Ahmed Irsoy, Zekâîzâde – Bestekâr, Hattat, Mûsiki Bilgini

A+
A-

Ahmed Irsoy, Zekâîzâde (ö. 1943)

(Bestekâr, Hattat, Mûsiki Bilgini)

TEKKE KAPISI – BAYRAM ALİ KAYA

Ahmed Irsoy

Ahmed Irsoy, 1284/1867-1868 yılında,1108 Eyüp semtinde, Cedîd Ali Paşa Mahallesi’nde doğmuştur. Babası, aynı zamanda 19. yüz­yılın en tanınmış mûsikişinaslarından biri olan Mehmed Zekâî Dede, annesi ise Fatma Hanım’dır. Asıl adı Ahmed İlhâmî olup özellikle mûsikişinaslar arasında Zekâîzâde Hâfız Ahmed Efen­di olarak tanınmış, soyadı kanunundan sonra ise Ahmed Irsoy olarak anılmıştır. İlk tahsilini Eyüp’te bulunan La‘lîzâde İbtidâi Mektebi’nde yapan Ahmed Irsoy, burada aynı zamanda hıfza ça­lışmış ve 1298/1880-1881 yılında hocası Hâfız Osman Efendi’den kıraat-ı Âsım üzere Kur’ân’ı ezberleyerek hâfız olmuştur. Ahmed Irsoy ayrıca, Vilâyet Kapı kethüdâlarından Hoca Fâik Efendi’nin Eyüp Câmii’nde derslerine devam ederek medreselerde okutulan dersleri öğrenmek sûretiyle icâzetnâme almış; hatta aynı yıl hat­tatlık yönü de bulunan babasından sülüs ve nesih hatlarından da icâzetnâme almıştır.1109

Bir süre askerî rüşdiyeye devam eden; ancak daha sonra bu oku­lu bırakan Ahmed Irsoy, Kur’ân ilimleri üzerine derinleşmek dü­şüncesiyle zamanın birçok tanınmış âliminin derslerini takip et­miş ve 1884 yılında, dönemin ünlü kurrâsından ve Kumbarahâne Câmii Baş İmamı Reisülkurrâ Hoca Süleyman Efendi’den 1301/ 1883-1884 yılında kıraat-ı seb‘a, aşere ve takrîb icâzetleri al­mıştır. Ayrıca İmam Cezerî’nin Tayyibe’sini ezberleyen, Eyüp dersiâmlarından Hoca Râik Efendi’ye devam ederek okuttuğu derslerden 1309/1891-1892’de icâzet alan ve esâsen mûsikiye de hayli yatkın olan Ahmed Irsoy, bu alandaki ilk bilgilerini daha kü­çük yaşlarda babasından almış, ayrıca dinî ve lâ-dinî formdaki pek çok eser ile Mevlevî âyinlerini ve mûsiki usullerini öğrenmiştir. Babasının Bahâriye Mevlevîhânesi’nin küdümzenbaşılığına geti­rilmesi, onun mûsiki dünyasında âdetâ yepyeni bir kapının ara­lanmasına yol açmış, babasıyla birlikte devam ettiği mevlevîhâne ortamında, özellikle âyinlerin icrâ tarzları ile tavır ve özelliklerini sağlıklı bir şekilde öğrenme imkânı bulmuştur. Bu arada, dergâhın şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede’den ney, Farsça ve Batı notası ders­leri alan Ahmed Irsoy, Yenikapı Mevlevîhânesi’nin Kudümzenba-şısı Ahmed Hüsâmeddin Dede’den Na‘t-ı Mevlânâ ve Mi‘râciyye, Ahmed Celâleddin Dede’den Şetarâbân Âyini’ni meşk etmiş; Behlül Efendi’den “Bülbül-i şûrîdeyim” durağını geçmiş; Neyzen Emin Efendi’den Hamparsum notası ve Rauf Yektâ Bey’den ise Batı notası öğrenmek sûretiyle mûsiki sahasında kendisini hayli yetiştirmiştir.1110

Ahmed Irsoy, babası Zekâî Dede’nin 1315/1897’de vefat etmesi üze­rine   Hüseyin   Fahreddin   Dede   tarafından   Bahâriye   Mevlevîhânesi’nin kudümzenbaşılığına getirilmiş1111, üç yıl sonra Ahmed Hüsâmeddin Dede’nin vefat etmesi üzerine 1318/11200’da, Yenikapı Mevlevîhânesi kudüm-zenbaşılığı görevi de kendisine verilmiş ve her iki dergâhtaki görevini tekkele­rin kapatıldığı 1925 yılına kadar sürdürmüştür. Kudümzenbaşılık dışında, aralarında Eyüp’teki Cedîd Ali Paşa Câmii’inde imamlık ve yine Eyüp Kalenderhâne’de bulunan Hasîb Efendi Tekkesi Câmii’nde hatiplik, Kur’ân-ı Kerîm hocalığı, yine aralarında Sultan Ahmet Esmâ Kaya Sultan Kız Orta Mek­tebi, Şeyhülislâm Hayri Efendi’nin açtığı Medresetü’l-Eimme ve’l-Hutabâ, Dâruşşafaka Mektebi, Dârülbedâyî ve Dârülelhân’ın da bulunduğu çeşitli okullarda uzun yıllar mûsiki hocalığı ve idarecilik görevlerinde bulunmuştur.1112 Son olarak İstanbul Konservatuvarı Tarihî Türk Mûsikisi Eserlerini Tasnif ve Tespit Heyeti üyeliğine seçilen, böylece pek çok kıymetli eserin kay­bolup gitmesini önlemeye çalışan ve ölümüne kadar bu görevini de sürdüren Ahmed Irsoy, uzun süredir devam eden kalp rahatsızlığı sonucunda 13 Ağus­tos 1943 tarihinde İstanbul’da vefat etmiş, ertesi gün Eyüp Sultan’da kılınan cenaze namazının ardından babasının Kâşgarî Dergâhı civarında bulunan kab­ri yanına defn edilmiştir.1113

Kaynaklarda, diğer âile fertleriyle ilgili olarak Nâciye Irsoy ile evlendiği, bu evliliklerinden ikisi kız, biri erkek üç çocuklarının olduğu, büyük kızının küçük yaşlarda iken öldüğü, eşi Nâciye Hanım’ın kendisinden sonra vefat ettiği, diğer kızının Misbâh Irsoy Turnalı, oğlunun ise Abdülhalim Irsoy ol­duğu belirtilmekte;1114 hatta oğlunun da Mevlevîliğe girdiği anlaşılmakta, bu meyanda Defter-i Dervîşân’da Abdülhalim’in semâı vesilesiyle Abdülbâki Baykara Dede tarafından kaleme alınmış bir tarih manzûmesine yer verildiği görülmektedir:

Ser-kudümî Zekâîzâde Ahmed Efendizâde Abdülhalim’in semâına tarihtir:

Nây-ı Mevlânâ’dan erdikce dile zevk-i na‘îm
Olsun uşşâk-ı Hüdâ evc-i safâ üzre mukîm
Bak sipihr-i aşka girdi ser-kudümîzâdemiz
Âfiyetle ber-karâr etsin Hüdâvend-i kerîm
Vâlidi şevk-i tarab-bahş eyledikce cânda
Eylesin ferzendini Hak bezm-i uşşâka harîm
Mesnevî-i Mevlevî’den kesb-i envâr eylesin
Himmet-i Hünkâr Mevlânâ ile olsun alîm
Bi’l-bedâhe râst geldi Bâkîyâ târîh-i tâm
Halka-i uşşâka verdi zîb ü fer Abdülhalim1115

Ahmed Irsoy, çeşitli görevlerinin yanında sarayla da ilişki içerisinde olmuş ve bir süre Sultan Vahdeddin’in başmevlidhânlığı ile Şehzâde Seyfeddin’in imamlığı, Said Halim Paşa’nın yalısında mûsiki öğretmenliği görevlerinde bulunmuştur. Sesi güzel ve okuyuşu zarif olarak nitelenen ve birçok hâfız da yetiştiren Ahmed Irsoy’a, 25 Temmuz 1941 tarihinde reisülkurrâ unvanı verilmiştir. Aynı zamanda klâsik üslûbun devrindeki en güçlü temsilcilerinden biri kabul edilen ve kendi beyanına göre dinî ve gayr-ı dinî üç yüze yakın eser bestelediği bilinen Ahmed Irsoy, üslûp bakımından babasından hayli etkilenmiş; hatta bu üslûp benzerliği bazı eserlerinin babasınınkilerle karıştırılmasına yol açmıştır. Ahmed Irsoy’u yirminci yüzyılın en çok dinî eser besteleyen sanatçısı olarak gösteren S. Nüzhet Ergun, onun kırk üç dinî eserinin güftesini yayımlamış; Yılmaz Öztuna kırk dokuzu dinî, yirmi ikisi lâ-dinî olmak üzere toplam altmış dokuz eserinin listesini vermiş ve beş yüz kadar eser bestelediğini belirtmiştir. Bayâtî Bûselik ve Müstear makamların­da bestelemiş olduğu Mevlevî âyinleri, âyin formunun en başarılı örnekle­rinden kabul edilmiş ve ilk mukâbelesi 20 Rebîülevvel 1323 (25 Mayıs 11205) tarihinde Yenikapı Mevlevîhânesi’nde yapılmıştır. Sadun Aksüt ise Ahmed Irsoy’un dinî mûsikiyi lâ-dinî mûsikiden daha fazla önemsediğini ve dâimâ birinci planda tuttuğunu ifade ettikten sonra, elli kadar dinî eserinin olup tamamının geleneğe uygun bir şekilde bestelenmiş çok güzel eserler oldu­ğunu belirtmiştir. Aksüt, dinî olmayan eserleriyle ilgili bir sayı vermemekle birlikte klâsik üslûptan hiç ayrılmadan bestelediği bu eserlerinin de sağlam teknikli, zarif, hisli, coşkun ve canlı eserler olduklarını dile getirmiş, ayrıca her iki gruba giren eserlerine dâir uzun bir liste vermiştir.1116

Cem Behar, Ahmed Irsoy’u “Hâfız Ahmed Efendi, klâsik Türk müziğinin önde gelen ya da en tanınmış bestecilerinden değildir…” şeklinde takdim ettikten sonra, onun asıl değerini ve Türk mûsikisindeki gerçek yerini tespit sadedinde “…gerek biyografisi, gerekse icrâatı ve ardında bıraktığı eserlerle, imparator­luktan Cumhuriyet’e geçiş döneminde, klâsik Türk müziğinin simgesi duru­munda olan bir mûsikişinastır.” hükmüne yer vermiştir. Yine Behar’a göre Ahmed Irsoy, “Yaptıkları ve yapamadıklarıyla klâsik Türk mûsikisinin tarihî ve sosyal statüsünün sembolü gibidir.”1117

Hâfızasında bir hayli eser bulunan ve klâsik Türk mûsikisi alanında­ki vukûfuyla kendisini göstermiş bir şahsiyet olan Ahmed Irsoy’un hem bestekârlığının en önemli yönlerinden, hem de klâsik Türk mûsikisi dünyası­na yaptığı en önemli katkılarından biri de, pek çok klâsik eseri Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi ile Dellâlzâde İsmail Efendi’den meşk eden babasından bizzat öğrenmiş ve bu eserlerin orijinal özelliklerini kaybetmeden gelecek nesillere aktarılmasını temin etmiş olmasıdır.1118

