YASİN SURESİ – 3

A+
A-

Yemin Olsun İkiz Kardeşine ki; Sen Rasûllerdensin!… (lll)

(Yasin Suresi “özde anlama” çalışması… Bu çalışma ne bir tefsir, ne bir te’vil, ne de bir ayet yorumudur. “Kur’an’ı sana inzal olur gibi oku”, uyarısı; “Kur’an İnsanın İkiz Kardeşi” Nebevi Gerçeği çerçevesinde sadece bir yaklaşım denemesidir. )

30-) HÜSRAN ŞU KULLARA! KENDİLERİNE BİR RASÛL GELMEYE GÖRSÜN, HEP ONUN BİLDİRDİĞİYLE ALAY EDERLERDİ.

 

“Şehrin en uzak tarafından koşup gelen adam”ın açtığı sürecin benlik ve bilince ait eski binaları yıkacak bir açılım olduğunu 28-29. ayetlerden anlamış idik. 30. ayette de o sürecin nasıl ve nelere dayanarak başladığı anlatılıyor.

Şöyle ki; hüsran yıkım demektir. Hitabı hep içeriden okumaya gayret ettiğimiz için HÜSRAN ŞU KULLARA hitabını HÜSRAN BAZI TUTKULARA, ALIŞKANLIKLARA diye ele alacağız. Kulluk; bir yönüyle kölelik olduğu için, kölesi olduğumuz, kulluk ettiğimiz bazı alışkanlıklar, perdeler, şartlanmalar, yargılar, değerler; Rasülün hitabı alındıktan sonra yıkılmaya mahkum olacaklardır!..

O yıkımın nasıl bir sebep- sonuç silsilesi içinde açığa çıkacağı da ayette işaret edilmiş. Rasülün hitabı ile “alay” söz konusu. İşte bu alay ve kınama; yıkım sürecinin ne yönde ilerleyeceğini gösteriyor. Biraz açalım…

“KİŞİ KINADIĞINI YAŞAMADIKÇA CAN VEREMEZ” hadisi hatırımızda kalsın. Risaletle bildirilen hakikat size açıldığı anda; geçmişte veya şimdide hor, hakir, yanlış, eğri gördüğünüz hallerle yüzleşme dönemine girersiniz. Bu bir manada sizde SERİÜL HISAB ve ZUL INTIKAM mekanizmalarının hız kazanması demektir. Ve en başlarda belirttiğimiz gibi lehinizedir, arınmanız içindir…

Siz Risalet bilgisi ile size gelen hakikati sindiremediniz ve “Olmaz, olamaz böyle şey” dediniz değil mi?.. İşte o olamaz dediğinizi yaşatacak sürecin tasavvufa yönelmekle başlayacağını unutmayınız!..

Çünkü “olmaz”larınız, “asla”larınız, “yapamam, bana uymaz”larınızın hepsi birer perdedir. Her mahalde hakkı seyrinize set çekerler. İşte bu perdenin yırtılması, ilk etapta kınadığınız şeylerin aşama aşama önünüze gelmesi ile olur. Tasavvufi hayata girmeden önce her şeyi düzgün giden insanların bu yönelişle birlikte kiminin işinde iflası, kiminin şehrini terke mecbur kalışı, kiminin aile hayatının sarsılması işte hep o hitaba karşı “alaylar ile yüzleşme” serisinden başka bir oluşum değildir.

İmtihan ve Fitne kavramının özü anlaşılırsa; ister alay ister hor görme biçiminde gelişsin; yaşanan sürecin “İLMİN STAJI” olduğu müşahede edilir. İmtihanla kendi potansiyelini görür ve sonuçlarını yaşarsın!..  (Fitne yani imtihan, senin, ilminle ne derece yaşabildiğini farkatmen içindir!.. Sanma ki imtihan, başkalarının seni mükafatlandırması ya da cezalandırmasıdır!.. A.H)

Olaylara böyle bakmak yanış ve azaplara çok değişik bir boyuttan seyir hali açar kişiye.

Hüsran; yıkım, kayıp, zarar, üzüntü demek olsa da bu; beden ve bedeni değerler için geçerlidir.

Hemen işin müjde yönünü haber verelim; bilincin üzüntü ve yıkım gördükleri; şuur için yeniden inşanın ta kendisidir!..

Bu yıkım döneminde kayıplar yaşayan bilince; 31. ayette bir teselli, 32. de de diğer bir açılımla yeni ufuklar gösteriliyor. Okuyalım…

31-) GÖRMEDİLER Mİ Kİ ONLARDAN ÖNCE NİCE KUŞAKLAR HELÂK ETTİK Kİ; GİDENLERİN HİÇBİRİ GERİ DÖNMEYECEK ONLARA!

Çeşitli hüsranlar yaşanırken bilinç ve ego feryat ederek: “Bitiyorsun sen. Yıkılıyorsun. Her şeyin elinden çıkıyor. Mahvolacaksın. Gel yol yakinken dön hemen!..” şeklinde vehimler pompalamaya başlar. Kişi bu esnada aklı ve ilmi kullanabilirse; iki şeyi görecektir:

1-      Hayatta gelişim için sürekli biçimde bazı şeylerin elden çıkması gerektiği.

2-      Eskiler rafa kalkmadan yeni idrake erişmenin mümkün olmadığı.

Daha önce nice kuşaklar helak ettik, hiçbiri geri dönmedi ifadesi; “Çocukluğundan itibaren bir dizi değişim yaşadın ey insan, eskiden inandıklarının bazılarına şimdi inanmaz oldun, bazılarında da ne kadar kısıtlı düşündüğünü fark ettin, yani şu anına gelene kadar inandığın bazı şeylerden geçerek geldin, onlar sana geri de dönmeyecek” gerçeğini ifade etmekte.

Bir başka anlamda SİSTEMDE DEĞİŞMEYEN TEK ŞEYİN DEĞİŞİM OLDUĞU  çarpıcı biçimde dile gelmekte…

Öyle değil mi?.. Liseye başladığımızda ilkokul gözüyle bakmıyoruz hayata. Üniversite bitince lise idrakimizin ne kadar basit kaldığını seyrediyoruz. Tıpkı bunun gibi; şimdilerde bizi yakan o benliğe dair yıkımlar tamamlandığında da hüzünlü bir gülümseme ile şöyle diyeceğiz: NE KADAR DA SAFMIŞIM. DİN ADINA NELERE İNANMIŞ, NE YOLLARA SAPMIŞIM?!…

Buradaki helakin TOPLUMSAL KUŞAKLAR dan ziyade İDRAK KUŞAĞI olduğunun delili; kuşak için ayette KARN ifadesinin kullanılmasıdır. Karn; Yansımalarda ANTEN, yani algılama aracı olarak çevrilmiştir. Bu da bize, bu değişim süreçlerinde HEM ALGIMIZIN HEM DE ALGILAMA VE DEĞERLENDİRME ARAÇLARIMIZIN DEĞİŞECEĞİNİ fark ettirmekte…

Değişim sürecinin başlamasına paralel olarak, bir başka olay daha devreye girmektedir ki; bu da hem ahretimiz, ebedi yaşam boyutumuz, hem de şu anımız için kıymetli bir gelişmedir. Ne olduğunu ayetten değerlendirelim.

32-) ELBETTE HEPSİ, TOPTAN ZORUNLU HAZIR BULUNACAKLAR.

Hiçbir algının ve eski idrakin geri dönmeyeceği ayeti; sürekli biçimde ileriye dönük gelişimi vurgularken HEPSİ TOPTAN HAZIR OLACAKLAR ifadesi ilk planda çelişik gibi geliyor, anlaşılamıyor.

“Hazır bulunma”da kullanılan kavram “MUHDARUN” dur. Bu da “zorunlu biçimde bir huzura çıkışı” ifade eder. Zorunlu huzura çıkma deyince aklımıza gelen şey, ya bir yetkili makama çıkma yada mahkeme edilme değil mi? …

Tanrısal düşüncelerden arınma gayretimiz olduğu için biz buradaki huzura çıkmayı etkin makama sunulma değil de MAHKEME; SORUŞTURMA, KOVUŞTURMA, DURUŞMA diye ele alacağız. (Elmalılı Hamdi Yazır’ın görüşü bu yöndedir.)

Kişinin hakikatle yüzleşmesi esnasında duruşma ve soruşturma yaşaması ne demek?…

Tüm kuvveleri ile o duruşmada hazır olmak ne demek?..

Bunun da içe ve dışa dönük iki yönü var azizim:

1-      Sana açılan yeni bilgi ile sen kendi kendini sorgulayacak, kendini hesaba çekecek, vicdan yargıcının huzuruna çıkacaksın her gece seccadende yada her an yönelişlerinde…

2-      Sana yeni bilgi ve değerlendirme açıldığı süreçte etrafındaki bütün insanların bir sorgulama ve kovuşturma açtıklarını hayretle müşahede edeceksin!… Sanki herkes başkalarını bırakacak da senin dürüstlüğünü, doğruluğunu, ilmini, halini sorgulamayı görev edinecekler…

Her iki süreç de çok zevklidir bilir misin?…

Aman Allah’ım, o seccadede sabaha kadar günahlarınla yüzleşip gözyaşlarına boğulmak nasıl bir zevktir, doyamazsın!.. Ağlamak bu kadar da mı huzur verirmiş, der gene hayretlere düşersin öylesi el açtığın, kul olarak acziyetini yanaklarında damla damla hissettiğin saatlerde.

Ya dışarıdakiler?.. Zevkli midir?.. Bütün mahalle, bütün şehir üstüne üstüne gelir adeta. Kimsenin hali görünmez de yakın çevrenin biricik gündemi sen olursun… Hakkında dedikodular mı çıkmaz, iftira mı olmaz, zanlar mı üretilmez, ooooooo neler neler…

Beden epey acısa da, içten içe kanasa da bunun zevki bambaşkadır. Negatifini gönüllü üstlenir seni candan (!) sevenler. Günahlarını birer- ikişer bölüşürler her gün, hatta paylaşamazlar bazen de oyuncak çekiştiren çocuklar  gibi itişirler birbirleriyle…

İşte sen gerek içte gerek dışta yaşadığın bu toplu yüzleşmelerle tüm mazini, içini dışını, saklını açığını önünde bulursun. Duruşmalar biraz uzasa da değil mi ki bu bir arınma süreci, aşama aşama her dosyadan beraat ederek yürürsün özgürlüğe. Her beraat ve geçişte kendinden daha bir emin ve daha bir hafiflemiş olarak…

Bazı yüksek idrakler için DURUŞMA SÜRECİ ömür boyudur! Hatta bazıları için ölümden sonra da sürer bu süreç.

Bak, hala Mevlana- Şems aşkı hakkında zanlar üretilmiyor mu? Yunus, Kaygusuz, Pir Sultan, Hallac, Cüneyd, Beyazid, İbn Arabi gibi zatlar hakkında hala ileri geri konuşulmuyor mu?…

Bir yönüyle MOLLA KASIM’LA YÜZLEŞME mekanizmasıdır bu. Evet, Molla Kasım’ların karşımıza gelişi sıradan bir süreç değil, sisteme ait bir mekanizmadır. (http://www.sufizmveinsan.com/sohbet/mollakasim.html)

***

Bu duruşma süreçlerini sana yaşatan aslında senin hakikate yönelişinle beynini ve ruhunu teslim alanlardır. Nereden mi çıkardık?

LEDEYNA MUHDARUN diye geçiyor bu hazır olma hali… KATIMIZDA HAZIR OLACAKLAR… Burada konuşan BİZ kalıbıyla kimler?… (Ricali Gayb ve Divan konuları ile Tasarruf mekanizması okunursa bu süreçte sizi kimler ele alıyor anlarısınız.)

Bunlar yaşanırken kulluk acziyeti, beşer zafiyeti nedeniyle içinizde hafif burukluklar olabilir. Kolay değildir kayıpları, kaçışları, kınanmayı bilince sindirmek. İşte onun hazmını kolaylaştıracak misaller geliyor şimdi…

33-) ÖLÜ ARZ DA ONLAR İÇİN BİR İŞARETTİR! ONU DİRİLTTİK, ONDAN ÜRÜNLER ÇIKARDIK DA ONDAN YİYORLAR…

Sen şimdi sürekli “Elimden bir şeyler gidiyor, sahip olduklarım kayboluyor, sürekli biçimde yeniliyorum, yıkılıyorum” sanıyorsun ya. Bak Rabbimiz sana içinde bulunduğun dünyadan bir misal veriyor:

YER DE SENİN İÇİN İŞARET. KIŞIN ÖLÜR, YAZIN DİRİLİR. HER ÖLÜMÜ, YENİ MEYVEYE DİRİLİŞİDİR ASLINDA.

Ve cancağızım sen de oluşacak kayıplara böyle bak. Her yıkım bir inşa, her kayıp bir kazanım aslında.

Ayette ölü arzı, ölü beden diye de okuyabiliriz. Ölmeden diriliş yok demek ki. Bedenin yaşadığı her ölüm, şuurun yaşadığı bir diriliş aynı zamanda. Öyle ki uzun süre gıdalanacağın idrak meyveleri, şimdilerde elinden çıkanların tohumundan yeşerecek!..

Yeşerecek mi? Yooo, yeşermiş yetişmiş bile. Bak ayete:

34-) ORADA HURMA AĞAÇLARINDAN, ÜZÜMLERDEN BAHÇELER OLUŞTURDUK, ORADA PINARLAR FIŞKIRTTIK.

Hurma ağaçlarından bahçeler… Üzümlerden bahçeler…

Konu idrak olursa nasıl anlarız?..Hurma; beyni ve aklı; Üzüm; gönlü ve hissiyatı simgeler. Hurma yani akılla çeşitli çözümlemeler yapılırken; üzümden elde edilen şarap (aşk) ile kendinden (benlikten) geçme yaşanmaktadır. Olayın cennet halinde yaşandığı hatırdan çıkarılmaz ise; çeşitli yanışlara paralel olarak yeni idrak meyveleri derlenecek, bunların bir kısmından aklî TEFEKKÜRLER bir kısmından da sezgisel DOĞUŞLAR deneyimlenecek demektir.

Tefekkür ve Doğuşlardan elde edilecek olan da bahçeden pınarlar fışkırması diye tasvir edilmiş. Bu çalışmalar sonucu özümüzden bize akacak pınar LEDÜNNÜ İLİM ve MÜŞAHEDE olsa gerek…

35-) ONUN GETİRİSİNDEN VE ELLERİNİN ÜRETTİKLERİNDEN YESİNLER DİYE… HÂLÂ ŞÜKRETMEZLER Mİ?

Bu oluşum; lehimizedir dedik en acı sahnelerde dahi… İşte ayet, tüm bu süreçlerin bizim gelişimimiz için olduğunu çok açık biçimde bildiriyor. Tefekkür ve Doğuşlardan ve de aynı zamanda ellerimizle ürettiklerimizden yemek?..

Önceki ayette tefekkür ve doğuşu açtık da ellerimizle ürettiklerimizden yemek ne demek?.. Hakikat yolunda gerek zikir gerek riyazat gerekse nafileler biçiminde yaptığımız tüm çalışmalar; beden cehenneminden şuur cennetine geçişi kolaylaştıracak devrelerdir. Hakkı verildiğinde birebir değil bire on, bire yüz, bire bin getirilerle döner bize karşılığı. Eğer değerlendirebilirsek… Eğer olayı benliğimize mal etmez, kayıp gibi görmez, ukalalık etmez, haddimizi bilirsek!… Layıkı vechile değerlendirebilirsek…

Yaşanan imtihan ve bela süreçleri; ellerimizle (akıl ve duygu ile) ürettiğimiz kınamalar, alaylar dahi bize yeni meyveler sunar. Nasıl mı?.. Bela süreçleri ile yaşadığınız şey; idrak bahçenizin ökse ve ayrık otlarından temizlenmesinden, daha gür yayılasınız diye dallarınızın budanmasından başkası değildir. (http://www.sufizmveinsan.com/sohbet/nasilcalisir.html)

36-) SUBHAN’DIR; ARZIN (BEDENİN) OLUŞTURDUKLARINDAN, NEFSLERİNDEN (BİLİNÇLERİNDEN) VE DAHA BİLMEDİKLERİ ŞEYLERDEN BÜTÜN ÇİFTLERİ (GEN SARMALLARINI) YARATAN!

Tüm bu açığa çıkış aşamaları objektif olarak okunduğunda, yorumsuz dışarıdan bakarcasına seyredildiğinde, benlik gözlüğünden değil; kalp ufuklarından bakıldığında insan; kendinde hükmünü icra edenin türlü şekillerde zuhur ettiğini görmektedir.

Bedenselliğinden açığa çıkan hayvani haller ile bilincinin türlü suretlerle önüne gelişini seyretmektedir. Zaten bir duruşma süreci yaşayan; bir bir gerek hayvani ve gerekse beşeri boyutunun ürünleri ile yüzleşirken, deruni bir gerçeği daha fark eder ki; Sübhan olan Allah; zıtların birbirini itme ve çekmesiyle harika bir sistem işletmektedir evrende, iç evrenimizde, evren içre evrenlerde…

Bir anlamda insan kendinde oluşanların sistematiğini okudukça evrensel planda da aynı sistem ve düzenin işlediğini hissedebilmekte, bu hissedişe geldiğinde de acziyetini itiraf ile SÜBHAN ı tesbih etmektedir.

İlerleyen ayetlerde ÇİFTLERİN YARATILMASI olayını hem mikro hem de makro planda değerlendirerek daha net biçimde okuyacağız inşaAllah.

( DEVAM EDECEK )