GÖNLÜN TATMİNİ

A+
A-

Nefsin mertebelerinden dördüncüsü “Mutmainne”dir. Tatmin olmuş nefis, tatmin olmuş gönül demektir.

Burası sınır çizgisi gibidir. Çünkü buraya gelen ve burayı atlayan insana geri dönüş yoktur. Bütün peygamberler yaşantılarına “Mutmainne makamı”ndan başlarlar. Allah’tan memnun ve emin olurlar. Hz. Âdem gibi hatâ dahi yapsalar, hatâyı kendi nefsine atfederek takılıp kalmazlar. Dolayısıyla bu makam artık hayvanlıktan insanlığa geçiş makamıdır. Hz. Râbiatu’l Adeviye bu makamın “er”, “recul” yahut “mert” makamı olduğunu; “Bu makamdaki insanın cinsiyeti kalkar, artık o er kişidir” diyerek anlatır. Hintli büyük mutasavvıf Nizamuddin Evliyâ ise “Ormandan üstüne doğru bir aslan gelse, onun cinsiyetine bakılmaz” derken bu makamı anlatır. Bu “aslan makamı” çok önemli bir makamdır. Orada bir tecellî vardır. Acılar ve sıkıntılar geldiği zaman, bunun Allah’tan geldiğinden emin olup; aradan sebeplerin kalktığı makamdır. Mesela hâşâ “Doktor kızımı öldürdü” deniyor! Eceli gelmiş Allah’ın takdiriyle ölmüş. Ama arada “sebep olan da bu mu?” diye biraz bakıyorsun.

Bu makama gelmek elbette zordur. Ama madem ki bu yolun yolcusuyuz bu mahfillerden geçmek için gayret sarfedeceğiz. Yol çileli ama bıraktığı manevi haz o çileyi çile olmaktan çıkartıyor. Bu makama da inançla ve ümitle talebediyoruz. Ümitsizlik asla yok, hepimiz geleceğiz. Allah böyle bir fırsat yaratmış, buyur demiş. Ama bu makama getiren bir silah vardır, o da “Aşk”. Aşkın olması lâzım. Allah aşkı başladığı zaman bu tatmin olma, emin olma, mutmain olma, gönlün tatmin olması makamına erilir.

Artık Yûsuf olan gönül kuyudan çıkmış, nefs olan Züleyhâ’ya satılmış, Nefs, Züleyhâ Yûsuf’u tanıyor ve istiyor. Burası mutmain olmadan evvelki “Mülhime makamı.” Ne zaman ki nefs Yûsuf’a âşık olur ve dünyayla olan ilgisini keser, yani ilişkiyi gayrımeşru olmaktan kurtarır, o zaman “Mutmainne makamı”na erersin, anahtar açılır. Mutmainneye erdiğin zaman ki bu Hz. İbrâhim’in makamıdır, o ne yaptı? Bir kere “Dost” oldu. Nasıl dost oldu, ne özelliği var? Kendini ateşe attı, atılmasına izin verdi. Nemrud tarafından ateşin içine atılınca orayı gül bahçesine çevirdi. Bu nasıl bir şeydir? Şimdi burayı anlatabilmenin en güzel yolu, tabii insanın kendi başından geçen tecrübeler. Çok büyük acılar yaşayan insanlar var. Ben de âcizane küçücüğünü yaşadım. Çok şükür bende, bir evlat acısı tattım ve bu acıyı yaşamak lütfuna mazhar oldum. “Yaşamak lütfuna mazhar oldum” diyorsunuz. İlk kaybettiğinizde bu cümleyi kurabiliyor muydunuz? diye soracak olursanız; Annem “kur” deyince kurdum, ama uyaran bir mürşit lâzım. O anda içinizde muazzam bir acı hissediyorsunuz tabii.

Bu Hz. İbrâhim’deki mutmainne makamının tecellîsidir. Bir başka anlatımla evladına olan aşırı sevgisini koyup kesmeye karar verdiği günün hakîkatidir. Allah’ın O’nun bu isteğinden dolayı O’na bir koyun gönderdiği, “Kesme artık, mademki bu sevgiyi verdin o evlat sana lâzım” dediği hâldir. Taptığın her şeyden vazgeçtiğin ve yalnız Allah’la baş başa kaldığın an, mutmainne makamıdır. Ne güzel bir makam!..

Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki; rahatlığın olmadığı bir fani dünya. Güçlünün haklı, haklının güçlü olmadığı, adaletsiz insafsız ve vicdansız bir düyada yaşıyoruz. Fakru zaruret bir taraftan, savaşlar, kavgalar, kıtlıklar, hastalıklar ve sefalet öbür yandan. Bir de onuruyla yaşamaya çalışan inancıyla kötülüklere direnen insanlık var. Hayat çileli, yol çileli yol sadece kalbi Allah diye titreyen kullar var. Sevdiklerini kaybeden kazaya, belaya, teröre evladını kurban veren ve içi acıyan nice anneler var!.. İşte onları yarasını bastıran Allah ve vatan sevgisi var!.. Yoksa sabır olur muydu? Bunu takdiri ilahi olarak inanıp kabul eden kişinin durumu da nefsini yatıştırıp olgunlaştırmış annenin ve babanın mahzun halidir. Mülhime en çok sevdiğin, canından çok sevdiğin evladını Allah için verdiğin kurbandır. Allah bizi muhafaza etsin, nefsimizi terbiye etsin!.. Acı çeken ve evladını kaybeden anne ve babalara sabrı cemil versin. Bizi hakkın ve hakikatin yolunda sabit kılsın vesselam!.