Şeyh Yavsı’nın Tasavvuf Tarifi

A+
A-

Şeyh Yavsı’nın Tasavvuf Tarifi

Şeyh Yavsı (ö. 1514) ismini ilk duyduğunuzda bilemeyebilir veya hatırlamayabilirsiniz ancak Ali Kuşçu’nun yeğeni ve damadı, Ebussuud Efendi’nin babası denilse hemen bilirsiniz.

Uluğ Bey’in öldürülmesinden sonra Maveraünnehir’den Anadolu’ya göç eden bir ailenin çocuğu olarak Çorum İskilip’te doğup büyüyen ve orada vefat eden Yavsı Efendi, bir Bayramî-Şemsî şeyhi idi. Asıl adı Muhyiddin Muhammed olan şeyhe, kenenin bir çeşidinin adı olan yavsı lakabı, Bursalı Mehmet Tahir’in verdiği bilgiye göre, ilme kene gibi yapıştığı için “hünkar şeyhi” denilecek kadar yakınında bulunduğu II. Beyazıd tarafından verilmiş. Şeyh Yavsı, ilim ve irfan sahibi bir zat-ı muhterem.

Somuncu Baba olarak da bilinen Hamidüddin Aksarayî’nin dervişi Hacı Bayram Veli’nin bilinen iki meşhur halifesi vardı. Biri Melamiye yolunu devam ettiren Bıçakçı Ömer Dede, diğeri de Bayramiyye’yi devam ettiren Molla Akşemseddin. Bayramî-Şemsîlik Akşemseddin’in halifelerinden Kayserili İbrâhim Tennûrî (ö. 1482) döneminde Tennûriyye adını alır. Yavsı Efendi, hilafetini İbrahim Tennurî’den alır.

İstanbul ve Edirne’de bulunduktan sonra memleketi İskilip’e dönen Yavsî Efendi, bir tekke kurar ve 1514’te vefat edene kadar irşad faaliyetlerini sürdürür. Türbesi, hâlen adı verilen camiinin haziresindedir.

Şeyh Yavsi Efendi, Hacı Bayram Veli yolunu devam ettirerek diğer Bayramî meşayihi gibi tekke eğitiminin yanı sıra müderris payesi alacak kadar medrese eğitimi de görmüş mutasavvıf alimlerimizdendir. Etkilendiği mutasavvıflar arasında Şeyh Bedreddin ve şeyh-i ekber olarak bilinen Muhyiddin İbn Arabî de bulunan Yavsî Efendi’ye, İbn Arabî etkisini hatırlatacak şekilde “Şeyh-i Kebîr Muhyiddin” de dendiği söylenir.

Tasavvuf tarifi

En çok tarifi olan kavramların başında tasavvuf gelir. İlk mutasavvıflardan günümüze kadar tarif edilmiş ve edilmektedir. Bu farklılık tasavvufun çok farklı veçheleri olduğunu gösterir ve her bir tarif bir veçhesine işaret eder.

Şeyh Yavsı Efendi de tasavvufu tarif edenlerdir. Tasavvuf kelimesini oluşturan harfleri (ﺗﺼﻮّﻒ) temel alarak şöyle tarif eder:

“Allah’a tövbe (te), kalpte safa (sad), ezelî ahde vefâ (vav) ve fenâ (fe)”

Te tövbe: Tasavvuf kötü huylarımız olduğunu kabul edip, onlardan kurtulmaya çalışmak, yani tövbe etmekle başlar. Tövbe ve istiğfar, yakıcı bir ateş gibidir. İnsanın gönlü yaptığı bir hata ile kirlendiğinde, tövbe ve istiğfar denen sevgi ateşiyle yıkanıp temizlenir ve tertemiz olur. Tövbe ise ağızla “Tövbe yâ Rabbi” demekle olmaz, tövbe edilen işi bir daha hiç yapmamakla olur. Buna “Tövbe-i nasuh” da denir. Tövbe tasavvufa başlamak için şarttır. Çünkü “Tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir.” Tabiri caizse tövbe etmek kilometreyi sıfırlamaktır.

Sad safâ: Gönül şenliği, rahat, huzur, kedersizlik anlamının yanı sıra saflık, berraklık anlamı da bulunan safâ her iki anlama gelecek şekilde tasavvufu açıklar. Tövbe edip kapıdan içeri girenin gönlü şenlenir, huzur bulur. Bir bir kötü huylarından kurtulan sâlik sonunda saflaşır, günahlardan ve kötü huylardan temizlenir. Biz bu âleme gelinceye dek hacer, nebât, hayvan ve beşer âlemlerinden geçtik. Hacer, Allah’a en yakın, beşer ise Allah’a en uzak alemdir. O alemlerin her birinden etkilendiğimiz için kaynaktaki saflığımızı kaybettik. Geçtiğimiz alemlerde bize bir şeyler bulaştı ve bulaşıklıklar bizde huy oldu. Eski saflığımıza tekrar ulaşmak, saf, arı duru halimize dönüp, beşerlikten kurtulup insan mertebesine yükselmek ancak bulaşıklıklardan kurtulmakla mümkün olur. Çünkü yoklukta temizlik vardır ve temizlik ise aşk ve muhabbet ile olur. Tasavvuf bu bulaşıklardan kurtulup saflaşmak, gönlü muhabbet ve huzur ile doldurmak demektir.

Peygamberimiz’ in bir isminin de Mustafa oluşu, onun ıstıfa etmiş (saflaşmış) olmasından dolayıdır. Onun ümmeti olanlar da ona benzemek için saflaşmaya çalışır. Ancak en saf ve temiz olanlar seçilip kemâle erer.

Vav vefâ: Vefâ sözlüklerde “dostluk ve muhabbette sebat etmek, sevgide süreklilik, bağlılık ve sadâkat” anlamlarında gelir. Tasavvufta ise elest bezminde Allah’a verilen söze sadık kalmaktır. A’râf sûresinin 172. âyetinde geçmişte Allah’ın Âdem oğullarına, “Ben sizin rabbiniz değil miyim” diye hitap ettiği, onların da “evet” dedikleri anlatılır. Allah’la insanlar arasında vuku bulan bu sözleşme bizim edebiyatımızda “kālû belâ”, “bezm-i ezel” ve “bezm-i elest” gibi adlarıyla yer alır. Tasavvufta girişte biat vermek, ezel bezminde verilen sözü bu dünyada hatırlamak, verdiğimiz söze vefa gösterip sadık olunacağına söz vermektir. Sadakatin işareti ise namazdır ve Allah’la olan ahdinde vefa gösterenlere büyük bir mükâfat olduğu ise Kuran’da müjdelenir. Derviş vefasız olmaz. Olsa derviş olmaz.

Fe fenâ: Tasavvuf, varlığı ortadan kaldırmak, demektir. Bu ortadan kaldırmaya da fena bulmak adı verilir. Kulun benliğinin Allah’ın varlığında yok olması, gözünde eşyânın bir değerinin olmaması, yapıp ettiklerini göremez olması, bu dünyanın her türlü kaydınden ve endişesinden sıyrılıp Hakk’ın tasarrufu altına girmesi hâline de fenâ fillah adı verilir. Bu da tasavvufta nihayî hedeftir. Tövbe ile başlayan yolculuk fena ile son bulur. Attar Mantıku’t-Tayr‘ında, Şeyh Galip Hüsn ü Aşk‘ında ve daha nice mutasavvıf edip eserlerinde hep bu yolculuğu anlatır.

Şeyh Yavsı Efendi tasavvufu kısaca bu şekilde anlatmış. Tasavvuf, tövbe edip kötü huylardan arınarak kalbi saflaştırmak ve temizlemek, ezelde verilen sözü hatırlayıp sadık kalmak ve ameller sonucunda kulun varlığına ait olan her şeyi ortadan kaldırmaktır.

Yapabilenlere selam olsun.

İsmail Güleç

https://www.fikriyat.com/yazarlar/ismail-gulec/2024/10/12/seyh-yavsinin-tasavvuf-tarifi