EMİN IŞIK: ALLAHI HATIRLATAN ADAM

A+
A-

Dr. Mehmet SILAY

İnsan vardır sıkıcıdır; huzurunuzu kaçırır; Ondan uzaklaşırsınız hatta yüzünü görmek istemezsiniz.

Fakat öyleleri de vardır k, daha ilk cümlesiyle, selamıyla-tebessümüyle yüreğinize yerleşir, cezbeder, Sohbetten sonra onunla tekrar görüşmek istersiniz, onu özlersiniz.

Meşhur darb-ı meseldir. Dostun en iyisi size Allah’ı hatırlatandır. Bu ifade fiziğiyle kimyasıyla Emin abiye uymaktadır.

Hayatımda Onu en çok hatırladığım mekanlar: Aşağı Kuseyr yaylasının Beberte ve Ermence köyleridir. Hafızlığa çalışıyordu. Adana İmam Hatip öğrencisi olarak ziyarete geldiği Kırıkhan da babamın aziz misafiriydi. Üç-beş kişi yemekten sonra sohbete başladılar. İstek üzerine bir methiye-natı şerif söyledi:

Ya Muhammed,
Seni sevdim sevmeye layık diye sevdim.
Bir benzeri yok herkese faik diye sevdim.
Allah ile birlikte anar ismini diller
Sen rabbine, Rabbin sana aşık diye sevdim.

Bir de Esat Efendiden istediler. Emin Abi Sözüne ve sesine cömert idi.
“Gönül nuru cemalinden Habibim bir ziya ister.
Gözüm haki rehinden ey tabibim tutiya ister.”
Dillerine sağlık dediler takdir sözcükleri doldurdu odayı. Ayrılmadan önce bana döndü,
İlk okul üçüncü sınıfındaydım. Söyle bakayım bir türkü dedi.
Utandım Kızara-bozara, ince sesimle söylemeye başladım:
Geceler Yarim oldu,
ağlamak karım oldu
aman anam garibem

Sonra döndü sesinin güzelleşmesini istiyorsan her zaman söyle. Söylediklerin nakarattan ibaret kalmasın türkünün veya şarkının tamamını öğren! Başka bir yıl gördüğpümde Eşi Şükran hanımla birlikte İskenderun sahilinde geziyorlardı

Onu İstanbula uğuradık.

Yıllar sonra da Nureddin Topçu hocanın evinde defelarca, Hareket Dergisinin İdarehanesinde, Üyesi ve kurucularından olduğumuz Anadolu Fikir Derneğinin ve MTTB, Yeşilay ve Muhammed Hamidullahı dinlediğimiz Üniversite anfilerinde, yazın Hocayla birlikte pikniğe gittiğimiz Sarıyer Hünkar Suyunda, Karagümrükteki Cerrahi tekkesinde ve Beyazıt camiinin geniş avlusunda ve nihayet kendisine çok benzeyen küçük kardeşi Halit Işık beyle birlikte ziyaretine gittiğimiz Zekeriyaköydeki evine-devlethanesinde Onu dinledik. Yani vefatından bir hafta önce bize hatıralarını anlattı, fıkra da anlattı, kaside de söyledi.

SORUMLU AYDIN

O Bir ahlak adamıydı.

Sesinde sözünde ve davranışında islamın estetiği inceliği ve güzelliği görünürdü. Onun hayatında ahlak ve karakter abidesi Nureddin Topçu nasıl örnek olduysa Emin abi de Anadolu’dan gelen üniversite öğrencilerine o kadar hami oldu. Öğretmen oldu. Abi-baba oldu. Rol model oldu.

Kasım 1965. Üniversite tahsili için İstanbul’a gelmiştim. Günlerden Cuma idi. Beyazıt semtinin Marmara’ya bakan arka sokağında Soğanağa camini sorarak bulmuştum. Mihrapta Emin abi vardı. Hutbeyi kaçırmıştım, cemaate kavuştum.

Kıraati mükemmel idi. Sanki ben Cuma namazını Habib-i Neccar’da kılıyordum. İbadet tamamlandı.

Tesbihat ve duadan sonra cemaatin özellikle gençleri mihrapta ayakta duran Emin abiye musafaha için yöneldiler. TekabbelAllah.

En sona kalmıştım. İftiharla ve hayranlıkla seyrediyordum. Cemaat iyice seyreldi. Elini öpmek için uzandım.

• Ooo Mehmet hoş geldin!  Yalnız mısın? Hayırdır inşallah!

Kucaklaştık elini öptürmedi. Birlikte kapıdan dışarı çıktık. Meğer evi yakınmış. Şükran yenge ve o zamanlar 4 yaşındaki kızı Sevda bizi tebessümle karşıladılar. Birlikte öğle yemeğini yedik.

İçinde kitaplarım olan küçük bir omuz çantası ile üzerimde yazlık bir ceket vardı.

Emin abi salondaki divanı gösterdi.
– Üniversiteye kaydını yaptıracaksın. Sonra uygun bir yurtta kalacak yer buluncaya kadar burada kalacaksın!

Beni iki hafta evinde misafir etti.

Üniversite giriş imtihanında 354 puan almıştım. Siyasal Orman ve Kimya Mühendisliği ve Tıp Fakültesine girebiliyordum. İlk danıştığım, fikrini aldığım elbette Emin abi oldu.

– Tabi ki Tıp Fakültesi! Okuyacak ve iyi bir tabip olacaksın inşallah demişti. O zaman bu terimlerin anlamını bilmiyordum.

İlim ikiye ayrılır biliyorsun? Ben ilmi edyan okudum. Sen ilmi ebdan okuyacaksın demişti.

Emin abinin bana verdiği bu motivasyon ile 150 öğrenci alan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine 20. Öğrenci olarak kaydımı yaptırmıştım.

Önce İlim Yayma Cemiyetinin Eyüp Sultandaki Zal Mahmut Paşa Medreseleri yurdu, sonrada Fatih cami etrafındaki Fatih Vakıflar Yurduna taşındım. Erken gelenler Fatih caminin Akdeniz bloklarında yani çarşıya bakan medrese odalarında, benim gibi geç gelenler ise Fatih medreselerinin Halice bakan Karadeniz bloklarında yer bulabiliyordu.

Öğrenci yurtlarında Türkiye’nin özeti vardı. Her bölgeden, her şehirden ve şiveden arkadaşlarım oldu.

Emin abi ile irtibatım kesintisiz devam etti. Kredi yurtlar kurumundan burs alıncaya kadar bana karşı bir baba yakınlığı ile yardım etti.

Çarşamba’da bulunan Fatih İmam hatip okulunda meslek dersleri öğretmeniydi. İmam olarak da Beyazıt Soğanağa caminde görevliydi. Bu camide bazı günlerde sahaflardan kendisini tanıdığım Emin abinin çok saygı gösterdiği Muzaffer Özakı’n vaazlarını dinliyordum. Heybetli bir adamdı. Pek celalli bir Karadenizli idi. Kürsüye çıktığı andan itibaren herkesin gözü ve kulağı ondaydı. Cemaatten çıt çıkmıyordu. Birbiriyle konuşan veya uyuklayanları sert şekilde azarlıyordu.

Sonraları Emin abi Edebiyat fakültesinin karşısındaki Yakup ağa camiinde Cuma namazlarını kıldırmaya başladı. Onun minberde verdiği hutbe metnini biz alıyorduk ve Nureddin Topçu’nun başyazar olduğu fikir ve sanatta hareket dergisinde yayınlıyorduk.

Daha sonra bu yazılar “Devleti Kuran İrade” ve “Kuran’ın Getirdiği” adlı kitaplar olarak yayınlandı.

Cuma günleri onu dinlemeye gelenler arasında Silifkeli Nuri Yüce, Mehmet Çavuşoğlu, Fethi Gemuhluoğlu, Nureddin Topçu ve Sebil dergisinin sahibi Kadir Mısıroğlu, ve M.Niyazi Özdemir olurdu.

Emin Işıkta Allah vergisi bir seda vardı. Okuduğu Aşrı şerif ile kuran aşkını gönüllere nakşederdi.

Televizyon yoktu. Kandil geceleri bazen onu radyoda okuduğu Kuran, mersiye, ilahi ve natı- şerifi dinlemek için Hatay’da onu tanıyanlar radyonun başında toplanır ve pür dikkat onu dinlerdi. Büyüklerimizin dilinden ve yüreğinden gelen dualar Emin abi için takdire şayan olurdu.

Emin abi ilkokulu ve hafızlığı Hatay’da tamamlamıştı. Orta okulun 3 yılını Adana da okudu. Fakat Emin Işık ufku ve yetenekleriyle Hatay ve Adana’ya sığmıyordu.Ümmetin başkenti İstanbul onu çekiyordu.

Mahmut Celalettin Ökten (Celal hoca), Mahir İz ve Nureddin Topçu hocaların ders verdiği ve yönettiği Fatih imam hatip lisesinden mezun oldu. Sonra İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünü bitirdi. Aynı yerde kariyer yaptı. Sözü ve sohbeti tatlı idi.  Çok okudu. Ve yazdı. Muhakemesi ve kültürel donanımıyla kendini geliştirdi. Diksiyonu mükemmel bir hatip idi. Nureddin Topçu hocanın Çemberlitaş daki sohbetlere biz gençleri defalarca götürdü.
Beyazıt camiine çağırdığında Sıtkı Evren’i tanımak nasip oldu.

Karagümrük’te Cerrahi tekkesine birlikte gidiyorduk. Emin abi Kuran-ı kerim okuyordu. Cerrahi tekkesinin müritleri ayakta ilahi okuyarak zikir yapıyorlardı. Başka bir seferinde önce mevlidi şeriften bir bahir okudu. Sonra da Yaman dede, Ali Ulvi Kurucu ve çok sevdiği Muhammed Esad Erbili Hazretlerinden bir kaside okuyordu.

BİZ BU DÜNYAYA NAMAZ KILMAYA GELDİK

Onun hayatı Kura kültürünün etrafında şekillenmişti. Kuran Kelamullahtır derdi. Allah’ın kendisiyle konuşmasını isteyenler kuran okusunlar, Allah ile diyalog kurmak isteyenler kuran okusun derdi. Ve o ayeti okurdu. “Namazım, bütün ibadetlerim ölümüm ve dirimim alemlerin rabbi içindir.”

SOHBETİ İHVAN

Rahata ve konfora talip olmayın. Çünkü üç şey hariç Müslümana bu dünyada rahat yoktur. Nedir bu üç şey? Önce Kıraati Kuran, Sonra Munacaati Rahman sonunda da Sohbeti İhvan. Yani şu yaptığımız gönül sohbetleri.

Bazı sohbetlerde hangi yaşta olursa olsun her biri birer zeka parıltısı olan esprileriyle hem kendisi mutlu olur hem de bizleri güldürürdü. Emin abi bir sohbet adamı idi.

Fark etmez Beyazıt’ta, Çamlıca’da veya Zekeriya köyde onu ziyarete gittiğimizde elini öptürmezdi. Israrla illa elini öpmek için eğildiğimizde o bizden önce elimize bir öpücük konduruverirdi.

–Şaşırma Memet bu Mevlevi adabıdır derdi!

Yine bize gurbette annelik yapan Şükran yengemiz artık yaşlanmıştı. Onda eklem romatizması başlamıştı. Bakardık ki masanın üstü başta oruk ve boraniye olmak üzere Hatay lezzetleri sergilenmişti. En küçük kardeşi ve aziz arkadaşımız Halit Işık beyle birlikte Emin abilere yaptığımız her ziyaret mutlaka ziyafete dönüşürdü. Sohbet sırasında bir espri geliverirdi.

“Dervişe sormuşlar”
Allahla aran nasıl?
Düşünmüş derviş:
Nasıl olacak erenler demiş
Vallah hep onun dediği oluyor!
Arkadaşlar mukarrabun sıddıkıyet makamıdır.
Allah uğruna her şeyden vazgeçilir.
Biz bu dünyaya namaz kılmaya geldik!
Namaz varsa din vardır.
Kin ile din aynı yürekte barınmaz. Biri varsa diğeri yoktur.
Onun için namaza imaduddin diyoruz. Yani dinin direği.

Ankara’da ve veya İstanbul’da Mekke hasretiyle kılınan namaz Mekke’de Ankara’yı düşünerek kılınan namazdan daha çok üstündür. Namazda zaman duruyor. Huzma Safa Da’makeder güzelliğe ve estetiğe talip olun. Resulullah dünyamızdan güzel kokuyu severdi. Resulullah buyurur Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi. Güzel koku, kadın, ve gözümün nuru namaz.

Melekler gül ve reyhan sever.

NİMETLERDEN SORGULANACAĞIZ

İslam tarihini günümüze kadar ibretle okuyalım ve öğrenelim. Tarih bilincini kaybeden kimliğini kaybeder. Bulunduğumuz bu toplu sohbetler. Kalplere şifa olurdu. Sohbet sona erdiğinde ne kadar dinlendiğimizi ne kadar rahtladığımızı fark ederdik. Ondan ayrılırken bir sonraki sohbeti özlemeye başlardık.

Servet ve zürriyeti Allah lütfeder. İlmi ise biiznillah insan kendi sayu gayretiyle kazanır.

Allah insanoğluna çok nimetler vermiştir. İnsanoğlu bu nimetlerin şükründen acizdir. Allah insana verdiği her nimetin hesabını soracaktır. Allah beyin verdi düşünün aklınızı kullanın, tefekkür edin tezekkür edin, akledin diye! Düşünün müşavere edin  danışın ve yapın diye! Akıl, kalp, zaman, sağlık, evladu iyal, ilim, servet ve mal Allah’ın insanlara verdiği nimetlerdendir.

İnsan oğlu bu nimetlerin çoğunu tepe tepe kullanır. Kadrini bilmez. Ancak kaybettiğinde değerini anlar. Fakat “ Badu harabul Basra”.

Sağlığımızı ve malımızı kötü alışkanlıklarla, çoğumuz gece hayatı ve işretle sigara, alkol ve kumarla heba ediyoruz. Toplumda çok örnekleri var! Allah soracak, ben size akledesiniz diye beyin verdim. İnsanların çoğu yine de boş heva ve hevese kapılmış, dünyanın fani lezzetleriyle meşgul olmuştur. Fakat bizim ebediliğe ve bekaya talip olmamız ve onu aramamız gerek. Hakikata talip olup, ısrarla arayanlar onu mutlaka bulurlar.

En çok israf ettiğimiz nimet zamanımızdır. Hemen her insanın boşa harcadığı nimet zaman olmuştur. Düşünün bazı insanlarda beyin sıfır km dir. Hiç kullanılmamış veya en az kullanılmıştır. Dünyada bütün insanların harcadığı nimet zamandır. Ömür sarayının yapı taşları olan günleri ve yılları bozuk para gibi harcamışız. Bazı gafiller ve cahillerden duyarız. Sıkıldık yahu zaman geçmiyor. Gelin dört kişi masada  şu oyunu oynayalım da zaman öldürelim.
Biz oysa zamana hükmederiz. Her dakikamız ibadete dönüşür. Oysa ne güzel söylemiş “ Beş vakti olanın boş vakti olmaz!”

Beynini kullanmayan hayat mektebinde sınıfta kalmıştır. Kainata sığmayan Allah bir mümi’nin kalbine sığar, gönlüne sığar. Geçip giden, kaybolan köpük gibi ellerimizden kayan fani zevklere değil ebedi olana, kalıcı olana gönül vermeliyiz. Allahın verdiği bu geniş kalbi çer- çöple doldurmayalım. Ebediyete, müebbetin talipleri olalım.

Allah verir. İmtihan eder, alır imtihan eder. Varlıkla imtihan yoklukla imtihandan daha zordur. Hemen Mevlana Celalettini Rumiyi konuşuyor Emin abi: Mevlana Hazretleri diyor ki, Ben İbrahim meşrebim. Geçip gidenlere gönül vermem mümkün değil. Sen bu boş şeylere aşk diyorsun. Bu gelip geçici şeyler zaten elinden çıkacak!

Paran var, imtihan var, Halavet-iştah da var. Ölçüsüz yiyor içiyoruz. Bir gün adamın karşısına, diyabet çıkıyor, siroz çıkıyor. Doktor kontrolsüz yiyen insanın en çok sevdiklerine yasak getiriyor. İçemezsin artık. Bu karaciğer ve kalp bu alkolü taşıyamaz artık! Yediğin içtiğin ölçüsüz kullandıkların, harcadıkların ve sahip olduğunu sandıkların seni tek tek terkedecekler. Tek başına yalnız kalacaksın.

Aklını kullan ve işin başındayken kalbini sahibine versen ya! Tasavvufta bir ilke var Avam rızk peşinde koşar, havas Rezzak peşinde! Biz müsebbibin peşindeyiz, yani sebepleri yaratanın peşinde.

Vefatından önce, hayatının son şiiriyle hatırlayalım üstad Necip Fazıl’ı. Etrafında kimse kalmamış, gitmiş kalabalıklar. Gözler iyi görmüyor. Yaşlı ve yorgun. Resmi ideolojinin verdiği 2,5 yıllık hapis cezasını kontrollü olarak evinde geçiriyor.
Diyor ki son şiirinde:

• Gittiler.
Bana Dünyam
Birdenbire boş geldi.
Seçilmez oldu eşya,
Odalarım loş geldi.
Gözlerim müebbette,
Günü gelir elbette
Gelir, melek nöbette
Safa geldi hoş geldi!

Tebessümü, Fıkraları latifeleri ve hoş sedasıyla sadaka dağıtırdı Emin abi. Gönülleri hoş etsin diye değil, olayları anlatırken tamamlansın iyi anlaşılsın, taşı gediğine koysun diye en isabetli fıkrayı anlatırdı. Onu yeniden dinlemek ve tekrar sohbetinde bulunmak umuduyla ayrılırdık.

Son yıllarda Eyüp sultanda mesnevi dersleri, Şişli camiinde Cuma vaazları ile toplumun farklı kesimlerine ulaşıyordu. Her zaman kitabın ortasından konuşurdu.

Onu çok arayacağız!

Allah ona şefkati ile muamele etsin!

Amin.

Son ziyaretimizde bize verdiği bir belge ile Son sözü yine ona bırakıyoruz.

ALAK SURESİNİN ŞİİRSEL MEALİ

Oku!
Rabbinin adıyla, Odur yaratan.
Yarattı İnsani bir tek alaktan
Oku!
O senin keremi bol rabbin
Kalemle insana yazı öğretti.
Bilmediği çoğu azı öğretti.

Sakın Ha! Olur mu bilgisiz kalmak
Benim ihtiyacım yok diyen ahmak.
Sonunda azdıkça azar muhakkak.
Dönüş rabbinedir Rabbine ancak.

Gördün mü şu yoldan çıkmış olanı
Nasıl engelliyor namaz kılanı!
Gördün mü Hak yolu tutup gitseydi
Allahtan korkmayı öğütleseydi.

Gördün mü nasılda inkar ediyor
Nasılda imandan yüz çeviriyor.
Bilmez mi, ki Allah görüp duruyor

Hayır, Onun yolu asla yol değil,
Ant olsun bunlara son vermezse Biz,
Tutup Perçeminden sürükletiriz,
O kara alnını yere sürteriz!

İsterse çağırsın fedaileri,
Bizde çağırırız zebanileri

Sakın uyma ona Ondan uzaklaş,
Sen Rabbine secde eyle de yaklaş.

http://hertaraf.com/koseyazisi-dr-mehmet-silay-emin-isik-allahi-hatirlatan-adam-1333