Şems Sempozyumu Açılış Konuşması

A+
A-

Şems Sempozyumu Açılış Konuşması

“Ben her bahar, her hazan baharım” diyor Mevlâna.

O ki, bizim sonbaharlarımızı, ilkbahara çevirdi.

O ki, bizi yeniden âleme getirdi.

O ki, bu dünyada miraç yapmanın zevkini bize öğretti.

O ki, aşk nedir? Sevmek nedir? İnsan sevmek nedir? İnsan kimdir? Onu öğretti.

O ki, bizi Allah’ımızla buluşturdu.

O ki, bize hakiki mürşitlik eden, bir kitap yazdı.

O, öyle bir sultan ki, anlatılabilir bir sultan değil.

O; aşk dedi, gördüm dedi, sarhoş oldum, O oldum dedi.

Aşkı üç harfte böyle anlattı.

Mevlâna’dan bahsediyorum, efendiden, efendi olandan, bizleri efendi kılandan bahsediyorum.

Hayatımızı düzelten, değiştiren, canlandıran, var edenden bahsediyorum.

O, Allah’ın Efendi sıfatının sahibi olandan bahsediyorum.

800 asır sonra hala, ilk günkü gibi tesir edebilenden bahsediyorum.

Ama böyle bir güzelliği gösterecek, ayna nerede?

Böyle muazzam bir güzelliği, karşısında aksettirecek ayna nerede?

İşte Şems, o aynaydı.

Yalnız Şems, Mevlâna’nın kendi sonsuz güzelliğini görmek için, karşısında ayna olma kabiliyetini elde edendi.

Mevlâna da, Şems’in o celâli tecellide zuhur eden, muazzam hakikatine ayna oldu.

Onlar, ikisi birbirine ayna oldular ama biz ne kadar idrak ettik mesele burada.

Şems ve Mevlâna, ikisi aynı seviyede, aynı derecede sonsuz bir aşkla, Allah dediler

Ne ilginçtir ki, Mevlâna’nın Allah deyişi, kulağımıza Şems diye geldi.

Şems’in Allah deyişi kulağımıza Mevlâna diye geldi.

İşte aradaki bu ilişkidir ki, bütün âlemi aydınlatan, Allah ile Peygamber arasındaki o muazzam tecelliyi bize idrak ettiren, bu ilişkidir.

Bugün aydınlatmaya çalıştığımız da, ne kadar anlayacağımızı kendi bildiği bir ilişki.

Bu öyle bir sevgidir ki, işte insanın “evet benim gibi Allah’ı seviyor” diyene, bağlanmasıdır bu sevgi.

Bu öyle bir beraberliktir ki, el ele miraca gitmenin zevkini yaşamaktır.

Böyle anlatmış Mevlâna Divan-ı Kebir’inde.

Herkes bir şeyler okudu. Âcizane ben de onun, Şems’i anlatışını kendi dilinden aktarmak isterim.

A can, a görür iki göz nasılsın? A Ay’ın, a gök kubbenin kıskandığı güzel, ne âlemdesin?

Biz de, bizim gibi yüzlercesi de sensiz perişan, yıkık dökük sarhoş bir hale düştük; sensiz bitkin bir haldeyiz a canım, sen bizsiz ne haldesin?

Senin olmadığın yer, akrep oyuğuna benzer; senden başka kimseciklerin bulunmadığı o yerde, nasılsın, ne âlemdesin sen?

A canım benim, canları nice seçmedesin? A denizden de artık, deryadan da üstün inci, ne âlemdesin?

A Arş kuşu, suya, toprağa düşmüşsün? Kanla, sevdayla, balgamla, safrayla karılmış, katılmışsın, ne haldesin bunlarla?

O güzelim gül bahçesinden gelmişsin de, şu külhana düşmüşsün; külhandakilerle nasıl geçiniyor, nasıl uzlaşıyorsun?

Dayanıp durmada, irkilmeyip sarsılmamada Kafdağı’na benziyorsun, ne de sabırlısın; a Zümrüdüanka gibi yalnızlığı seçen, ne âlemdesin?

Âlem seninle durmada, sen ne âlemdesin bakalım? Bedenler seninle diri, sen yapayalnız ne haldesin, bedenlerle nasılsın?

Güneş bile seni görünce kendinden utanıyor, hangi doğudasın a güzel?

Halis zehir bile seninle helva haline geliyor, nasılsın a şeker, a bal?

Ne altımız var, ne üstümüz, fakat senin yüzünden altüst olduk; a dünyaya fitneler, kavgalar salan, ne âlemdesin?

Gönülden kaybolduysan şu gönülde ne işin var, ne yapıyorsun orada?

Yok, gönüldeysen sevda işiyle ne haldesin?

Ey Tebriz’in övündüğü eşsiz benzersiz padişah Şems, “İki yay kadar kaldı araları, daha da yakın”( kâbe kavseyni ev edna) durağında ne âlemdesin?

Mevlâna miracını, miraçta olan Şems ile yapmış.

Onun miracı, Peygamber’in miracı mıydı? Onun gibi miydi? Benzer miydi?

Herkes kendi miracını, kendi yapar deniyor ya, Mevlâna, Şems’in hakikatine ona olan aşkıyla ulaşmış.

Şems, güneş yani, Allah’ın güneşteki tecellisidir.

O Mevlâna, Şems’in şekline değil, ondaki manaya âşıktı.

O’ndaki Allah’a ait, tecelliye âşıktı.

Ama Mevlâna gördü ve bildi ki, aslında o tecelli kendininmiş, kendine aitmiş, bütün güzellikler kendindeymiş.

Ne mutlu Mevlâna’ya, Mevlânalığı öğretene, ne mutlu Şems’e.

Bana bu sabah neden dediler? Neden şimdi Şems açılıyor?

Çünkü bu âlem şimdi Kemal devrini yaşıyor.

Çünkü bu âlem şimdi, ilimle manayı birleştiriyor, ilimle mana eş değer oldu.

O zaman, arifi billâh kendi hakikatini açıyor.

Ben hiç bir şey yapamam ben kimim ki.

Mevlâna’nın dediğine göre bizler; ‘’At idrarını yapmış, üstüne saman çöpü konmuş, onun üstüne de sinek konmuş, var mı benim gibi kaptan-ı derya’’ diye gezenleriz.

Ben kimim ki; ama onlar kendi hakikatlerini aralarlar.

Bugün huzurunuzda, bana bu fırsatı veren Hz. Şems’e,

Hayatımı hayat haline getiren Hz. Mevlâna’ya,

Mevlâna’yı okumama sebep olan Hocam Ken’an er-Rifâî’ ye ve programa katılan Mevlâna’nın muazzam, güzel, onun manasını aksettiren ailesine ve profesör dostlara teşekkür ediyorum.

Hocamın bir şiiriyle devam etmek istiyorum

Hocam Ken’an er-Rifâî Hazretleri, Mevlâna ile Şems’in ilişkisini adeta kendisi şöyle anlatır.

Ben, ben isem canda değil,
Ben, sen isem tende değil,
Sen, ben isen, ten can olur.
Can ten olur, bende değil.

Hâsılı benden çıkıver.
Benliği viran ediver.
Canda beni ister isen,
Benliği at, can alıver.

Allah cümleye nasip etsin inşallah efendim.