AKILLIYA BİR İŞARET YETERLİDİR
“AKILLIYA BİR İŞARET YETERLİDİR”
Menâkıbü’l-Ârifîn’de Hz. Mevlânâ’nın (Rh.A.) bir anlatısını, Hüsameddin Çelebi Hazretleri (Rh.A.) nakleder;*
Allahü Zülcelâl Hazretleri Hz. Âdem Safiyullâh’ı (A.S.) topraktan yaratıp ilâhî nefhasını üfledikten sonra Cebrâil’e (A.S.) “Benim kudret denizimden üç tane büyük cevher al, nurdan birer tabak içine koyup Âdem’e göster. Bu üç cevherden birini seçsin!” buyurmuştur.
Bunlardan biri akıl, ikincisi iman ve üçüncüsü edeb (hayâ) cevheridir. Cebrâil (A.S.) denileni yapar ve durumu anlatır. Hz. Âdem “Mü’min Allah’ın nuruyla bakar.” hadis-i şerifi gereği aklı seçer.
Cebrâil de içinde iman ve utanma cevherlerinin bulunduğu tabakları kaldırıp tekrar kudret denizine geri götürmek ister ama Allah’ın kendisine verdiği kudrete rağmen o iki tabağı yerinden oynatamaz.
İman ve edep cevherleri dile gelir “Biz Allah’ın sevgilisi olan aklın sohbetlerinden ayrılamayız, onsuz hiçbir yerde bulunmamız mümkün değildir. Bizim birbirimizden ayrılmamız abestir, beraber bulunmak için varız. Aksi takdirde bir hükmümüz kalmaz. Biz üçümüz ezelden beri şeref madeni ve kudret denizinin cevherleriyiz. Bizi ayırmak anlamsızdır.” derler.
Allahü Teâlâ da “Ey Cebrâil, her üçünü de Âdem’e bırak gel.” buyurur.
Akıl cevheri Hz. Âdem’in tepesinde; İman cevheri kalbinde ve Edep (hayâ) cevheri de yüzünde yer etti. Bu üç temiz cevher Âdemoğullarına kalmış mirastır. Hz. Âdem’in soyundan gelen bir insan, bu cevherlerle süslenmiş ve parlamış olmazsa, onda o nur ve mana bulunmaz. Akıllıya bir işaret kâfidir.”
Menkıbenin satır aralarını okumaya başlarsak, insana ilahî nefha üflendikten hemen sonra Allah’ın kudret deryasından üç cevher verilmiştir. Hemen verilmesi önemlidir. Bu üç haslet insanın yolunu çizen, onu doğru yola, sırat-ı müstakime götüren düsturlardır. Onlarsız hareket, hayat tarzı insanı yoldan çıkartır. Bu üç şeye cevher denmiştir. Bir kıymete haizdirler. ‘Cevher’ sözcüğü ile bunların önemine vurgu yapılmıştır.
İman, ahiret hayatını; edep dünya hayatını, insanlar arasındaki ilişkiyi düzenler. Akıl ise bu ikisinin uyum içinde olmasını sağlar.
Bir de bu üç cevher söylenirken sıralama da önemlidir; ilk sırada akıl vardır, ikinci sırada iman vardır, üçüncü sırada edep, hayâ, utanma vardır. Akıl olmazsa imandan da sorumlu değilsin. Kur’ân-ı Kerîm’de birçok yerde akletmekle, düşünmekle ilgili onlarca ayet vardır. Birçok ayette “Temiz akıl sahipleri” ibaresiyle akl-ı selime dikkat çekilir. Hatta iman etmek ile akıl arasında ilişki kurulmuş, imanın da akıl neticesinde olduğu belirtilmiştir;
“Musa: ‘Eğer akledebilen kimselerseniz bilin ki O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir’ dedi.” (Kur’an: Şuara Suresi / 28).
Edep, insanlar arasındaki ilişkimize yön verir. Edebimizle hareket ettiğimizde açılmayacak kapı yoktur. Şeytan edepsizliğinden dolayı Allah’ın huzurundan kovuldu. Âdem (A.S.) ise edebi nedeniyle adamlıktan Hz. İnsan seviyesine çıkarak “eşref-i mahlûkat” olma sırrına erdi.
Edeple hareket etme de akıl sayesindedir. Akılsız kişi edepsizce hareket eder, hayâ diye bir problemi yoktur, “Utanmıyorsan istediğini yap.” neticesinde istediğini yapar. Çünkü akılsız kişiler yaptığı şeylerden sorumlu değildir. Hani deriz ya; delidir ne yapsa yeridir. Akıl olmayınca edep ve hayâ ortadan kalkar. Akılsız kişinin edep ve hayâ gibi bir sorumluluğu da yoktur.
Başlıkta Hz. Mevlâna’nın buyurduğu gibi “Akıllıya bir işaret kâfidir” diyor, Allah’tan bizleri akılla hareket edip iman ve edepten ayırmamasını dileriz.
————————————————-
* Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, Farsçadan Çeviren: Tahsin Yazıcı, İstanbul 2006, s. 220-221.