Şeref Hanım – Şair

A+
A-

Şeref Hanım (ö. 1277/1861)

(Şair)

TEKKE KAPISI – BAYRAM ALİ KAYA

Şeref Hanım, 1224/1809 yılının başında ve büyük bir ihtimalle İstanbul’da doğmuştur. Babası, uzun yıllar müderrislik ve kadılık görevlerinde bulun­muş, aynı zamanda şair bir Mevlevî olup Kâhire’de vefat etmiş olan, ayrıca “Mısır Mollası” olarak da anılan Mehmed Nebil Bey, annesi ise Şerife Na-kiyye Hanım’dır. Şeref Hanım’ın soyu, Nâil Tuman ve Mehmet Arslan’ın kaydettiklerine göre baba tarafından Vak‘anüvis ve şair Halil Nûri Bey’e (ö. 1213/1798-1799), ondan Feyzullah Şâkir Bey’e, ondan da kendisi gibi âile bireylerinin büyük çoğunluğunun Yenikapı Mevlevîhânesi’nin müntesip ya da muhipleri arasında bulunduğu Abdullah Nâilî Paşa’ya ulaşmaktadır. Büyükbabası Halil Nûri Bey, şairlik yönü bulunan ve aynı zamanda kütüp-hanesiyle de ünlü olan Şeyhülislâm Âşir Efendi’nin dâmâdı olduğundan, Şeref Hanım’ın soyunun anne tarafından da Âşir Efendi’ye ulaştığı görül-mektedir.719 Soyu itibarıyla da aynı zamanda Mevlevî, âlim ve şâir bir nesle mensubiyeti bulunan Şeref Hanım’ın ayrıca Şerife Sâmiye adlı bir kızkardeşi ile genç yaşta ve henüz evlenmeden vefat etmiş olan Mehmed Nâilî adlı bir erkek kardeşinin olduğu bilinmektedir.720

İbnülemin’in “tahsil-i ilm etdi” demekle yetindiği Şeref Hanım’ın, eğitimi­ni âile içinde aldığı düşünülmekte; ancak şiirlerine yansıttığı birikiminden hareketle bu eğitimin, özellikle klâsik edebiyat yönünün güçlü olduğu gö­rülmektedir. Şeref Hanım, aralarında Son Asır Türk Şairleri’nin de bulun­duğu bazı kaynaklarda belirtildiği üzere aynı zamanda Kadîrî muhibbi ol­makla birlikte, esas itibarıyla Mevlevî’dir ve üstelik Yenikapı Mevlevîhânesi postnişînlerinden Osman Selâhaddin Dede’nin dervişlerindendir. Mehmet Arslan’ın belirttiğine göre Şeref Hanım, birçok şiirinde dile getirdiği, “Şe­ref nesl-i şerîfinden kemîne ümmetindendir/Aceb mi iftihâr etse giyâhım yâ Resûlallah”, “Nesl-i Peygamber-i hazret olayım/Ya‘ni evlâd u hem ümmet olayım” vb. mısralarından hareketle aynı zamanda Hz. Peygamber’in soyun­dan gelmekte olup seyyidedir.721

Yine Arslan’ın belirttiğine göre hayatının hemen hemen tamamını İstanbul’da geçiren, birçok şiirinde türlü özellikleriyle övmesinden hareketle Yakacık semtinin hayatında ayrı bir yeri olduğu görülen Şeref Hanım, düzenli bir ge­lire sahip olmadığı için bir hayli maddî sıkıntı çekmiş; hatta akrabalarından kalan borçları dahi ödemek durumunda kalmış ve hayli bunalmış olmalı ki bir ara Sadrâzam Âlî Paşa’dan (ö. 1871) kendisine maaş bağlanması için yar­dım talebinde bulunmuştur. Âlî Paşa, bunun üzerine kendisine iki yüz kuruş maaş bağlatmış, Şeref Hanım da çeşitli vesilelerle yazdığı şiirlerle paşaya teşekkür etmiştir.722

Fatin’in, birçok latîf şiir yazdığını belirttiği; Ahmed Muhtar’ın, kendinden önceki kadın şairlerden daha fazla şiir söylediğini ve dîvânını daha ziyâde münâcât ve kasîdelerle süslediğini dile getirdiği; Mehmed Süreyyâ’nın “şâire-i mâhire” olarak nitelendirdiği; Bursalı Mehmed Tâhir’in, hayli dokunaklı ve tesirli mersiyeleri, âşıkâne münâcât ve kasîdelerinin olduğunu bildirdiği; İbnülemin’in ise erkek şairlerin çoğundan daha düzgün, daha mânâlı manzûmeler yazdığını, “Geçdi ağyârı dirîğ âşık-ı zârın yerine/Koydu ol gonçe-i ter zâğı hezârın yerine” gibi tekellüfsüz ve güzel sözler söylediği­ni, koca dîvânda ancak üç beş hataya tesâdüf olunabildiğini belirttiği Şeref Hanım, kaynaklarca Leylâ Hanım ve Âdile Sultan ile birlikte 19. yüzyılın en ünlü üç kadın şairi arasında gösterilmektedir. Şiirlerinde kullandığı dil hayli sâde olan ve güçlü bir nazım tekniğine sahip bulunduğu bilinen; hatta bazı mısralarının âhenginden hareketle Türk aruzunun müjdecisi sayılabilecek derecede doğal ifadelere sahip olduğu kaydedilen; Önder Göçgün’ün ise 19. yüzyıl klâsik Türk şiirine, Mevlânâ aşkı ile dolu, zarif, nükteli söyleyişler hâlinde nâdide mısralar kazandırmış Mevlevî kadın şairlerimizin başında yer aldığını belirttiği Şeref Hanım, büyük oranda klâsik şiir geleneğine bağlı kalmış ve bu çerçevede dîvân edebiyatının klâsik mazmunları ile teşbihle­rine şiirlerinde çokça yer vermiştir. Şeref Hanım, aralarında Neşâtî, Şeyh Gâlib, Nedîm, Leylâ Hanım’ın da bulunduğu pek çok şairin gazeline yapıl­mış tanzîrlerin ve yine içlerinde Fuzûlî, Ulvî, Nazim, Nef‘î, Nâbî, Yahyâ ve İzzet’in de yer aldığı birçok şairin şiirlerine yapılmış tahmîslerin bulunduğu ve aynı zamanda tek eseri olan dîvânında birçok nazım şekline yer vermiş, hem kullandığı nazım şekilleri, hem ele aldığı konular, hem de dil ve üslûp özellikleri bakımından kadın şairler arasında seçkin bir yer edinmiştir. Yine Şeref Hanım’ın şiirlerinde, aynı zamanda dîvân şiirine kadın zevk ve duyu­şunu getirdiğinin tanıkları olarak değerlendirilen ninniler ile ev ve âile di­linden gelen kelimelerin yanı sıra bazen, birer ince zekâ ürünü olan espriler göze çarpmakta, bazen de bunların altında âdetâ gizlenmiş bir hâlde duran hüzün ve sitem dikkati çekmektedir.723

Şeref Hanım’ın, yaşadığı dönemin şartları gereği bir kadın şair için hayli ga­rip karşılanan serbest ve rahat bir söyleyişin hâkim olduğu Nedîm tarzında kaleme alınmış şûh ve şen birçok şiiri olduğu gibi, Nâbî veya Koca Râgıb Paşa tarzında ve daha ağırbaşlı bir söyleyişin göze çarptığı hakîmâne şiir ör­nekleri de bulunmaktadır. Şair bu tarz şiirlerinde, benzerlerine birçok dîvân şairinde rastladığımız; 19. yüzyılda klâsik tarzı sürdürenlerde ise neredeyse kronikleştiğini gördüğümüz “felekten, zamandan, zamâneden şikâyet, özel­likle şairlerin ve gönül ehli kişilerin değerinin bilinmeyişi, yüzlerce şiir yaz­mış olunmasına rağmen karşılığını alamayış, dünyada rahat yüzü göremeyiş, kadirşinaslığın olmayışı” vb. yakınmaların işlendiği görülmektedir. Şeref Hanım’ın bu sitem ve şikâyetleri zaman zaman hayli artmış; hatta “Nâmerd olayım söyler isem ind-i Hüdâ’da/Şimden girü târîh u kasîde küberâya” de­dirtecek dereceye ulaşmıştır.724

Derviş-meşrep bir mîzâca sahip olduğu, aynı zamanda naif bir dinî ve tasavvufî yönünün bulunduğu, İbnülemin’in ifadesiyle ise “mütedeyyin” bir insan olduğu da belirtilen Şeref Hanım, son derece samîmî bir üslûp ile tevhîd, münâcât, na‘t ve mersiye örnekleri kaleme almış, Mevlânâ’nın yanı sıra Abdülkâdir Geylânî, Veysel Karânî, Yazıcızâde Mehmed, Yazıcızâde Ahmed Bîcân, Seyyid Rufâî gibi diğer din ve tarîkat büyükleri için de med-hiyeler yazmış ve tüm bunları hem bir bağışlanma vesilesi, hem de dîvânının süsü olarak görmüştür. Kâdiriyye tarîkatının pîri Abdülkâdir Geylânî hazret­leri için dört; Mevlânâ hazretleri için altı manzûme kaleme almış; ayrıca kay­naklarda belirtildiğine göre, her yıl Muharrem ayında bir tane olmak üzere, toplam on altı adet de Kerbelâ Mersiyesi yazmış ve ayrıca bu mersiyeleri ile ünlenmiştir.725

Şeref Hanım’ın aynı zamanda tek eseri olan ve tek yazma nüshası bilinen dîvânı (bk. Şeref Hanım Dîvânı, İÜ Ktp., TY, nr. 2808), ilk olarak vefatından yedi yıl sonra 1284/1867’de İstanbul’da Matbaa-i Âmire’de; ikinci olarak ise şairin vefatından bu kez on beş yıl sonra, 1292/1875’de ve yine İstanbul’da, Şeyh Yahyâ Efendi Matbaası’nda basılmıştır. Dîvân daha sonra ve aynı za­manda en hacimli nüsha olan ikinci matbu nüshası esas alınmak sûretiyle Mehmet Arslan tarafından bir incelemeyle birlikte yayımlanmıştır (bk. Şeref Hanım Dîvânı, haz. Mehmet Arslan, İstanbul 2002). M. Arslan’ın neşrinden hareketle dîvânda 21 farklı nazım şekliyle yazılmış ve toplam 4803 beyit tu­tarında olan 677 adet manzûme bulunmakta olup bu manzûmelerin ayrı ayrı adetleri ise şu şekildedir:

23 adet kasîde, 122 adet tarih, 8 adet murabba, 8 adet muhammes, 17 adet tahmîs, 15 adet müseddes, 10 adet tesdîs, 1 adet müsemmen, 4 adet terkîb-i bend, 1 adet tercî-i bend, 255 adet gazel, 2 adet müstezâd, 42 adet şarkı, 5 adet mesnevî, 4 adet lugaz, 8 adet kıt‘a-i kebîre, 108 adet kıt‘a, 4 adet rubâi, 18 adet beyit, 20 adet matla ve nazım şekli belli olmayan 2 adet manzûme.726

Evlenip evlenmediği hakkında kaynaklardan kesin bir bilgi elde edemediği­miz; ancak bir kıt‘asında yer verdiği,

Ben ölürsem de Şeref âlemde
Zâhiren yok ise de evlâdım
Her gazel bir veled-i kalbimdir
Haşre dek yine güm olmaz adım727

mısralarından da hareketle çocuğu olmadığı anlaşılan Şeref Hanım, içindeki çocuk sevgisini ve hasretini, büyük oranda yiğenleri Nakiyye Hanım ile Ne-bil Mehmed Bey’e yansıtmış, üstelik bunu sadece davranışları ile değil, nin­niler dâhil onlar için yazdığı birçok manzûme ile göstermiş, özellikle annele­rinin vefatının ardından onlarla öz çoçukları gibi ilgilenmiş, onlar için hem müşfik bir anne, hem de iyi bir öğretmen olmuştur. Şeref Hanım, 1277/1861 yılında, elli üç yaşında iken vefat etmiş ve müntesiplerinden olduğu Yenika-pı Mevlevîhânesi’nin hazîresine defn edilmiştir.728

Vefatı üzerine, yiğeni Nebil Mehmed Bey tarafından aşağıdaki tarihler dü­şürülmüştür:

Cevher-i eşkim ile söyledim târîhini
Hay Şeref Hanım hay kıldı gülzârı makar729
Şâire vü mâhire halam idi gitdi âh
Yakdı bir âteş kodu sîne-i sûzânıma730

Şeref Hanım Divanı’ndan

Şiirlerinden Örnekler

Tevhîdinden

Gubâr-ı kalbi siler Lâ İlâhe illallah
Komaz gönülde keder Lâ İlâhe illallah
Eğerçi var ise aklın başında ey dil ola
Dilinde şâm u seher Lâ İlâhe illallah
Usâtı rûz-ı cezâ nârdan halâs idecek
Ne mâder ü ne peder Lâ İlâhe illallah
İki cihânda olur kadri âdemin terfî
Gedâyı şâh eder Lâ İlâhe illallah
Ne dem kazâdan emîn olmak ister isen eğer
Olur o anda siper Lâ İlâhe illallah
Gam u belâ-yı cihândan azâb-ı dûzahdan
Verir necât erenler Lâ İlâhe illallah
Tagallübüyle zebûn olma nefs ü şeytânın
Belinden iki biçer Lâ İlâhe illallah
Hemân sen eyleyegör rabt-ı kalbini muhkem
Der-i cinânı açar Lâ İlâhe illallah
………………………………………………
………………………………………………
Ne rütbe mücrim ise son nefesde bula necât
Şeref der ise eğer Lâ İlâhe illallah731

Münâcât

Yâ İlâhî değilim müstahak ihsân eyle
Kerem ü lutfunu hakkımda firâvân eyle
Na‘t u mersiyye münâcât u sitâyişlerimi
Sebeb-i mağfiret et zîver-i dîvân eyle
Anlayım nîk ü bedi hayrı şeri fehm edeyim
Bildirip ilm-i Ledün sırrını irfân eyle
Cümle erbâb-ı kemâlin nazarından dilerim
Ne kadar var ise noksânımı pinhân eyle
Vezn ü ma‘nâdan eğer olsa da ârî Şeref’in
Şi‘rini müntahab-ı Hazret-i Hassân eyle732

Na‘tından

Eyâ şehenşeh-i zî-rütbet es-selâmu aleyk
Veyâ hazîne-i pür-hikmet es-selâmu aleyk
Yaratdı zâtını Hak zât-ı pâkine mahbûb
Zihî kemâl zihî şöhret es-selâmu aleyk
Şefî‘-i rûz-ı cezâ nâzenîn-i yâr-ı Hüdâ
Emîr-i memleket-i ismet es-selâmu aleyk
Vücûda geldi seninçün cemî‘-i mevcûdât
Kamuya bâis-i cem‘iyyet es-selâmu aleyk
Cinân u arz u semâ arş u kürs ü levh u kalem
Seninle buldu fer ü zînet es-selâmu aleyk
Atâ vü lutfuna muhtâcdır senin Cibrîl
Düşüp rikâbına der elbet es-selâmu aleyk
Devâ-yı derdini Lokmân diler cenâbından
Tabîb-i hâzık-ı her illet es-selâmu aleyk
Ezelden eyledi Hak cümle kâinâta seni
Veliyy-i ni‘met-i bî-minnet es-selâmu aleyk
………………………………………………
………………………………………………
Şeref garîbi de yâd et dem-i şefâatde
Mu‘în ü dâd-res-i ümmet es-selâmu aleyk733

Mersiyesinden

Geldi Muharrem ey dil ü cân ağlamaz mısın
Mâtem zamânı rûz u şebân ağlamaz mısın
N’etdi Yezîd merdümek-i Fahr-i âleme
Yâd eyleyip o vakti amân ağlamaz mısın
Gâhî Hüseyn’i geh Hasan’ı fikr edip gönül
Tâ gark edince çeşmini kan ağlamaz mısın
Zehr ile Hazret-i Hasan’ı eyledi telef
Bu derd ü bu kederle her an ağlamaz mısın
Yâ Hazret-i Hüseyn’e neler etdi ol pelîd
Bilmez misin nihân u ayân ağlamaz mısın
Ser-çeşme-i hayât iken oldu susuz helâk
Edip sirişki âb-ı revân ağlamaz mısın
Zîver olurdu arşa eğer katre damlasa
Ol hûn olur da yere feşân ağlamaz mısın
Yokdur iki cihânda yerin ancak ey Yezîd
Oldu yüzünden iki ziyân ağlamaz mısın
………………………………………………
………………………………………………
Olmazsalar Şeref ol iki şâh eğer şefî‘
Hâlin olur senin de yaman ağlamaz mısın734

Gazel

Bir âşık-ı şûrîdeyim inkâra ne minnet
Ben mest-i Elest’im mey-i ser-şâra ne minnet
Her lahza hayâli dile etmekde tecellî
Vuslat için ol şûh-ı cefâkâra ne minnet
Eğlence yeter nâlem ile gonce-i dâğım
Gülzâra hezâra gül-i pür-hâra ne minnet
Arz etmez ise yâre benim derd-i derûnum
Bu giryeye bu âh-ı şerer-bâra ne minnet
Şimden girü âzâdeliğin lezzetin aldım
Dildâra müdârâ Şeref ağyâra ne minnet735

Gazel

Lâf edip bîhûde eylersem eğer da‘vâ-yı aşk
Olayım tâ rûz-ı mahşer âleme rüsvâ-yı aşk
Yetdi vakt-i hükm-i Mecnûn savdı Ferhâd nevbetin
Yalınız şimdi benim zînet-dih-i sahrâ-yı aşk
Yâdına almaz vefâ gibi ne hikmet nâmımı
Eyleyen böyle beni şûrîde vü şeydâ-yı aşk
Ben değinlice Felâtûn’un dağıtdı aklını
Cûşiş-i seyl-i mahabbet kesret-i sevdâ-yı aşk
Her dile sanma Şeref eyler nigâh-ı iltifât
Kâf-ı istiğnâdadır tâ lâne-i Ankâ-yı aşk736


 

719    Fatin Dâvud, a.g.e., s. 214; Mehmed Zihnî, Meşâhîrü’n-Nisâ, İstanbul 1294, s. 332; a.e., haz. Bedreddin Çetiner, İstanbul 1982, I, 396-397; Şeref Hanım’ın doğum tarihi, Şair Hanımlarımız’da herhâlde sehven, 1242 olarak kaydedilmiştir (bk. Ahmed Muhtar, Şair Hanım­larımız, İstanbul 1311, s. 19); Mehmed Süreyyâ, a.g.e., III, 139, IV, 540; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., II, 266; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, Son Asır Türk Şairleri, IV, 1810; Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî, haz. Cemal Kurnaz, Ankara 2001, II , 482; Önder Göçgün, “Bir Mevlevî Şairi Şeref Hanım”, II. Milli Mevlânâ Kongresi, 3-5 Mayıs 1986, Tebliğler, Konya 1987, s. 287; Şeref Ha­nım Dîvânı, haz. Mehmet Arslan, İstanbul 2002, s. 12-13; Mehmet Arslan, “Şeref Hanım”, DİA, İstanbul 2010, XXXVIII, 550.

720    Önder Göçgün, a.g.m., s. 287; Şeref Hanım Dîvânı, s. 17-18.

721  Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., II, 266; İbnüle-min Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., IV, 1810, 1813; Şeref Hanım Dîvânı, s. 15-16; Mehmet Arslan, a.g.m., s. 550.

722  İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., IV, 1811; Şeref Hanım Dîvânı, s. 14-15, 21; Mehmet Ars-lan, a.g.m., s. 550.

723  Fatin Dâvud, a.g.e., s. 214; Ahmed Muhtar, a.g.e., s. 19; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., III, 139; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., II, 266; İbnülemin Mah-mud Kemâl İnal, a.g.e., IV, 1812; Önder Göç-gün, a.g.m., s. 293; Şeref Hanım Dîvânı, s. 24, 35; Serhan Alkan İspirli, “Osmanlı Kadınının Şiiri”, Turkish Studies, II/4 (Fall 2007), s. 448; Mehmet Arslan, a.g.m., s. 550. Şeref Hanım’ın şairliği hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Şeref Ha­nım Dîvânı, s. 24-41.

724  Şeref Hanım Dîvânı, s. 23, 31, 36-39, 512; Meh­met Arslan, a.g.m., s. 550.

725  Şeref Hanım Dîvânı, s. 98-99; İbnülemin Mah-mud Kemâl İnal, a.g.e., IV, 1813; Önder Göçgün, a.g.m., s. 2120-292; Mehmet Arslan, a.g.m., s. 550; Şeref Hanımın hayatı ve edebi şahsiyeti ile ilgili geniş bilgi için bk. Şeref Hanım Dîvânı, s. 11-41, 94-97.

726  İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., IV, 1810; Şeref Hanım Dîvânı, s. 41-43; Mehmet Arslan, a.g.m., s. 550.

727  İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., IV, 1811; Şeref Hanım Dîvânı, s. 17, 511.

728  Ahmed Muhtar, a.g.e., s. 62; Şeref Hanım’ın vefat tarihi, Osmanlı Müellifleri’nde 1264 olarak kay­dedilmiştir (bk. Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., II, 266); İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., IV, 1811; Tuhfe-i Nâilî’de, Şeref Hanım’ın kabri hak­kında, hazîrenin yola bakan pencerelerinden bi­rinin önünde olup yakın zamana kadar var olan mezar taşının üstünde şairin yiğeni Nebil Mehmed Bey tarafından yazılmış olan ve yukarıda da verdiğimiz, “Şâire vü mâhire halam idi gitdi âh/ Yakdı bir âteş kodu sîne-i sûzânıma” mısralarıyla başlayan tarih manzûmesinin kayıtlı olduğu be­lirtildikten sonra bu taşın artık mevcut olmadığı ifade edilmiştir (bk. Nâil Tuman, a.g.e., II, s. 482); M. Arslan ise “Şeref Hanım’ın mezar taşında ‘Sadr-ı esbak Nâilî Paşa ahfâdından merhûm Ne-bil Bey kerîmesi şâire-i meşhûre el-Mevlevî Şeref Hanım, Gafarallahu lehâ’ yazılıdır. Meçhul birisi tarafından kaldırılmış veya kırılmış olan mezar taşı bugün mevcut değildir.” kaydına yer vermiş­tir (bk. Şeref Hanım Dîvânı, s. 16-17); Yenikapı Mevlevîhânesi hazîresi üzerine 1996 yılında hazırlanmış olan bir makalede, Şeref Hanım’ın mezar taşının üst yarısının eksik olduğu ve taşın mevcut kısmında ise “ahfâdından merhûm Ne-bil Bey kerîmesi şâire-i meşhûre el-Mevlevî Şeref Hanım gaferallah lehâ” yazılı olduğu kaydedil­miştir (bk. Aksel Tibet vd, “Yenikapı Hazîresi”, İslâm Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenek­leri, I, Ankara 1996, s. 266). Aynı hazîre üzerine 1998 yılında bir yüksek lisans tezi hazırlamış olan Serap Sekendiz de, Şeref Hanım’ın şâhideli mezar taşını incelemiş, fotoğrafının yanı sıra bazı çizimlerine yer vermiş ve sanat tarihi açısından değerlendirmelerde bulunmuştur. Bu fotoğrafta da şâhideli mezar taşının üst tarafının kırık ol­duğu görülmekte ve burada muhtemelen “Sadr-ı esbak Nâilî Paşa” ibaresinin bulunduğu anlaşıl­maktadır; zira diğer ibareler aynen M. Arslan’ın da bildirdiği gibi taşın üzerinde mevcuttur (bk. Serap Sekendiz, a.g.t., s. 124-128); Süleyman Berk, Zeytinburnu’nun Tarihî Mezar Taşları, Za­manı Aşan Taşlar, İstanbul 2006, s. 506; Mehmet Arslan, a.g.m., s. 550.

729  İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., IV, 1811.

730  Yukarıda da değinildiği üzere bu manzûme aynı zamanda Şeref Hanım’ın artık mevcut olmadığı bildirilen mezar taşında da kayıtlı imiş (bk. Nâil Tuman, a.g.e., II, s. 482); Şeref Hanım Dîvânı, s. 16.

731 Şeref Hanım Dîvânı, s. 108-109.

732  Fatin Dâvud, a.g.e., s. 213; Ahmed Muhtar, a.g.e., s. 20; Şeref Hanım Dîvânı, s. 434-435.

733  Şeref Hanım Dîvânı, s. 110-111.

734  Şeref Hanım Dîvânı, s. 122-123.

735  Şeref Hanım Dîvânı, s. 322.

736  Şeref Hanım Dîvânı, s. 356.

ETİKETLER:
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.