DÖVME YAPTIRAN ADAM – Mehmet Demirci

A+
A-

Mesnevi Hikâyelerinden Dersler: 10

DÖVME YAPTIRAN ADAM

Mehmet Demirci

Kazvinlinin biri (Kazvin, İran”da Tahran”ın kuzey batısında bir şehir) bir gün vücûduna bir aslan dövmesi yaptırmak ister ve dövmeciye gider:

-Usta, der, bana bir dövme yap, fakat canımı acıtma.”

Dövme ustası sorar:

-Ne resmi istersin vücûduna ne işleyeyim?” der.

Adam:

-Burcum aslandır onun için bana bir aslan resmi çiz, fakat dikkat et bu işi adam akıllı yap” der. Dövmeci sorar:

-Vücûdunun neresine yapayım aslan resmini?” Kazvinli:

-İki omuzumun arasına, der.

Döğmeci iğneleri alıp işe koyulur. Adamın canı acımaya başlar ve feryad eder:

-Aman usta beni öldürdün ne yapıyorsun, diye bağırır. Usta:

-Aslan resmi yap dedin ya onu yapıyorum,” der. Kazvinli sorar:

-Neresinden başladın? Usta:

-Kuyruğundan,” diye cevap verince, Kazvinli:

-Aman iki gözüm, canım ustacığım, bırak kuyruğu, aslanın kuyruğunu yapacaksın diye benim ta kuyruk sokumum sızladı. Canım burnuma geldi. Aslan varsın kuyruksuz olsun. İçime fenâlık geldi acıdan nerdeyse bayılacağım, der. Usta bunun üzerine aslanın başka bir tarafını yapmak üzere iğneleri batırmaya başlar. Kazvinli feryad eder:

-Şimdi aslanın neresini çiziyorsun? der. Usta:

-Kulağını çiziyorum,” der.

Kazvinli can acısıyle bağırır:

-Bırak ustacığım Allah aşkına varsın aslan kulaksız olsun, canım çok acıdı, der.

Usta bu defa aslanın başka bir yerini çizmeye başlar. Kazvinli yine feryad eder:

“Bu defa aslanın neresini dövüyorsun,” der. Usta:

-Azizim şimdi aslanın karnını yapmaya çalışıyorum, der.

Bunun üzerine Kazvinli:

-Aman çok fenâ acıdı canım, bırak iğneleri batırma varsan aslan karınsız olsun, karnı eksik olsun aslanın, deyince; usta sinirlenerek elindeki iğneleri yere atar:

-Bu benim başıma gelen, âlemde hiç kimsenin başına gelmemiştir. Hiç kuyruksuz, başsız, kulaksız ve gövdesiz aslan olur mu? Böyle bir aslanı kim görmüş” diye işi bırakır. (Mesnevî, c. I, beyit: 2981 vd. )
AÇIKLAMA

Dövme yaptırmak, mîlât öncesi ilkel toplumlardan kalma bir âdettir. Bu eski toplumlarda, süslenme tutkusu yanında kötü ruhlara karşı korunma amacıyla daha çok yüze dövme yapılırdı. 18. -19. asırlarda dövme yaptırmak Batıda yaygınlaştı. Bir ara İngiliz soyluları arasında moda oldu.

İlkel dövme, deriye yan yana küçük delikler açmak ve bu deliklere is, sürme, mürekkep, kına, çivit gibi boyalı maddeler doldurmak sûretiyle yapılırdı. Hikâyemizdeki dövmecinin bu şekilde çalıştığı anlaşılıyor.

Günümüzde ise özel olarak imal edilmiş elektrikli dövme kâlemleri kullanılmaktadır. Ayrıca acı duymamak için lokal anestezi yapılır.

İlâhî dinler dövme yaptırmayı doğru bulmaz. Tevrat”ta kesin bir dille yasaklanır. Peygamber Efendimizin hadislerinde dövme âdeti yasaklanmıştır. Bunun eski tarz dövme olduğu muhakkaktır.

Yasağın esprisi şudur: İnsanın tabiî görünüşünde zorunlu bir sebep yoksa değişiklik yapılması doğru bulunmaz. İnsan en güzel biçimde yaratılmıştır, ona dışarıdan bir müdâhale iyi olmaz. Ayrıca eski usul dövmenin sağlığa zararı açıktır. Günümüzde bir kısım gençlerimizin dövmeye özendiği görülüyor. Şunu söylemek mümkün: Hoş bir şey değilse de, kolayca silinen boyalarla yapılıyorsa bu tür dövmelere cevaz verilebilir.

 

*

 

Hikâyenin sonunda Hz. Mevlânâ şu öğüdü verir: “Kardeş, iğne yarasına sabret ki kâfir nefsin iğnesinden kurtulasın!”

“Vücûdunda nefsi ölen kişinin fermanına güneş de tâbidir, bulut da. .”

Yâni vücûdunda acı duymayacak kadar vücuddan kurtulmuş; gönüllerinde gerçekten arslan yatan Allah yolunun yiğitleridir ki, onlara bütün felekler secde ederler.

Mevlânâ”nın bu hikâye vesîlesiyle yaptığı hatırlatma üst seviyeden ve Mevlânâca diyebileceğimiz bir bakışın ifâdesidir: İğne yarasına sabret ki, kötü nefsiyin zararlarından korunasın, diyor.

Konuyu biraz daha basite indirgeyerek şunları söyleyebiliriz: Hiçbir başarı, hiçbir güzel netîce kolayca ve zahmetsiz biçimde elde edilmez. Her şeyin bir bedeli vardır. Arzu edilen sonucun elde edilmesi için bir takım zahmet ve külfetlere katlanmak gerekir.

Meselâ ibâdetlerimiz bir takım fedâkârlıkları gerektirir. Abdestin, namazın, orucun sağlayacağı mânevî güzelliklere kavuşmak için, sırasında onların vereceği zahmete katlanmak icap eder. Hac ibâdeti, masraflı, yorucu, maddî ve mânevî bakımdan dayanıklı olmayı gerektiren bir ibâdettir.

Aynı şekilde nefsini yenip mânevî olgunluğa ulaşmak için, bu konudaki rehber kişinin tavsiyelerine uymak gerekir. Bu tavsiyeler başlangıçta insana ağır ve zor gelebilir. Ama bunlar katlanılmaya değer. Çünkü elde edilecek sonuç gerçekten değerlidir.

Bedeni hasta olan kimse hekimlerin verdiği ilaçları acı da olsa kullanır, aksi takdirde iyileşemez. Sırasında ameliyata, bıçağa, neştere başvurmak gerekebilir. Bu tür operasyonlara ve tedavi sürecinin sıkıntılarına katlanamayan iyileşemez.

Eğitim sürecinin zahmetini göze alamayan tahsil yapamaz. Yorucu ve zor antrenmanlara dayanamayan sporcu alanında ilerleyemez.

Aynı şekilde, mânevî olgunluğa, yüksek ahlâk seviyesine erebilmek için de, nefsimizin isteklerine, hırslarımıza, kibir ve gururumuza karşı koymasını bilmek gerekir. Bütün bu zahmetleri göze alamazsak başarıya ulaşamayız. Tıpkı iğnenin acısına katlanamayan ve sonuçta sırtına arslan dövmesi yaptıramayan kişinin durumuna düşeriz.