yay.İst.l992, s,11-12.

18  İlâhi”, Allah sevgisini konu alan şiirlerdir.

19 Türkiye’nin pek çok yerinde Yunus”un mezarı ve türbesinin olduğiddia edilmektedir. M. Fuad Köprülü, “Porsuk” suyunun “Sakarya”ya karıştığı yerde medfun bulunma ihtimali üzerinde durur. Bak: M. F. Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, s, 266.

20  Ahmet Hamdi Tanpınar, III. Selim, II. Mahmut ve Abdulmecid (18. ve 19. Yüzyıl) dönemlerinde yaşamış olan büyük bestekâr İsmail Dede”ninMesnevî“den etkilendiği gibi Yunus”tan da etkilendiğini söyler. Bak: Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi, Türkiye Kültür Enstitüsü Yayınları, İst. 1970, s, 354.

21  Bak: Karakoç, age, s, 11.

22 Ömer Lütfi Barkan, Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler I, İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zâviyeler, Vakıflar Dergisi, 1942, c, 2, s, 279-304.

23 Arslan Ergüç, Yunus Emre ve Türk Milleti, Türk Yurdu, Yunus Emre Özel Sayısı, 1991, Tıpkı Basım c, 5, Sayı, 319, s, 110.

24 Nihad Sami Banarlı, Millî Tekevvünümüzde Yunus Emre”nin Yeri, Yunus Emre İle ilgili Makalelerden Seçmeler (Derleyenler: Hüseyin Özbay- Mustafa Tatçı), Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ank. 2001, s, 68-71.

25 İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Yunus Emre Estetik Sırları, Türk Yurdu, Yunus Emre Özel Sayısı, 1991, Tıpkı Basım c, 5, Sayı, 319, s, 142-145.

26  O devirde, Türkleşmek ve Müslüman olmak, aynı manaya gelmektedir. Çünkü, Türkleşmenin felsefesi ile İslâmlaşmanın felsefesi, nerdeyse aynı temele dayanmaktadır. Bugün bile, bir çok Batılı ülke, Müslümanla Türk”ü eş değer görmektedir. İslâm”ı seçmeyen Bulgar ve Macarlar”ın Türklüklerini de kaybettikleri göz önünde bulundurulursa, Türkler”in müslüman oluşlarının ne anlama geldiği daha iyi anlaşılmaktadır.

27  Sünnîlik: Kur”an ve Sünnet”e uygun olarak yaşamayı esas alan görüş. Tarihî seyir içinde işin hem dinî hem de siyâsî boyutu vardır… Anadolu”da yerleşik hayata geçen Türkler, daha çok İslâm”ın Sünnî yorumlarını benimsemişlerdir.

28  Osman Turan, Selçuklular ve İslâmiyet, Turan Neşriyat Yurdu, İst. 1971, s, 18-23.

29  Kur”an, Yusuf, 12/2; Zuhruf, 43/3.

30  Kur,an, Rum, 30/22.

31  Banarlı, Yunus”un Türkçesi, , Türk Yurdu, Yunus Emre Özel Sayısı, 1991, Tıpkı Basım c, 5, Sayı, 319, s, 59-61.

32  Timurtaş, age, s, 38, 56/2-3.

33  Ahmed b. Hanbel, Sünen, c, 5, s, 40.

34  Eren: Ulaşan, varan, kâmil insan, ermiş, Hakk ve hakîkate yakın olan.

35  Timurtaş, age, s, 31, 45/5.

36  Kur”an, İsra, 17/70.

37  Kur”an, Câsiye, 45/13.

38  Timurtaş, age, s, 99, 142/2.

39  Timurtaş, age, s, 71, 104/1.

40  Timurtaş, age, s, 71, 104/2-1-7.

41  Timurtaş, age, s, 179. 255/6-7.

42  Timurtaş, age, s, 56, 83/4.

43  Timurtaş, age, s, 56, 83/5.

44 Timurtaş, age, s, 39, 39/1.

Bu beyitleri günümüz Türkçe”sine şöyle aktarabiliriz: İyi biliniz ki dünyada aşksız, sevgisiz insan yoktur. Her bir insanın bir nesneye sevgisi vardır. O da âşık demektir. Yaratıcının dünyasında yüz bin türlü sevgi vardır. Sana bunların hangisinin uygun olduğuna iyi bak…Birisi, Rahmân ve Rahîm olan Allah”ı sever; bir başkası da taşlanmış şeytanı… Onun günahı da sevgisiyle ilgili bir karşılıktır.

45 Timurtaş, age, s, 49, 74/7.

46 Timurtaş, age, s, 55-56, 83. Bu şiirinde Yunus şu konulara dikkat çeker:

Cihânın neresine baksan, orada Allah”ın izlerini görürsün. Onu sen, özellikle kendi içinde ara. O senden uzak değildir. Yani insan kendine bakınca da Allah”ın güç, kudret ve sevgisini görür. Dünyada ebedî kalacağını düşünürsün. Rızkı da kendinden bilirsin. Eğer böyle dersen, yalan söylemiş olursun. Çünkü hiç senin dediklerin olmaz. Hep O”nun dedikleri olur. İyi bil ki, rızkı veren Allah”tır.

Âhiret gâyet uzaktır. Bu yolda doğruluk, pek işe yarayan bir şeydir. Bu ayrılık güç bir ayrılmadır. Çünkü gidenler hiç geri gelmezler. Nasıl olsa, dünyaya gelenlerin hepsi bir gün olup ecel şerbetini içip göçer. Bu öyle bir köprüdür ki, herkes ondan geçer. Ne var ki câhiller bunu bilmezler.

Öyleyse, gelin, tanışıp diyalog içersine girelim. Böylece işin kolayını yapalım. Sevelim, sevilelim. Dünya kimseye kalmaz. Yûnus”un sözünü anlar ve ma”nâsını dinlersen, sana bu dünyada iyi hayat gerek… Ve bilesin ki bu dünyada hiç kimse kalmaz.

47 Kur”an, Hucurât, 49/13.

48 Tatçı, Yunus Emre Divanı, s, 37.

49 Ahmet Kabaklı, Yunus Emre, Türk Edebiyatı Vakfı Edebi Eserler Dizisi, 5. Baskı, İst. 1983, s, 70.

50 Yûnus”un şiirlerinde “aşk” sanki bir “çekim gücü” şeklinde karşılığını bulmaktadır. Bu sebepten bütün varlıklar, sanki O”na göre “aşk”tır. Şüphesiz bu gücü insanlara ve eşyaya veren Allah”tır… En fazla çekim gücü olan varlık ise, tabiî ki Allah”tır. Çünkü O, yaratıcıdır, rızıkları verendir… Her şeyin sahibi, hayatın ve ölümün sebebidir… Bu konuda geniş bilgi için bak: Mehmet Bayrakdar, Yunus Emre ve Aşk Felsefesi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ank. 1991.

51 Bursalı, age, s,259.

52 Yılmaz, age. s, 140-146.

53 Timurtaş, age, s, 38, 56.

54 Bunalımlı çağ düşünürlerini değerlendirirken, bilhassa çağlarının iyi dikkate alınması gerekir. Bak: Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Turan Neşriyat Yurdu, İst.1971, s, 403-497.

56 Timurtaş, age, s,48, 73/1-5.

57 Bak: Kur”an, Mülk, 67/2.

58 Timurtaş, age, s, 78, 112/1.

59 Bak: Kur”an, Ankebut, 39/45.

60 Timurtaş, age, s, 91-92, 131/1-5.

61 Timurtaş, age, s, 91, 130/5.

62 Timurtaş, age, s, 213-214, 301/1-9.

63 Timurtaş, age, s, 179, 255/1-8.

64 Seyyid Şerif Cürcânî, Ta”rifât, s,87.

65 Kur”an, Felak, 113/5.

66 Buhari, Edeb, 37; İbn.Mace, Zühd, 22; Davud, Edeb, 44.

67 Müslim, Bir, 24, 28, 30.

68 Timurtaş, age, s, 222, 313/4.

69 Nur, 24/11-21.

70 Kur”an, Nur, 24/22.

71 Ebu”l A”lâ Mevdûdî, , Tefhimu”l- Kur”an, Tercüme: Muhammed Han Kayanî ve Diğerleri, İnsan Yayınları, İst, 1996, c,3, s, 511.

72 Bak: Buhari, İcare, 2; Et”ıme, 50; Enbiya, 29; Müslim, îman, 302; eşribe, 165; Muvatta, İs-ti”zan, 18; Ahmed b. Hanbel, c, 3, s, 326.

73 Timurtaş, age, s, 279, 280/4.

74 Timurtaş, age, s, 199, 280/1-3

75  Bir hırka bir lokma”: Geleneksel Tasavvuf”un dünya görüşünü ifade eder. Bu fikrin dayanak noktası şu hadislerdir: a. “Allah”ım Muhammed”e ve âilesine kefâf (ihtiyacını defedecek) miktarda ver.” (Müslim, Zühd, 19.). b. “İnsana barınacağı kadar bir ev, mahrem yerini örteceği kadar elbise, hayatını sürdüreceği kadar gıda yeter.” (Tirmizi, Zühd, 30.) Diğer açıdan bu düşünce, “Yevmün cedîd, rizkun cedîd=Yeni güne yeni rızık” düşüncesidir. Bak: S.Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İst. 1991, s, 101.

76 Empati: Bir insanın kendisini unutmadan, başkalarının gözünden de meselelere bakabilmesidir.

77 Deyr: Kilise

78 Timurtaş, age, s, 42- 43, 63/1-9.

79 Timurtaş, age, s, 163, 233/6.

80 Nurettin Topçu, Yunus Emre”de Vahdet-i Vücut, Türk Yurdu Yunus Emre Özel Sayısı, Tıpkı Basım, cilt, 5, Sayı:319, s, 85-86.

81 Timurtaş, age, s, 141, 198/1-6.

82  Kur”an, Hicr, 15/29.

83  Yaşar Nuri Öztürk, Yunus Emre ve İnsan, Star, (Electronic edition) 24 Mart 2001.

84  Timurtaş, age, s, 47, 70/15.

85 Timurtaş, age, s, 91, 131/1. Bu beytin açıklaması şöyledir: Eğer sen bir defa gönül yıktın ise, bu kıldğın namaz değil… Yani namaz kılan bir müslüman, her türlü kötülükten elini eteğini çekmelidir.

86 Timurtaş, age,s, 163, 233/3-6.

87 Timurtaş, age, s, 201, 282/6-7.

88  Timurtaş, age, s, 39, 58/2-3.

89  Timurtaş, age, s, 229, 323/4.

120  Müslim, İman, 64.

91Timurtaş, age, s, 98, 141/1.