15) Ali Çelebi

A+
A-

Betül SAYLAN*

SEFÎNE-İ NEFÎSE-İ MEVLEVİYÂN’DA BAHS OLUNAN DİĞER ÇELEBİLER

15) Ali Çelebi (d. 985 h./1577 m. – ö. 1114 h./1702 m. ?)1126

Ferruh Çelebi (ö. 1010 h./1601 m.) oğlu Celâleddin Hüseyin Çelebi 1127 (ö. 1006 h./1597 m.) oğlu Nakşî Ali Çelebi, Sahîh Ahmed Dede’nin aktardığına göre 985 h./1577 m. târihinde dünyâya gelmiştir.1128

Îran, Anadolu ve Arabistan’da uzun süren ilim seyâhatlerinden sonra Manisa şehrindeki ikāmeti esnâsında, Manisa’da dervişân ve muhibbânın Konya’dan talep etmeleri netîcesinde, Konya Mevlânâ Dergâhı’nın münâsip görmesi üzerine Manisa Mevlevîhânesi1129 postnişînliğine tâyin edilmiştir.1130

Manisa Mevlevîhânesi’nde uzun müddet postnişîn olarak hizmet eden Nakşî Ali Çelebi’nin ne kadar zaman makāmda bulunduğunu bilmemekteyiz. Ancak bu zaman içerisinde, Vezîrâzam İbrâhim Paşa 1131 tarafından İstanbul’a dâvet edildiği ve Yenikapı Mevlevîhânesi postnişînliğinin kendisine tevcîh edildiği rivâyet edilmektedir. Bu teklifi Nakşî Ali Çelebi; “Eğer   Ekrem’in huzuruna varmaksa   dileğin,   evliyâya hizmet ve fakirin duâsını almak gayb âleminde senin için daha evlâdır” buyurarak geri çevirmiş ve Manisa’daki vazîfesine geri dönmüştür.1132

Manisa Mevlevîhânesi’ndeki vazîfesi esnâsında, kendisinden önceki şeyh efendilerde görülmeyen bir titizlik gösteren Nakşî Ali Çelebi’nin şeyhlik vazîfesinin yanında, uhdesine tevcîh edilen vakıf mütevellîliği vazîfesinde de son derece titiz olduğunu ve faâliyetlerini kaynaklar şu şekilde aktarmaktadırlar:

Birinci olarak Nakşî Ali Çelebi’nin zamânında vakıf gelirlerinin arttığını kaydetmektedirler. İkinci olarak ise; o dönemde çeşitli sebeplerle topraklarını terk eden vakıf reâyâsının tekrar yerlerine dönmelerini sağlayarak üretimin arttırılmasını sağladığı ve vakıftan haksız yere maaş alanların görevlerine son verdiği kaydedilmektedir. Son olarak da sağlanan ve artan gelirlerle, kendisinden önce bakımı ihmal edilmiş olan mevlevîhânenin ve vakıf müştemilâtının tâmirden geçirildiği Nakşî Ali Çelebi’nin postnişînliği döneminde gerçekleştirdiği faâliyetlerinden zikredilmektedir.1133

Farsça’da ve şiir yazmada mâhir bir zât olan Nakşî Ali Çelebi’ye âid Na’t-ı Pâk-i Seyyidü’l-Kevneyn isimli bir naat bulunduğu rivâyet edilmektedir.1134

Nakşî Ali Çelebi, vefâtından birkaç sene önce makāmını oğlu Muhammed Lütfî Çelebi’ye (ö. 1150 h./1737 m.) terketmiştir. Böylece Mevlânâ Âilesi’nin uhdesine geçen Manisa Mevlevîhânesi’nde bu târihten sonra Çelebi Âilesi mensupları tarafından idâre edilmiştir. Osmanlı târihinde tahta çıkacak şehzâdelerin idârî görev yaptıkları bir şehir olan Manisa, özellikle son dönemlerde Konya Mevlânâ Dergâhı’nda posta oturacak çelebilerin Manisa Mevlevîhânesi’nde vazîfe yaptıkları bir şehir hâline gelmiştir.1135


1126 Mecmûatü’t-Tevârîhi’l-Mevleviyye’de Sahîh Ahmed Dede, Nakşî Ali Çelebi’nin 985 h./1577 m. târihinde dünyâya geldiğini kaydetmektedir. Sahîh Ahmed Dede’nin naklettiği silsileden, (Ferruh Mehmed Çelebi oğlu Celâleddin Hüseyin Çelebi oğlu Nakşî Ali Çelebi) Sefîne’de bahsi geçen Ali Çelebi’nin aynı kişi olduğu sonucuna ulaştık. Ancak, Manisa Şer’iyye Sicilleri’nde verilen vefat târihinin Manisa Mevlevîhânesi şeyhi Nakşî Ali Çelebi’ye âid olmadığını düşünmekteyiz. Zîrâ, Şer’iyye Sicilleri’nde verilen 1114 h./1702 m. târihi Nakşî Ali Çelebi’nin 125 yaşına kadar yaşadığı sonucunu doğurmaktadır ki mümkün görünmemektedir. Ancak, Nakşî Ali Çelebi’nin kendisinden sonra Manisa Mevlevîhânesi şeyhi olan oğlu Muhammed Lütfi Çelebi’nin 1150 h./1737 m. ya da 1139 h./1726 m. târihinde vefat etmiş olduğu bilgisi Şer’iyye Sicilleri’ndeki bilgiyi kuvvetlendirmektedir.

(Sahîh Ahmed Dede,a.g.e., s. 265, 274; Lütfî Çelebî, Hilye-nâme-i Hazret-i Mevlânâ, (haz: Tâhirü’l-Mevlevî) Süleymaniye Kütüphânesi, Fethi Sezâi Türkmen böl. no: 160; Ali Enver, a.g.e., s. 213; Küçük, Sezâi, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, s. 211)

1127Sefîne’nin kaydettiği silsile Nakşî Celâleddin bin Hüseyin Çelebi bin Ferruh Çelebi şeklindedir. Ancak, Ferrruh Çelebi’nin küçük oğlunun tam adı Celâleddin Hüseyin Çelebi’dir. (Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 265)

1128 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 274

1129 Manisa Mevlevîhânesi: Saruhan Bey’in torunu İshak Çelebi tarafından, Saruhanoğulları’nın başşehri Manisa’nın en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Spil Dağı eteğinde, cümle kapısı üzerindeki kitâbeye göre 770 h./1368-69 m.’de inşâ ettirilmiştir. İshak Çelebi’nin 1366-1379 yılları arasında yaptırdığı Ulucami Külliyesi’ne dâhil olmakla birlikte külliyenin uzağında bulunan mevlevîhâne Saruhanoğulları’na âid en eski eserlerden biridir. Aslı kaybolan ve Fâtih Sultan Mehmed döneminde yeniden yazılan İshak Çelebi vakfiyesinde, Saruhan ili beyi İshak Çelebi’nin Manisa’nın en yüksek yerine bir ulucami ve medrese ile câmiye eş mevkide, Mevlevîliği Batı Anadolu’da yaymak ve yaşatmak amacıyla bir mevlevîhâne yaptırdığı kaydedilmektedir. Ayrıca İshak Çelebi’nin anne tarafından Mevlânâ âilesine mensûp bulunduğu; bu nedenle “Çelebi” ünvânını taşıdığı ve Hz. Mevlânâ’ya muhabbetinden ve Mevlevîliğe intisâbından ötürü mevlevîhâneyi yaptırdığına; aslı kaybolmuş ve Fâtih döneminde tekrar yazılmış olan vakfiyenin orjinalinde de “ceddim Hz. Mevlânâ” ifâdesinin kullandığına dâir rivâyetler de bulunmakla berâber teyîd edilememiştir. Vakfiyede belirtildiğine göre kuruluşunda mevlevîhânede bir şeyh, bir imam ve müezzin, bir nâzır, bir kayyım, bir kâtip, bir mesnevîhan, âyini okuyacak güzel sesli iki hânende görevlendirilecek; yemek işi için bir vekilharç ve bir aşçı görev yapacağı belirtilmiştir. Manisa merkez nâhiyelerinden Karaoğlanlı köyü ile Akcahavlı, Çatalkilise gibi köyleri ve timarları ile iki hamamın geliri ulucami, medrese ve mevlevîhâneye tahsis edilmiştir. Vakfiyede mevlevîhânenin tesis amacı olarak; “gelip geçen yolcuların doyurulması ve Mevlevîliğin öğretilip faâliyetlerinin icrâ edilmesi” belirtilmiştir.

Mevlevîhâne, Saruhanoğulları devrinde olduğu gibi Osmanlı döneminde de faâliyetini devam ettirmiştir. Manisa’nın II. Selim’den îtibaren şehzâdelerin gönderildiği yegâne sancak merkezi olma geleneği Mevlevîlerce de benimsenmiş, Konya’daki çelebinin yerine geçecek olan çelebi özellikle son dönemlerde önce Manisa’ya şeyh tâyin edilmiştir. XVI. yüzyılın sonunda mevlevîhâne vakfının maddî gücünün arttığı ve mütevellîlik, şeyhlik gibi birçok görevin  Mevlânâ  âilesine  mensup  kişilerin elinde  toplandığı  görülmektedir. Mevlevîhânede yetişmiş  birçok  şâir  arasında   Bülbülnâme’si   ve  bir   Dîvân’ı   olan   Attâr  Birrî  Mevlevî  (ö.  1128   h./1715  m.)   ile Kâmilî mahlasını kullanan Derviş Ahmed Mevlevî’den (ö. 1068 h./1657 m.) söz edebiliriz.

Mevlevîliğin Batı Anadolu’daki en güçlü merkezi olan mevlevîhâne; Konya ve Afyonkarahisar Dergâhları’ndan sonra Mevlevîliğin oldukça önemli bir merkezi olmuştur. 1870’ten önce kendi hâline terkedilmiş ve şehir merkezine yakın yeni bir mevlevîhâne inşâ edilmiştir. Mevlevîhâne 1983-1992 yılları arasında Manisa Müzesi İslâmî Mezar Taşları ve Kitâbeler Seksiyonu olarak kullanılmış, daha sonra Celâl Bayar Üniversitesi’nin bir kitaplığı ve tarih araştırmaları bölümü olarak hizmete girmiştir.

(Tanrıkorur,    Bârihüdâ,    “Manisa    Mevlevîhânesi”,    DİA,    c.    XXVIII;    Küçük,    Sezâi,    “Manisa    Mevlevîhânesi”, Manisa Araştırmaları, Manisa, 2002, c. II, s. 15-19; Günay, Mehmet, “XVII. Yüzyılda Manisa Mevlevîhânesi ve Şeyh Ali Efendi’nin Faâliyetleri”, I. Uluslararası Mevlânâ, Mesnevî ve Mevlevîhâneler Sempozyumu Bildirileri

(19-21 Aralık 2001), Manisa, 2002, s. 334)

1130 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 235

1131    Sefîne, Nakşî Ali Çelebi’nin Şeyh Ahmed Ârifî sonrasında vezîrazâm olan İbrâhim Paşa tarafından İstanbul’a dâvet edildiğini kaydetmektedir. Ancak biz hangi İbrâhim Paşa olduğunu tesbit edemedik. Burada zikredilen Ârifî Ahmed Dede ise 11 sene Yenikapı Mevlevîhânesi postnişînliğinde bulunan ve 1137 h./1724 m. târihinde vefat eden Ârifî/Peçevî Ahmed Dede’dir. Ancak Nakşî Ali Çelebi’nin ve Peçevî Ahmed Dede’nin vefat târihlerini göz önünde bulundurduğumuzda bu ziyâretin gerçekleşme ihtimâlinin azaldığını görmekteyiz.
(İhtifâlci Mehmed Ziyâ, Merâkiz-i Mühimme-i Mevleviyye’den Yenikapı Mevlevîhânesi, s. 132-135)

1132 Aynı rivâyet, Nakşî Ali Çelebi’nin oğlu Muhammed Lütfî Çelebi için de aktarılmaktadır. Muhammed Lütfî Çelebi’ye âid Hilyenâme-i Hazret-i Mevlânâ isimli eseri istinsâh eden Tâhirü’l-Mevlevî, eseri istinsâh ettiği defterin başında Muhammed Lütfî Çelebi hakkında bilgi vererek; “Lütfî Çelebî Manisa Mevlevîhânesi şeyhlerinden Nakşî Ali Çelebi’nin oğludur. Pederlerinin vefatlarından sonra yerlerine geçmiş, Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerinden Peçevî Ahmed Dede’nin (ö. 1137 h./1724 m.) vefâtında İstanbul’a da’vet ve meşîhat-ı mezkûre kendine teklîf olunduğunda kabul etmeyerek memleketine dönmüş ve 1150 târihinde vefat etmiştir” notlarını düşmüştür. Defter, Süleymaniye Kütüphânesi, Fethi Sezâi Türkmen Bölümü, 160 numarada kayıtlıdır. Elimizdeki bilgilere dayanarak Muhammed Lütfî Çelebi’nin 1150 h./1737 m. târihinde vefat ettiğni kabul edersek ve Peçevî Ahmed Dede’nin vefat târihini de (ö. 1137 h./1724 m.) göz önünde bulundurursak bu rivâyetin Muhammed Lütfî Çelebi için daha geçerli olduğu sonucuna ulaşabiliriz.

(Lütfî Çelebî, Hilye-nâme-i Hazret-i Mevlânâ, (haz: Tâhirü’l-Mevlevî) Süleymaniye Kütüphânesi, Fethi Sezai Türkmen böl. no: 160)

1133 Günay, Mehmet, “XVII. Yüzyılda Manisa Mevlevîhânesi ve Şeyh Ali Efendi’nin Faâliyetleri”, s. 338

1134 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 235

1135 Küçük, Sezâi, a.g.e., s. 210-211

ETİKETLER: