Makale 76

A+
A-

Makale 76

Bu makale şunu açıklayacaktır:

Hak Teâlâ Hazretleri velinin kalbinde yerleşince, velinin cismi her ne kadar var olsa da yok hükmündedir. Nitekim büyük bir harmanda bir tek tane dikkate alınmaz ve hesaba katılmaz. Her ne kadar o bir tane de o harmanda mevcut ise de. Bunun gibi, veliyyullah olan zat da Allah’ın didarı yanında tane gibi kalır. Mevcutsa da yok görünür. Çünkü bütün âlemin gözü taneyi değil, harmanı görür. O harman Hakk’ın deryasıdır. İster vasıta olan velinin suretinde görünsün, ister vasıtasız. O derya bütün yeri ve göğü kuşatır.

Bütün varlık o deryadadır. Nasıl ki zahiri deryalarda da birçok şeyler mevcuttur. Dağlar, adalar, şehirler, yalılar, hesaba gelmeyen türlü mahlûklar vesaire. Fakat gözü olanlar ancak deryayı görür. Ve deryadan bahseder. Onların hepsini deryanın unsurları ve ona bağlı sayar. Onları da hesaba katarak deryaya iki veya üç, beş, on beş demez. Nasıl ki bir adama etini, derisini, kemiğini, damar ve sinirlerini de dikkate alarak üç veya beş demiyor, bunların cümlesinde bir tek şahıs görüyorsak, derya da böyledir. Hakiki derya ki Hazreti Hak’tır. Bâtın gözü olan, birden başka bir şey görmez. Mevcudatın cümlesini ona ait ve bitişik parçaları bilir.

Hülâsa, Hüda’yı görenler yalnız Hüda’yı görür. Hüda’yı tanımayanlar yüzlerce, binlerce muhtelif şeyler görür. Bilmez ki onların hepsi birdir, bir vücuttur.


(SAYFA 214) Hak Teâlâ Hazretleri deryadır. Mahlûkat, o deryaya nispetle ehemmiyetsiz bir damladır. Bütün mevcudatı deryadaki balıklar gibi bil hayatları balıklar gibi o deryadandır.

5540

Deryada balıktan başka sonsuz mahlûklar vardır ki her biri başka bir şekil, ayrı bir hilkattedir. Fakat deryada giden kör olursa, derya ona asla görünemez. Tesadüfen deryadan eline ne geçerse onu sımsıkı tutar ve daima onun lafını eder. Şöyle bir şey ele geçirdim diyerek, iyi veya kötü olduğunu bilmeyerek onu anlatır. Bu deryada bütün cihan halkı körler gibi gafletle giderler.

5545

Her biri orada dost kim, düşman kim, açıkça görür. Bu kabilden olan göz orada yüzlercedir. Sayısız diyecekken yüz demişim. Daima beraber yaşadığı ve daima ondan hayat aldığı hâlde, kör, körlüğü yüzünden deryayı göremez. Çünkü o aslından bî-haber kalmıştır. Fakat detaylara gelince, gözleri çok açıktır. Ama Hakk’ın seçtiği ve göz verdiği, kendi yakınlık ve visaliyle mesut ettiği, eşyayı inceden inceye görsün diye güneşin nurunu kereminden ona arkadaş verdiği kişi başka.

5550

O seçkin kişi, Hak nuruyla yerde gökte olanları seçer, temyiz ve fark eder. Hak denizi içinde bulunanların cümlesini görür, kendi miktarınca Hüda’dan ders alır. O deryayı perdesiz olarak görür. Çünkü Hak kereminden ona kapılar açmıştır. Hakk’ın nuru onun gözüne yakın olmuştur. O, yerden göğe kadar olanı seyreder.

5555

Öyle cihanlara gider ki orada cisim yoktur. İsimlenenden başka ne resim var, ne isim. Malumun olsun ki her makamın ayrı sırları, her mekânın başka nurları var. Orta hâlde bulunanların mevkileri de her ne kadar yüksek ise de yücelere nereden uçacak! Her ne kadar o tarafta pek çok makamları varsa da tarafsız âleminde ön ve son yoktur. Orada sayısız ilginç makamlar vardır. Rabbe vasıl olan son makama kadar.

5560

Son makam orasıdır. Oraya her kim erişirse, ruhu, cismi hep mahvolur. Fakat bu mahv, yok olur manasına değildir. Belki bütün vücutların aslı olur demektir. O makama eren vücut, boncuk gibiyse inci olur, toprak gibiyse altından kıymetli olur. Zerre ise güneş olur. Bunu anlasan harap olursun. Bu harap olmak da mahvolmak manasına değil, son derece örtünürsün, kendinden geçersin manasınadır.

5565

O cemali gören kimsenin gözü; o lütfu, o celâli, o kemali gören göz, ondan başkasına alıcı gözle bakar mı? Ondan başka şeyden bahseder mi? Bu, imkânsızdır ve olmayacak iştir ki böyle yüceliği bıraksın da aşağılık şeylerle meşgul olsun! Sultanın yakını ve ahbabı, kölelerle beraber bir yerde ikamet edebilir mi? İkbale ve ebedi makama ermiş olanlar zindan hayatını tercih eder mi? (SAYFA 215)

5570

Bu nimetlere nail olan kimse, başka şeylere boyun büker, tenezzül eder mi? Halkın burada (dünyada) bağlanıp kalmasının sebebi diğer tarafın, dünya gibi göz önünde olmayışındandır. Ancak oranın vasfını peygamberden işitmişler, onu bir ümit olarak kabul etmişlerdir. Dünya, peşin alışveriş gibidir, ebediyet veresiye. Bu, gözlerinin önünde, o gizlidir. Onu peşin olmadığı için bırakıyorlar, onlara göre peşin olmayan kâr, zarar demektir.

5575

Fakat ahiret nakdini bu günden elde etmiş olanlara, halka gizli olan devlet ayan olmuştur. Bu tacir, artık dünya kârına kanaat eder mi? Zehiri, şekere kim tercih eder? Daima, gecesiz, gündüzsüz, rızıklanır, yiyip içer, fikir yormadan Hak ticareti eder. Onun ticareti Hakk’ın armağanıdır, Hak’la birliktir, ebedi birlik. Saf, ebedi, sonradan oluşma tortusundan arî, hünerliden, abesten uzak temiz bir nesildir.

5580

Bir vahdet ki adetler, yanında yok olur. Güneşin yanında ayla yıldızların yok olduğu gibi o vahdetten, adetler gider (zail olur). O, adetten kurtulmuştur; imdat ondan gelir; onun imdada ihtiyacı yoktur. Vuslata sebep olmuş o gönle vasıtasız lütuflar ondan erişir. Şişeye ve isteğe muhtaç olmaksızın ondan sonsuz şarap içer. Onun emrine can-ı dilden itaat eder. Eğer o, zahiren vekil ise de sen onu vekil olduğu zat yerine say! Bire iki deme!

5585

Vekilin yaptığı, vekil olunanın yaptığı demektir. İster iğnelesin, ister azarlasın, ne yaparsa onun hesabına yapar. O, zahiren naip (vekil), bâtınen menubdur (vekil olunandır). Bir gör! Çünkü iki değildir. Ruhların cümlesi onun ruhunda konaklarlar. Dilsiz, dudaksız ona yardımcı olmuşlardır. O hazretten ayrı düşecek bir şey yoktur. Çünkü onun ruhunun yakını Hüda’dır. Hakikâtte onda gören Hak’tır. Çünkü Hakk’ın nuru onun ruhuna dahil olmuştur.

55120

Mümin, Hakk’ın nuruyla nazar ederse, artık ondan, hayır, şer, bir şey gizli kalamaz. Eşyayı Hakk’ın nuruyla, gerçek niteliğiyle açıkça görür. Çünkü Hak’tan aldığı ilimle durmaksızın dolan Resulü Zişan, “Erini’l-eşyae ala hakikâtiha”1 temennisinde bulunurlardı. Hazretin bundan kastı eşya değildi, cihanın yaratıcısına kavuşmaktı. Ona kavuşmanın nuruyla baksın da gözleri ondan başkasını görmesin.

5595

İstiyordu ki: Nur-ı Hak’la kendisini görsün, fakirleri de kendisi gibi sultan etsin. “La uhsi senae”2’in tefsiri budur.

Doğru yolu gören can ne bahtiyardır. Bu nuru Hüda’dan sıçramış bil Cenabı Peygamber onun için iki cihan sultanı oldu. Hüda’ya tamamen vasıl oluncaya kadar bu nur kendisine rehber olmuştur.

(SAYFA 216) O büyük deryayı kendinde gördü ve o hamdü senayı kendine etti.

5600

Herkes isterdi ki varlığından kurtulsun da bu taraftan o tarafsız tarafına adım atsın. Bu varlık aynanın pasıdır. Pastan temizlendiği vakit her şey görünür. Eşya aynanda zahir olur, sinende nur-ı Hakk’ı aşikâr görürsün! İyi kötü nakışlar, dost düşman, bütün eşya onda görünür olur. Ruh aynasından birşey kaybolmaz: İsa, Musa, İbrahim, Nuh,

5605

Muhammet Mustafa (s.a.v.) ve bütün enbiya, müminler, âşıklar, veliler. O deryada balıklar gibidirler. Birbirine ziyan vermeden beraberce yaşarlar. Her kim manaya giderse, ayrı olmaz. Onun ruhu Hak ile ebedi olur. Halkı bu tuzak yerinden o kurtarır, eğri gidenleri çeke çeke yola getirir. Tâ ki ayrılığı olmayan kavuşmayı ondan görürler, her an yüz türlü fikirlere kavuşurlar.

5610

Elsiz, sinesiz kucaklaşmalara; dudaksız, kucaksız buselere nail olurlar. Bu gülşende hiç diken göremezsin, kemansız, kirişsiz ezgiler dinlersin. Hâsılı; orası bütün emellere kavuşmak yeridir, perdesiz görmeler oradadır. Görme hâli geldiği vakit, aramakta olduğumuz vuslat işi tamam olmuştur.

Notlar

  1. “Ey Allah’ım bana eşyanın gerçek hakikâtini göster.”
  2. “Lâ uhsî senâen aleyk, ente kemâ esneyte alâ nefsike: Senin zatını senâ ettiğin (övdüğün, methettiğin) ölçüde Seni senâ etmeye gücüm yetmez.”

 


 

ETİKETLER: