SIRAT-I MÜSTAKİMDE SABİT OLMAK

A+
A-

İstikamet demek Allah’tan başka istek ve arzusu olmamak demektir. Sırat-ı müstakim de sabit olmaktır. Tabii ki insanlarla ilişkilerimiz güzel olacak çünkü insanlığa Allah için hizmet edeceğiz. Halkta Hakk’ı görerek istikamet edeceğiz.

Fakat bu hizmet esnasında insan Allah’ı memnun etmek için çalışır. Samed makamındaki Hz. Ömer gibi, “Kulhuvallahu ahad”daki “Allahussamed” makamı Hz. Ömer’in sıfat tecellisidir. O her şeyde Allah’ı gördüğü için yalnız Allah’ına karşı bir sorumluluk taşır. Mükemmelcidir ve adalet üzerine üzere hareket eder. Hz. Osman ise “lemyelid velemyuled”dir, yani o Allah’ın tenzih makamına, üstünlüğüne itibar eder. “Allah doğmamış ve doğurmamıştır.” Ondan edep sıfatı zuhur etmiştir. Hiç çocuğu yokmuşçasına ve sanki anne ve babası hiç olmamışçasına sadece Allah’ıyla meşgul bir güzeldir. Hz. Ali’de zat tecellisi vardır. O “velemyekun lehu kufuven ahad”tır. “Atan el benim elimdir” ayetinde olduğu gibi, ondan Hakk tecelli etmiştir. İşte insan istikamet üzere hareket ederse tevhid, Allah’ı birlemek çok kolay olur. Amel de bu mananın zuhurudur. Yani Allah için öğrendiğin ilmi halinle de göstermek demektir. Aslında ilim Kur’an-ı Kerim’dir. O kitab-ı mübin, amel ise Hz. Muhammed’dir. İkisi birdir vesselam. İtibar etmemiz gereken ilim Kur’an-ı Kerim’dir, itibar etmemiz gereken hareket, şahsiyet ve kuvvet ve kudret Hz. Muhammed’in hareketleri ve halidir. Buna göre davranırsak biz de huzura ereriz. Neticede kendi vücudunu Allah’ın varlığında eritme derecesine ulaşır insan. İnsan bu dereceye ererse ona asla korku yoktur. Mesela işten atıldığı zaman bile bir endişe bir rızık korkusu yaşamayacaktır.  Bilmelidir ki Allah onu koruyup bereketlendirecektir; yeter ki haram yememiş, bir ahlaksızlık yapmamış olsun. İşte bunu idrak eden insan neden korkacak ki! Başıma ne gelir diye bir korkusu olabilir mi? Nasıl yarın endişesi duyabilir ki? Duymaz; çünkü Allah onunla beraberdir.

O, Allah’ından emindir. Kendisi de emin makamıdır. Bir gün Rasulullah’a “Bu dünya halk olmadan evvel ne vardı?” diye sormuşlar. “Allah vardı, onunla başka bir şey yoktu” demiş. Bu hadis-i şerifi Hz. Cüneyd-i Bağdadi’nin önünde “İzah eder misin?” demişler. “El’an kemâkan” demiş, yani şu anda da değişen bir şey yok. Görünen insanlar hayal; Allah var ve başka bir şey yok. Cenab-ı Hakk yokluğa nuruyla tecelli ettiği vakit bu varlık alemi zahir oldu. Mağribi Hazretleri de “Bu görünen sen misin, ben miyim; haşa ikilik ettim, benim vücudum sendendir, senin zuhurun bendendir. Sen olmasaydın ben olmazdım, ben olmasaydım sen aşikâr olmazdın” diyor. O halde her şey onun aşikâr olması için yarattığı hayali perdelerden ibarettir. Bu gerçek ortaya çıktığında kızacak hiçbir şey kalmaz. Tevhidin diğer manası Hakk’a ortak koşmamaktır. Yüksek ve olgun kimselerin tevhidi kâinatta Allah’tan başka bir şey görmemek, muamelesini yalnız onunla yaptığını bilmek ve yalnız Allah’la beraber olmaktır. Namaz, tevhidin gösteriliş şeklidir. Hz. Mevlana “Halkın namazı beş vakittir, âşıkların daimidir” diyor. İşte daimi namazda olanlar tamamen istikamet ehlidir. Daimi namaz ne demektir? Gönlün rabıtasını Allah’la kurmak ve Allah önünde kulluğumuzla secde etmektir. Başımıza hadiseler geldiğinde itirazsız secde ederek kabul etmek, rıza makamına ermek çok yüce bir makamdır. Bu makam insanı tevhide götürür. Bir gün hocama “Allah sizden razı olsun” demişler. Onun üzerine o da demiş ki “Önce ben Allah’ımdan razı olayım da o da benden olsun”. Çok şaşırmışlar. “Ne demek istiyorsunuz?” demişler. “Ben ondan gelen hadiselerden memnun ve güzel karşılayan olayım ki o da benden memnun olsun” diye cevap vermişler. İşte işin esası budur. Biz şükretmeyi bilir, her şeydeki güzelliği görürsek, o zaman Allah da bizden razı olur. Allah’ımı hoşnut etmenin zevki zuhur ettiği zaman, işte o zaman her şey çok güzel oluyor. Allah’ın bizden memnun olmasını sağlamak için hizmet ehli olmak lazım. Halk için çalışmak lazım. Hizmet ehli olan, yüzleri nurlu huzurlu insanlardır. Nurani yaşlılar, güzel yaşlılar işte böyle zuhur ediyor. Onların yüzlerinde aşk var, şevk var, mutluluk ve heyecan var. Onların aşkı hiç bitmez. Onlar yaşlanmayan insanlardır. Sonra da birbirimize güzel sözlerle, sevgiyle muamele ederiz. Tevhid ehli niye sinirlensin, niye bağırsın, niye çağırsın?

Cennetin kapıcısının adının Rıdvan olduğunu, yani razı olanların en yücesi olduğunu unutmamak gerekir. Cehennemin kapıcısının adı da Malik’tir; yani mülküne tapmak insanı cehenneme götürür. Son olarak söyleyeceğim; insanın azim ve gayreti cennete gitmek için yeterli değildir. Bunun için Allah’ın lütfu ve selamına da sahip olmak gerekir. Mümin kişi kalbini himmet yönünden, aklını da hikmet, yani her şeyde Allah’a götürücü şekilde kullanmalıdır. O da Kitabullah’a ve Sünnetullah’a uymakla olur. Sırat-ı müstakimde sabit olmak bu demektir vesselam.