Abdullah Bosnevî’nin Şerh-i Cezîre-i Mesnevî’sindeki dinleme ile ilgili bölümün incelenmesi.

A+
A-

ABDULLAH BOSNEVÎ’NİN ŞERH-İ CEZÎRE-İ MESNEVÎ’SİNDEKİ DİNLEME İLE İLGİLİ BÖLÜMÜN İNCELENMESİ1

İdris KADIOĞLU*

Özet

Bilindiği gibi Mevlanâ Celaleddîn-i Rûmî (öl.1273) Mesnevî’sini dönemin teamüllerine uyarak Farsça kaleme almıştır. Hem yazıldığı dönemde hem de sonraki yüzyıllarda Farsça bilmeyenler tarafından yeterince anlaşılmadığı için eserin Türkçeye çok sayıda tercüme ve şerhi yapılmıştır. “Cezîre-i Mesnevî” de Mevlevi büyüklerinden Yûsuf Sîneçâk (öl.1546) adlı mutasavvıf bir şahsın eseridir. Cezîre-i Mesnevî toplam üç yüz altmışaltı beyit olup Mevlânâ’nın Mesnevîsinden yapılan antolojik bir seçkidir. Sîneçâk’in eseri değişik zamanlarda farklı kişilerce şerh ve izah edilmiştir. Eseri Abdullah Bosnevî (öl.1644) ve İbrahim Cevrî (öl.1654) manzum olarak, İlmî Dede (öl.1611), Abdülmecid Sivasî (öl.1639) ve Şeyh Gâlib (öl.1799) de mensur olarak şerh etmiştir. Bosnevî’nin şerhi toplam 9097 beyit olup 1628’de tamamlanmıştır. Mevlânâ’nın Mesnevî’si “bişnev/dinle” hitabıyla başlamaktadır. Dolayısıyla hem Sîneçâk hem de Mesnevî şârihleri “dinleme” konusu üzerinde özellikle durmuşlardır. Abdullah Bosnevî, dinleyicilerin anlayış kıtlığı veya anlayışsız dinleyiciler diye Türkçeye tercüme edebileceğimiz “Der beyân-ı bî-derkî-i müstemi‘ân” başlıklı sekiz beyitlik  bölümde kıt dinleyicilerin özellikleri ve dinleme adabı hakkında önemli dersler vermektedir. Şair, konuşmacı ve dinleyicide bulunması gereken özellikleri açıklamakta, söz ve sohbet adabını izah etmektedir. Bu çalışmada Abdullah Bosnevî’nin Şerh-i Cezîre-i Mesnevî adlı eserinin bazı bölümleri yeniden okunmuş ve incelenmiştir. Özellikle eserin dinleme ile ilgili önemli bilgiler ihtiva eden bölümü eserin yazma nüshalarına da müracaat edilerek yeniden okunmuştur. Şerh-i Cezîre-i Mesnevî’nin 119 beyitten oluşan konumuzla ilgili bölümünün dil içi çevirisi yapılıp beyitlerin karşısına yazılmıştır. Metinlerle ilgili değerlendirmeler yapıldıktan sonra sonuç ve kaynakça bölümü yazılarak çalışma tamamlanmıştır.

Anahtar kelimeler: Dinleme, Abdullah Bosnevî, Mevlânâ, Mesnevî Şerhi.

EVALUATION OF THE SECTION ON LISTENING IN ABDULLAH BOSNEVİ’S ŞERH-İ CEZİRE-İ MASNEVİ

Abstract

As it is known, Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmî (d.1273) wrote his Mesnevî in Persian, following the conventions of the period. Both at the time it was written and in the following centuries, many translations and commentaries were made from the Mesnevî to Turkish, since it was not sufficiently understood by those who did not know Persian. “Cezîre-i Mesnevî” is the work of a sufi person named Yûsuf Sîneçâk (d.1546), one of the great Mevlevî. Cezîre-i Mesnevî consists of three hundred and sixty-six couplets and is an anthological selection from Mevlânâ’s Mesnevî. Sîneçâk’s work has been annotated and explained by different people at different times. Abdullah Bosnevî (d.1644) and İbrahim Cevrî (d.1654) commented on Cezîre-i Mesnevî in verse; İlmî Dede (d.1611), Abdülmecid Sivasi (d.1639) and Şeyh Galib (d.1799) also commented in prose. Abdullah’s commentary consists of a total of 9097 couplets, and this work was completed in 1628. Mevlânâ’s Masnavi begins with the words “bishnev=listen”. Therefore, both Sîneçâk and other masnavi commentators have particularly focused on the subject of “listening”. Bosnevî commented on eight couplets titled “der beyân-ı bî-derkî-i müstemi’an”. We can translate this title into Turkish as “the listener’s lack of understanding or the unsympathetic listeners”. Here, important lessons are given on the qualities of the listeners and on the etiquette of listening. Poet Abdullah explains the characteristics that the speaker and the listener should have here. It also explains manners of speech and conversation. In this study, some parts of Abdullah Bosnevî’s Şerh-i Cezîre-i Mesnevî were re-read and analyzed.

Keywords Listening, Abdullah Bosnevî, Mevlânâ, Mesnevî Commentary.

 

Dinleme becerisi, anlama teknikleri ve iletişimin temel konularından biridir. Anlamak için dinlemek ne kadar önemliyse, iletişim kurmak için de o denli değerli ve kıymetlidir. Kur’an-ı Kerim “oku” emriyle, manevi bilgi hazinesi Mesnevî ise “dinle” hitabıyla başlamaktadır. Eğitimciler anlamak için okuma ve dinlemenin şart olduğunu, bu ikisi olmadan tam öğrenmenin gerçekleşmeyeceğini her fırsatta dile getirmektedir. Dinleme konusu çoğunlukla Türkçe eğitimi kitaplarında bir bölüm olarak yer almaktadır. Son zamanlarda konuyla ilgili çok sayıda akademik çalışma yapılmış ve yayımlanmıştır. Dinleme eğitimi/becerisi ile ilgili kaleme alınan müstakil Türkçe kitap yayınlarından bazıları şunlardır: (Akçay, ed. 2018); (Aytan, ed. 2022); (Benzer, 2021); (Doğan, 2022); (Kardaş, ed. 2020); (Karagöl, ed. 2021); (Özbay, 2009)… hem bu kitaplarda hem de Türkçe eğitimi kitaplarının anlama teknikleri (dinleme) bölümlerinde dinleme becerisi her yönüyle (teoriden uygulamaya) ele alınmış ve işlenmiştir.

Bu konuyu farklı ilmî çalışmalarda, çok sayıda araştırmacı değişik perspektiflerden ele alarak değerlendirmiştir. Örneğin: “İletişimin en yaygın aracı konuşma; konuşmanın da malzemesi sözlerdir.” diyen Yeniterzi, bir söz sultanı olan Mevlâna’nın Mesnevî’de söylemeye ve dinlemeye dair ilginç tespitlerde bulunduğunu dile getirmektedir (Yeniterzi, 2007). Temel dil becerileri açısından Ahmed-i Dâî’nin Vasiyyet-i Nûşirevân mesnevîsini inceleyen araştırmacılar, bu mesnevide üzerinde sıklıkla durulan iki beceriden birinin “dinleme” olduğunu tespit etmişlerdir (Kavruk ve Sönmez, 2010, s. 193). Konuyla ilgili yazılan bir makalede bizim de bu çalışmada tespit ettiğimiz bir husus şöyle ifade edilmiştir: “Mevlânâ öğrencinin iyi bir dinleyici olmasını istemektedir. Ona göre ‘Yücelik söz söylemede değil, dinlemekte aranmalıdır.’ Mevlânâ’ya göre ‘Öğretmenin heyecanı ve şevki, öğrencisinin azmindendir.’ Bu ifadelerden derse kendini veren ve sürekli öğrenme isteği bulunan öğrencinin öğretmenini motive ettiği anlaşılmaktadır.” (Doğan, 2014, s. 354).

Yapılan akademik bir çalışmada Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmî’nin Fihi Ma Fih’indeki okuma, yazma, konuşma ve dinleme becerileriyle ilintili ifadeler tespit edilmiş, dinleme becerisiyle ilgili tesbit edilen 177 madde değerlendirmeye alınmıştır (bk. Ünal, 2019). Başka bir makelede hem bireyin kendi kendini yönetmesi hem de kamu yönetimi açısından Mesnevî’nin günümüze ışık tuttuğu, üzerinde durulması gereken yöntemlerden birinin “dinleme” olduğu vurgulanmıştır (bk. Uzun, 2020, s. 48).

Bu çalışmanın temel amacı, Şerh-i Cezîre-i Mesnevî’nin (ŞCM) 119 beyitten oluşan dinlemeyle ilgili bölümünün tashihli sağlam tam metnini ortaya koymak, beyitlerin dil içi çevirisini yaptıktan sonra elde edilen bulguları yorumlamaktır. Aşağıda dinleme becersisi, Abdullah Bosnevî ve ŞCM üzerinde durulmaktadır. Amacımız dinleme becerisi açısından çok önemli malzeme içeren Mesnevi’nin manzum şerhlerinden birini incelemektir. İncelediğimiz eserin ilgili bölümündeki yaklaşımların öncelikle Mesnevi şerhleri üzerinde çalışma yapan araştırmacılara, sonra dinleme becerisi üzerinde çalışanlara önemli ölçüde referans olacağı öngörülmektedir.

Abdullah Bosnevî ve Eseri

Abdullah Bosnevî, Hacı Bayram Velî (öl. 1430) halifelerinden Göynük’te medfun Bursalı Bıçakçı Ömer Dede (öl. 1475) tarafından şubelendirilen Bayramiye melamiyesine bağlı kâmil bir şeyhtir. İlk eğitimini doğum yeri olan Bosna’da aldı. Yüksek tahsilini ise İstanbul’da tamamladı. Tahsil hayatından sonra Bursa’ya giderek Bursalı Şeyh Hasan Kabaduz’a (öl. 1601) intisap ederek meratibini tamamladı. Daha sonra Mısır’a ve 1636’da Hicaz’a giderek hac farizasını yerine getirdi. Dönüşte Şam’a uğradı ve Muhyiddîn-i Arabî’nin (öl. 1240) türbesi yakınlarında inzivaya çekildi. Orada bir müddet kaldıktan sonra Konya’ya gitti. Burada Sadreddîn-i Konevî (öl. 1274) ve Mevlânâ’nın türbelerini ziyaret etti ve Konya’da ikamet etti. Bu şehirde 1644’te vefat etti ve vasiyeti üzere Konevi’nin yakınına defnedildi.2Hâzâ kabru garîbu’llahi fi arzıhî ve semâihî Abdullah el-Bosnevîyyü’r-Rûmiyyi’l-Bayrâmî” ibâresinin seng-i mezarlarına yazılması vesâyâ-yı ‘ârifâneleri cümlesinden oldığı Müstakim-zâde merhûmun Ahvâl-i Melâmiyye-i Bayrâmiyye ismindeki eserinde mezkûrdur.” (Bursalı, 1333, s. 43 vd.) Bu ifadelerinden de anlaşıldığı gibi Abdullah hem Bosnevî hem Rumî, hem de Bayramî olup bu ibare vasiyeti üzere mezar taşına da yazılmıştır. Bosnevî, Muhyiddin Arabî’nin Füsûsu’l-Hikem isimli eserine yaptığı şerhten dolayı Şârih-i Füsûs olarak şöhret bulmuştur. Bu şerh basılmıştır. Osmanlı Müellifleri’nde müellifin altmış tane eserinin adı geçmektedir.

Abdullah Bosnevî’nin 1038/1628’de yazdığı bu eserin adı girişte, Şerh-i Manzûm-ı Cezîre-i Mesnevî olarak geçmektedir. 9097 beyitlik bu eser bir giriş ve otuz üç bolümden oluşmaktadır. Mevlânâ’nın Mesnevî’siyle aynı vezinde (fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün) te’lif edilmiştir. Bosnevî, eserine hamdele ve salvele ile başlamakta Yûsuf Sîneçâk’i Mevleviler içinde kâmil ve ârif-i billah bir “sahib-i şuhûd” olarak övmektedir. Onun Mesnevî’nin altı cildinden 366 beyit seçerek hoş bir kitap meydana getirdiğini, İlmî Dede adında kâmil bir Mevlevi’nin de bu eseri nesir olarak hem şerh hem de tercüme ettiğini belirttikten sonra kendisinin de bu güzel eseri nazmettiğini söylemektedir. (Güleç, 2004, s. 6; Bankır, 2005, s. 162 vd.)

Abdullah Bosnevî eserini Sultan 4. Murad ( 1623 1640 ) döneminde kaleme almıştır. Hâtime’de:

Ḫân Murâd’uñ devletinde oldı naẓm
İtmeye kimse bu naẓmı ḳadḥa ʻazm

“Bu eser, Sultan Murad Han devrinde manzum olarak şerh edildi. Bu nazmı kimse eleştirmeye yeltenmesin” ifadesini kullanmakta ve yazılış tarihi bilgisine yer vermektedir.

Bosnevî, şerh tekniği olarak nazmı tercih etmiştir. Eser manzum bir şerhtir. Başta Mesnevî’den ilk on yedi beyit şerh edilmiş, ardından Sîneçâk’in konulara göre seçtiği beyitler izah edilmiştir. Şair, Farsça beyti verdikten sonra önce beytin tercümesini yapmakta, ardından beyti açıklamaktadır. Şerh kısmındaki beyit sayıları değişiklik arz etmektedir.

Tasavvuf eğitimi ve Mevlevi süluku için, Cezîre-i Mesnevî (CM) önemli bir başucu kitabıdır. Tarikatin, özellikle Mevleviliğin adab ve erkânını, adabımuaşeretini derviş ve müritlere öğretmek için hazırlanmış bir özellik taşımaktadır. “Dibacede yazılanlardan da anlaşıldığı gibi, Cezîre, özellikle Mevleviliğe giren dervişlerin okuması için yazılmıştır. Cezîredeki konu başlıklarına bakıldığında fark edileceği üzere tamamen bir dervişin dikkat etmesi ve bilmesi gereken öncelikli konular yer almaktadır. Bu hâliyle eser Mesnevî’ye giriş özelliği de taşımaktadır. Dolayısıyla Cezîre, Mesnevî’den rast gele seçilmiş beyitlerden oluşmamaktadır. Beyitler arasında mana bakımından bir ilişki düşünülmüş olduğundan yeni bir eser gibi kabul edilmiştir. Bununla birlikte bir derleme olduğu da unutulmamalıdır.” (bk. Güleç, 2004, s. 2)

Cezîre-i Mesnevî ve Şerhleri

On altıncı yüzyılda yaşamış, Mevleviyye yolu büyüklerinden biri olan Yûsuf Sinâneddîn Rumeli’deki Vardar Yenicesi’ndendir. 1546 (H 953) senesinde İstanbul’da vefât etmiştir. Sîneçâk Yûsuf Baba diye bilinmektedir. Mevleviyye yoluna mensûb olduğu için Mevlevi nisbesiyle de bilinir. Mesnevî’nin altı cildinden 366 beyit seçerek bir kitap meydana getirmiştir. Sîneçâk’in CM’si değişik tarihlerde farklı şair ve nasirlerce şerh edilmiştir. Eserle ilgili üçü mensur, ikisi manzum olmak üzere toplam beş şerh yazılmıştır3. Bu eserlerin adı, şerh edeni, yazılış tarihi, şârihinin mensubiyeti, biçimi aşağıdaki tabloda bir arada sunulmuştur.

ŞârihEserin adı Yazıldığı TarihTarikatiBiçimi
İlmî Dede Lema‘ât-ı Bahri’l-Ma‘nevî Şerh-i Cezîre-i Mesnevî41571MevleviMensur
Abdulmecid SivasîŞerh-i Cezîre-i Mesnevî51602HalvetiMensur
Abdullah Bosnevî Şerh-i Manzûm-ı Cezîre-i Mesnevî61628MelamiManzum
Cevrî İbrahîmAynü’l-Füyûz ve Hall-i Tahkîkât71647MevleviManzum
Şeyh Gâlib Semahâtu Lema‘âtı Bahru’l-Maʻnevi bi-Şerhi Cezîreti’l-Mesnevî81791MevleviMensur

“Cezîre-i Mesnevî ve Şerhlerine Göre Mevlevî Sülukü” başlıklı bir doktora tezi hazırlayan Ali Çoban, yukarıda adları verilen beş adet CM şerhine göre Mevlevi sülukü üzerinde durmuştur. Tezde CM ve şerhlerinin şekil ve muhtevası üzerinde ayrıca durulmuş bu bağlamda CM’nin konu başlıkları çıkarılmıştır (bk. Çoban, 2014, s. 76-77). Sîneçâk ve Bosnevî’nin eserlerindeki konu başlıkları karşılıklı olarak incelenmiştir. Sîneçâk’in CM’sinde otuz beş, Bosnevî’nin şerhinde ise otuz üç konu başlığı bulunmaktadır. CM’deki “Der beyân-ı tâlibân ki ez ilm-i ilâhî be-âlem-i sun‘ üftâde end ber mûceb-i hubbu’l-vatan mine’l-îmân ve vatan-hâ-yı aslî-i hod mî-talebend” ve “Der beyân-ı terk-i dünyâ” başlıkları Bosnevî şerhinde yer almaz. “Der beyân-ı bîderkî-i müstemi‘ân= Anlayışsız dinleyiciler hakkında” başlığı hem CM, hem de ŞCM’deki ikinci sıradadır.

Cezîre-i Mesnevî’nin Manzum Şerhi9

Çalışmanın bu bölümünde “Der beyân-ı bî-derkî-i müstemi‘ân” başlıklı bölüm üzerinde durulmuştur. Eseri daha iyi tanımak ve anlamak için önce eserin giriş bölümünden 28 beyit verilmiş, sonra konumuzla ilgili bölümdeki beyitlerin tamamı günümüz Türkçesine çevrilerek aktarılmıştır. Böylece ŞCM’nin el yazması nüshalarına müracaat edilerek elde edilen bu metinde daha önceki okumalarda görülen hatalar tashih edilmiştir. Eserin hatime bölümündeki 28 beyit verilmiş, bu bölümdeki beyitlerden yola çıkarak eser ve müellifi hakkında önemli bilgilere ulaşılmıştır. Metinler sunulduktan sonra “dinleme” ile ilgili terminoloji üzerinde tahlîlî bir değerlendirme yapılmıştır.

ŞERḤ-İ MANẒÛM-I CEZÎRE-İ MEŠNEVÎ10

Giriş (28 Beyit)

1.Ḥaḳḳa ḥamd olsun ki mübdî kâ’inât Ol durur hem ḫâlıḳ-ı mevt ü ḥayât
2.Hem ṣalât ile selâm olsun ‘aṭâ Ḥaḳ Resûli Muṣṭafâ’ya dâ’imâ
3.Âline olsun daḫı aṣḥâbına Tabi‘îne cümle hem aḥbâbına
4.Bilgil iy cân âşikârâ vü nihân Var-idi bir ‘ârif-i her dü cihân
5.Mevlevîler içre bir kâmil vücûd ‘Ârif-i billâh bir ṣâḥib-şühûd
6.Mâsivâ âlâyişinden ḳalbi pâk Ṣâdık ‘âşıḳ ismi Yûsuf Sîneçâk
7.Mešnevî’den cild-i şeşden intiḫâb Eylemişdi muḫtaṣar bir ḫoş kitâb
8. Üç yüz altmış altı11 beyt iḫrâc idüp Her birin lü’lü-i farḳ-ı tâc idüp
9.Nâmı beyt ü her biri bir ulu şehr Nâmı katre her biri bir ulu nehr
10.Tesmiye ḳılmış o merd-i ma‘nevî Ol kitâb içün Cezîre Mešnevî
11.Mešnevî deryâdur adasıdur ol Mešnevî neydür ü ṣâdâsıdur ol
12.Pes yine bir merd-i fâżıl mevlevî Vâḳıf-ı esrâr u râz-ı mešnevî
13.K’aña ‘İlmî dirler idi ḫâṣ u ‘âm Merd-i kâmil idi hem ṣâḥib-kelâm
14.Pes bu üç yüz altmışaltı beyti ol Döndürüp Türkîye göstermişdi yol
15.Tercüme kılmışdı hem şerḥ u beyân Müşkilâtın ḥall idüp ḳılmış ‘ayân
16.Anı şerḥ itmişdi ya‘nî nešr ile Yazmış idi muḳtezâ-yı ‘aṣr ile
17. [*]*(HM2a)

Biz de dâmânı idüben der-miyân Naẓm ile ḳılduk anı şerḥ u beyân

18Bir güzel şerḥ aña yazduḳ nazm-ile Kim oḳunduḳça ṣafâ virsün dile
19. [*]*(B2a) (NP2a)

Fehmümüz deñlü idüp esrârı keşf Cândan itdük rûy-ı ol dildârı keşf

20.Varidât-ı ḥaḳḳı yazduḳ iy fetâ Ḫoş bilüp anı ‘inâyât-ı Ḫudâ
21.Mevhibât-ı Ḥaẓret-i Bârî’yi biz Yazduḳ itdük ḫalḳa dildârîyi biz
22.‘Âşıḳân-ı ṣâdıḳâne beẕl-i şevḳ Eyleyüp baġışladuk envâ‘-ı ẕevḳ
23.Ehl-i tevḥîd ‘ârifâne çoḳ kelâm Dilden itdük naẓm u gönderdük selâm
24.Umaruz anlar da ide beẕl-i luṭf Ḫoş göreler basṭ12 ideler neẕl-i luṭf
25.Dâmen-i ‘afv ile setr idüp ḳuṣûr İdeler tekmîl eger varsa küsûr
26.Örteler ẕellât-ı elfâẓum benüm Dutalar çoḳ yirine azum benüm
27.Kim bu ‘Abdullâh faḳîr-i Bosnevî Maẓḥar-i elṭâf-ı râz-i Mešnevî
28.Çoḳluḳ ‘ilme itmemişdür iştiġâl Keşf-i ḥaḳdur sözleri virmiş maḳâl

DER-BEYÂN-I BÎ-DERKÎ-İ MÜSTEMİʻÂN13 14 15

373. 1/18.

Ey dirîġâ ger14 turâ güncâ budî Tâ zi cânem şerḥ-i dil peydâ şodî

ای دریغا مر ترا گنجا بدی

تا ز جانم شرح دل پیدا شدی15

374.Ey dirîġâ16 sende ṣaġmaḳlıḳ ola Siflîden aʻlâya aġmaḳlıḳ ola Ey dinleyici! Sende, sağma ve aşağıdan yukarıya ağma kabiliyeti olmalı.
375.(NP10b)

Fehm ü ʻaḳluñ olsa vâsiʻ ey dirîġ Yaġduraydum ḥikmeti saña çü mîġ

Eğer, anlayışın geniş olsaydı sana sağanak sağanak hikmet yağdırırdım.
376.Şerḥ-i dil cânumdan olup âşikâr Oladı şeh-bâz-ı ḳalbüñe şikâr Gönül şerhi yüreğimden aşikâr olup kalbinin doğan kuşuna av oldu.
377.Degme kes setr-i Ḫudâyı bilemez Degme kes derde devâyı bilemez Avam (bayağı sıradan insan) Huda’yı gizlemeyi ve derde devanın ne olduğunu bilemez.
378.Er kes alur ḥikmet-i Ḫaḳ’dan naṣîb Çoḳ muḥib var lîk nâdirdür ḥabîb Ancak havas, (er kişi) hakkın hikmetinden nasip alabilir. Sevgili çok lakin gerçek sevgili nadirdir.
379.Degme kes itmez taḥammül râza bil

Degme tende ẓâhir olmaz nûr-ı dil17

Bil ki avam sırra tahammül etmez. Sıradan bedende gönül nuru belirmez.
380. Fil yükine ḫar taḥammül idemez18

Ḳarġa ʻanḳâ ile seyre gidemez

Filin yükünü eşek kaldıramaz. Karga (avam) anka (havas) kuşuyla yarışamaz.
381.Serçe ʻanḳâ loḳmasından boġulur Peşşe bâduñ gelmesinden yoġ olur Anka’nın yediği lokmayı serçe yiyemez, boğulur. Azıcık rüzgâr esse sivrisinek kaybolur.
382.Şerḥ-i dil ʻanḳâlaruñ zâdı durur Ehl-i kevneynüñ hem irşâdı durur Gönlün izahı Anka azığı, yemeğidir. Hem dünya hem ukba ehlinin irşadıdır.
383.Ḫażm idimez anı her bir ḫurde murġ Ṣu ṣıġar arġa begüm miḳdâr-i arġ Her küçük kuş bu büyük lokmayı hazmedemez. Zira ancak arkın hacmi kadar arka su verebilirsin.
384.Ṣıġacaḳ deñlüce ṭoġar şerḥ-i dil Ẓâhir olur herkese fehmince bil Gönlün izahı, dinleyicinin anlayışına göre olur. Herkese anladığı kadarı zâhir olur yani herkes kendi kabının hacmine göre alır.
385.Ne ḳadar fehmi bol ise ol ḳadar Ẓâhir olısar aña setri ḳadar Anlayışı ne kadar geniş olursa ve ne kadar sır saklama kabiliyeti varsa ona anlayışı ve sır saklaması kadar mana görünecektir.
386. 1/19.

K’in suḫan şîrest der pistân-ı cân Bî-keşende ḫoş ne-mî gerded revân

این سخن شیرست در پستان جان

بی کشنده خوش نمیگردد روان19

387.Kim bu sözler südi cânda sed durur Çekicisiz cân memesinde ṭurur Canda saklı olan bu söz sütleri, çekicisi olmazsa can memesinde durur.
388.Çekicisi olmayıcaḳ aḳmaz ol Emici lâzım duta aḳmaġa yol Anne sütü gibi besleyici bu sözler çekicisi, emicisi olmayınca akmaz.
389.Pes gerekdür süde ṭâlib bir ṣabî Çeke südi süd aḳa ṭola lebi Sonra, süt isteyen açıkmış bir sabi gerek ki ağlayarak istediğinde ağzı sütle dolsun.
390.Çûn gele bir ṭâlib ʻâşıḳ ortaya Ḫaṣıl olur işi ḳalmaz erteye Zira arzulu istekli bir âşık ortaya çıkarsa, talebine kısa sürede karşılık görür. Aksi hâlde iş ertelenir.
391.ʻÂrifân ṣadrı ki pürdür şîr-i râz Hem daḫı sırr u maʻânî vü remâz Âriflerin göğsü gizli sır sütü ile doludur. Hem göğsünde sır, mana ve remizler vardır.
392.Çûn ire râzı çekici bir mürîd Cûş ider şîr-i maʻânî ey ferîd Zira sır çekici, emici bir mürîd (âşık, tâlip) gelirse ârifin göğsündeki mana sütü coşmaya, taşmaya başlar.
393.Şîr-i ḥikmet içicisi çûn gele ʻIrḳ-ı dil ṭaşup aña meyyâl ola Zira hikmet sütüne tâlip içici olursa, ârifin gönül arkı taşarak içiciye meyleder.
394.Südveş aḳa aña Rabbânî ʻulûm Daḫı haḳḳânî maʻânî vü fühûm O zaman, Rabbanî ilimler, doğru anlam ve manalar süt gibi muhataba doğru akmaya başlar.
395.Ol maʻânî-i İlâhiyye dilâ Bâġ-ı dilden aḳa kûşeveş aña Ey gönül, o İlahî manalar gönül bağından her yere akmalı.
396.(NP11a)

ʻÂlem-i cândan aḳup ol teşneyi İde isḳâ yaʻnî ol dil-deşneyi

Can âleminden akıp gelen hayatî manalar, susamışları teskin etmeli.
397. Çûn ṭalebde ṭâlibân olmaya germ Ol süd aḳmaz aḳmasına ire şerm20 Talep etmekte talebeler sıcak olmayınca akmasına perde çekilen o süt akmaz.
398.Pes mürîdân dâ’imâ teşne gerek Ḫikmet âşâmına dil-deşne gerek Sonra, muhatap yani müritler hikmet gıdasına karşı, açlık susuzluklarını daima hissetmeli.
399.Dâ’imâ olup murâḳıb rûz u şeb ʻÂrifândan diñleye söz bâ-edeb Muhatap, gece gündüz devamlı murakabede olmalı, âriflerden edeple söz dinlemeli.
400.Tâ o sözlerden olup göñli ḳavî Ḳurtula ṣûretden ola maʻnevî Gönlü o sözlerle kuvvetlenen muhatap, cismin ağırlığından kurtulup ruhun hayat mertebesine yükselebilir.
401.Ḫikmet aḳvâli südi ḳuvvet vire Sâlike kim tîzde maḳṣûda ire Süt gibi hikmetli sözler sâlike kuvvet vermeli ki hemen maksuda ulaşsın.
402. 1/20.

Müstemi‘ çûn teşne vü cûyende şod Vâʻiẓ er mürde boved gûyende şod

مستمع چون تشنه و جوینده شد

واعظ ار مرده بود گوینده شد21

403.Müstemi‘ çûn teşne cûyende ola Vâ‘iẓ olsa mürde gûyende ola Dinleyici, susamış ve istekli olmalı. Vâiz, istekli dinleyici olursa her hâlükârda konuşur.
404.Diñleyici diñleye çûn ẕevḳ ile Vâ‘iẓ olmış olsa söyler şevḳ ile Dinleyici zevk ile dinlerse, vâiz şevk ile söyler.
405.Gûş-ı cânla çûn maʻânî diñlene Ol zamân ẕevḳ-ı ma‘ânî añlana Anlamak ve zevkine varmak için, manalar can kulağıyla dinlenmeli.
406.Gûş-ı cânla diñleye çûn teşnegân Ṣadr-ı nâṣıḥdan ḥikem olur revân Nâsih’in göğsündeki hikmetler, can kulağıyla dinleyen arzulu dinleyicilere akmaya başlar.
407.Sır ki ṣadrınuñ anuñ maḫfî idi Taşraya aḳa lebenveş ey fidî Ey dinleme arzusu olan fedakâr arkadaş! Sırlar nâsihin göğsünde saklıdır. Sen istekli olursan esrar, süt gibi dışarı taşar.
408.Ol ma‘ârif kim o ṣadr içre nihân Olmayınca olmaz elbette ʻayânİlim ve mârifet, sadr içinde saklanmazsa ayan olmaz, ortaya çıkmaz. Konuşmacı dolu olmalı!
409.Diñleyici olıcaḳ ey cân-ı men Söyleyici neşr ider şevḳ ile fen Ey benim canım! Dinleyici aşkla dinlerse söyleyici şevkle ilmini neşr eder.
410.Diñleyici olmayıcaḳ söz ḳalur Söyleyici bu melâl u lâl olur İstekli arzulu dinleyici olmazsa konuşmacı huzursuz olur ve söyleyeceğini unutur.
411.Olmayıcaḳ müşterî laʻl ü güher İtmek ıẓhâr u çıḳarmaḳdur żarar Müşterisi olmayınca mücevheri ortaya çıkarmak doğru değildir, çünkü zayi olur.
412.[B12b]

Zîrâ ḳıymetsiz olur boncuk gibi Ḳıymet añlamaz öñünde dîk lebi

Kıymeti bilinmeyen, müşterisi olmayan mücevher horoz gagası önündeki boncuk (inci) gibidir.
413.Dürc-i ṣadr içinde ṭursun dürr-i ḳâl Dökme bayṭar öñüne dürr ü le‘âl Öyleyse, söz incisi göğüs kafesinde dursun, dışarı atma. Mücevheri baytara gösterme, kıymetini takdir edemez. Sarrafa göster.
414.Daḳma dürr ü güheri gûş-i ḫara Gûş-i ḫarda dürr aṣılmaḳ nâsere Eşeğin kulağına altın taksan, eşek yine eşektir. Eşeğin kulağına küpe takmak, abesle iştigaldir.
415.Ḫar ḳulaġı içre mengûş uya mı Mühre nedür dürr nedür ḫar ṭuya mı Eşeğin kulağına küpe hiç yakışır mı? Eşek, mühreyle (cam boncuk) mücevherin değerini ayırt edebilir mi?
416.Belki dür mühre yirinde ḳalısar Çünki dürri ḫar ḳulagı alısar Şüphesiz inci, boncuk değerinde kalacaktır; çünkü inciyi eşeğin kulağına astın.
417.(NP11b)

Ḫarlara lâzım semer paldüm durur Hem aġır yük ol ki ṣâfî ḳum durur

Safi kum taşımak için eşeğe lazım olan semer, palan ve kayış kemerdir.
418.Şîr ü dürr yirine aña vir ʻalaf Ol ʻalafla ḳılsun evḳâtın telef Süt ve inci takı yerine ona saman ver, onunla oyalansın.
419.Göster enʻâma pes enʻâmiyyeti Adama gösterme ḥayvâniyyeti Hayvana hayvan, insana insan muamelesi yap. İnsana hayvan muamelesi yapma.
420.Virgil insânlıkdan insâna ḫaber Cân olana söyle cânandan ešer İnsana insanlıktan haber ver. Canı olana canandan eser söyle. “Deyim: Kulağa küpe olmak. Söz incidir. Bu inci anlayışlı muhatabın kulağının süsüdür.”
421. 1/21.

Müstemiʻ çûn tâze âyed bî-melâl Ṣad zebân gerded be-goften güng ü lâl

مستمع چون تازه آید بیمالل

صدزبان گردد به گفتن گنگ و الل22

422.Çûn şeṭâretle irişe müstemiʻ Yaʻnî şâd u bî-melâl u müctemiʻ Dinleyici şen ve mutlu bir yüzle konuşmacıya muhatap olmalı ve sevinçli, gamsız ve toplu hâlde bulunmalıdır.
423.Çünki o dilsüz olan yüz dil dilâ Ḫoş beyân u söylemeklige gele Böylece iletişim gönülden gönle olur ve konuşmacı güzel konuşmaya başlar.
424.Çü bürûdet müstemiʻ göstermeye Söyleyici ḳavlini ḳıstırmayaDinleyici soğuk davranmamalı, söyleyicinin sözünü kesip onu zor durumda bırakmamalıdır.
425.Çûn gele şevḳ u şeġabla tâze-rû Söyleyici söze gele ey uluEy muhterem! Söyleyicinin konuşmasına başlaması için, dinleyicinin şevkli, arzulu istekli ve güler yüzlü olması gerekir.
426.Söyleyici daḫı şevḳe geliser Lâl olan dilleri nâṭıḳ olısarBu durumda, konuşmacı şevke gelecek ve susan dilleri konuşmaya başlayacaktır.
427.Müstemiʻnüñ ceẕbesi ġâlib durur Nâṣıḥuñ aḳvâlini câlib dururDinleyicinin cezbezi, çekiciliği galiptir. Konuşmacının sözlerini çeker.
428.Müstemiʻ diyiciyi söyletdürür Nefḫ ü barmaḳ daḳḳı nâyı ötdürürNefes ve parmakların vuruşu ney’i öttürdüğü gibi, dinleyici de konuşmacıyı söylettirir.
429.Ceẕb idendür âbı dâ’im teşnegân Teşneliklerden olan dil-deşnegânHer zaman, suyu cezbeden susuzlardır. Susuzluktan gönlü paramparça olanlar suyun kıymetini bilir. “Yemek aç olana verilir.”
430. 1/22.

Çûn der-âyed maḥremî dûr ez kezend Ser güşâyed23 ân setîrân rûy-bend

چون در آید محرمی دور از گزند

برگشایند  آن ستیران رویبند24

431.(B13a)

Çûn ḳapumdan gele maḥrem enderûn Yaʻnî ʻâşıḳ kim żarardandur bîrûn

 

Mahremim kapımdan içeri girebilir. Âşık mahremimdir, zarar vermez o zarardan uzaktır.

432.Cân u göñli görmemiş ola ziyân Hem-dem olmamış ola bâ ṣûriyânÂşığın canı ve gönlü hasar görmemiş olmalı, gösterişten hoşlananlarla dost olmamış olmalı.
433.Münkirânla ülfet itmemiş ola Körler ile yola gitmemiş olaİnkârcılarla dostluk kurmamış olmalı, körlerle yola gitmemiş olmalı.
434.Aña mestûrân-ı maʻnî baş açar Gelmesinden ṣanma kim anlar ḳaçar Âşıka gizli manalar açılır.

Sanma ki gelmesinden onlar kaçar.

435.Sırrıma maḥrem olan çûn içerü Gire ḳapumdan açarlar aña rûSırrıma mahrem olanlar kapımdan içeri girebilir. Mana sırları ona açılır.
436.Ḫalvet-i dilde olan mestûregân Yek-be-yek ol ʻâşıḳa olur ʻayân Gönül halvetinde olan kapalı manalar, teker teker o âşığa görünmeye başlar.
437.Ol ʻarûsân-ı maʻânî ḳarşular

Ol muḥibb-i ṣâdıḳı bâ-ḥüsn ü fer

O sâdık âşığı, güzel süslenmiş mana gelinleri karşılar.
438.(NP12a)

Ol İlâhî râz u Ḫaḳḳânî ḥikem Âşikâr olur aña bî-keyf ü kem

İlahî hikmetler ve sırlar, tam olarak ona aşikâr olur.
439.Mevc urup mânend-i yem dilden aña Ḳarşusına ẓâhir olurlar dilâ Ey gönül, okyanus gibi dalgalanıp gönülden coşan manalar âşığın karşısında zâhir olur.
440.Baḥş idüp her biri aña nûr u fer Maḥv ider ḳalbinde var ise keder Hakiki hikmet ve İlahî sırların her biri ona nur ve ışık olur. Âşığın kalbinde keder varsa gider, üzüntüsü biter.
441. 1/23.

Çünki nâ-maḥrem der-âyed ez derem Perde der pinhân şevend ehl-i ḥarem

چونک نامحرم در آید از درم

پرده در پنهان شوند اهل حرم25

442.Çünki nâ-maḥrem ḳapumdan içerü Gire ṭura ḥalvetüm içre örü Çünkü nâ-mahrem kapımdan içeri girip, halvethânemde ayakta dursa…
443.Perde içine girür ehl-i ḥarem Gizlenür ol bed-gümândan lâ-cerem Ev halkı perde arkasına gizlenir, o hayırsıza görünmemeye çalışır.
444.Çünki münkir ire gire ḥalvete Gelmez âb-kâr-i maʻânî celvete Çünkü münkir halvete girerse, mana sâkîleri celvete gelmez.
445.Ol yabanluya gözükmezler olar Perdenüñ bendini sökmezler olar O manalar, yabancılara görünmemek için perdenin arkasında durur, dışarı çıkmazlar.
446.Ḳalur âb-kâr-i maʻânî muḫtefî Görmez anları o münkir ey ṣafî Ey saf (arkadaş), mana sâkîsi gizlendiği için o münkir o manaları hiç göremez.
447. 1/24.

Çünki zâġân ḫayme ber behmen* zedend

Bülbülân ḫâmuş26 şodend ü ten zedend

چونک زاغان خیمه بر بهمن زدند

بلبالن پنهان شدند و تن زدند27

448.Çûn kış üzre ḳarġalar ḳurdı otaḳ Bülbülân yapdı sükût üzre yataḳ Zemherî’de kargalar otağını kurdu, ötmeye başladılar. Bülbüller ise sessizlik uykusuna daldılar.
449.Çünki geçdi gül nihânî bülbülân Epsem oldı kesdiler zâr u figân Gül faslı, bahar eyyamı sona erince, bülbüller feryat, figanı kesip sustular.
450.(B13b)

Çûn ḳış irdi kim nihân-ı zâġ odur Nekbet-i ravżât u bâġ u râġ odur

Karganın onda gizlendiği kış ayı geldi. Bu bağ ve bahçe için bir talihsizliktir.
451.Döndi ḳapladı bürûdet ʻâlemi Epsem oldı bülbülân kesdi demi Yine kış geldi, âlemi soğuk kapladı. Bülbüller epsem oldu, sesi kesti.
452.Karġadan şol âdemîlerdür murâd K’olmadılar gülşen-i ʻirfânda şâd Kargadan murat şu insanlardır ki onlar irfan bahçesinde mesut olmadılar.
453.ʻİlm-i Rabbânîden olup bî-naṣîb Ḳaldılar ṣûretde maʻnîsiz ġarîb Rabbanî ilimden nasipsiz olanlar surette manasız, garip kaldılar. Görüntü var mana yok.
454.Olmayup bildükleri hem Ḫaḳḳ içün Belki oldı ol šenâyî ḫalḳ içün Hem bildikleri hak ve hakikat namına olmayıp yaptıkları övgülerin hepsi halk için oldu.
455.ʻUcb u pindâr ola ḥâṣıl anlara Mâl-ı dünyâ ola vâṣıl anlara Onlara gurur ve böbürlenme hâsıl ola. Onlara dünya malı ulaşa.
456.Şekl-i ʻâlem şekl-i şeyḥîde olup Ṣad riyâ vü ʻucb u kibr ile ṭolup Âlem, ihtiyar şeyh şekline girip içi yüz riya, gurur ve kibir ile dolup…
457.Dâm idüp kâmil meşâyıḫ ṣûretin Gizleyüp anda niçe bed-sîretin Kâmil meşâyıh görüntüsü, bir tuzak olup o görüntü altında birçok kötü huy gizlenmektedir.
458.Aldayup miskînleri ümmîleri Cübbe vü destâr ile bil ey perî O müteşeyyıh, cübbe ve sarık ile saf olan miskin ve câhilleri kandırmaktadır. Ey sevgili aldanma.
459.(NP12b)

Cîfe-i dünyâ içün idüp riyâ Ney şeker şekline girüp bu riyâ

Dünya leşi için ikiyüzlü davranmakta; bu riyayı şeker kamışı olarak takdim etmektedir.
460.Mekr ü tezvîrüñ ḳurup otaġını Ḳıldı pür ḥîleyle cân yataġını Hile ve aldatma çadırını kurdu, can yatağı hileyle dopdolu oldu.
461.Neşr-i kibr ü naḫvet ü enfâs-ı serd Eyleyüp ṭoldurdılar dünyâyı berd Çevresine kibir ve gurur saçan o müteşeyyıhlar, soğuk nefesiyle dünyayı doldurdular.
462.Niçe germ ʻandel dilini döñdürüp Niçe bülbüller fiġânın diñdürüp Nice iyilerin gönlünü çalıp, nice bülbüllerin figanını dindirip, sesini kesip…
463.Ḳapladılar derd ile mü’minleri Ḳıldılar pür derd ile mü’minleri Müminleri dertle doldurup onları sıkıntıya boğdular.
464.Yolların urup olaruñ yek-be-yek Dillerin ṭaşdan eşedd itdi vü pek Tek tek onların (ehl-i imanın) yolunu kesip gönüllerini taştan daha sert yaptılar.
465.Tâ ebed bulmaya germiyyet olar Dâ’imâ isteye sermiyyet olar Onlar ebediyyen sıcaklık bulmaya, daima soğukluk isteye ve bulalar.
466.Ḫalḳı ṣavudup ṣovuḳ enfâs ile Ṣunmadılar ʻaşḳ keremi ṭas ile Tas dolusu aşk ikram etmeleri gerekirken, soğuk tavırlarla halkı hakikatten uzaklaştırdılar.
467.Tâ eridüp ol ṣovuḳ ʻirfânları Akıdaydı âb-ı ḳalb u cânları Keşke bilgileriyle önce soğuk tabiatlarını, donuk enaniyetlerini eritebilseler; sonra ihlâsla hayat suyunu sunabilselerdi.
468.Aḥmaḳ u ehl-i ʻavâmı lâ-cerem Evliyâ meclislerinden ḳıldı kem Belli ki, bilgisiz cahil halkı hakir görüp âlimler meclisinden uzaklaştırdılar.
469.(B14a)

Dûr u mahrûm itdiler pes anları Meclis-i Ḫaḳdan o bî-dermânları

Neticede, onları hak meclislerinden uzaklaştırıp hakikatten mahrum ederek dermansız bıraktılar.
470.Gördiler ol ḥâli çünkim evliyâ K’itmiş istîlâ begüm ehl-i riyâ Beyim! Gerçek veliler, şeyh geçinen gösteriş ehlinin dünyaya hükmettiğini gördüler.
471.Lâ-cerem bülbülveş epsem oldılar Ehl-i derde gizlüce em oldılar Şüphesiz, bülbül gibi sustular ama gizlice dert ehlinin yaralarını tedavi ettiler.
472.Ol kışa mensûb ḳarġalarla bil Urmadı dem bülbülân-ı ehl-i dil Gönül ehlinin bülbülleri, kışın ortalıkta dolanan kargalarla hem-dem olmadılar,
473.Söylemeyüp anlara esrâr u râz Oldılar maḫfîce baʻża dil-nüvâz Sırlarını onlara açmadılar. Gizlice bazılarının gönlünü aldılar.
474. 1/25.

Müstemiʻ ḫufte’st kûteh kon ḫiṭâb Ey ḫaṭîb în naḳş kim zen ber turâb28

مستمع خفتست کوته کن خطاب

ای خطیب این نقش کم کن تو بر آب29

475.Diñleyenler ḫuftedür söz ḳıṣṣa it Uyanuḳlar cânibine ṭoġru git Dinleyiciler uyumuştur, sözü fazla uzatma, uyanıklar canibine doğru git, onlarla muhatap ol.
476.Uyanuklara ḳılursañ ḳıl ḫiṭâb

Ey ḫaṭîb urma bu naḳşı ber turâb

Ey hatip! Konuşursan uyanıklarla konuş, çünkü kum üzerine resim yaparsan emeğin boşa gider.
477.Diñleyici uyuyıcaḳ söz ne nefʻ Ḳıl sükût eylemegil ṣavtuñı refʻ Uyuyan dinleyiciye söz fayda etmez. Onlara karşı sen de sükût et, sesini yükseltmen anlamsızdır.
478.Maʻnîden ḥaẓẓ ide mi ṣûret-perest Himmet-ʻâlî ola mı süflî vü pest Suret-perest olanlar manadan hiç haz alır mı? Düşkün ve alçak olanlar âlî himmetli olabilir mi?
479.Ey ḫaṭîb urma yire bu naḳşı sen Ḫikmeti ḳılmaz ḳabûl ehl-i beden Ey hatip! Boşa yorulma, sadece bedenini düşünen suret-perestler, hikmeti kabul etmezler.
480.(NP13a)

Yire naḳşı urma olur pür ġubâr Ġam görür irişicek aġyâra yâr

Yere resim çizersen üzeri toz toprak olur, bir süre sonra silinir. Sevgili başkalarıyla birlikte olursa çok zarar görür.
481.Diñleyici dünya âlâyişine Bulaşup düşmiş cihân teşvîşine Dinleyici, gösteriş meraklısı olmuş, sadece dünyalık işlerle meşgul olmaktadır.
482.Ḫubb-ı dünyâ ile naḳş-ı mâsivâ Aldayupdur anları ey bî-nevâ Ey canım! Dünya sevgisi ve masiva cazibesi onları çok kötü aldatmıştır.
483.Uyumışlardur o ġafletde ḳamu Ḫubb-ı mâl u câh içinde ey ulu Ey ulu kişi! Mal ve makam sevgisi herkesi etkilemiş ve halk gaflet uykusuna dalmıştır.
484.Ġafletüñ otaġı cân u dillerin Ḳaplayup setr eylemiş menzillerin Gaflet çadırı onların gönüllerini kaplayıp menzillerini gizlemiş.
485.Maḳṣad u maḳṣûda düşüp perde ol Anları uġratmış ulu derde ol Gaflet otağı yollarını kapatmış ve onları büyük bir derde uğratmıştır.
486.Epsem olġıl imdi ey nâṣıḥ ḫaṭîb Ḫaḳ kelâmın söyleme ey ʻandelîb Ey nasihatçi hatip, ey bülbül! Sus, hakikati her zaman, her yerde, herkese söyleme.
487.Evliyânuñ sırrını ḳılma beyân Anlara ey vâiẓ-i devr-i zamân Ey devrin vâizi! Ehil olmayana, gaflet perdesine dalmışlara evliyanın sırrını açma.
488.(B14b)

Ḫaḳ kelâmın münkirâna söylemek Âb u ḫâk üzre begüm naḳş eylemek

Ehil olmayanlara hakikati açıklamak su ve toprağa resim çizmek gibidir.
489.Naḳş urmaḳ âba ʻâḳillik degül Topraḳ üzre meşḳ kâmillik degül Suya resim çizmek (iyi ressam olsa da) toprak üzerine yazı yazmak (iyi hattat olsa da) akıl kârı değil.
490.Kim ṣu dutmaz naḳşı ṭopraḳ toz ider Virmegil ʻirfân ṣafâsına keder Çünkü harika bir sanat eseri de olsa resim su üzerinde durmaz ve toprakta kaybolur. İrfan sefasını kederlendirme.
491.Ṣu aḳıtma ʻâleme ḳış var iken

Gül ṣaçusın saçma ḳâ’imken diken

Mevsim kış ise bahçeyi sulama, dikenliğe gül saçma.
492.Kim ṣovuḳ aḳıcı ṣuyı ṭoñdurur Münkirân cârî beyânı diñdürür Ki, kış soğuklarının suyu dondurması gibi, söz anlamaz nâ-ehiller de konuşmacıyı susturur.
493.Söz hemân żâyiʻ olur müşkil sükût Ḫikmetüñ baḥrine ṭal mânend-i ḥût Dinlemeyenlere karşı söz söylersen konuşman zayi olur, sus ve balık gibi hikmet bahrine dal.
494.Sâkin ol deryâda çıḳma ṭaşraya Lüb ṣafâsın ḳıl yörünme ḳışraya Deryada sakin ol, dışarı çıkma. özün safasını bul kabukla meşgul olma.
495.Tâ ki incitmeye berrîler seni Yaʻnî erbâb-ı riyâ mâ ve menî Ta ki, karadaki riya erbabı, seni ve senin gibi aklı başında olanları incitmeye.

ḪÂTİME (28 Beyit)30

9070.Mesken iken baña gülzâr-ı ferâġ Bâġ-ı ḫâmûşî iken câna ṭuraġ
9071.Ya‘nî şerḥ-i Mešnevî’den ṣoñra ben İtmiyorken nesneye keşf-i dehen
9072.Ba‘de şerḥ-i cild-i šâlîš Mešnevî

Yazmıyorken nesne hîç iy Ma‘nevî

9073.Çekmiş iken baş ferâġat ceybine Yazmıyorken fâş şühûduñ ġaybına
9074.İtmiyorken ya‘nî keşf ü fetḥ-i râz Yazmıyorken ḥikmet ü sırr u remâz
9075. (B243b)Bir muḥibb aḳdâmı virdi baña şevḳ Şöyle k’andan ḳalb u cânum ṭoldı zevḳ
9076.Pes anuñ aḳdâmı ile bâ-ḫuşû‘ Bu cezîre naẓmına ḳıldum şürû‘
9077.Sa‘y u iḳdâm ile cehd-i tâm ile Silk-i naẓma anı getürdüm bile
9078.Ḫân Murâd’uñ devletinde oldı naẓm İtmeye kimse bu naẓmı ḳadḥa ‘azm
9079.Luṭfıdur anuñ çü baḥr u âfitâb Pes o şeh nâmına naẓm oldı kitâb
9080.Ḥaḳḳ’a ṣad ḥamd u šenâ oldı tamâm Devlet-i şehde bu nüsḫam ey hümâm
9081.Ya‘nî kim Sulṭân Murâd ‘aṣrında ben Eyledüm tanẓîm bu naẓmı be-fen
9082.Sâyesinde buldı ṭab‘um ḳuvveti Luṭf-ı Ḥaḳ’la yardım itdi devleti
9083.Kim bu naẓmı böyle tekmîl eyledüm Nârumı envâra tebdîl eyledüm
9084.Biz bu deñlü itdük iẓhâr-i hüner Kim dilerse artucaḳ dizsün güher
9085.Meblaġ-ı ‘ilm ü biżâ‘am üzre ben ‘Acz ile neşr eyledüm bu deñlü fen
9086.İsteyen itsün ziyâde keşf-i râz İtmesün hîç ictinâb u iḥtirâz
9087.Biz ta‘arruz itmezüz aña şehâ Eylerüz sulṭâna bil dilden du‘â
9088.Bizüm işimiz du‘â-yı şeh durur Şâha itmeyen du‘â güm-reh durur
9089.Bu zemîn ṭurdukça dursun Hân Murâd Ya‘nî sürsün salṭanat Sulṭân Murâd
9090. (NP218a)Dünya ṭurduḳça o sulṭân-ı zamân Devlet içre dâyim olsun şâdmân
9091.Tâ ki dâyirdür bu mâh u âfitâb ‘Ömri olsun tâze baḫt u ‘izzi tâb
9092.Tâ ki dâyirdür ḳıbâb-i bî-sütûn Ḫânedân-ı salṭanat olsun maṣûn
9093.Arta günden güne ‘izz ü rif‘ati Görmeye a‘dâ yedinden âfeti
9094. (B244a)Eylerüm iḫvân u yârândan recâ Ḳılalar naẓmum oḳundıḳça du‘â
9095.Her oḳundıḳça bu Türkî mešnevî Yâd ola ḫayr ile ‘Abdî Bosnevî
9096.Her kim anı ḫayr ile yâd eyleye Dü cihânda Ḥaḳ anı şâd eyleye
9097.Çûn naẓmum işbu resme virdi âl Düşdi pes târîḫ-i naẓm-i bî-bedel Sene: 1038/1629

Temm

Hudâ û-râ ber-efzâyed merâtib

Ki ḫvâned Fâtiḥa der-haḳḳ-ı kâtib31

“Dinleme”yle İlgili Terminoloji: Burada, dinlemeyle ilgili terminoloji üzerinde durulmaktadır. ŞCM’nin birinci bölümünde “dinleme ve konuşma” ile ilgili Türkçe terminoloji dikkat çekici yoğunluktadır. Bu bölümde şair, iletişimin temel ögelerinden biri olan “Dinleyici” ile ilgili on, “Konuşmacı” ile ilgili altı farklı kelime kullanmıştır. Arapça kökenli “müstemi” ile birlikte aynı manayı çağrıştıran “dinleyici”, “çekici”, “emici”, “içici” kelimelerini kullanmıştır. Aynı şekilde “konuşmacı”yla ilgili olarak da Arapça kökenli “hatip, nâsih, vâiz” kelimeleriyle birlikte aynı manadaki “diyici, söyleyici” terimlerini kullanmak suretiyle anlatımı güçlendirmiş, üslubu renklendirmiştir. “Müstemi diyiciyi söyletdürür” mısrâı şairin konuyla ilgili en veciz ifadelerinden biridir.

ŞCM’nin bu bölümünde, modern iletişim çarkının ana unsurları olan “kaynak”, “mesaj” ve “alıcı” ilgili kelime kadrosu şöyledir:31

KAYNAKMESAJALICI
Mütekellim Konuşmacı Hatip (Şeyh)Gönül sırrını açmaMuhatap Dinleyici Mürîd, Talebe
Diyici

Hatîb (Ey hatîb, Ey andelîb) Nâsıh (Nâsıh hatîb)

Nâtık Söyleyici (5)

Vâ‘iz (2) (Ey vâʻiz-i devr-i zamân)

Tahammül Hikmet

Anlayışsız dinleyici Gerçek müstemi (Ehl-i dil)

Gerçek muhatap Gerçek hatip Müteşeyyıh (Ehl-i riya)

Ehil ve ehil olmayan dinleyici

Çekici Dinleyen Dinleyici (5) Emici

Ey dirîg İçici Mürîd

Müstemiʻ(8) Müşterî Tâlib

Dinlemeyle İlgili Ana Temalar

Beyitlerde dinleme adabıyla ilgili anahtar kelime ve ana temalar şöyledir:

1/18

Şerh-i dil; Tahammül;

Anka, karga, serçe, peşşe; Kapasite;

Muhatap (Anlayışı kıt veya geniş); Su, ark;

Sır saklama; Avam, havas.

1/19

Söz, süt;

Çekici söz, can memesi, emici; Aç susuz çocuk, süt;

Ârif, âşık, tâlip;

Hikmet sütü, Rabbanî ulûm, Susamış mürit;

Dinleme, söz ve edep; Suret, mana.

1/20

Müstemi (Teşne dinleyici); Gûş-ı canla dinleme;

Vâiz, Nâsih (Âlim konuşmacı); Söz incisi, sadr, dinleyici;

Anlayışsız dinleyici, eşek benzetmesi; Eşek için; saman, palan, yük;

İnsan için; süt, inci, can.

1/21

Müstemi; Şevkli, istekli, arzulu, güler yüzlü, gönüllü, soğuk değil;

Ney, nefes, parmak; Diyici, müstemi; Su, susuz.

1/22

Mahrem muhatap: Âşık; Sır, sır saklama;

Halvet, mana gelini; Aydınlanma.

1/23

Nâ-mahrem, ehl-i harem; Perde, gizlenme;

Mana sakisi.

1/24

Karga, Otak (Kış), Bülbül (Bahar, Gül);

Müteşeyyıh (Ehl-i riya); Gerçek Şeyh (Ehl-i dil);

1/25

Genel dinleyici (gaflet uykusunda); Özel dinleyici (uyanık);

Ehil olmayanla konuşmak, suya resim çizmek, toprağa yazı yazmak gibidir.

Değerlendirme

Bosnalı Abdullah ŞCM’nin giriş bölümünde eseriyle ilgili özetle şu bilgileri vermiştir: “Mevlevî âlimlerden Yusuf Sîneçâk, Mesnevî’den 366 beyit seçmiş ve konularına göre tasnif etmiştir. Adı beyt (ev) ama her biri âdeta büyük bir şehir, ismi damla ama her biri sanki bir ulu nehirdir. Mana eri Sîneçâk oluşturduğu esere Cezîre-i Mesnevî adını koymuştur. Mesnevî bir okyanustur, Cezîre o okyanusta bir ada; Mesnevî bir ney’dir, Cezîre o neyin sedasıdır. (Bizden önce İlmî adlı âlim bir zat onu mensur şerh etmişti.) Biz de manzum olarak şerh ve beyan ettik. Gönle safa vermesi için nazım tekniğini kullandım ve güzel bir şerh yazdım. Mesnevî’deki sırların lütfuna mazhar olmuş olan bu fakir yani Bosnalı Abdullah, çoğunlukla ilmini ortaya koymamış, ilham olarak keşfettiği hakikatleri kaleme almıştır.”

Eserin anlayışsız dinleyicilerle ilgili bölümünde Cezîre-i Mesnevî’den seçilen 8 beyit Bosnevî tarafından 119 beyitle manzum olarak şerh edilmiştir. İzah edilen beyitlerde dinlemeyle ilgili ana tema ve konular özetle şöyledir:

1/18.

Ey dirîġâ sende ṣaġmaḳlıḳ ola
Siflîden aʻlâya aġmaḳlıḳ ola

Bosnevî bu beyitle Mevlânâ’nın beytini şerhe başlamış, ilmi süte benzeterek dinleyicide sağma kabiliyetinin olması gerektiğini vurgulamıştır. Gönül şerhine herkes tahammül edemez. Gönlün izahına tahammül etmek her kişinin değil, er kişinin kârıdır. Bu bölümde temsilî anlatım tarzı dikkat çekmektedir. Tahammül noktasında anka, havâssı; karga, serçe, peşşe de avâmı temsil etmektedir. Ark ve su örneğindeki gibi, muhataba kapasitesi kadar yükleme yapabilirsin, fazlası zarardır. Modern eğitimde de öğrencinin kapasitesine göre yükleme yapılabilir, fazlası zarardır.

1/19.

Kim bu sözler südi cânda sed durur
Çekicisiz cân memesinde ṭurur

Beytiyle şerhe başlayan Bosnevî, sözleri can memesinin sütüne benzetmektedir. Sütü emecek istekli yavru olmazsa süt kendiliğinden akmaz. Anne sütü muhtaç yavru için ne kadar lüzumlu ve besleyici ise, Rabbanî ilimler ve hikmet de insan için o kadar değerlidir. Açlığını hisseden ve isteyen çocuğa süt verildiği gibi, hikmet de arzu ve istekli olana verilmelidir. Susamış talebe hikmete istekli olabilir. Açlığını hisseden öğrenci söz ve edepten hisse alabilir. Dinleyici gönüllü ve istekli olursa sözden anlar, isteksiz olursa anlamaz.

1/20.

Müstemi‘ çûn teşne cûyende ola
Vâ‘iẓ olsa mürde gûyende ola

Beytiyle şerhe başlayan Bosnevî, dinleyicinin susamış olması gerektiğini vurgulamaktadır. Susamış dinleyici karşısında konuşmacı mutlaka ilmini izhar eder. Dinleyici can kulağıyla dinlemelidir. Hoca göğsündeki söz incisini her zaman çıkarmaz. Anlayışsız dinleyici eşekten farksızdır. Eşeğin kulağına küpe taksan o bunun farkına bile varmaz. Söz incisi insan kulağına yakışır. Dinleyici hakikaten insan olmalı, anlayış sahibi olmalıdır. Tasavvufi anlayışta dört göz vardır. Kafa gözü (iki), kalp gözü ve akıl gözü. “Gözünü dört aç” dikkatli bak, anlamına gelir. Bunun gibi öğrenci dersi dört kulakla dinlemelidir.

Kafa kulağı (iki), akıl kulağı ve can kulağı. Dilimizdeki “Can kulağıyla dinle” deyimi çok dikkatli dinle, anlamına gelmektedir. Öğrenci dinlemye istekli ve arzulu ise motivasyona dayalı dinleme gerçekleşir.

1/21.

Çûn şeṭâretle irişe müstemiʻ
Yaʻnî şâd u bî-melâl u müctemiʻ

Beytiyle şerhe başlayan Bosnevî, dinleyicinin konuşmacı karşısındaki tavrının nasıl olması gerektiğini izah eder. Dinleyici şevkli, istekli, arzulu, güler yüzlü, gönüllü olmalı, soğuk olmamalıdır. Dinleyici gerçekten âşık, susuzluktan yanmış olmalıdır. Ney’in anlamlı ses çıkarması için nefes ve parmak ne kadar lüzumlu ise, konuşmacının güzel konuşabilmesi de tamamen dinleyiciye bağlıdır. Şair bu gerçeği veciz bir şekilde şöyle dile getirir:

Müstemiʻ diyiciyi söyletdürür
Nefḫ ü barmaḳ daḳḳı nâyı ötdürür

Yani, dinleyici konuşmacıyı konuşturur, nefes ve parmakların Ney’i öttürdüğü gibi.

1/22-23.

Çûn ḳapumdan gele maḥrem enderûn
Yaʻnî ʻâşıḳ kim żarardandur bîrûn

Beytiyle şerhe başlayan Bosnevî, bu bölümde aşkı öne çıkarır. Ona göre dinleyici samimi olmalı, âşık olmalıdır. Gerçek muhatap, sadık âşıktır. O, sır saklamayı bilir. Evliyanın sırrı mahrem olana açılır, namahrem bu sırra vâkıf olamaz. Âlimin göğsündeki sırlı manaları ehil olan dinleyici ortaya çıkarır. O manalar, nazlı gelin gibidir herkese görünmez, herkes o manaları keşfedemez. Harem ehli olan gerçek dostlar, mana sâkîsinin sunduğu abıhayatı içebilirler. Tasavvufî öğretide müridin öğrenme azmi aşka başlıdır. Aşk olmazsa şevk olmaz, şevk olmazsa marifet artmaz.

1/24.

Çûn kış üzre ḳarġalar ḳurdı otaḳ
Bülbülân yapdı sükût üzre yataḳ

Bu beyitteki mesajlar ve nasihatler daha çok hatip içindir. Gerçek evliya ve sahtesini birbirinden ayırmak gerekir. Burada gösteriş ehli olan ve sözleriyle davranışları birbirini tutmayan müteşeyyıh eleştirilmekte ve kargaya benzetilmektedir. Klasik şiirde olumsuz çağrışım yapan karga, daha çok kış aylarında ortaya çıkmakta çirkin sesiyle durmadan ötmekte, başka hayvanların seslerini bastırmaktadır. Burada gerçek şeyh ise bülbüle benzetilmektedir. Klasik şiirde bülbül, olumlu çağrışım uyandıran bir kuş türüdür. Bahar mevsiminde ortaya çıkması, güle âşık olması, aşkını samimi bir şekilde ilan etmesi ve sesinin güzelliğiyle şöhret bulmuştur. Karga gibi gösteriş meraklısı sahte şeyhler tenkit edilmekte, bülbül gibi gönül ehli samimi evliyaya rağbet edilmesi istenmektedir.

1/25.

Diñleyenler ḫuftedür söz ḳıṣṣa it
Uyanuḳlar cânibine ṭoġru git

Uyuyan dinleyici pasif dinleyici olduğu için konuşmacıya muhatap olamaz. Konuşmacı uyanıklara söz dinletebilir. Bu beyit şerh edilirken “ehl-i dil” ve “münkir” iki dinleyici grubunun özellikleri açıklanmıştır. Ehil olmayan dinleyici genel dinleyicidir, gaflet uykusuna dalmıştır. Onun gönlü dünya sevgisiyle doludur. Ehil dinleyici, gönüllü ve özel dinleyicidir. Bu gruba giren dinleyiciler, her an uyanıktır. Ehil olmayan dinleyici ile konuşmak, suya resim çizmek, toprağa yazı yazmak gibidir.

ŞCM’nin hatime bölümünde şairin ismi Abdî Bosnevî olarak geçmektedir. Eserin H. 1038’de Sultan 4. Murâd Han devrinde yazıldığı hatimedeki tarih beytinden anlaşılmaktadır. Bosnalı Abdî Abullah, eserin hâtime bölümünde özetle şu değerlendirmeleri yapmıştır: “Bu eser, Sultan 4. Murad Han (1623-1640) devrinde manzum olarak şerh edildi. Bu nazmı kimse eleştirmeye yeltenmesin. Kardeşlerimden ve dostlarımdan rica ederim ki bu manzumeyi okudukça bana dua etsinler. Farsça bilmeyenler de anlasın diye eseri Türkçe yazdım. Bu Türkçe mesnevî okundukça Abdî Bosnevî hayırla yâd edilsin. Onu hayırla yâd edenleri Cenab-ı Hak iki cihanda şad eylesin. Nazmım bu sahaya yüksek bir değer kattığı için, “Nazm-ı bî-bedel=1038/1628” tarihiyle son buldu.

Sonuç

Giriş bölümünde de ifade edildiği gibi çalışmanın temel amacı; ŞCM’nin 119 beyitten oluşan dinlemeyle ilgili bölümünün tashihli sağlam tam metnini ortaya koymak, beyitlerin dil içi çevirisini yaptıktan sonra elde edilen bulguları yorumlamaktır. ŞCM’nin dinlemeyle ilgili bir bölümü metin tashihi yapılarak yeniden okunmuş, Bosnevî’nin eserinden “dinleme” konusunun işlendiği bölüm seçilerek incelenmiştir. Bu bağlamda “Şerh-i Cezîre-i Mesnevî” adlı eserdeki tasavvufi yorumlara dikkat çekilmiştir. Mesnevî’den sekiz beyit ve şerhinin incelenmesinden sonra “dinleme, dinleme adabı ve anlama” konularında şu sonuçlara ulaşılmıştır:

  1. Talebenin gayesi terakki etmek olmalıdır. Burada gayret, çaba ve çalışmak ön plandadır. Emek veren neticeyi alır, çalışmayan yerinde sayar. Terakki etmek isteyen çaba sarfetmelidir.
  2. Anlayışsız dinleyicinin başta kendisi olmak üzere kimseye bir faydası yoktur. İsteksiz dinleyiciye zorla anlatmaya çalışmak, zaman israfıdır. Talebenin anlayışı kıt olmamalıdır.
  3. Herkes sır saklayamaz, talebe sır saklayabilmeli, yüksek hissiyata sahip olmalı, dirayetli, tahammüllü olmalıdır. Arkın hacmine göre su verebilirsin, konuşmacı alıcının kapasitesine göre konuşmalı veya muhatap kabını genişletmelidir.
  4. Söz, besleyici ana sütü gibidir; çekici, emici yani muhatap ve dinleyici ister. Talebede aşk, şevk ve heyecan eksilmemelidir. Talebe, gece gündüz devamlı murakabede olmalı, âriflerden söz dinlemeli, edep öğrenmelidir. Çünkü söz bilgiyi, edep görgüyü artırır. Öğretimle birlikte eğitim de almalıdır.
  5. Talebe, susamış ve istekli olmalıdır. Hoca, istekli dinleyici karşısında her hâlükârda konuşur. Dinleyici zevk ile dinlerse, vaiz şevk ile söyler. Anlamak ve zevkine varmak için, manalar can kulağıyla dinlenmelidir. Dinleyici aşkla dinlerse söyleyici şevkle ilmini neşr eder. İstekli, arzulu dinleyici olmazsa konuşmacı huzursuz olur ve söyleyeceğini unutur. Ey hatip, müşterisi olmayınca mücevheri ortaya çıkarmak doğru değildir, çünkü zayi olur. Öyleyse, söz incisi göğüs kafesinde dursun, dışarı atma. Mücevheri baytara gösterme, kıymetini takdir edemez. Sarrafa göstermelisin. Eşeğin kulağına altın taksan, eşek yine eşektir. Eşeğin kulağına altın küpe takmak abesle iştigaldir. Söz incisi anlayışlı muhatabın kulağının süsüdür. Bu yüzden muhatap anlayışlı olmalıdır.
  6. Talebe şen ve mutlu bir yüzle hocaya muhatap olmalı ve sevinçli, gamsız ve toplu hâlde bulunmalıdır. Böylece iletişim gönülden gönle olur ve konuşmacı güzel konuşmaya başlar. Dinleyici soğuk davranmamalı, söyleyicinin sözünü kesip onu zor durumda bırakmamalıdır. Söyleyicinin konuşmasına başlaması için, dinleyicinin şevkli, arzulu istekli ve güler yüzlü olması şarttır. Dinleyicinin cezbezi, çekiciliği galiptir, konuşmacının sözlerini çeker. Nefes ve parmakların “ney”i öttürmesi gibi dinleyici de konuşmacıyı söylettirir. Her zaman suyu cezbeden susuzlardır. Susuzluktan gönlü paramparça olmayanlar suyun kıymetini bilemez. Yemek aç olana verilir. “Müstemi diyiciyi söylettirir” yani konuşmacıyı söyleten, konuşturan da dinleyicidir.
  7. Talebe, âşık olmalıdır. Mânen dirayetli olmalı, enaniyeti terk etmelidir. Arkadaş seçimine çok dikkat etmeli, ehil olmalı, sır saklamayı bilmelidir. Hoca da sadık âşık olmalıdır. Keşke âlimler bilgileriyle önce soğuk tabiatlarını, donuk enaniyetlerini eritebilseler sonra ihlâsla hayat suyunu sunabilselerdi. Çünkü nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez.
  8. Talebe, uyanık olmalıdır. Uyuyan dinleyiciye söz fayda etmez. Ey hoca, onlara karşı sen de sükût et, sesini yükseltmen anlamsızdır. Ey nasihatçi, hakikati her zaman, her yerde, herkese söyleme. Ehil olmayana, gaflet perdesine dalmışlara evliyanın sırrını açma. Ehil olmayanlara hakikati açıklamak su ve toprağa resim çizmek gibidir. Kış soğuklarının suyu dondurması gibi, söz anlamaz nâ-ehiller de konuşmacıyı susturur.

Sonuç olarak; dinleyici ve konuşmacı ehil, inançlı ve bir olmalıdır. Kalp, ruh, nefis ve aklın da kulağı vardır. İyi bir dinleyici olmak ve etkin dinlemek için kafa kulağı ile dinlemenin yanı sıra kalp, ruh, nefis ve aklın kulağı da açık olmalı ve bu duygular hep birlikte manaya müteveccih olmalıdır. Çağlar üstü bir eser olan Mesnevî’yi günümüz insanının istifadesine sunma yollarını araştırmalı ve bulmalıyız. Bu çalışmayla bizim yaptığımız okyanustan bir damla mesabesindedir. Bu yorumların modern çağda geçerlik ve uygulanabilirliği konusu üzerinde durulmalı ve konu, dinleme eğitimi uzmanlarınca daha detaylı bir şekilde ele alınmalıdır. Bu konuda batıdan yapılan çeviri ve kitaplarda daha çok mesele maddi yönden ele alınmakta ve değerlendirilmektedir. Bu araştırmada anlama tekniklerinin birincilerinden olan “dinleme”yle ilgili olarak Mevlânâ’nın Mesnevî’si ve Bosnevî’nin şerhi bağlamında akıl, ruh ve kalbin hatta nefsin de devreye sokulması gerektiği vurgulanmış ve tam anlamanın gerçekleşmesi için tüm vücutla dinlemenin, manevi duyguları işletmenin ne kadar önemli olduğu vurgulanmıştır.


Etik Beyan Bu makalenin hazırlanma sürecinde bilimsel ve etik ilkelere uyulduğu ve yararlanılan çalışmaların kaynakçada belirtildiği beyan olunur.

Etik Komite Onayı Araştırmada etik kurul iznine gerek yoktur. Mali Destek Araştırma için herhangi bir mali destek alınmamıştır. Çıkar Çatışması Yazar, çıkar çatışması olmadığını beyan eder.

Ethical Statement It is declared that scientific and ethical principles have been followed while carrying out and writing this article and that all the sources used have been properly cited.

Ethical Committee Approval Ethical committee approval is not required for this research.

Funding This research received no external funding.

Conflicts of Interest The author declares no conflicts of interest in this study.


Kısaltmalar

bk. Bakınız

CM        Cezîre-i Mesnevî

ŞCM      Şerh-i Cezîre-i Mesnevî

Kaynakça

Akçay, A. (Ed.). (2018). Dinleme / izleme eğitimi. Nobel Akademik.

Alkaya, Y. (2018). Cevrî Hall-i Tahkîkât ve ‘Aynü‛l-Füyûz incelememetin (1b-36b). Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli: Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Arslantürk, M. (1996). Şerh-i Cezîre-i Mesnevî inceleme-transkripsiyon-indeks. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş: Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Aytan, T. (Ed.). (2022). Etkinliklerle dinleme eğitim. Pegem Akademi.

Bankır, M. (2004). Şerh-i Cezîre-i Mesnevî inceleme-metin-sözlük. 2 Cilt. Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Bankır, M. (2005). Te’lif ve tercüme bir eser: Şerh-i Cezîre-i Mesnevî. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi Şinasi Tekin Özel Sayısı, 27, 155-168.

Bankır, M. (2009). Abdullah Bosnevî Şerh-i Cezîre-i Mesnevî. Metin Bankası.

Benzer, A. (2021). Dinleme eğitimi üst düzey düşünme becerileri ve dinleme stratejilerine dayalı etkinliklerle. Nobel Akademik.

Bosnevî, A. (ts.a). Şerh-i Cezîre-i Mesnevî. Yazma No. 3417. Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmut Efendi Koleksiyonu, İstanbul, Türkiye. http://www. yazmalar.gov.tr/

Bosnevî, A. (ts.b). Şerh-i Cezîre-i Mesnevî. Yazma No. 528. Süleymaniye Kütüphanesi Nafiz Paşa Koleksiyonu, İstanbul, Türkiye. http://www.yazmalar.gov.tr/

Bosnevî, A. (ts.c). Şerh-i Cezîre-i Mesnevî. Yazma No. 6854. Gazi Hüsrev Begova Kütüphanesi, Saraybosna, Bosna-Hersek.

Bosnevî, A. (ts.ç). Şerh-i Cezîre-i Mesnevî. Yazma No. 9262. Beyazıt Devlet Kütüphanesi, İstanbul, Türkiye. http://www.yazmalar.gov.tr/

Bursalı, M. T. (1333). Osmanlı müellifleri. Matbaa-i Âmire.

Çoban, A. (2014). Yusuf Sineçak’ın Cezîre-i Mesnevîsi ve şerhleri mukayeseli tahlil. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Konya: Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Demirel, Ş. (2007). Mevlânâ’nın Mesnevî şerhleri. Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 5(10), 469-504.

Doğan, S. (2014, Mayıs 26-28). Mesnevi’de eğitim yöntemi ve pedagojik yaklaşımlar. Türk Dünyası Bilgeler Zirvesi: Gönül Sultanları Buluşması içinde (s. 345-369). Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı (TDKB). http://bilgelerzirvesi.org adresinden alınmıştır.

Doğan, Y. (2022). Dinleme eğitimi. Pegem Akademi.

Güleç, İ. (2004). Türk Edebiyatında Cezîre-i Mesnevî şerhleri. Osmanlı Araştırmaları: The Journal of Ottoman Studies, 14, 159–179.

Güleç, İ. (2009). Dağılmış incileri toplamaya yardım etmek: Şerh tasnifi meselesine küçük bir katkı. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume, 4(6), 213-230.

Hidayetoğlu, S. (1986). Cevrî’nin Aynü’l-füyûz adlı eserinin tenkidli metni. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Kara, M. (1988). Abdullah Bosnevî. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm ansiklopedisi içinde (C 1, s. 87). Türkiye Diyanet Vakfı. https://islamansiklopedisi.org.tr/ abdullah-bosnevi adresinden alınmıştır.

Karabey, T., Vanlıoğlu, M. ve Atalay, M. (1996). Şeyh Gâlib Şerh-i Ceziretü’l-Mesnevî. Atatürk Üniversitesi.

Karagöl, E. (Ed.). (2021). Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde dinleme becerisi. Pegem Akademi.

Kardaş, M. N. (Ed.). (2020). Dinleme eğitimi. Pegem Akademi.

Kartal, A. (1994). Bursa’da Bosnalı bir Melami Abdullah Bosnevî. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 6(1), 297-311.

Kavruk, H., & Sönmez, H. (2010). Ahmed-i Da’i’nin Vasiyyet-Name-i Nuşirevân’ındaki eğitici değerler. Değerler Eğitimi Dergisi, 8(20), 171-199.

Mengüç, H. T. (2005). İlmî Mehmed Dede’nin Cezîre-i Mesnevî şerhi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Özbay, M. (2009). Anlama teknikleri II. dinleme eğitimi. Öncü Kitap.

Rûmî, M. C. (666/1268). Mesnevî-i Ma‘nevî (Far.). ganjoor.net: https://ganjoor. net/moulavi/masnavi/ adresinden alınmıştır.

Sakarya, S. (2018). Cevrî ve ʻAynü’lFüyûz incelememetin (37a-70b). Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli: Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Tatlı, B. (2005). Fusûsu’l-Hikem Şârihi Abdullah-ı Bosnevî’ye (ö. 1054/1644) ait bir risâle: er-Risâle Fî Temessüli Cibrîl. Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, 6(15), 301-310.

Uysal Bozaslan, S. (2016). Abdülmecid Sivasî’nin Şerh-i Cezîre-i Mesnevi’si (metin-inceleme) ve Yûsuf-ı Sîneçâk’in Cezîre-i Mesnevi’sinin Türkçe şerhleri (karşılaştırma-sadeleştirilmiş ortak metin). Yayımlanmamış Doktora Tezi, Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Uzun, Y. (2020). Mesnevi’den günümüze ışık tutan etik yönetim düsturları. Sayıştay Dergisi, 33(118), 41-69.

