AFYON’DA SULTAN DÎVÂNÎ VE MEVLEVÎLİK SEMPOZYUMU
AFYON’DA SULTAN DÎVÂNÎ VE MEVLEVÎLİK SEMPOZYUMU Hz. Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled babasının düşünceleri istikametinde Mevlevîlik’i kurdu. Osmanlı topraklarının her yerinde Mevlevîhâneler açıldı. Anadolu’da, Balkanlarda, Suriye’de, Kahire’de, Kırım’da ve Kıbrıs’ta Mevlevîhâneler vardır. Bunlardan biri de Afyonkarahisar Mevlevîhânesidir. Afyon Mevlevîhânesi, Konya’dan sonra ikinci önemli merkezdir. Bu şehirde Mevlevîlik’in temelleri Sultan Veled zamanında atıldı. Sultan Veled kızı Mutahhare […]
AFYON’DA SULTAN DÎVÂNÎ VE MEVLEVÎLİK SEMPOZYUMU
Hz. Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled babasının düşünceleri istikametinde Mevlevîlik’i kurdu. Osmanlı topraklarının her yerinde Mevlevîhâneler açıldı. Anadolu’da, Balkanlarda, Suriye’de, Kahire’de, Kırım’da ve Kıbrıs’ta Mevlevîhâneler vardır. Bunlardan biri de Afyonkarahisar Mevlevîhânesidir.
Afyon Mevlevîhânesi, Konya’dan sonra ikinci önemli merkezdir. Bu şehirde Mevlevîlik’in temelleri Sultan Veled zamanında atıldı. Sultan Veled kızı Mutahhare Hâtun’u Germiyanoğlu Süleyman Şah’la evlendirdi. O, devrin yöneticileriyle iyi ilişkiler içinde olma politikasına sâhipti.
Mutahhare Hâtun’un torunlarından biri Sultan Dîvânî’dir. Afyon Mevlevîhânesi’nin şeyhi oldu. Bu dergâh onun zamanında büyük bir gelişme gösterdi.
Mevlânâ neslinden gelen erkek çelebilerin kızlarına, “İnâs çelebi” denir. İnâs, hanım, bayan demektir. “İnâs Çelebi” tabiri, kızlardan doğan erkek evlatlar ile, yine bu erkek evlatlardan doğan erkek çocuklar için kullanılır. Erkek çelebilere de “Zükûr Çelebi” denir. Sultan Dîvânî İnâs çelebilerdendir.
1925’te tekkeler kapatılınca Afyon Mevlevîhânesi câmi olarak kullanılmaya başlandı. Bu sebeple harap olup yıkılmaktan kurtuldu. Böyle bir imkân ve özelliğe sâhip olmayan pek çok tekke ve dergâh zamanla yıkılıp kayboldu. Mevlevîhâne eski Afyon’da bir yamaç üzerinde ağaçlıklı geniş bir avlu içindedir. Derviş hücreleri restore edilerek Mevlevîlik müzesi hâline getirilmiştir. Târihî dokusu ve ferah atmosferiyle ziyâret etmeye değer bir yerdir.
KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ
Üniversitelerin araştırma ve eğitim-öğretim yanında, görevlerinden biri de bulundukları şehrin kültür değerlerine sâhip çıkmaktır. Afyon Kocatepe Üniversitesi bu işlevi yerine getiren kurumlardan biridir. Afyon’daki Mevlevî kültürünü tanıtmak için Sultan Dîvânî Uygulama ve Araştırma Merkezi’ni açmıştır.
Kocatepe Üniversitesi ayrıca, Uluslararası Sultan Dîvânî ve Mevlevîlik Sempozyumları düzenlemektedir. Valilik, Belediye, Ticaret ve Sanayi Odası bu faaliyetlere destek vermektedir.
Anadolu şehirlerinin birçoğunda bu tür güzel örneklere sıkça rastlanır. Bu nevi uygulamalar Üniversite-halk işbirliği ve kaynaşması bakımından sevindiricidir.
Sultan Dîvânî Sempozyumlarının üçüncüsü 25-26 Ekim târihlerinde Afyon’da yapıldı. Bildiri sunulan oturumlar dışında, öğle saatlerinde Nur Artıran ve Cemâlnur Sargut’un konferansları vardı. Açılış konferansında ise Esin Çelebi Bayru konuştu. Afyon Mevlevîhânesi’nde İnâs Çelebilerin hizmet verdiğini söylemiştik; bayan konferansçılarla bu özellik yansıtılmış oldu.
ÂYÎN-İ ŞERİF
Akşam da Bayâtî Âyîn-i Şerif ve Semâ icrâsı oldu. Kûçek Mustafa Dede’nin bu meşhur Âyîn-i şerîfini Kocatepe Üniversitesi Konservatuvarı elemanları ve buradan mezun sanatkârlar icra etti. Neyzenbaşı olarak İstanbul’dan değerli ney üstâdıSadreddin Özçimi vardı.
Mevlevî Âyînleri Türk Mûsikîsinin en muhteşem formlarıdır. Bu mûsikî ziyâfeti en sonda Kur’an-ı Kerim tilâveti ile taçlanır. Kıraati düzgün ve mûsikî kābiliyeti olan birinin okuyuşu zevkle dinlenir.
Zannımca Kur’an tilâvetinin en müessir olanı Âyîn sonlarındaki okuyuşlardır. Afyon’da da öyle oldu. Bir saat boyunca yüksek seviyeli bir mûsikî dinleyerek ve semâzenlerin deverânını tâkip ederek geçen sürenin sonunda udla hicaz son taksim yapıldı. Hemen ardından bir çağlayan gibi Eûzü Besmele ile Kur’an okunmaya başlanınca, târifsiz mânevî hazlarla kanatlanmaya sıra geldi. Bursa’dan gelen Uludağ Ü. İlâhiyat Fakültesi öğretim elemanı Mahmut Şevket Öztürk’ün okuduğu âyetlerle âdetâ ayaklarımız yerden kesildi, göklere yükseldik. Okuyuş, tilâvet ve mûsikî bakımından mükemmeldi. “Ve lillâhi’l- meşriku ve’l-mağrib, feeynemâ tüvellû fesemme vevcullah!” âyetiyle, neredeyse kendimizi her yerde Hakk’ı müşâhede etme noktasına yaklaşmış hissettik.
DEĞERLENDİRME
Bana Sempozyumun sonunda değerlendirme görevi verilmişti. Özetle şunları dile getirdim: 1979-80 seneleri. İzmir Yüksek İslâm Enstitüsü’nde Tasavvuf Târihi dersleri okutuyorum. Öğrencilerimden Yusuf Ilgar mezûniyet tezini benden yapmak istedi. Ne çalışacağını sordum. “Ayonkarahisar’da Mevlevîlik” dedi. 35 yıl öncesi, henüz genç bir hocayım. Afyon’daki Mevlevîlik ve Sultan Dîvânî’den bu vesileyle haberdar oldum. Yusuf Ilgar konunun peşini bırakmadı, bu sâhada çeşitli kitaplara imzâ attı. Şu anda da Sultan Dîvânî Uygulama ve Araştırma Merkezi müdür yardımcısı olarak hizmetine devam ediyor.
Adına Sempozyum düzenlenen Sultan Dîvânî veya Dîvâne Mehmed Çelebi (v. 1544 civarı) girişken ve teşkîlâtçı bir şeyhti. Afyonkarahisar Mevlevîhânesi’ni önemli bir merkez hâline getirdi. Kendisi birçok seyahatler yaptı, yeni Mevlevîhâneler açtı, pâdişahlarla görüştü.
Sultan Dîvânî’nin edebî yönü güçlüdür. Dîvan şiirinin önemli temsilcilerindendir. Ne yazık ki elimizde çeşitli mecmualardan derlenmiş az miktarda şiiri bulunmaktadır. Belki dîvânı var idiyse de çeşitli yangınlar sonunda kaybolduğu düşünülüyor. Onun meşhur şiirlerinden birinin ilk bölümü şöyledir:
Bihamdillâh ki bî-nâm u nişanız âdımız yoktur
Dil-i vîrânemizden özge bir âbâdımız yoktur
Ezelden mazhar-ı ışkız bizim îcâdımız yoktur
Elemler cümle bizdendir anâ isnâdımız yoktur
Belâ dildendir ol dildâr elinden dâdımız yoktur
Gönüldendir şikâyet kimseden feryâdımız yoktur
KONUŞMA VE KONFERANSLAR
Açış konuşmaları sırasında söz alan Vâli İrfan Balkanlıoğlu kültürlü ve muhtevâlı bir insan. Önemli bir hatırlatma yaptı; Mevlevîliğin özünün güzel ahlâk olduğunu söyledi. Törenlerin, gösterilerin ötesinde asıl olan budur. Esâsen bütün tasavvuf kurumları için bu böyledir. Tasavvufun asıl amacı ahlâklı insan yetiştirmektir. İlk mutasavvıflardan Cüneyd-i Bağdâdî öyle der: “Tasavvuf Hakk’ın seni senlikten öldürmesi, kendisiyle diriltmesidir.” Yani tasavvuf sendeki benlik kibir, gurur ve bütün kötü huyların yok olması; yerine tevâzu, cömertlik, sevgi ve her türlü iyi huyun yerleşmesidir. Bir başka ifâdeyle ilâhî ahlâkla ahlâklanmaktır.
Konferansçılardan Esin Çelebi Hanımefendi, mevcûdiyetiyle bu türlü toplantılara her zaman bir mânevî değer katar. Nur Artıran “Aşk” kelimesinin açılımını yaptı: Ayın harfinin ibâdet, şın’ın şükür, kaf’ın kanaat olduğunu nakletti.
Cemâlnur Sargut’un konferansında salon doluydu. Şu mürşid tarifini nakletti: “Mürşid veya şeyh kulu Allah’a, Allah’ı kula sevdiren kimsedir.” Mürşidde şu vasıflar bulunur dedi: 1-Ahlâk-ı Muhammedî, 2-Kendine değil Allah’a dâvet, 3-Her şeyi Allah için yapmak.
Popüler bayan konferansçılar, halkın ilgisini çekmeye yarıyor. Böylece meraklı dinleyiciler, şehrin dışındaki kampüse kadar geliyor.
TEBLİĞLERDEN NOTLAR
Oturumlar iki ayrı salonda sunuldu. Tâkip edebildiğim bildirilerden birkaç not şöyle: Azerbaycan Nahcıvan’dan gelen Ebulfez Amanoğlu’nun Mesnevî’yi Âzeri Türkçesi’ne çevirip üç cilt halinde neşrettiğini öğrendik. Sovyet dönemi sonrasında 19120’lardan itibaren Azerbaycan’da Mevlânâ ilgisinin arttığını, bu alanda yüksek lisans ve doktora çalışmaları yapıldığını söyledi.
Mısır’dan katılan Aynü’ş-Şems Üniversitesinde Türk Dili bölümünün hocası Ahmed Sami Elaydy, Kāhire Mevlevîhânesi hakkında bilgi verdi. Kāhire Mevlevîhânesi’nin kurucusunun Sultan Dîvânî olduğunu, Afyonkarahisar ile Kāhire arasında bir mânevî bağ bulunduğunu öğrendik.
İran’dan katılan Emir Halilzade Mevlânâ-Şems-i Tebrizi münâsebetlerinin sonucundan bahsetti. Selim Kaya, Cihad Cihan ve K. Ramazan Haykıran Hz. Mevlânâ’nın Selçuklu devlet erkânı ve Moğollarla münâsebetine temas ettiler. Oturum tartışmalı geçti. Mevlânâ sâyesinde Konya’nın yakılıp yıkılmaktan kurtulduğu dile getirildi.
Benim tebliğimin başlığı “Son Mevlevî Şeyhlerinden bâzılarının hazin hikâyeleri” idi. Tekkelerin kapanmasıyla buradaki görevlilerin maddî-mânevî büyük sıkıntı içine düştüklerini belirttim. Konya Mevlevîhânesi’nin son şeyhi Abdülhalim Çelebi’nin ilk Mecliste reis vekîli seçilmesine ve Mustafa Kemal’le iyi ilişkiler içinde olmasına rağmen ikinci Mecliste yer almadığını, 1925’te tekkelerin kapanmasından sonra İstanbul’a gidip orada Biristol Otelin balkonundan düşerek vefat ettiğini anlattım. Yenikapı Mevlevîhânesi son şeyhi Abdülbaki (Baykara) Dede’nin geçim sıkıntısına düştüğünü, genç yaşında kahrından vefat ettiğini belirttim.
Mustafa Güler Mekke, Medîne ve Kudüs Mevlevîhânelerini anlattı. Haremeyndeki Mevlevîhânelerin hacılara hizmet verdiğini, zengin vakıfları olduğunu, Medine Mevlevîhânesi’nde dâimî olarak 20 kişinin ikāmet ettiğini arşiv belgeleri ışığında dile getirdi.
Mustafa Karazeybek Afyon Mevlevîhânesi şeyhlerinden Mehmed Râşid Çelebi hakkında bilgi verdi. 30 yıl görev yapan bu şeyh zamânında Mevlevîhâneye minber ve minâre eklenmiş. Böylece aynı zamanda câmi hüviyetine bürünmüş. Yusuf Ilgar da son şeyhlerden Celâleddin Çelebi’yi anlattı. 11202’de yanan Afyon Mevlevîhânesini yeniden inşâ ettiğini söyledi.
Sultan Dîvânî ve Mevlevîlik Sempozyumları bir grup idealist insanın gayret ve tâkibiyle yapılıyor. Kocatepe Üniversitesi Rektörlüğü tebliğleri bastırıyor. Emeği geçen ve katkısı olan herkese teşekkürler.
Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ
medeci42@yahoo.com