Ahmed Irsoy’un, ölümünden kısa bir süre öncesine kadar aralıksız kırk beş yıl1119 mûsiki hocalığı yaptığı Dâruşşafaka’dan öğrencisi olan Asım Baltacıgil, bir yazısında gerek, anılan okulun kendisinden önceki mûsiki hocalarından olan babası Zekâî Dede’nin, gerekse oğlu Ahmed Irsoy’un bestekârlığı sade­dinde şu çarpıcı tespitte bulunmaktadır: “Ancak bu adamlar hakîki müzis­yenlerdi. İlhamlarını içkide, kadında veya göz kamaştırıcı ihtişamlarda ara­mıyorlar, beşerî ıstırapların en derin kaynaklarına iniyorlar. Vatan uğrunda can vermiş şehitlerin, erken ölen muhterem bir babanın, ıssız ve bîçâre kalmış âilesinden gelmiş veya hem baba ve hem de annenin henüz kapanan gözleri­nin şefkat nûrundan mahrum kalmış asil ve sempatik çocuklarının teşkil ettikleri muztarip ve romantik tablolarını gönüllerine asıyorlardı. Bu tablonun teşkil ettiği ilham kaynağını, Eyüp Sultan ile Fatih arasındaki İstanbul’un pitoresk mimarî tarzları ile evleri, yangını haber veren bekçileri, yanık sesle kasîde söyleyen dilencileri, binbir motif taşıyan nağmeleri ile keten helva­cıları, sebilcileri, odaların kafesleri ardından gelen içli ninni terâneleri ve minarelerden yükselen ezan sesleri bol bol besliyordu. Zekâî Dede’nin ve oğlu Hâfız Ahmed Efendi’nin yüzlerindeki benzeyişin sebebini onların baba oğul olmaktan ziyâde bu kaynağın üzerine eğilmiş ve aynı âb-ı ilhâmdan kana kana ve doya doya içmiş olmalarında aramak daha doğru olmaz mı?”1120

Zekâi Dede Efendi Külliyatı adlı eser

Kıraat ilminin yanı sıra, mûsiki alanında da ömrünün büyük bir kısmını öğrenci yetiştirmeğe adamış, meşke dayalı mûsiki öğretimi geleneğini sür­dürmüş, İstanbul’un çeşitli semtlerindeki on kadar okulda binlerce öğrenci yetiştirmiş; ayrıca özel dersler de vermiş olan Ahmed Irsoy’un belli başlı öğ­rencileri arasında şu isimleri saymak mümkündür: Mehmet Münir Kökten, Tanbûrî Hâfız Kemâl Batanay, Osman Şevki Uludağ, Râsim Ferid Bey, Mehmed Emin Yazıcı, Fahri Kopuz, Şerif Muhiddin Targan, Safiye Ayla, Münir Nurettin Selçuk, Tanbûrî Dürrü Turan, Sadettin Heper.1121

Eserleri

Görev yaptığı ve başlıca kaynak kişilerinden biri olduğu İstanbul Konservatuvarı Tarihî Türk Mûsikisi Eserlerini Tasnif ve Tespit Heyeti birçok eser yayımlamış ve bunların bir kısmına Ahmed Irsoy da imza atmıştır:

  1. Dârülelhân Külliyâtı. Bu eserde iki yüz elli yedi adet klâsik eserin notası bulunmaktadır.
  2. Türk Mûsikisi Klâsiklerinden. On sekiz ciltten meydana gelen eser mevlit tevşîhleri, ilâhîler, Bektâşî nefesleri ve Mevlevî âyinlerinden oluşmakta olup 1931-1939 yılları arasında yayımlanmıştır. Msl. bk. Türk Mûsikisi Klâsiklerinden İlâhîler, I-III, İstanbul Konservatuvarı Yay., İstanbul 1931-1933, Ali Rıfat, Rauf Yektâ Bey ve Suphi Ezgi ile birlikte.
  3. Türk Mûsikisi Klâsiklerinden Mevlevî Âyinleri. Konservatuvar Neşriyâtı, VI-XVIII, İstanbul Konservatuvarı Yay., İstanbul 1934-1939, Rauf Yektâ Bey ve Mesut Cemil ile birlikte.
  4. Türk Mûsikisi Klâsiklerinden Hâfız M. Zekâî Dede Efendi Külliyâtı. Konservatuvar neşriyâtından olup üç ciltten oluşan eser, 1940-1943 yılları ara­sında yayımlanmıştır.
  5. Bûselikli Fasıllar. Klâsik bazı eserlerden meydana gelmekte olup 1943 yı­lında, Ahmed Irsoy’un vefatından hemen sonra yayımlanmıştır.

Ahmed Irsoy’un, aralarında Mûsiki Makamları’nın da bulunduğu bazı eser­leri ise henüz yayımlanmamıştır.1122


1108  S. Nüzhet Ergun, doğum tarihini 1286/1869, Suphi Ezgi yaklaşık olarak 1870, Yılmaz Öz-tuna ise sadece 1869 şeklinde vermektedir (bk. Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 648; Suphi Ezgi, a.g.e., V, 479; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 281).

1109  Suphi Ezgi, a.g.e., II, 91, V, 479; Sadettin Nüz-het Ergun, a.g.e., II, 649; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, Hoş Sadâ, s. 46; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 281; Cem Behar, “Zekâi Dedezâde Hâfız Ahmed Efendi (Irsoy)…: Bir Geçiş Dö­nemi Bestecisi ve Hocası”, Dergâh, sy. 11, İs­tanbul 1991, s. 14; Sadun Aksüt, a.g.e., s. 309; Nuri Özcan, “Ahmet Irsoy”, DİA, İstanbul 1999, XIX, 131.

1110  Suphi Ezgi, a.g.e., II, 91, V, 479; Rauf Yektâ vd., Türk Mûsikisi Klâsiklerinden Mevlevî Âyinleri, II, 69, III, 131-132; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 427, 443, 510, 649; İbnülemin Mah-mud Kemâl İnal, a.g.e., s. 46; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 281; Cem Behar, a.g.m., s. 14-15; Sa-dun Aksüt, a.g.e., s. 310; Nuri Özcan, a.g.m., s. 131-132.

1111  Yılmaz Öztuna ve Cem Behar, Ahmed Irsoy’un Bahâriye Mevlevîhânesi kudümzenbaşılığına 1885 yılında ve henüz on altı yaşında iken ge­tirildiğini bildirmektedirler (bk. Yılmaz Öztu-na, a.g.e., I, 281; Cem Behar, a.g.m., s. 15).

1112  Ahmed Irsoy’un görev yaptığı okullarla ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Rauf Yektâ vd., a.g.e., XVI, 838-852; Suphi Ezgi, a.g.e., II, 91, V, 479; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, s. 650-651; Âsım Baltacıgil, a.g.m., s. 2; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 281; Cem Behar, a.g.m., s. 15.

1113  Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 650-651; İbnü-lemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., s. 46-47; Yıl­maz Öztuna, a.g.e., I, 281; Cem Behar, a.g.m., s. 14-15; Sadun Aksüt, a.g.e., s. 309; Nuri Öz-can, a.g.m., 132; M. Zeki Pakalın, vefat tarihini 15 Temmuz 1947 olarak vermiş, eseri yayına hazırlayanlar ise soyadını “Ersoy” olarak oku­muşlardır (bk. Mehmed Zeki Pakalın, a.g.e., XIX, 72).

1114  Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 282.

1115  Defter-i Dervîşân-II, vr. 83b; İbnülemin Mah-mud Kemâl İnal, a.g.e., s. 47.

1116  Rauf Yektâ vd., a.g.e., XVI, 838-852; Suphi Ezgi, a.g.e., II, 91, V, 479-480; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 651; Âsım Baltacıgil, a.g.m., s. 23; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., s. 46; Ali Rıza Şengel, a.g.e., II, s. 37-38, 106, 139; Ahmed Irsoy’un besteleri ile gerek tek başına, gerekse arkadaşlarıyla birlikte hazırladığı ya­yınlarına dâir ayrıntılı bir liste için bk. Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 282; Cem Behar, a.g.m., s. 14; Sadun Aksüt, a.g.e., s. 309, 312-316; Nuri Öz-can, a.g.m., s. 132.

1117  Cem Behar, a.g.m., s. 14.

1118  Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 651; Cem Be-har, a.g.m., s. 15; sy., 12, s. 19; Nuri Özcan, a.g.m., s. 132.

1119  Cem Behar, a.g.m., s. 15.

1120  Âsım Baltacıgil, a.g.m., s. 2, 23.

1121  Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 651; Cem Be-har, a.g.m., s. 15; sy., 12, s. 18; Sadun Aksüt, a.g.e., s. 312; Nuri Özcan, a.g.m., s. 133.

1122  Suphi Ezgi, a.g.e., II, 91, V, 479; Sadettin Nüz-het Ergun, a.g.e., II, 651, 687-699; Yılmaz Öz-tuna, a.g.e., I, 282; Nuri Özcan, a.g.m., s. 133.

 

ETİKETLER: