Adımızı temize çıkardı – Nezih Uzel
Adımızı temize çıkardı
Nezih Uzel
Hazreti Monla-i Rum:
“Bad ez vefat türbeti ma der zemin mecuy
Der sinahayi merdum ü arif mezarı mast” diyor.
Türkçesi:
“Ölümümden sonra mezarımı yerde arama
Arif kişilerin gönlüne gömüldüm ben”
Mevlânâ“nın Hakk“a vuslatı bir kere daha anılıyor… Rabbine aşık olan bir İslam büyüğünün hatırası bir kere daha dile getiriliyor, madde tuzağına düşüp cayır cayır yanan şu güzelimdünyada, Mevlânâ rüzgarı bir kere daha esiyor. Ruhlar onun maltemi ile doluyor, Bedenler onun rüzgarı ile kendindengeçiyor. Hesapçılar kendileri ile hesaplaşıyorlar. Kötüler kötülüklerinin derdinedüşüyor. İyiler iyiliğe doymuyor. Ortalık toz duman. Nefisler ruhlarlakaynaşmada, ruhlar nefislerle çatışmada, canlar karmaşada yol arıyor. Ruhlar, canlar ve nefisler alt alta üst üste boğuşuyor… Manzaraya bakın siz… En alttaki en üstte, en üstteki en altta… Pirim olanları bir bir görüyor, gösteriyor, biliyor, bildiriyor. Söylüyor, anlatıyor.
“Bu sendeki gurur
Daha ne kadar artacak ?
Her çeşit görünüşün, hayallerin
Daha ne kadar sürecek ?
Süphanallah sende şaşılacak bir tavır,
Anlatılmayacak bir iş,
Bir hal var.
Ben sana “hiç” diyeceğim ama,
Sen hiç bile değilsin…
Bu kendini bir şey görmen
Hep senin kuşkularındır.”
Mevlânâ
Hakk“ın açtığı kapıların sonu gelmiyor. Aşk her yerden doğuyor. Aşkın görüş sınırı uzayda kayboluyor. Mevlânâ insana insanlığını öğretiyor. O”na kendisini tanıttı, şimdi de kalbine “ümit” isimli bir enerji yerleştırıyor.
“Bizi dirilten o dost,
Ne kadar temiz, ne kadar tatlıdır.
Ne kadar hoştur, güzeldir…
Biz insanlar, ruhlardan,
Gönüllerden ibarettik.
Bedenlerimiz yoktu.
O aziz Dost,
Bedenlerimizi ruhlarımıza konukevi
Olarak yarattı. O dostumuz,
O efendimiz, lutfeder, kerem buyurursa,
Bizi affeder.
Nasıl önceden yarattıysa,
Gene öyle yaratır.
Bizi yeniden diriltir.”
Mevlânâ
Mevlânâ“dan söz açtık ya, başka ne yapabilirdik ki ? Açtık bizi doyurdu,sefildik bizi giydirdi, yoksulduk bizi dirliğe kavuşturdu. Yersizdik bize yer buldu. Bütün bunları Hakk”tan aldığı izinle yaptı. Karanlıklarla boğuşuyorduk, bizi ışıklı yere götürdü. İnsanlıktan uzaklaşmıştık. Geri döndük. O adımızı temize çıkardı, düşmanımızı tanımazdık, parmağının ucuyla gösterdi. Peygamberin yolundan ve Tanrı”nın izninden bir an ayrılmadı.
Pirim yedi yüz yıl önce yaşadı. Hayır ! Burada, bu gün, şurada yaşıyor. Geziyor dolaşıyor. Sıkıldığı yerden kaçıyor. Dostları ile beraber. O”nu tanımayanlar “Konya”da yatıyor…” diyorlar. Hayır ! yatmıyor. Dimdik ayakta… Sen de yatma. Git O”nunla dolaş… Bir gece olsun uyuma.
“Dostların hatırı için bu gece uyuma
Gecenin kulağını tut, uyuma
“fitnenin uyuması iyidir” derler
Sen de bir fitnesin, ancak
Senin gibi güzel bir fitnenin
Uyanıklığı daha iyidir.
Bu yüzden acele etme,
Uyuma.”
Mevlânâ
Mevlânâ bir kere daha anılıyor. Orada, burada, arzın öbür ucunda. Tahtını kurduğu her yerde. Aşkın ulaştığı her alanda. O”nu ananlar O”nu değil kendilerini anıyorlar. O”na herkes kendi kutrundan bakıyor. Onu herkes kendi çapı ile ölçüyor. Mevlânâ herkesin dünyasında kendi varlığıyla yer tutuyor. O kime ne söylüyorsa o insanlar O”nun sözlerinden kendi anlayacakları kadarını anlıyorlar. Yetenekleri yeterince yol bulup düzlüğe çıkmaya çalışıyorlar.
Düz yol arayıcıları. Pirimin size son bir çift sözü var:
“Ey ten, böyle can,
Böyle ilâhî bir emanet sende oldukça
Sen ölmezsin. Ey imansızlık,
Sapıklıktan kurtuldun, imana kavuştun.
Neş”elen, neş”eni arttır. Çal, çağır.
Her ne kadar, nefsine uymuş,
Tensel zevklerin altında kalmış kişilerden
Bıktın, rahatsız oldun ise de, sen
Nefsini yenmiş, temiz duygulu
Erlerin huyundasın. Ermişlerin
Desteği seninle beraberdir.”
Mevlânâ
İşte bu kadar ! aziz dostlar. Allah dostları ! Tanrı erleri… Söylenecek şeylerin sonu geldi. Gönlümüze gömülmüş o Dost, bizi Dost”a doğru çekiyor. Artık inattan vaz geçin de gelin beraber olalım. Bu dünyaya aldanmayalım fânidirkanmayalım. Oldu mu ?
Mevlânâ“yı analım. O”nun gibi olalım.