UYGARLIĞIN SONU ÜZERİNE

A+
A-

UYGARLIĞIN SONU ÜZERİNE

İzlediği haberlerden şikayetçi olan ve nereye gidiyoruz diyen ve bunlarla ilgili yazmamı isteyen çok sayıda okurum var. Bana telefonla ya da maille ulaşıyorlar. Tam bunlarla ilgili konuşurken Sayın Ahmet Çorak abimin psikohipnoterapi mail gurubumuza bir maili geldi. Oldukça hoş kaleme alınmış bir yazı. Kendisinden de izin alarak yazıyı buraya alıntılamak istiyorum. Belki okudukta sonra siz de yorumlarınızla katkıda bulunursunuz:

“ABD’de Kaliforniya’da, 15 yaşındaki bir kıza sokakta 10 kişi birden 2 saat boyunca tecavüz ediyor. Olaya şahit olan 20 kişi ya umursamadan geçip gidiyor, ya onları seyredip tezahüratta bulunuyor (yihuu tarzındaki iğrenç Amerikan tezahüratı) ve tecavüzü cep telefonuna kaydediyorlar, ya da onlar da kervana katılıyorlar. Kimse polisi aramıyor. Haber yakındaki bir eve kadar gelince (hani biri eve girerken “abi sokağın başında iki araba birbirine girmiş, acayip bir şey” gibi bir cümle kurar ya. bu olayda nasıl bir cümle kurulmuş olabilir ki! ), evdekilerden biri polisi aramayı nihayet akıl edebiliyor.

Freud’un önemli bir eseri “uygarlık ve hoşnutsuzlukları” adini taşır. Uygarlığın hoşnutsuzluklarına nevrotikler katlanabilir ve bunun bedelini de nevroz olarak öderler. Nevrotikler sembolleştirme yeteneği olan insanlardır. ABD, uygarlığın hoşnutsuzluklarına artık tahammül edemeyen ve bunu da sembolleştiremeyenlerin giderek arttığı preodipal bir topluma doğru evrilmenin pek çok işaretini taşıyor.

Fenikel 1930’da nevrotiklerin dışında, karakter patolojisi ile gelen hastaların sayısının arttığını ve artık psikanalistlerin bunu dikkate alması gerektiğini yazdı. Freud bunları tedavi kapsamı dışında bırakmıştı. Kernberg bunların içinde daha ağır vakaları “sınır durum” olarak tanımladı. Neye sınır? Tabi ki deliliğe. Yani Batı coğrafyası en azından psikiyatrik populasyon olarak bir yüzyıl içinde nevrozdan borderline’a geriledi. Bu yüzyılın sonunda da psikoza mi gerileyecek? En azından, sokaklarda, psikotik organize olmuş karakter patolojilerinin sayısı mı yükselecek?

Aslında alametler erken belirmeye basladı. Judy(New York, Masterson Enstitüsü Direktörü) New York’ta “schizopath” denen bir hasta tipini ilk kez gözlemlemeye başladıklarını söylemişti. “Şizofren”lerden pek “psikopat”lık sadır olmaz, gerçeklik testleri çok bozuk olduğu için kolay yakayı ele verirler; e biraz saflardır yani. “Psikopat”lar ise kanınızı donduracak vahşetleri göz kırpmadan işleyebilirler. Buna karşılık yakayı ele vermezler, filmlerde bu konu çok islenir, polisleri filmin sonuna kadar peşlerinde koştururlar. “Şizopat”lar ise hem şizofrenler gibi kolay ele düşen ama şizofrenlerden farklı olarak dehşetengiz cinayetler isleyebilen “yeni bir insan türü”. Sanki insandan hayvana doğru tersine bir evrimin ilk ara formlarından biri gibi. Uygarlığın batısının uğursuz bir alametine benziyor 🙂 Hani bir kedi bir kuşu kapar da onu yer, ve bu onun için doğal olduğu için kalıntıları saklamaya ihtiyaç duymaz ya, bu şizopatlar da böyle, yani saf bir tarafları da var; aynı hayvanı andırıyor.

Freud, uygarlığın sonu için ensest yasağının kalkmasını şart koşar. En son duyduğumuz da şu; birlikte aşk yasayan bir baba-kız, insanlardan “kendi aşklarına saygılı olmalarını” istediler. Tabi konu “aşk”, “tercih”, “saygı” gibi zamanın en kutsal sözcükleriyle formüle edildiğinde, bugün garipsenen bu durumun, fazla uzun olmayan bir zaman dilimi içinde (belki 30-40 sene) kanıksanacağını ve belki de yasal evlenme haklarını alacaklarını tahmin etmek zor olmaz. Ha, “onların aşkından sana ne?” derseniz, Freud’un, bunu uygarlığın sonu olarak görmesi sizi ilgilendirebilir.

Son olarak, “uygarlığın sonu” temasının bazılarını fazla ilgilendirmediğini görürseniz şaşırmayın. Daha ziyade, çevrenizde uygarlıktan “fazlasıyla yorgun” insanlara dikkat edin. Hala bizimle beraberlerse, yorgunluklarının sebebinin vazgeçilebilecek bir alternatif olduğuna dair zihinlerinde bir imge henüz oluşmamış olduğundan olabilir mi acaba?

Elbette bütün bunları nihilist bir hezeyanın ürünleri olarak görme lüksümüz de var. Ama nihilist hezeyanlar genellikle sahibinin hayatini da kapsayacak şekilde kısa bir süre içinde gerçekleşeceğine inanılan hezeyanlardır. Burada ise bir-iki yüzyıl içinde insanlığın durumunun kötüleşme “eğilimi” taşıdığına dair bir projeksiyon söz konusu. Pek çok antiütopya bundan daha kötümser senaryolar içerir. İklim için söylenenler malum… İnsanların psişe cephesinde ise durum böyle gözüküyor…Hele bir de Sorokin’in “ölmekte olan uygarlıkların kadınsılaştıkları” tezini aklımıza getirirsek ….

Not: “Uygarlık” yerine “kültür” kelimesi de kullanılabilir; sonuçta Kızılderilileri yok edenlerin daha uygar ama daha kültürsüz, yok olan Kızılderilileri ise daha az uygar (daha vahşi) ama daha kültürlü olduklarını varsaymak için sebeplerimiz vardır.