Abdurrahim Künhî Dede – Yenikapı Mevlevîhânesi’nin 17. Şeyhi, Bestekâr, Şair

A+
A-

Abdurrahim Künhî Dede (ö. 1247/1831-1832)

(Yenikapı Mevlevîhânesi’nin 17. Şeyhi, Bestekâr, Şair)

TEKKE KAPISI – BAYRAM ALİ KAYA

Abdurrahim Künhî Dede, Sahîh Ahmed Dede’nin bildirdiğine göre 20 Receb 1183 (19 Kasım 1769) tarihinde, sabaha doğru Yenikapı Mevlevîhânesi bitişiğindeki evlerin­de dünyaya gelmiştir.661 Babası, Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerinden Kütâhiyyevî Ebûbekir Dede, annesi ise Şerife Saide Hanım’dır. Aynı zamanda Ali Nutkî Dede ile Abdülbâki Nâsır Dede’nin kardeşleri olan Abdurrahim Dede, babasını küçük yaşta kaybetmesi üzerine özellikle büyük ağabeyi Ali Nutkî Dede’nin himâyesinde tasavvuf, edebiyat ve mûsiki dersleri alarak kendisini yetiştirmiştir. Defter-i Dervîşân’da kaydedildiğine göre, ağabeyi Ali Nutkî Dede’nin şeyhliği esnasında, 1191/1777-1778’de semâ meşk edip mukâbeleye girmiş, yaratılış bakımından mûsikiye hayli meyilli olmasının da etkisiyle çok genç bir yaş­ta Yenikapı Mevlevîhânesi’nin kudümzenbaşılığına getirilmiştir.662 Sezai Küçük’ün belirttiğine göre “Böylece aynı anda Yenikapı Mevlevîhânesi’nde bir âileden Ali Nutkî Dede şeyh, küçük kardeşi Abdülbâki Nâsır Dede ney-zenbaşı ve en küçük kardeşi Abdurrahim Dede ise kudümzenbaşı olarak görev yapmışlardır ki bu durum Mevlevîler arasında, özellikle de İstanbul Mevlevîliğinde XIX. yüzyıla has bir özellik olarak dikkat çekmektedir.”663

Defter-i Dervîşân’daki kayıtlardan Abdurrahim Künhî Dede’nin, Şerife Âyişe/Şerife Hatice Hanım ile evlendiği ve bu evliliğinden, Ramazan 1222 (Kasım-Aralık 1807) tarihinde Abdülkerim Kadri Efendi adlı oğlunun,664 30 Cemâziyelevvel 1227 (11 Haziran 1812) tarihinde Seyyid Ali Efendi adlı bir diğer oğlunun665ve Şerife Fâtıma Seyyide Hanım666 adlı kızının dün­yaya geldiği görülmektedir. Abdülbâki Nâsır Dede’nin düşürdüğü tarihler­den ise Abdurrahim Künhî Dede’nin, daha önce dünyaya gelmiş olan iki kızının olduğunu, bunlardan Fâtıma Münire’nin 1215/1800-1801, Seyyide/ Saide’nin ise 1217/1802-1803’te doğmuş olduklarını öğrenmekteyiz667 Yine Defter-i Dervîşân’daki kayıtlardan hareketle Abdurrahim Künhî Dede’nin, ilk eşinin 1 Ramazan 1231 (26 Temmuz 1816) tarihinde vefatından668 sonra yaptığı ikinci evliliği vesilesiyle Mehmed Nazif,669 Abdülhalim/Halim,670 ve Hâşim671 adlı üç oğlunun daha olduğunu, ayrıca bu ikinci hanımından Mehmed Rızâ adlı bir üvey oğlu bulunduğunu672 ve oğlu Abdülkerim Kadri Efendi’den olma Ferîde Cânfedâ adlı bir kız torununun bulunduğunu öğ-renmekteyiz.673