Ünal, K. (2019). Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin Fihi Ma Fih’inde dört temel dil becerisi unsurlarının kullanımı. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Uşak: Uşak Üniversitesi: Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Yeniterzi, E. (2007). Mesnevî’de söze ve konuşmaya dair konular. Selçuk Üniversitesi Mevlana Araştırmaları Dergisi, 1, 45-69.

 

Extended Summary

Abdullah Bosnevî (d.1644) completed his primary education in his birthplace, Bosnia, and then completed his madrasa education in Istanbul. He completed his education in Bursa, Egypt, Hejaz, Damascus and Konya and became famous as “Şârih-i Füsus”. He has nearly sixty works. Bosnevî died in Konya in 1644 and was buried near Sadreddin Konevi’s grave upon his will. As it is known, Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmî (d.1273) wrote his Mesnevî in Persian, following the conventions of the period. Both at the time it was written and in the following centuries, many translations and commentaries were made from the Mesnevî to Turkish, since it was not sufficiently understood by those who did not know Persian. “Cezîre-i Mesnevî” is the work of a sufi person named Yûsuf Sîneçâk (d.1546), one of the great Mevlevî. Cezîre-i Mesnevî consists of three hundred and sixty-six couplets and is an anthological selection from Mevlânâ’s Mesnevî. Sîneçâk’s work has been annotated and explained by different people at different times. Abdullah B osnevî (d.1644) and İbrahim Cevrî (d.1654) commented on Cezîre-i Mesnevî in verse; İlmî Dede (d.1611), Abdülmecid Sivasi (d.1639) and Şeyh Galib (d.1799) also commented in prose. Abdullah’s commentary consists of a total of 9097 couplets, and this work was completed in 1628. Mevlânâ’s Masnavi begins with the words “bishnev=listen”. Therefore, both Sîneçâk and other masnavi commentators have particular l y focused on the subject of “listening”. Bosnevî commented on eight couplets t itled “der beyân-ı bî-derkî-i müstemi’an”. We can translate this title into Turkish as “the listener’s lack of understanding or the unsympathetic listeners”. Here, important lessons are given on the qualities of the listeners and on the etiquette of listening. Poet Abdullah explains the characteristics that the speaker and the listener sh o uld have here. He also explains speech and conversation etiquette. In this study, some parts of Abdullah Bosnevî’s Şerh-i Cezîre-i Mesnevî were re-read and analyzed. Especially the part of the work, which contains important information about listening education, was read again by referring to the manuscripts of the work. The part of Şerh-i Cezîre-i Mesnevî, which consists of 119 couplets, was translated into today’s Turkish, and this translation was written opposite the couplets. After the evaluations of the texts, the study was completed by writing the conclusion and bibliography section.

After examining the eight couplets selected from Mevlânâ and the commentary of Bosnevî, the following conclusions were reached on “listening, listening education, understanding”:

The student’s aim should be to progress, his understanding should not be limited. Not everyone can keep secrets, the student must be able to keep secrets, have high feelings, and be tolerant. You can give water according to the volume of the arc, the orator should speak according to the capacity of the recipient or expand the addressee’s container.

The word is like mughaddi mother’s milk; it should be attractive, absorbing and requires interlocutor and listener. The student should have love, enthusiasm and excitement. The student should be constantly awake day and night, listen to the wise men and learn good manners. Because speech increases knowledge and decency increases manners. In addition to teaching, there should be education as well.

The student must be thirsty and eager. In any case, the teacher speaks before an eager audience. If the listener listens with pleasure, the preacher speaks with enthusiasm. The stories should be listened to wholeheartedly. If the addressee listens with love, the speaker spreads his knowledge enthusiastically. If there is no willing interlocutor, the speaker becomes restless and forgets what he is going to say. O orator, it is not right to reveal the jewel when there is no customer, because it will be lost. So keep the pearl in the rib cage, don’t throw it out. Do not show the jewel to the veterinarian, he cannot appreciate its value. You have to show it to the “sarraf”. If you hang gold on the ear of a donkey, the donkey is still a donkey. Hanging gold earrings in a donkey’s ear is an absurd activity. The pearl of the word is the adornment of the ear of the understanding interlocutor. Therefore, the addressee should be understanding.

The student should deal with the teacher with a cheerful and happy face and should be happy, carefree and collective. Thus, the communication is from the heart to the heart and the speaker begins to speak well. The listener should not act coldly, interrupt the speaker and put him in a difficult situation. For the speaker to start his speech, the listener must be enthusiastic and smiling. The charm of the listener prevails, it attracts the words of the speaker. Just as the breath and fingers make the “ney” speak, the listener also makes the speaker sing. It is the thirsty who always attract water. Those whose hearts are not shattered by thirst cannot appreciate water. Food is given to the hungry.

The student must fall in love. He must be spiritually resilient and abandon his belief. He should be very careful in choosing friends, he should be competent, he should know how to keep secrets. The teacher must also be a faithful lover. If only the scholars could first melt their cold nature and dull envy with their knowledge, and then offer the water of life with sincerity. Because one who does not correct his soul cannot correct another.

The student should be alert. Words are of no use to the sleeping listener. O teacher, keep quiet against them, it is meaningless to raise your voice. Don’t tell the truth to everyone, anywhere, anytime. Do not reveal the secret of saints to those who are incompetent and immersed in the veil of heedlessness. Explaining the truth to the incompetent is like drawing a picture on water and earth. Just as the cold of winter freezes the water, disobedient people silence the speaker.

In conclusion, we can say that the validity and applicability of these interpretations in the modern age should be emphasized and this issue should be discussed in more detail by the experts.


1 Bu çalışma “Abdullah Bosnevî’nin Şerh-i Cezîre-i Mesnevîsi’nde Dinleme Eğitimi” (Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Kongresi, International Burc University Saraybosna Bosna Hersek, 17-19 Mayıs 2013) başlığıyla sunulan ve özeti yayımlanan tebliğden geliştirilerek hazırlanmıştır.

* Prof. Dr., Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi, ikadoglu@gmail.com, https:// orcid.org/0000-0002-2671-3768.

2     Abdullah Bosnevî’nin hayatı hakkında daha geniş bilgi için bk. Bursalı, 1333, s. 43 vd.; Güleç, 2004, s. 6; Kara, 1988, s. 87.

3 Türk edebiyatında Cezîre-i Mesnevî şerhleri konusunda daha geniş bilgi için bk. Hidayetoğlu, 1986; Arslantürk, 1996; Güleç, 2004; Bankır, 2005; Mengüç, 2005; Demirel, 2007; Çoban, 2014; Uysal Bozaslan, 2016.

4  Bu eser üzerinde Hilal Tuğba Mengüç (2005) tarafından bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır.

5   Bu eser üzerinde Seda Uysal Bozaslan (2016) tarafından bir doktora tezi hazırlanmıştır.

6   Bu eser üzerinde Mehmet Malik Bankır (2004) tarafından bir doktora tezi hazırlanmıştır.

7 Bu eser üzerinde Selahaddin Hidayetoğlu (1986), Simge Sakarya ve Yeliz Alkaya (2018) tarafından birer yüksek lisans tezi hazırlanmıştır.

8 Bu eser üzerinde Mahmut Arslantürk (1996) tarafından bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır. Eser, Turgut Karabey vd. tarafından yayımlanmıştır (Erzurum 1996).

9 Eserin metin kısmı, Beyazıt Kütüphanesi 9262 (Bosnevî, ts.ç); Süleymaniye Kütüphanesi Nafiz Paşa, 528 (Bosnevî, ts.b); Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmut Efendi 3417 No.lu yazma nüshalardan (Bosnevî, ts.a) ve M. Malik Bankır’ın hazırlayıp metin bankasında sunduğu doktora tezinden istifade edilerek oluşturulmuştur. Bankır, Beyazıt Kütüphanesi 9262 No.lu nüshayı esas almıştır. Bankırın istimal etmediği bir başka nüshaya (NP) daha müracaat edilerek tashih edilerek düzeltilen metinde okuma hataları en aza indirilmiştir.

10 [B1b, HM1b, NP1b]. Varak ve beyit numaraları B (Beyazıt Kütüphanesi 9262) ve NP (Süleymaniye Kütüphanesi Nafiz Paşa, 528) nüshasına göredir.

11 İki yüz yirmi üç HM. HM nüshası eksik bir nüshadır ve iki yüz yirmi üç beytin şerhini muhtevidir.

12   basṭ: beẕl HM

13   basṭ: beẕl HM

14 [B11b, HM12a, NP10a] Eserdeki toplam konu başlığı sayısı, otuz üçtür. Birinci bölümde Mesnevî’nin ilk 18 beytinin şerhine yer verilmiştir. İkinci konu “Dinleyicilerin anlayış kıtlığı/ anlayışsız dinleyiciler” hakkındadır. Bu başlık altında, Sîneçâk’in Mesnevî’den seçtiği 8 beyit, Bosnevî tarafından 119 beyit hâlinde şerh edilmiştir. Sîneçâk, Mesnevî’nin birinci defterinden altı, ikinci ve dördüncü defterinden birer beyit seçerek “dinleme” ile ilgili bölümü oluşturmuş, Bosnevî de Mesnevî’den seçilen bu beyitleri manzum olarak şerh etmiştir.

15 ger: mer. Mesnevî-i Ma‘nevî

16 Rûmî, 666/1268, s. 117. https://ganjoor.net/moulavi/masnavi/daftar1/sh117

17 “Çok yazık, eyvahlar olsun” anlamındaki “dirîgâ” kelimesinin anlamı genişleyerek seslenme dinleyene yöneltilmiştir.

18 Bu mısra: B

19 Rûmî, 666/1268, s. 117. https://ganjoor.net/moulavi/masnavi/daftar1/sh117

20 Bu beyit: B

22 Rûmî, 666/1268, s. 117. https://ganjoor.net/moulavi/masnavi/daftar1/sh117

23 Ber-güşâyend: Mesnevî-i Ma‘nevî

24 Rûmî, 666/1268, s. 117. https://ganjoor.net/moulavi/masnavi/daftar1/sh117

25 Rûmî, 666/1268, s. 117. https://ganjoor.net/moulavi/masnavi/daftar1/sh117

* Behmen: Orta kış ayı, Şubat Bahman, İran ve Afganistan’ın resmi takvimi olan Güneş Hicri takviminin on birinci ve sondan bir önceki ayıdır. Bahman’ın otuz günü vardır. Gregoryen takviminin Ocak ayında başlar ve Şubat ayında sona erer. Ay, Kova burcuna eş değerdir. Bahman, kışın ikinci ayıdır ve onu Esfand izlemektedir. (Behmen ki orta kış ayıdur ki gâyet sovukdan ibâretdür. İlmî, Şerh-i Cezîre, haz. Mengüç, 2005, s. 88.

26 hâmuş: pinhân. Mesnevî-i Ma‘nevî.

27 Rûmî, 666/1268, s. 1. https://ganjoor.net/moulavi/masnavi/daftar2/sh1

28 kim zen ber turâb: kim kon tu ber âb. Mesnevî-i Ma‘nevî.

29 Rûmî, 666/1268, s. 43. https://ganjoor.net/moulavi/masnavi/daftar4/sh43

30     [B243a, NP217a]

31   Kâtibin duası: “Kâtip hakkında kim bir Fatiha bağışlarsa Allah onun mertebesini yüceltsin.”

 

Array

ETİKETLER: