1) Emîr Zâhid Çelebi
Betül SAYLAN*
SEFÎNE-İ NEFÎSE-İ MEVLEVİYÂN’DA BAHS OLUNAN DİĞER ÇELEBİLER
1) Emîr Zâhid Çelebi (ö. 811 h./1408 m.)
Ulu Ârif Çelebi’nin torunlarından olduğunu Sefîne’nin kaydettiği Emîr Zâhid Çelebi,1047 Mevlevî zâviyelerinden en önemlilerinden olan Şems Zâviyesi1048 ve Karaman Mevlevîhânesi’nde/Mâder-i Mevlânâ Zâviyesi’nde1049 postnişîn olarak hizmet etmiştir.
Seyr ü sülûklerinin hitâmında, çelebilerin ve dedelerin münâsip görmesi ve kendi rızâsıyla Şemseddîn Tebrîzî Zâviyesi’ne postnişîn tâyin edilmiştir. Daha sonra, Karamanoğulları’nın isteği üzerine Karaman Mevlevîhânesi’ne/Mâder-i Mevlânâ Zâviyesi’ne nakledildiği ve hizmetlerine burada devam ettiği rivâyet edilmektedir. 1050 Karaman Mevlevîhânesi/Mâder-i Mevlânâ Zâviyesi’nde vazîfe yaptığı zamanlarda da, dervişânı ile birlikte Konya’yı, Hz. Mevlânâ Dergâhı’nı ziyârete geldikleri ve gerek Mevlânâ Dergâhı’nda ve gerek Şemseddîn Tebrîzî Zâviyesi’nde icrâ edilen mukābelelere iştirâk ettikleri rivâyet edilir. Hattâ, bu ziyâretlerin sonuncusunda; “Bu zevk ü safâ, bundan sonra bekā dergâhının semâhânesindedir ” 1051 buyurarak, ömrünün son demlerini yaşadığını beyân etmiştir.
Hangi târihte dünyâya geldiği ve âilesi hakkında bir bilgiye ulaşamadığımız Emîr Zâhid Çelebi 811 h./1408 m. târihinde vefat etmiştir.1052
1047Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik eserinde, önce Şems Zâviyesi’nde daha sonra da Karaman Mevlevîhânesi’nde vazîfe yapan Emîr Zâhid Çelebi’nin, Ulu Ârif Çelebi’nin oğlu olduğunu kaydetmektedir. Ancak Ulu Ârif Çelebi’nin Emîr Zâhid isminde bir oğlu bulunmamaktadır. Ve Sefîne’deki“Ulu Ârif Efendi cenâb-ı velâyet-meâbının ahfâd-ı kirâmından” ifâdesi açıkça Emîr Zâhid Çelebi’nin, Ulu Ârif Çelebi’nin torunlarından olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak, kaçıncı kuşaktan torunu olduğu bilgisine ulaşamadık.
(Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e.,, c. I, s. 204; Gölpınarlı,Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 330)
1048 Şems Zâviyesi: Genel olarak mevlevîhâneler; vazîfe, işleyiş, binâ îtibariyle âsitâneler ve zâviyeler olarak tasnife tâbi tutulurlar. Âsitâneler, içerisinde 1001 günlük çile çıkarılan; derviş yetiştirilen; dervişlerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek mimârîye (Semâhâne, türbe, çilehâne, hücreler, selâmlık ve harem dâiresi, matbah, kiler, meşkhâne) sâhip bulunan; geniş bir alan üzerine inşâ edilmiş olan mevlevîhânelerdir. Zâviyeler ise, küçük mevlevî tekkeleridir. Zâviyelerde, çile çıkarılmamış, derviş yetiştirilmemiştir. Tasavvuf geleneğinde zâviye daha çok dervişlerin yaşadığı ve yolcuların misâfir edildiği binâlar olarak fonksiyon icrâ etmektedir. Mevlevî geleneğinde de zâviyelerin çile çıkarılmamakla berâber, dervişlerin semâ meşk ettiği; ney üflediği; kudüm vurduğu ve âyin okuduğu ve genellikle bir Mevlevî büyüğünün türbesi civârına tesis edilmiş mevlevîhânelerdir. Son dönem mevlevî büyüklerinden ve bu konuda önemli çalışmalar yapmış isimlerinden Feridun Nâfiz Uzluk ise bir makālesinde mevlevîhâneleri 4 grupta tasnif etmiştir ki;
1) Konya Mevlânâ Dergâhı 2) Âsitâneler 3) Zâviyeler 4) Türbeler.
Ancak, genel tasnif âsitâneler ve zâviyeler şeklindedir. Ayrıca genellikle zâviyeler de bir mevlevî büyüğü türbesi civârına binâ edilmiş olması sebebiyle Feridun Nafiz Uzluk’un “zâviyeler” ve “türbeler” tasnifi aynı başlık altında toplanabilir diye düşünmekteyiz.
(Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 334-335; Küçük, Sezâi, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, s. 36-38; Arpaguş, Mevlevîlik’te Mânevî Eğitim, s. 84-91)
Konya Mevlânâ Dergâhı’na bağlı olan zâviyelerin en önemlisi Şems Zâviyesi’dir. Kim tarafından inşâ edildiği bilinmemekle berâber oldukça eski bir geçmişe sâhiptir. Burası, “Makām-ı Şems” olarak daha ziyâde bir ziyâretgâh olarak kabul edilmiştir. Mevlevî geleneğinde, önce Hz. Mevlânâ ve Şems-i Tebrîzî’nin buluştukları/kavuştukları yer olan “Marece’l-Bahreyn”; daha sonra “Şems Zâviyesi” ve en son olarak da “Hz. Mevlânâ Dergâhı”nın ziyâret edilmesi âdet hâlini almıştır. Ayrıca, Mevlevîlik’te yeni tâyin edilen bir şeyh Mevlânâ Dergâhı’ndaki vazîfeleri tamamladıktan sonra Şems Zâviyesi’nde en az bir gece geçirirdi. Şems Zâviyesi şeyhine “Şems Dedesi” adı verilmiş ve mukābele esnâsında makam çelebisi yanındaki “matbah zâbitânı” arasında husûsî bir yere sâhip olmuştur. Mevlevîliğin son dönemlerinde ise, özellikle İstanbul Mevlevîhâneleri’ne tâyin olunan şeyhlerin meşîhatnâmelerini genellikle Şems Zâviyesi postnişîni ya da Ateşbâz-ı Velî Zâviyesi şeyhi getirmiştir. Bu önemli merkezin postnişînliğinde de genellikle çelebiler bulunmuştur. (Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 330; Tanrıkorur, Bârihüdâ, “Şems-i Tebrîzî Zâviyesi, DİA, c.XXXVIII, s. 516; Küçük, Sezâi, a.g.e., s. 46-47)
1049 Karaman Mevlevîhânesi/Mâder-i Mevlânâ Zâviyesi: Karaman Mevlevîhânesi/Mâder-i Mevlânâ Zâviyesi’nin, mevlevîlik geleneği içerisinde önemli bir yeri vardır: Bu önem, Hz. Mevlânâ’nın annesi Mü’mine Hâtun’un kabrinin burada bulunmasıdır. Mevlânâ’nın Karaman’a gelişinden kısa bir süre sonra vefat eden ilk eşi ve Sultan Veled’in annesi Gevher Hâtun’un da burada medfûn olduğu rivâyet edilmekteyse de kabrinin nerede olduğu belli değildir. Kaynaklarda, Kalemiye Zaviyesi, Ağa Tekkesi, Ak Tekke, Mâder-i Mevlânâ (Vâlide Sultan) Türbe ve Câmii gibi çeşitli adlarla anılmıştır. Bu sebeple postnişînliğinde tesbit edebildiğimiz kadarıyla sürekli Mevlânâ soyundan bir çelebi bulunmuştur. Ayrıca, Mevlevîliğe büyük hizmetlerde bulunan, önemli isimlerin yetiştiği önemli bir merkez olmuştur. Karaman Mevlevîhânesi’nden yetişmiş birçok ünlü Mevlevî arasında Selânik’te Mevlevîliğin temsilcisi olan Şeyh Abdülkerim Dede, Şam Mevlevîhânesi Şeyhi Pîr Kartal Dede (ö. 1033 h./1624 m.), Bağdat Mevlevîhânesi postnişîni ve Bursa Mevlevîhânesi’nin kurucusu Cünûnî Ahmed Dede (ö. 1030 h./1620 m.) ile yeğeni Bursa postnişîni Zihnî Sâlih Dede (ö. 1073 h./1662 m.), neyzenbaşı Gülüm Dede ve bestekâr Emîr Dede zikredilebilir.
Karaman’ın Ali Şahne (bugün Alişahane) mahallesinde, Gāzipaşa ile Mehmetbey caddeleri arasında yer alan mevlevîhâne Eflâkî’nin naklettiğine göre; Ulu Ârif Çelebi’nin mürîdi Kalemîoğlu Ahî Mehmed Bey tarafından Ulu Ârif Çelebi’nin emri üzerine 710-720 h./1310-1320 m. yılları arasında Mevlânâ’nın annesi Mü’mine Hatun’la ağabeyi Muhammed Alâeddin’in kabirlerinin bulunduğu yerde kurulmuştur. Mevlevîhâne Karamanoğulları ve Osmanlılar döneminde, özellikle Kānûnî Sultan Süleyman zamân-ı saltanatı ve sonrasında çeşitli yenilenme, tâmir ve ilâvelerle büyütülmüş ve yapılan vakıfla büyük bir külliye haline gelmiştir. 1001 gün çile çıkarılmamasına, matbah-ı şerîf zâbitânı ve dedegânın devamlı ikāmeti söz konusu olmamasına rağmen; konaklama, at bakımı ve yemek pişirme tesislerinin bulunması, mevlevîhânenin büyük bir menzil ve misâfir ağırlama fonksiyonuna sâhip olduğunu göstermektedir.
Mevlevîhâneye husûsiyet katan türbe kısmında Hz. Mevlânâ’nın annesinin sandukası kıble duvarının hemen önünde bulunmaktadır ve yaldızlı yüksek bir ahşap kafesile çevrilmiştir. Sanduka rengârenk kumaşlarla örtülüdür. Bunlar arasında Veled Çelebi İzbudak’ın mürâcaatı üzerine Sultan Mehmed Reşad tarafından gönderilmiş musanna pûşîde ile kadife perdeler de vardır. Türbedeki diğer sandukalar mevlevîhânede postnişînlik yapan çelebiler ve âileleriyle Mevlânâ’nın ağabeyine ve ebesine aittir.
(Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 86, 245, 333; Küçük, Sezâi, a.g.e., s. 244-247; Tanrıkorur, Bârihüdâ, “Karaman Mevlevîhânesi, DİA, c. XXIV, s. 447-448)
1050 Karaman Mevlevîhânesi/Mâder-i Mevlânâ Zâviyesi’ndevazîfe yapan şeyhler hakkında kesin bir bilgiye ulaşamamış olmakla berâber, mevcut kaynaklarda özellikle mevlevîhânenin hâmuşânında medfûn bulunanlardan yola çıkılarak hazırlanmış olan postnişîn listelerinde Emîr Zâhid Çelebi’ye rastlayamadık. Dolayısıyla hangi târihler arasında postnişînlik vazîfesinde bulunduğunu bilememekteyiz.
(Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 204; Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 333;Küçük, Sezâi, a.g.e., s. 246)
1051 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 204
1052 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 204