Abdurrahim Dede, Esrar Dede’nin ifadesiyle, “enfâs-ı azîzesi hayât-bahş-ı kulûb-ı âşıkân ve âvâz-ı latîfesi rûh-efzâ-yı sâdıkân u ârifân”, yani azîz ne­fesleri âşıkların kalplerine hayat bahşetmekte; son derece güzel, hoş olan sesi ise ârifler ve sâdıkların ömürlerine ömür katmaktadır. Mûsikiye genç yaşın­da heves eden Abdurrahim Dede, mûsikiye ileri derecede vâkıf; hatta “fenn-i mûsikide zamanının Fârâbî’si” sıfatıyla anılacak kadar usta bir zât, ayrıca cezbeli mizaca sahip bir derviştir.674 Bazı kaynaklarda belirtildiğine göre, III. Selim, Abdurrahim Dede’yi kudümzenbaşılık görevinde bulunduğu sırada, sesinin güzelliği ve mûsikideki mahâreti sebebiyle, aynı zamanda Çengi Yu­suf Dede’ye kıyâsen Enderûn-ı Hümâyûn’a musâhib olarak almak istemiş, Abdurrahim Dede de bunu arzuladığı hâlde, bir âyin esnasında ağabeyi Ali Nutkî Dede’nin “nazar-ı gavsâne” atfı ile cezbeye kapılmış ve bu sebeple saraya girmesi mümkün olamamıştır.675

Abdurrahim Künhî Dede’nin Hicaz Âyin-i Şerîf’i

Cezbeli hâli Ali Nutkî Dede’nin vefatından sonra da devam etmiş; hatta ağa­beyi Abdülbâki Nâsır Dede’nin vefatından sonra meşîhat makamına onun geçmesi beklenirken, bu hâli sebebiyle geçememiş ve postnişînliğe onun ye­rine ağabeyinin oğlu Receb Hüseyin Hüsnü Dede tâyin edilmiştir.676 Abdur-rahim Künhî Dede, dergâhta kudümzenbaşılık görevi devam ederken, cezbe hâlinden kurtulmuş ve Receb Hüseyin Hüsnü Dede’nin vefat etmesi üzerine, 30 Ramazan 1245 (25 Mart 1830) tarihinde Seyyid Mehmed Said Hemdem Çeleb tarafından gönderilen meşîhatnâme ile Yenikapı Mevlevîhânesi’ne postnişîn tâyin edilmiştir.677

Dervişler arasında “Meczup” diye şöhret bulan Abdurrahim Künhî Dede, Yenikapı Mevlevîhânesi’nde yaklaşık iki yıl kadar şeyhlik makamında bu­lunduktan sonra 1247/1831-1832 tarihinde, altmış iki yaşında iken vefat et­miş ve türbede, Sâfî Mûsâ Dede’nin kabrinin bitişiğine defn edilmiştir. Onun yerine ise ağabeyi Abdülbâki Nâsır Dede’nin küçük oğlu, bir diğer ifadey­le Receb Hüseyin Hüsnü Dede’nin küçük kardeşi Osman Selâhaddin Dede postnişîn olmuştur. Vefâtına, “Mahv oldu aşk-ı Hak’dan Abdurrahim Efen­di” ve “Abdurrahim Efendi pîrâna hem-dem oldu” mısraları tarih düşürül-müştür.678 Mehmed Ziyâ’nın kaydettiğine göre, mevlevîhânedeki sandukası üzerinde ise aşağıdaki kıt‘a yazılıdır:

Kıt‘a

Yek sâzkâra düşmüş âğâze-i usûlü
Vaktinde Fâryâbî acz ile ebkem olmuş
Bir pîşrev çalınmış gûşuna İrci‘îden
Peyrevlik ol nevâya hakkında elzem olmuş679

Doğal bir ses güzelliğine sahip olan Abdurrahim Künhî Dede, bestelediği dînî ve lâ-dînî eserlerinin yanı sıra, yetiştirdiği öğrencileriyle de zamanının en önemli mûsiki üstatlarından biri kabul edilmiştir. Eserleri arasında en önemlisi olarak kabul edileni, daha yirmi bir yaşında iken ve Kutbü’n-Nâyî Osman Dede’nin zamanla unutulmak sûretiyle kaybolan Hicaz Âyini yerine geçmek üzere, yine Hicaz makamından mükemmel bir şekilde bestelemiş olduğu Mevlevî âyinidir. Abdurrahim Dede, ayrıca Anber-efşân adıyla yeni bir makam icat etmiş ve bu makamda bestelediği bir peşrev ile bir saz semâisi günümüze ulaşmış, beste­lediği Nühüft Âyini ise zamanla unutulmuştur.680 Abdurrahim Dede’nin ye­tiştirdiği mûsikişinaslar içinde Galata Mevlevîhânesi kudümzenbaşısı Derviş Mehmed ile dostlarından ve aynı zamanda III. Selim’in musâhiblerinden olan Musâhib Ahmed Ağa en ünlüleridir. Mûsikideki mahâretini şiirde de ortaya koyan Abdurrahim Dede, “Künhî”mahlasıyla yazdığı şiirlerinde daha çok tasavvufî konuları ele almıştır. Birçok mecmuada rastlanan şiirleri bazı kaynak­ların belirttiğine göre bir dîvân şeklinde toplanmamış; Mehmed Kemâleddin Dede’nin kaydettiğine göre ise Abdurrahim Dede, Farsça güzel bir dîvân tertip etmiş; ancak bu dîvân dergâh yangınında yanmıştır.681

Şiirlerinden Örnekler

Beyit

Hallâk-ı cihân âleme kıldıkda tecellî
Her kimseyi bir hâl ile kılmış mütesellî

Gazel

Gavvâs şüdem ez-dil deryâ-yı suhen râ
Bisyâr keşîdem güher-i şi‘r-i dehen râ
Der-vakt-i temâşâ-yı cemâlet ki şevend mest
Müşkil şüde est vasf-ı tu erbâb-ı suhan râ
Mey-hâre-i aşkam zi kadehhâ-yı muhabbet
Dil zinde zi emvâc-ı safâhâne-i ten râ
Der-dâmen-i sahrâ-yı muhabbet be-resîdem
Endâhtem ez-dil-i heves-i seyr-i çemen râ
Künhî zi reh-i aşk suhenhâ-yı be gûyed
Ne vasf-ı Bedahşân u ne âhû-yı Hoten râ682

Abdurrahim Künhî Dede’nin Şeyhliği Döneminde Yenikapı Mevlevîhânesi’nde Arakıyye Giyenler:

Hâlet Efendi merhûmun ahibbâsından Sâlih Efendi’nin Oğlu,

Hüseyin,

İltizâmcı İsmail Ağa’nın Oğlu,

Nefise Hanım,

Baruthâneler Rûznâmçecisi Said Efendi’nin zevcesi,

İbrahim Edhem683

 


661  Sahîh Ahmed Dede ayrıca, Abdurrahim Dede doğduğunda babası Ebûbekir Dede’nin alt­mış altı yaşında olduğunu bildirmektedir (bk. Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 185); Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 10; Mustafa Erdo­ğan, a.g.m., s. 170; Sezai Küçük, a.g.m., s. 178; a.mlf., a.g.e., s. 120.

662  Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 185; Esrar Dede, a.g.e., vr. 102a; Defter-i Dervîşân-I, vr. 7b; Hüse­yin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 230; Ali Enver, a.g.e., s. 209; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., III, 334; Hüse­yin Vassâf, a.g.e., V, 208; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 154; Suphi Ezgi, a.g.e., V, 429; Sadettin Nüz-het Ergun, a.g.e., II, 420; Halil Can, “Künhî Ab-durrahim Dede Efendi’nin Hicaz Âyin-i Şerifi”, Mevlânâ Güldestesi, Ankara 1966, s. 44; Yılmaz  Öztuna, a.g.e., I, 10; Nuri Özcan, “Abdürrahim Künhî Dede” DİA, İstanbul 1988, I, 292; Sezai Küçük, a.g.m., s. 178; a.mlf., a.g.e., s. 120.

663 Sezai Küçük, a.g.m., s. 177; a.mlf., a.g.e., s. 120.

664  Defter-i Dervîşân-I, vr. 56b, vr. 58b; Defter-i Dervîşân-II, vr. 9b, vr. 28a; Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 16.

665  Defter-i Dervîşân-I, vr. 56b; Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 16.

666  “Velâdet-i Şerife Fâtıma Seyyide Hanım, bintü’ş-Şeyh Seyyid Abdurrahim [12]21, yevmü’l-erba‘a.” (bk. Defter-i Dervîşân-I, vr. 19a).

667  Abdülbâki Nâsır Dede, Dîvân-ı Nâsır, vr. 37b, vr. 38b; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., III, 334; Sezai Kü­çük, a.g.m., s. 178; a.mlf., a.g.e., s. 120.

668  Defter-i Dervîşân’da, “Vefât-ı Şerife Hatice Ha­nım, zevce-i birâderim Şeyh Seyyid Abdurrahim Efendi, fî gurre-i N sene 1231, yevmü’l-Cum‘a. Ertesi gün, Cum‘aertesi günü türbe-i şerîfeye defn olunmuşdur, rahimehullah” kaydına yer verilmiştir (bk. Defter-i Dervîşân-II, vr. 44b).

669  Defter-i Dervîşân-II, vr. 93b.

670  Defter-i Dervîşân-II, vr. 4a, vr. 94a.

671  Defter-i Dervîşân-II, vr. 94b.

672  Defter-i Dervîşân-II, vr. 94a.

673  Defter-i Dervîşân-II, vr. 4b; Sezai Küçük, a.g.m., s. 178; a.mlf., a.g.e., s. 120.

674  Esrar Dede, a.g.e., vr. 102a; Ali Enver, a.g.e., s. 209; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 208; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 155; Rauf Yektâ vd., a.g.e., XI, 560; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 420; Sezai Küçük, a.g.m., s. 178-179; a.mlf., a.g.e., s. 120-121.

675  Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 10; Meh-med Ziyâ, a.g.e., s. 158; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 420; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 10; Nuri Özcan, a.g.m., s. 292; Sezai Küçük, a.g.m., s. 179; a.mlf., a.g.e., s. 121.

676  Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 10; Se­zai Küçük, a.g.e., s. 121; Bâki Baykara’nın bize sözlü olarak aktardığı değerlendirmesine göre, “Abdülbâki Nâsır Dede’den sonra şeyhlik maka­mına Abdurrahim Künhî Dede’nin geçememesi meselesinin, eski kaynaklardan itibaren görülen (Msl. bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 153; Sadet­tin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 420; Sezai Küçük, a.g.m., s. 179; a.mlf., a.g.e., s. 119, 121) ‘cezbeye kapılmış olma hâliyle’ bir ilgisinin bulunmama­sı gerekir; zira teâmüllere göre şayet Ali Nutkî Dede’nin hayatta kalan erkek evladı olsa idi as­lında o şeyh olacak, Abdülbâki Nâsır Dede bile şeyh olamayacak idi. Dolayısıyla Abdülbâki Nâsır Dede’nin şeyhliğe tâyini, esâsen ağabe-yisinin hayatta kalan erkek çocuğu olmayışı sebebiyledir. Yine bu teâmül gereği Abdülbâki Nâsır Dede vefat ettiğinde hayatta olan erkek evladı bulunduğundan, kendisinden sonra şeyhliğe oğlu Receb Hüseyin Hüsnü Dede’nin tâyin edilmesi normal bir durumdur. Bir diğer ifadeyle Abdurrahim Künhî Dede’nin herhangi bir mazereti bulunmasaydı da şeyhliğe tâyini teâmül gereği mümkün olamayacak idi.” Künhî Dede, ancak Receb Hüseyin Hüsnü Dede’nin er­ken yaşta vefatı ve Nâsır Dede’nin hayatta ka­lan oğlu Osman Selâhaddin’in çok küçük yaşta olması üzerine; hatta yine Bâki Baykara’nın de­ğerlendirmesine göre teâmüllere aykırı olmakla birlikte, bazı dergâh mensupları tarafından bir bakıma daha önce sıranın Künhî Dede’de oldu­ğunun dillendirilmesinin de etkisiyle, şeyh ola­rak tâyin edilebilmiştir (HN).

677 Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 10; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., II, 189, III, 334; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 208; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 155; Suphi Ezgi, a.g.e., V, 429; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 420; Halil Can, a.g.m., s. 45; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 10; Nuri Özcan, a.g.m., s. 292; Sezai Kü­çük, a.g.m., s. 179; a.mlf., a.g.e., s. 121.

678  Mehmed Kemâleddin Dede, Abdurrahim Dede’nin meşîhat süresini bir yıl olarak kaydetmiş olmakla birlikte, meşîhâte tâyininin yanı sıra vefatı için verdiği tarihten de hareketle (bk. Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 10), bu sü­renin iki yıl olması gerektiği anlaşılmaktadır (HN); Mehmed Süreyyâ, a.g.e., II, 189, III, 334, 451; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 208; M. Ziyâ, Abdurrahim Künhî Dede’nin vefat tarihini eserinin bir yerinde 1247, bir diğer yerinde ise 1244 ola­rak bildirmektedir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 159, 162); Zâkir Şükrü Efendi, a.g.e., s. 31; Sa­dettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 420; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 10; Sadun Aksüt, a.g.e., s. 102; Sezai Küçük, a.g.m., s. 179; a.mlf., a.g.e., s. 122.

679  Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 159.

680  Esrar Dede, a.g.e., vr. 102b; Ali Enver, a.g.e., s. 209; Abdülbâki Nâsır Dede, Tedkîk u Tahkîk, a.e., haz. Yalçın Tura, s. 66; Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 10; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 155-156; Rauf Yektâ, Esâtîz-i Elhân-Dede Efendi, s. 142; Rauf Yektâ vd., Türk Mûsikisi Klâsiklerinden Mevlevî Âyinleri, XI, 542-554, 560; Sadettin Nüz-het Ergun, a.g.e., II, 420-421; Yılmaz Öztuna, ag.e., I, 10-11; Sadettin Heper, a.g.e., s. 199-208; Sadun Aksüt, a.g.e., s. 101; Sezai Küçük, a.g.m., s. 179; a.mlf., a.g.e., s. 121.

681  Esrar Dede, a.g.e., vr. 102a; Ali Enver, a.g.e., s. 209-210; Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 10; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 208; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 158-159; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e.,  II, 420; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 10-11; Sadun Aksüt, a.g.e., s. 102; Ekrem Işın, a.g.m., s. 479; Sezai Küçük, a.g.m., s. 179; a.mlf., a.g.e., s. 121.

682 Esrar Dede, a.g.e., vr. 102a; Ali Enver, a.g.e., s. 209-210; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 208; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 159;

Gazel

“Söz denizine gönülden dalgıç oldum
Ağızdan gelen şiir incisini çokça çıkardım
Cemâlini seyrettikleri vakit kendilerinden geç­tikleri için
Söz ehline seni vasfetmek güç olmuştur
Muhabbet kadehlerinden aşk içerim
Gönül safâ dalgalarından ten evini diriltmiştir
Muhabbet sahrâsının eteğine vardım
Kalbimden çemeni seyretme hevesini attım
Künhî’nin aşk yolunda söylediği sözler
Ne Bedehşan’ı anlatır ne de Hoten ceylânını”

(Gazelin transkripsiyonlu metni ve Türkçe çevi­risi için bk. Esrar Dede, a.g.e., haz. İlhan Genç, s. 456-457); Aynı metnin bir diğer Türkçe çevirisi ise M. Karavelioğlu neşrinde şu şekildedir: “Söz denizine gönülden daldım. Ağıza birçok şiir mücevherleri çektik. Senin güzelliğini seyretme vaktinde mest olduklarında söz erbabına seni vasfetmek güçleşmiştir. Ben mahabbet kadeh­lerinden aşkı içerim. Gönül, beden evinin safa dalgalarından dolayı dipdiridir. Mahabbet sah­rasının eteğine varınca çemen seyrinin hevesini gönülden attım. Künhî ne Bedahşan’ı vasfeder, ne de Hoten’in ceylanından söz eder; aşk yolun­da sözler söyler.” (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., haz. Murat Karavelioğlu, s. 133).

683  Defter-i Dervîşân-II, vr. 3a.

 

ETİKETLER: