9) Abdüllatîf Çelebi

A+
A-

Betül SAYLAN*

SEFÎNE-İ NEFÎSE-İ MEVLEVİYÂN’DA BAHS OLUNAN DİĞER ÇELEBİLER

9) Abdüllatîf Çelebi

Sultan Veled’in oğlu Hüsâmeddin Vâcid Çelebi’nin (ö. 742 h./1342 m.) kızı Cihân Melik Hâtun’un (ö.   7120   h./1387   m.) evlâtlarından   Hüsâmeddin   Çelebi 1079 âilesinden olan Abdüllatif Çelebi;  tahsîlini tamamladıktan sonra  “ilim tahsil etmek, ahlâkını zenginleştirmek ve münzevî bir hayat
yaşayabilmek için”  1080 seyâhate çıkmış ve bu seyâhat esnâsında Hz. Mevlânâ’nın da bir süre ilim tahsil ettiği Halâviye Medresesi’nde,1081 Hz. Mevlânâ’nın bir müddet ders gördüğü hücredebir süre inzivâya çekilmiştir. Ancak günden güne kendisinin artan şöhreti sebebiyle buradan ayrılmak zorunda kalmış ve Erzincan’da1082 kendisine bir “uzlet köşesi” temin ederek orada ikāmet etmiştir. Erzincan’da Sultan Veled ve Ulu Ârif Çelebi dönemlerinde mevcut olan Mevlevîliğin Abdüllatif Çelebi ile tekrar temâyüz etmesiyle, Erzincan’da Abdüllatif Çelebi adına bir mevlevîhâne inşâ edilmiş ve burada postnişîn olan Abdüllatif Çelebi vâsıtasıyla halkın zâten eski zamanlardan âşinâ olduğu Mevlevî gelenek tekrar canlanmıştır.1083

Sefîne’de, Abdüllatif Çelebi’nin o dönemde mevlevîliğe muârız olan kişiler için mevlevîhânede gerçekleştirdiği bir hutbe kayıtlıdır. Sefîne’nin naklettiğine göre, bu hutbe son derece sadra şifâ olmuş; mevlevî muhibleri ve bu saldırılardan üzülenlerin gönülleri rahatlamıştır.1084

Zaman zaman Abdüllatif Çelebi’nin bâzı talebe ve dostlarıyla “Ka’betü’l-Uşşâk” olan Hz. Mevlânâ Türbesi’nin ziyâret ettiği ve bu ziyâretlerin sonuncusunda talebelerine; “Bundan sonra bu türbenin çerâğının civârına gideceğim” buyurarak, vefatlarını îmâ ettiği ve o senenin sonlarında da vefat ettiğirivâyet edilir. Kabri, Erzincan’daki mevlevîhânededir. Vefâtının akabinde, evlâtları postnişîn olmuşlardır.1085


 

1079  Mustafa Sâkıb Dede’nin Abdüllatif Çelebi bahsinde verdiği şecereden, daha önce bahsi geçen Hüsâmeddin Çelebi’nin, Hüsâmeddin Vâcid Çelebi’nin kızı Cihân Melik Hâtun’un âilesinden olduğu sonucunu çıkarabiliyoruz. (Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 213)

1080  Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 213

1081  Sahîh Ahmed Dede,a.g.e., s. 155-156

1082  Erzincan, erken dönemlerde Mevlevîlik’le tanışmış bir şehirdir. Sultan Veled zamânında, Erzincan’da, Hz. Mevlânâ ve Sultan Veled’in talebelerinden, Hüseyin Hüsâmeddin Erzincânî’nin vazîfe yaptığını bilmekteyiz. Hz. Mevlânâ, ömrünün son demlerinde talebesi olan Hüseyin Hüsâmeddin Erzincânî için Fîhi mâ Fîh eserinde; ”Hüsâmeddin Erzincânî hizmet-i fukarâya vusûlden mukaddem onlar ile sohbet eder ve azîm bir bahhâs idi. Her nereye giderse, cidd ile bahs ve münâzara eyler idi. Hoş söyler idi. Ammâ vaktâki dervîşler ile mücâleset etti, o bahis ve münâzara gönlünde soğudu. من اراد ان یجلس مع اللَّ فليجلس مع اهل الذکر [Kim Allâhu Teâlâ ile berâber oturmak isterse, ehl-i zikr ile otursun] Bu ilimler, إِنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ (Muhammed, 47/36) [Dünyâ hayâtı oyundan ve eğlenceden ibârettir] buyurulduğu gibi, ahvâl-i fukarâya nisbeten bir oyundur ve ömrü zâyi etmektir…” buyurmuştur.

(Konuk, Mesnevî-i Şerîf Şerhi, c. XIII, s. 224-225; Mevlânâ, Fîhi mâ Fîh, s. 176; Küçük, Sezâî, a.g.e., s. 30-31)

1083  Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 213

1084 Hutbenin metni için bkz.; Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 214

1085 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 214

ETİKETLER: