ALLAH’I ANARKEN
Şiir ve Din : 7
ALLAH’I ANARKEN
Mevlâna Celâleddin değerli bir şâirdir. Fakat o, şiire bir araç gözüyle bakar. Esasen kendisini “şair” olarak görmez. Şöyle der:
“Ben çevremdekilerin gönlünü almak, onları oyalamak için şiir söylüyorum. Yoksa şiir nerede ben nerede!. Aslında ben şiirden bıkmış durumdayım. Meselâ bir adamın evine misâfir geldiğini ve canı işkembe çorbası istediğini düşünelim. Ev sahibi işkembe pişirmekten hoşlanmasa da, misafirin hatırı için çorbayı hazırlar. İşte ben de ilgi gördüğü için şiiri kullandım.
Bir kumaş tüccarı düşünelim: Bir bölge halkı arasında moda olan ve talep gören bir kumaş türü olsun; kendisi beğenmese ve düşük kaliteli de olsa o kumaşı alıp satar.”
Mevlâna’nın bu sözlerinden şunu çıkarabiliriz: Anadolu insanı şiire, manzum söyleyişe çok değer veriyor. Kendisi, onlara mesajını ulaştırabilmek için şiire başvurur. Nitekim Mevlâna, devrinin büyük şâirlerinden kabul edilir. O Mesnevi’sinde didaktik / öğretici şiire yer verir. Divan-ı Kebir’inde ise, lirik yani coşkulu ve duygu dolu şiirin zirvesine çıkmıştır.
Bir rubaisinde öyle diyor Mevlâna:
“Bizim Peygamberimizin yolu aşk yoludur. Biz aşkın çocuğuyuz, aşk da bizim annemiz. Ey çadırımızın altına gizlenmiş olan annemiz! Sen bizim kâfir tabiatımız yüzünden saklandın.”
Bir başka rubaisinde Mevlâna, içimizdeki cana, gerçek cana değinir. Yunus Emre’nin “Bir ben vardır bende benden içeru” dizesini sanki başka bir ifadeyle dile getirir:
“Senin canının içinde bir can var, o canı ara! Dağının içinde bir hazine var, o hazineyi ara! Yürüyen dervişi arıyorsan onu senden dışarıda arama, kendi nefsinde ara!”
Can içindeki canı bulabilmek için, kendi fani varlığından soyutlanmak gerekir. Bunun sonu tevhiddir, birlemedir. Sık sık tekrarlarız ya: “Sen çıkınca aradan, kalır seni Yaradan”
Aziz Mahmud Hüdâyî bu düşüncelere şöyle tercüman olur:
Gelin şükr eyleyelim
Derdlere derman gelsin
Hakk’ı zikreyleyelim
Canlara cânan gelsin
Varımız hâk eyleyelim
Yakalar çâk eyleyelim
Kalbimiz pâk eyleyelim
Tahtına sultan gelsin
Terk eyle cümle vârı
Koma elden ikrârı
Mahv et şekk ü inkârı
Yerine imam gelsin
Varlığın eyle zâil
Ola göe Hakk’a vâsıl
Geç katreden ey gāfil
Bahr ile umman gelsin
Hüdâyî aç gözünü
Pâk eyle kendüzünü
Hakk’a döndür yüzünü
Her işin âsân gelsin
Bir şekilde Allah’ı bilmek, O’na inanmak, insanı Allah sevgisine götürecektir. Eskiler “Muhabbet mmârifetin sonucudur” derler. Bilinen sevilir. Çok bilen çok sever. Sempati duyduğumuz bir kimseyi ne kadar yakından tanırsak, sevgimiz o kadar artar.
İbrahim Alâaddin Gövsa “Allah Sevgisi” şiirinde öyle diyor:
Kim çıkarır sabahleyin erkenden,
Dünyamıza ışık veren güneşi?
Gece vakti denizlere serpilen,
Ay doğuyor; kim yapıyor bu işi?
Kışın kuru sandığımız fidana,
Baharda kim yeşillikler giydirir?
Bülbül öter, yuva yapmış ormana,
Bu sedayı ona acep kim verir?
Annenize bizi sevmek hissini
Onun ruha şifa veren sesini
Kalbinize doğru olmak hissini
Kim veriyor bu şeylerin hepsini?
Vatan, millet ne demektir bilmeden,
O sevgiyi kalbinize kim verdi?
Babanızdan güzel bir şey isterken,
Gönlünüze kim koyuyor ümidi?
Akşamüstü karanlıklar içinden,
Milyonlarca yıldızı kim parlatır?
İşte bütün bu şeyleri düşünen.
Yapan, eden, yaratan hep Allah’tır.
Hak sevgisi taşımalı vicdanlar
Böylelikle mes’ud olur insanlar!
En güçlü olan Allah’tır. İnsan da güçlüdür, fakat aczini itiraf ederse. Allah’a muhtaçlığını idrak edip O’na el açarsa gücü daha da artar., En büyük kapıya sığınan, başka kapılardan ümidini keser, dolayısıyla onların önünde eğilmekten kurtulmuş olur. Bir tek kapıya kul olan başka kulluklardan yakasını sıyırmış olur. Onun gücü de buradan gelir. Cahit Sıtkı Tarancı bir çok şiirinde genellikle tedirgin bir ruh yapısı sergiler. Ama onda inancın güçlü tasvirleri de vardır. Sunacağımız şiirinde acizliğini biliyor. “Medet büyük Allah’ım medet” diye yalvarıp Hakk’a yönelmiş görünüyor.
Cahit Sıtkı’nın “Allah’ı Anarken” şiirini okuyalım:
Bilirim ne yapsam hata,
Yanlış, attığım her adım,
Ellerim elma dalında
Adem’le Havva ecdadım.
Belli ne birdir ne iki;
Günahım başımdan aşkın.
Yarab Sen de bilirsin ki
Bir Sen varsın bana yakın.
Yaşaran gözlerime bak,
Ben yalan söylemek bilmem.
Her şeyim güneşte çıplak;
Nedamet bende cehennem.
Ben ne geceleyin yıldız,
Ne kelebeğim gündüzün.
Bana ben gibi riyasız
Yüzün gerek Yarab yüzün.
Boş değil ettiğim niyaz,
Halden bilmiyor kimseler.
Dost mu düşman mı tanınmaz,
Suda oynayan çehreler.
Gitmekle bitmiyor umman;
Sular azgın, tekne delik.
Ah bu dağlar, ah bu duman!
Yolunu şaşırdı geyik.
Gün yoktur geçsin tasasız;
Geceler dersen Kerbelâ.
Sanırım her düşen yıldız
Göğsümden kopan vaveylâ,
Merhem tutmuyor yarada;
Kırıldı kolum kanadım.
Gençliğim gitti arada.
Ah neden sonra anladım.
Bende, Sen’den gayri hasret
Değmez gözyaşı dökmeye.
Medet büyük Allah medet,
Kulunu saran geceye